Son olarak Türkiye sağının kıdemli ismi Meral Akşenere duyduğu sempati ile kamuoyunun gündemine giren Ataol Behramoğlu bu sefer de ittifak çağrısı yaparak sağcıyı, solcuyu aynı torbaya doldurdu.
CHP, İYİ Parti, HDP, Saadet Partisi, DSP, ÖDP, TKP, Birleşik Haziran Hareketi vb. arasında, halkoylamasında fiilen oluşan cephe korunmalı, güçlendirilmelidir ifadelerini kullanan, Behramoğlunun İttifak zorunluluğu başlığıyla (18 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Tarihler değişmezse yerel seçimler 2019 Martında, genel seçimler ve başkanlık seçimi aynı yılın kasım ayında yapılacak.
Tarihler değişmezse çünkü Türkiyede her şey her an değişebilir.
Zaten asıl sorun da bu; her şeyin her an değişebileceği bir ülkede yaşıyor olmamız.
Seçimlerde ittifaklar konusu da bu sorunla doğrudan ilgili.
Her şeyin her an değişebileceği, daha açık bir deyişle de keyfi bir yönetimin, tek adam diktasının daha da kalıcılık kazanarak devam edeceği bir Türkiyede mi, parlamenter demokrasinin yeniden geçerlilik kazanacağı bir ülkede mi yaşamlarımızı sürdüreceğiz
Seçimlerde ittifak konusu öncelikle bu soruna bakışımızla ilgili
***
Birkaç zamandır yeni bir Tayyip Erdoğan imajıyla karşı karşıyayız.
İslamcı, ümmetçi, despot, demokrasi karşıtı, Amerikanın Ortadoğu projesinin ürünü ve uygulayıcısı Erdoğan imajı, yerini giderek Amerika ve Batı emperyalizmi karşıtı, milliyetçi, Avrasyacı, yine de dediğim dedik olmakla birlikte milletin neredeyse bilge ve şefkatli babası görünümünde yeni bir Erdoğan imajına bırakıyor gibi
Buna şimdilerde Atatürkçülük de eklendi eklenecek
Henüz çok açık söylenmiyor olsa da, satır aralarında görülüp okunanlar bunlar
AKPlilerle Bahçeli MHPsi için bu konuda bir sorun yok.
Onlar Tayyip Erdoğanın ne olup ne olmadığını kuşkusuz bilmekteler ve oyları bellidir.
Erdoğanı antiemperyalist, anti Amerikancı olarak cilalayanların yapacakları ise, tutarlı olacaklarsa, herhalde farklı olmayacaktır
***
AKP ile Bahçeli MHPsi ve dışarıdan destekçileri dışında kalan partiler ve çevreler arasında seçimlerde ne gibi ittifaklar olasıdır, olabilir, olmalıdır
Bunu belirleyecek olan da, bu parti ve çevrelerin bugünkü yönetime bakışlarındaki tutarlılık ya da tutarsızlıklardır
Seçim parlamenter demokrasiyle tek adam diktası arasında olacağı için, burada tereddüde, ikircime yer yoktur.
Ya karşı ya yandaşsınız. Böyle bir konuda ortada olunamaz.
Fakat kararlı olmak da yeterli değildir. Aynı zamanda akıllı olunması gerekiyor.
Şu anda elinde iktidarı tutmakta olan siyasal erk, sonsuz maddi güce, devlet kaynaklarına ve sınırsız propaganda olanaklarına sahip.
Böyle bir güce karşı aynı olanaklara sahip olarak mücadele etmek ve kazanabilmek mümkün olmadığına göre, hem yerel seçimlerde hem sonrasındaki parlamento ve başkanlık seçimlerinde birlikte hareket etmeleri kaçınılmaz olan siyasal parti ve çevrelerin; bencillikten uzak, cesur, birleştirici, samimi adımlar atmaları gerekiyor.
Çok partili sisteme geçildiğinden bu yana alışık olduğumuz siyasal ağız dalaşlarının, kısır iddiaların, kof meydan okumaların, ölçüsüz suçlamaların çok ötesinde bir yerdeyiz.
Muhalefetteki siyasal partiler ve yöneticileri, çok ağır, çok büyük sorumluluk altındalar.
Geniş, güçlü, yapıcı, uzlaşıcı, birleştirici bakıp davranamayanlar, geri dönülmez felaketlerin sorumluları arasında yer alacaklardır.
***
Somuta indirgeyerek ve her türlü suçlamayı ve eleştiriyi göze alarak devam ediyorum:
CHP, İYİ Parti, HDP, Saadet Partisi, DSP, ÖDP, TKP, Birleşik Haziran Hareketi vb. arasında, halkoylamasında fiilen oluşan cephe korunmalı, güçlendirilmelidir. ( İYİ Parti o sırada yoktu, fakat kurucuları ve seçmen potansiyeli hayır cephesinde yer almıştı.)
Bugün ülkemiz için yaşamsal önemdeki 2019 seçimleri öncesinde, hiçbir anlamdaki ideolojik farklılığın, aidiyetin önemi yoktur.
Seçim çok açık olarak demokrasi ve dikta arasındadır ve demokrasi ancak bütün muhalefetin birlikte hareketiyle kazanılacaktır.
