Türkiyeye ilişkin siyasal değerlendirmelerde son dönemin en çok kullanılan sözcüklerinden birisi faşizm olsa gerek. Tayyip Erdoğanın ve AKP hükümetinin, özellikle iç siyasette, yoğun bir şekilde hayata geçirdiği uygulamalar akla faşizmi doğal olarak getiriyor. AKPnin 14 yıllık iktidar geçmişi ve bu dönemdeki propagandasıyla, örneğin Hitlerin Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin propagandasının gösterdiği müthiş benzerlik ya da Mussolininin Kara Gömleklilerine benzer bir paramiliter yapının kurulma çabasının göstere göstere yapılması herkese nereye gidiyoruz? sorusunu sordurtuyor.
OHAL süreci, kararnamelerle olmadık işlerin ya da artık bu da olmaz denilen işlerin yapılması, Kürt sorununda tercih edilen şiddet, muhaliflere dönük baskı, basına uygulanan sansür, toplumun -oy oranları üzerinden değerlendirerek söylersek- yarısının alenen sürekli tehdit edilmesi, darbe girişimi gerekçesiyle başlatılan cadı avı ve benzeri bir sürü örnek olağan olmayan bir dönemi yaşadığımızı fazlasıyla gösteriyor.
Peki bu yaşadığımız gerçekten faşizm mi ya da yaşanılanlara illa da bir ad koymak zorunda mıyız?
İkinci kısımdan başlayalım. Ad koymak bir tanımlama eylemidir. Politikada da, psikolojide de, futbolda da, fizikte de bu böyledir. Herhangi bir eylemi, durumu, sistemi adlandırmak o eylemin, durumun, sistemin oluşumuyla, sürdürülebilirliğiyle, zaafları ve kuvvetli yanlarıyla, ona karşı geliştirilebilecek modellerle ilgili bir tanım demetini de önsel olarak ortaya koymaktır. Yaşadığımız dönemi adlandırmak bu nedenle önemlidir. Yaşadığımız şey faşizmse stratejimiz de buna göre şekillenir.
Bununla ilgili verilebilecek en güzel örnek Kominternin 7.Kongresindeki faşizm tanımıdır. 1935 yılında yapılan Kongrede sıcaklığı en fazla hissedilen konu faşizm ve faşizme karşı mücadele konusudur. Avrupada yükselen faşizmin komünistleri ve Sovyetler Birliğini yok etmek için harekete geçeceği açıktır ve bu nedenle faşizme karşı geniş, birleşik bir cephe kurulmak istenmiştir. Cepheyi genişletmenin bir yolu da düşmanın cephesini daraltmaktır ve Kongre bunu merkeze alan bir faşizm tanımı yapar: Finans kapitalin en gerici, en şovenist, en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğü.
Tanımı böyle yapınca faşizmi temsil etmeyen, yani finans kapitalin en gerici, en şovenist, en emperyalist unsurlarından olmayan bir burjuva katmanını pekala faşizm karşıtı cephenin potansiyel bileşeni sayabilirsiniz! Nitekim o dönem bir çok komünist parti, birleşik cepheyi kurmak için, kendi ülkelerindeki bazı burjuva partileriyle ittifak arayışına girmişlerdir. Faşizme karşı mücadelenin ağırlık noktası bu stratejiyle iktidarı almaya değil de, sosyalist ülkeyi korumaya doğru kaymıştır. Doğrudur, yanlıştır, eksiklidir, fazladır Şu an için tartıştığımız şey bunlar değil. Önemli nokta faşizm tanımlamasının bir strateji tartışması olması ve her şeyin ötesindeki en öncelikli başlık haline dönüşmesidir.
Nitekim faşizmin ne olduğu ve faşizmle nasıl mücadele edileceği konusu Komintern 7. Kongreden sonraki yıllarda da komünist partilerin ve devrimci hareketlerin ana tartışma başlıklarından olmuştur. Kominternin tanımını olduğu gibi kabul edenler, kendi ülkelerinde finans kapitalin olmadığını söyleyenler, sömürge tipi faşizm tezleri, sürekli faşizm tezleri, gizli faşizm tezleri vb. bir sürü tartışma yapılmış ve bir sürü farklı tez ileri sürülmüştür.
Doğaldır; Hitlerin iktidara adım attığı yıl 1933tür, 1945e kadar iktidarda kalmıştır. Mussolini, Roma yürüyüşünü 1922de gerçekleştirip iktidarı almış, 1945e kadar devam etmiştir. Salazar, Portekizi 1932-1968 arası yönetirken, Franco iç savaştan sonra İspanyayı 36 yıl yönetmiştir. Bunlar en bilinen örnekleri, ama faşizm ve anti-faşist mücadelenin neden bu kadar tartışıldığını somutlamak için fazlasıyla yeterli.
Yukarıda sıraladığımız örnekler (Almanya, İtalya, Portekiz, İspanya) faşizm analizlerinin de laboratuarlarıdır. İşin ilginç tarafı bu laboratuarlardan ideal bir faşist model çıkarmak pek mümkün değildir. Örneğin bu ülkelere bakarak faşizmin ekonomik modeli korporatif bir modeldir, faşizmin siyasal sisteminde tek parti vardır ve hatta faşizm ırkçı bir ideolojiye sahiptir önermelerini kesin olarak söyleyemezsiniz. Bu önermelere ancak daha baskın, daha belirleyici olan faşizm örnekleri üzerinden ulaşabilirsiniz.
Öyleyse başka, ama hiç yabancısı olmadığımız, bir çözümleme aracına ihtiyacımız var. Bir sonraki yazının da başlangıcı olacak bu aracın adı: Sınıf mücadeleleri.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.