Ne kadar güç bir dönemden geçtiğimizi anlatmaya gerek yok.
Solu bekleyen güncel görevlere odaklanılması gerektiği de açık.
Bu tartışılmaz gerçeklerle birlikte, solun biraz daha uzun dönem için dikkate alması gereken durumlara eğilmekte yarar var.
Özcesi soru, yaşanılanlardan hangi sonuçların çıkarılabileceği, sola ve geleceğe ilişkin ne gibi kestirimlerde bulunulabileceğidir.
Kanımızca, sol ve gelecek denilip çıkarımlarda bulunurken dikkate alınması gereken, yakın geçmişe ilişkin üç ana olgudan söz edilebilir: 2013 Haziran Direnişi, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve Kürt ulusal hareketi
Olsaydı, sınıf hareketinin durumunu da bunlara katıp dört olgudan söz edebilirdik.
Şimdilik, üç temel olgudan söz edebiliyoruz ve belirli bir ihtiyat payı da bırakarak birtakım çıkarımlar yapılabileceğini söylüyoruz.
İki temel çıkarım
Birincisi: Türkiyede düzen siyasetinin özgün dinamikleri, düzenin bekası adına yapılabilecek akıllı tasarımlara, belirli bir rasyonalitesi olan hesaplara, planlara, daha uzun vadeli düzenlemelere vb. yer vermeyen bir olumsallıkta ve güncellikte seyretmektedir...
İsterseniz şöyle anlatalım: Emperyalist merkezlerin, sermaye çevrelerinin, düzenin organik aydınlarının ve belirli düşünce kuruluşlarının Türkiye nasıl düze çıkar? sorusuna verebildikleri yanıtlar ve geliştirdikleri modeller olabilir, vardır Ancak bunların hepsi mevcut rejimin devreye soktuğu güncel dinamikler karşısında yok hükmünde kalmaktadır.
Daha önemlisi, düşünülen çözümler ve geliştirilen modeller kendini rejime dayatmamakta, tersine kendini rejimin dayattıklarına adapte etmektedir.
Dolayısıyla, restorasyon, liberal dalga, Türkiyenin CHP ile HDPye yönettirilmesi gibi yakın döneme ait kimi öngörülerin bu gerçeğin görülememesinden (belki de görülmek istenmemesinden) kaynaklandığını düşünüyoruz. Tekrar edelim: ABDdeki merkezlerin, başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliğinin, sermaye sınıfının ince düşünen kesimlerinin, organik aydınlarının kuşkusuz birtakım tasavvurları vardır, yoktur demiyoruz Ne var ki hepsi bir Eyyy nidası karşısında boşa düşmekte, kendini bu nidaya göre şöyle ya da böyle uyarlamak zorunda kalmaktadır.
Anormal bir durum değil mi? diye sorulabilir; biz öyle olduğu kanısında değiliz. Genelde, siyasetin kendi özgün dinamikleri geliştirilmiş tasarımlara ya da vizyonlara her zaman baskındır; şimdi bu baskınlık çok daha belirgin duruma gelmiştir, o kadar
Böyleyse, sonu nereye varır? sorusu meşrudur; ama bu sorunun yanıtının verilemeyecek olması da kendince bir meşruiyete sahiptir. Sonu nereye varır? sorusunun yanıtlanması, ancak mevcut rejime karşı çok yönlü, kendi içinde çeşitlilik taşıyan ve kitlesel bir direnç hattının ortaya çıkmasıyla mümkün olabilecektir. O malum vizyonlar, tasarımlar, modeller vb. de ancak bu uğraktan sonra geçerlilik kazanacak, ciddiye alınabilir duruma gelecektir.
İki temel çıkarım demiştik
İkincisi: Umutsuzluğa, bitti bu iş karamsarlığına yer olmaması gerekir Rejimin bugünkü gidişi ve siyasetin dinamikleri kendi karşıtını da (şimdilik) biriktirmektedir. Şimdilik, sadece biriktirmektedir. Bu birikimin bir noktada patlamaya dönüşmesi kaçınılmazdır. Zamanını, vadesini bilemeyiz, ama kaçınılmazdır. Ekleyelim: Bugünkü verilerle baktığımızda, patlamasını kaçınılmaz saydığımız birikimin omurgası ve genel formasyonu zayıf kalacaktır; ideolojisi tanımlanamayacaktır; siyasal talep ve hedefleri de ciddi bulanıklıklar taşıyacaktır
İşte, malum odakların ve çevrelerin vizyonları, çözümleri ve modelleri asıl burada devreye girecek, belirli bir karşılık bulacaktır.
Başa dönersek, bu durumda 2013 Haziranının kendini belki de başka bürünümlerle yenileyebileceğini, bilmem kimler rahatsız haberlerinin ve duyumlarının yeniden yaygınlaşabileceğini, bir de Kürt siyasetinin vereceği kararların ve izleyeceği yolun önemli bir etken olacağını söylemiş oluyoruz.
Sınıf hareketinden şimdilik ne yazık ki söz edemeyeceğimizi belirtmiştik.
Ama sosyalist sol, tüm zaaflarına ve sorunlarına rağmen yine de vardır.
Karşı taraftaki biriktirenler arasında yeri de
Şimdi bu genel, büyük ölçüde şekilsiz birikim içinde sosyalist solun kendi ayrı birikimini yaşamasının ve çevresine yaşatmasının zamanıdır.