Adaylar hiçbir ideolojiyle övünmeksizin ve eleştiriden de çekinmeksizin, akılla, samimiyetle, öngörüyle ve açıkça görüşülüp konuşularak belirlenmeli ve öylece de elbirliğiyle savunulmalıdır
Parlamenter demokrasi kazanırsa, ideolojik farklılıkları konuşup tartışmaya çok vaktimiz olacak
Kaybederse, diktanın dikte edeceği dışında herhangi bir ideolojiyi değil örgütleme, konuşup tartışma olanakları da sanırım bütünüyle yok olacaktır.
Lokum'un sabah 'kahvaltı''sını verdim. Buna rağmen yanımdan ayrılmıyor. Oysa çoktan ablasının yanına uzanması gerekirdi. Anlaşıldı, dışarıya çıkması gerekiyor, ihtiyacını giderecek
***
Gazete Manifesto'nun bu haber-yorumunu buraya aldım çünkü etraflıca bir değerlendirmeyi hak ediyor. Behramoğlu'nun ilk Akşener güzellemesinden sonra solda bir linç kampanyasının başlatıldığını görmek üzücü. Behramoğlu'nun sosyalist bir şair-aydın olduğunu unutmamak gerek. Eğer böyle bir yorumda bulunmuşsa ve halen bu tür yorumlara devam ediyorsa bu durumun Türkiye sosyalist hareketinin umut vermez bir halde olduğunun da göstergesidir. Bu gerçeğin üzerinden atlamamak ve iğneyi biraz da kendimize batırmak zorundayız.
***
Lokum hala gözlerini bana dikmiş bakıyor. Dışarı çıkarmam gerek. Sonra devam ederiz
Gazete Manifesto'nun bu haber-yorumunu buraya aldım çünkü etraflıca bir değerlendirmeyi hak ediyor. Behramoğlu'nun ilk Akşener güzellemesinden sonra solda bir linç kampanyasının başlatıldığını görmek üzücü. Behramoğlu'nun sosyalist bir şair-aydın olduğunu unutmamak gerek. Eğer böyle bir yorumda bulunmuşsa ve halen bu tür yorumlara devam ediyorsa bu durumun Türkiye sosyalist hareketinin umut vermez bir halde olduğunun da göstergesidir. Bu gerçeğin üzerinden atlamamak ve iğneyi biraz da kendimize batırmak zorundayız.
Behramoğlu bir günah keçisi haline geldi. Gelen giden Behramoğlu'na vurmaya çalışıyor, Behramoğlu üzerinden ne kadar solcu, sosyalist olduğumuzu anlatmaya çalışıyor gibiyiz. Oysa neden şaşırıyoruz ki? Bu ülkede sosyalistler hep sosyalist partilerin yanında mı durdu? Bu ülkede sosyalistler sadece sosyalist partilerin bayraktarlığını mı yaptı? Hiç ilgisi yok. Öteden beri CHP'nin içinde olan sosyalistler var. Kürt hareketinin yükselişe geçtiği tarihten bu yana bu ulusalcı-milliyetçi hareketin içinde yer alan, desteklerini vereceklerini söyleyen hiç mi solcu-sosyalist yok?
Behramoğlu 2002'den bu yana adım adım karanlık bir yola giren ülkesinden ve onun geleceğinden bir kaygı duyuyor, Şair, sanatçı duyarlığıyla belki hepimizden fazla duyuyor bu kaygıyı. AKP'nin durdurulmasının gerektiğine inanıyor; Erdoğan'a tam anlamıyla bir ''tek adamlık'' rolünün kazandırılmasının önüne geçilmesini savunuyor. Behramoğlu'nun savunduğu bu. Behramoğlu'nun noktalanmasını istediği süreç de bu. Böyle olduğu için Behramoğlu eleştirilebilir mi? Böyle olduğu için Behramoğlu bir günah keçisi haline getirilebilir mi?
Behramoğlu yıllar öncesinde faşizme uygun adımlar atmış bir siyasetçinin bugünkü konumunun Erdoğan'ı durdurabileceğini görmüş, ummuş; ne var bunda? Asıl bakılması gereken yer Behramoğlu'nu bu kadar çaresiz, umarsız bırakan bir iklimin ortaya çıkmasında solcular, sosyalistler olarak hiç mi suçumuz yok? Bir sosyalist aydına bile umut ışığı veremeyecek kadar karanlıklar içindeysek ve sosyalist olduğunu ileri süren partilerimizin işi gücü birbirleriyle çekişme ise, yıllardır bu hastalıktan bir türlü kurtulamamışsak, Behramoğlu'nun bir günah keçisi haline getirilmesi içimizi acıtmalı; ''bu işte bir yanlışlık var'' diyebilmeliyiz!
Behramoğlu'nun sorunu aslında hepimizin sorunu. Bir türlü örgütlü bir hale gelemeyişimiz ve sorunlarımıza bir türlü ortak-kolektif bir akılla bakamayışımız. ''Engel mi var?'' denilebilir, ama bir sorun varsa evet bir engel olduğu da ileri sürülebilir.
Behramoplu'nu bir günah keçisi haline getirmek hiç de marifet değil, asıl sorun tam da bu noktada...
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.