Hepiniz defolun, bu ülke bizim!
Müneccim ya da istihbarat kaynaklarına yakın olmaya gerek yok. Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarı Suriye ve Kürt politikasındaki yenilgisi ile egemen sınıflar açısından işlevselliğini yitirdiğine dair işaretleri 2012 yazından itibaren veriyordu. Gezi Direnişi ile başlayan Haziran İsyanı ile ise toplumsal meşruiyetini kaybetti. Direksiyonu bir daha da toparlayamadı.
Ortadoğunun emperyalist sistemle bütünleştirilmesi, gelenekseliyle İslamcısıyla burjuvazinin genel çıkarlarının korunması, egemen sınıfın çıkarlarına hizmet ederken bir yandan da halkın rızasının sağlanması noktasında artık işe yaramayan, özetle yönetemeyen AKP iktidarının yönetiyormuş gibi yapmasına izin vermek egemenler açısından artık akılcı değil.
Sistemin bekası için, bir zamanlar sistemin krizine çare iken şimdi krizin kendisine dönüşen Erdoğanın iktidarın tek sahibi olarak yoluna devam etme planlarına müdahale ediliyor. Ve bu müdahale doğru zamanda, yani iktidarın nasıl paylaşılacağına yönelik hamlelerin yapıldığı yerel seçimler öncesi konjonktürde gerçekleşiyor.
Bu nedenle de Erdoğanı iktidara taşıyan mekanizma artık aleyhinde işlemeye başladı. 17 Aralık operasyonu AKP etrafındaki çıkar ağının düğüm noktası inşaat sektörünü ve bakanı, müteahhidi ve banka yöneticisiyle büyük başları hedef aldı.
Yani iktidarın tepesini hedef alan, halkın AKPye karşı tepkilerini yedekleme niyet ve potansiyeli taşıyan ve 17 Aralıktan sonra da devamı gelmesi garantilenmiş bir operasyonla karşı karşıya olduğumuz ortada.
Operasyon Cemaat-AKP kavgası biçiminde cereyan etse de Anayasa Mahkemesinden büyük sermayeye, uluslararası istihbarat örgütlerinden her devrin siyaset mühendislerine kadar geniş bir bileşenin dahil olduğu bir iktidarı paylaşma dalaşı sahnede.
16 Aralık sürprizleri: Operasyonun ayak sesleri
Operasyon arifesinde, 16 Aralık günü herkesin gözü önünde yaşananlara bakalım.
Erdoğan 16 Aralıkta sürprizimiz var demişti. 16 Aralıkta AB ile yeni seyahat anlaşmaları imzalanarak en geç 3,5 yıl içinde vizesiz seyahati müjdesi* verildi. Hesapta Batıdan uzaklaştığı eleştirilerinin basıncı altındaki AKP, gelişmeleri yeniden olumlu bir rotaya sokabileceğini gösterip seçim öncesi şov yapacaktı.
Ancak başka şovlar da hazırlanmıştı.
Anayasa Mahkemesinin uzun tutukluluk sürelerine ilişkin kararının ardından CHPli vekil Mustafa Balbayı serbest bırakan mahkemeler, 16 Aralık günü BDPli vekillerin tutukluluğunun devamını istedi. Kürt hareketi haklı olarak 1. derecede sorumlunun yasamayı ve yürütmeyi elinde tutan hükümet olduğunu ve AKPyi çatışmasızlıkla ödüllendiren sürecin bu şekilde devam edemeyeceğini açıkladı. HDPli vekiller mecliste açlık grevine girdi. Seçime Kürtleri oyalayarak girmeye hazırlanan AKPnin, hem milliyetçi tabanı hem de Kürt seçmeni ve Kürt hareketini aynı anda idare etme şansı ortadan kalktı. Birkaç hafta önce, Başkan Haşim Kılıçın ağzından yeni Anayasa yapmakta başarısız olan AKPyi sert sözlerle eleştirip, bu şekilde giderse Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında krizin kaçınılmaz olduğunu söyleyen Anayasa Mahkemesi yapacağını yapmıştı.
Yine aynı gün, AKP Cemaate yakınlığıyla bilinen Hakan Şükürün beklenmeyen ve sembolik önemi büyük istifası ile yüz yüze geldi. Ciddi bir siyasi kişilik olmamakla birlikte, kitlelere mesaj iletmek açısından işlevsel bir araç olan Şükür adına yayımlanan istifa metni, hükümeti Cemaate yönelik tavrı nedeniyle eleştiriyordu.
Yine o gün, bir başka ayrılık da tekelci burjuvazinin ve egemen siyasetin en önemli işaret fişeği Hürriyet Gazetesinde yaşandı. AKP ile arayı iyi tutma döneminin adamı Ankara temsilcisi Metehan Demir görevden alındı ve yerine merkez sola yakınlığıyla bilinen Deniz Zeyrek getirildi.
Yine o gün, CHPnin eski MHPli Mansur Yavaşı Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı göstereceği, yani anketlere göre Melih Gökçeki zorlayacak bir sağ-CHP projesinin işlediği ortaya çıktı. Böylece, son bir yıldır merkez sağı kucaklayıp ABDye ve sermayeye güven verecek açılımlarla arzı endam eden CHP kendini egemen sınıfların yeni iktidar alternatifi olarak pazarlamaya çalışırken, egemenler de gerçekte bir iktidar alternatifi olarak kabul etmedikleri CHPyi AKPye karşı bir öcü olarak kullanma stratejisini yürürlüğe koyuyorlardı.