Bu başarılabildiği oranda Haziranın yeni bürünümleri, rahatsız çevreler ve Kürt siyaseti etkilenebilecek, işte bizim günümüz geldi çattı diyecek çevrelerin vizyonları, çözümleri ve modelleri boşa düşürülmüş olacaktır.
30 Ekim Pazar gecesini HDP Diyarbakır Eşbaşkanlarının ve eski bir milletvekilinin tutuklanması haberiyle kapatmıştık.
31 Ekim sabahı ise Cumhuriyet gazetesine operasyon haberiyle uyandık.
Bunların hemen öncesinde OHAL, KHK derken rektörlük seçimlerinin kaldırıldığını öğrenip üniversitelerden atılanların listesini okumuştuk. Rektörlük seçimleriyle ilgili kararı darısı yargının başına diye kutlayanların çıktığını da ekleyelim.
Neyin peşindeler?
Bu sorudaki çoğul takısına gerek olup olmadığını bir kenara bırakıp iki açıklamayla yetinelim.
Daha önce de yazmıştık: AKP iktidarı, onay (rıza) yanı da belirgin bir egemen blok olma ve böyle hareket etme dönemini kapatmıştır. Artık Türkiyede klasik anlamda bir siyasal parti iktidarından söz etmek mümkün değildir. Karşımızdaki, tek adama bağlı bir rejimdir ve adına saray rejimi denmektedir. Blok bittiyse, bir tür gönüllülük temelindeki onay da bitmiş, yerini zorun dayattığı teslimiyete ve kabullenmeye bırakmış demektir.
Bugün Türkiyede düzenin yerleşik kurumları ve unsurlarıyla belirli müştereklerde buluşan, bu şekilde oluşan blokla onayı yaygınlaştıran bir siyasal iktidar değil, bu kurumları zorla kendine içeren, kendisi haline getiren bir rejim vardır.
Birinci açıklama bu oluyor.
İkincisi, ilkiyle çelişkili gibi görünse bile en azından saray rejiminin bir türlü üstesinden gelip rahatlayamadığı bir kaygıyla ilgilidir. Rejim, yaptıklarının ve yapacaklarının, bir gün gelip patlamasını mümkün saydığı hoşnutsuzluklar ve tepkiler biriktireceği kaygısındadır. Öyle radikal değil düzen içi hoşnutsuzluklar ve tepkilerden söz ediyoruz. Ne kadar Allahın lütfu deseler de, 15 Temmuz, mevcut rejime salt FETÖ ile sınırlı kalmayacak ya da ona atfedilemeyecek karşıt ittifaklar oluşabileceği alarmını vermiştir.
Bugün yapılan, bu tür olası ittifakların zeminini en başta zor kullanarak yok etmeye, kurutmaya yöneliktir.
Durum aşağı yukarı böyledir; rejim elini çabuk tutmak istemektedir ve önümüzdeki yıl gündeme geleceğe benzeyen yeni anayasa, başkanlık, referandum gibi başlıklara böyle hazırlanmaktadır.
***
Durum böyle de, rejime ve gidişine karşı olanlar ne yapmalı?
Kuşkusuz, durum ne olursa olsun her zaman, her an, her yerde hazır ve nazır olabilen liberal tehlikeye karşı uyarıların ötesinde yapılabileceklerden söz ediyoruz.
Dönem, Anayasaya ve yasalara uygunluk, hukukun üstünlüğü, bu anlamda meşruiyet gibi kaygılar taşınmadan fiili durumlar yaratma, ben yaptım oldu deme dönemidir.
Böyle bir dönemde hukuk çerçevesinde yapılabileceklerin sınırları vardır.
Yargı bağımsızlığı? Herhalde son kırıntıları da süpürülecektir.
Meclis desen, devre dışıdır.
Ancak, mahallelerde, işyerlerinde, okullarda, artık ne kadar kaldıysa medyada, kamusal alanlarda ve başka mekânlarda, rejim tarafından gelsin, onun devreye sokacağı militanlardan gelsin hukuksuzluklara, baskılara ve sindirme/yıldırma girişimlerine direnmenin, ses çıkarmanın, ses getirmenin ve direniş cephesini buralardan genişletmenin yolları vardır.
Bu yollar denenmelidir.
***
Referandum mu?
Zaman varken üzerinde ince ince düşünülmelidir.
Evet, bir bakıma bıçak sırtı gibi, ucu ucuna gibi görünmektedir. Ne var ki bu hesaplarda başkanlık sistemine karşı çıkacak MHPli kimi unsurlara ve MHP seçmenine bel bağlanması büyük bir yanılgı olacaktır. Birincisi, bugünkü rejimin bu unsurları ve seçmeni yanına almak için başvurabileceği, üstelik etkili olacak pek çok yol vardır. İkincisi, genlerine işlemiştir; sol düşmanlığı, bugün bir de Kürt düşmanlığı ile takviyeli olarak bu geleneğin hep birinci önceliği olmuştur ve bugün de böyledir.
Sonra, bugün Türkiyede yaşanan genel iklimin olası bir referanduma da taşınmak isteneceğini düşünürsek ki böyle olacağı kesindir, bu referandumun meşruiyetini tartışmak dururken kaçamayız, halka gitmekten neden korkalım ki gibi şeyler mi söylenecektir?
Dediğimiz gibi, üzerinde titizlikle düşünülmesi gereken bir başlıktır.
Türkiyede bugün egemen olan genel siyasal iklimi bozmadan, orada gedikler açmadan, en azından bu iklimi sorgulanır hale getirmeden hodri meydan demek?
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.