17 Aralık operasyonu: Bu salı AKPyi güldürmedi
Türkiye bir salı sabahına daha operasyonla uyandı. Ancak operasyon bu kez İçişleri, Şehircilik ve Ekonomi Bakanlarını (görüntüde, onların akçeli işlerine vekalet eden oğullarını), AKP döneminde yükselişe geçen inşaat sermayesini ve ABDnin tepkisini çeken İrana altın ihracının ve iktidar çevresindeki karanlık para transferlerinin merkezi Halkbankın genel müdürünü, çürümüş AKP belediyeciliğinin bir örneği olan Fatih Belediyesini hedef aldı.
AKP medyasının hırçın kalemlerinden birine ait olduğu söylenen bir seks videosu yayımlandı. Bu Fethullah Gülen, CIA/NSA, Wikileaks vb. pek çok kanaldan ilan edilmiş, AKPnin üst düzey yöneticilerine ait videoların da gelebileceğine ilişkin bir ihtar, uyarı atışıydı.
Kanal D, ismini vermediği bir bakana ait rüşvet alma görüntülerinin olduğunu açıkladı. Bu da bir ihtardı. Açık ki cephane bol
Operasyonun arkasındaki güç olmakla suçlanan Cemaatin Türkiyedeki bir numaralı sözcüsü Zaman yazarı Hüseyin Gülerce, operasyonun bir devlet operasyonu olduğunu söyledi. Gece saatlerinde Şükürün istifası, 2013′ün en önemli siyasi olayıdır. AKP, bu istifayı, uyarı olarak anlamalıdır. Belki de son uyarı
diye bir twitter mesajı paylaştı. Yeni AKPye geri adım atmazsan devamı gelecek mesajı iletilmiş oldu.
18 Aralık resti: Sertleşmeye davet
İktidarın pislikleri adım adım ortalığa saçılırken, geri adımın sonu olacağını gören ve iktidarın ve siyasi istikrarın kaderini kendine bağlama stratejisini terk etmeyen Erdoğan da reste rest dedi ve yargı ve polis içinde operasyona girişerek, devlet içinde devlet olmaya çalışan yeni çeteyle (Arınç aksini iddia etse de elbette Cemaat kastediliyor) hesaplaşacaklarını söyledi. Emniyet şube müdürleri hızla görevlerinden alındı, polis içindeki ayıklama işlemlerinde yeni furya başladı. Soruşturmanın selameti gerekçe gösterilerek 2 savcı iktidar bekçisi olarak dosyaya eklendi.
Karşı taraf da yanıt vermekte gecikmedi ve bakanlar hakkında hazırlandığı söylenen fezlekeler Meclise gönderilirken, rüşvet fotoğraflarının ardından Cemaate yakın operasyonel kalemler bakanlara ait telefon dinlemelerini servis etmeye başladı.
Bunlar bu yazının yazıldığı 18 Aralık gecesine kadar yaşanan gelişmeler ve kısa sürede karşılıklı ataklarla büyüyen yepyeni gelişmeler yığınının arkasında kalmaları da olası.
Ancak üç günün ardından, operasyonun özneleri, hedefleri ve muhtemel seyri üç aşağı beş yukarı netleşmiş durumda.
Bu basit bir AKP-Cemaat kavgası değil; iktidar paylaşımı dalaşı ekseninde sistem içi bütün aktörlerin pozisyon aldığı ve diğerlerini de kendi çıkar ve beklentileri doğrultusunda pozisyon almaya zorladığı, ABDnin dışında gelişmeyen bir süreç. Geri adım atanın topyekun kaybedeceği kaygısıyla tarafların yumuşama yerine sertleşmeyi seçtiği ancak egemenlerin genel çıkarlarını koruma hedefinden vazgeçmeyecekleri ortada. Öyleyse iktidar sahipleri, iktidar içi kavganın yarattığı zafiyeti halk aleyhine tedbirlerle gidermeye çalışacak.
Yedek kulübesinden sağa çıkan CHP
ABD, sermaye ve Cemaat; Tayyipi belli bir hizaya zorlamaya çalışırken, sistemi alternatifsiz bırakmama iddiasındaki CHPden de istifade ediyor. CHP seçeneğinin de değerlendirebileceği yönündeki mesajların asıl adresi ise kendine çeki düzen vermesi istenen AKPdir.
Öte yandan ABD ziyaretleri, sermaye temsilcileri ve merkez sağ kurmaylar ile mesaisini artıran CHP, AKP çizgisine muhalefet etme değil AKPye benzeyerek iktidar olma hesabı yapmaktadır. CHP halkın tepki ve taleplerine kulaklarını tıkayarak Ankarada MHPli Mansur Yavaşla, Adanada gidecek yeri kalmayan yolsuz-sağcı Aytaç Durakla, Hatayda mezhepçi ve savaş kışkırtıcısı siyasetin önde gelen aktörlerinden mevcut belediye başkanı AKPli Lütfü Savaşla seçimlere girme hesabı yapmaktadır. AKP 11 yıllık iktidarının en büyük sarsıntılarını yaşarken AKPnin çizgisine ve kadrosuna sahip çıkan bir siyasetin AKPyi geriletemeyeceği, Haziran İsyanı ile sokağa çıkan halk güçlerini ise karşısında bulacağı açıktır.
Halk müdahale etmezse
Asiliyle yedeğiyle, oyuncusuyla oyun kurucusuyla bütün sistem güçlerinin dahil olduğu bu kavga aynı zamanda sistemi toparlama hamlesidir. İktidar içi kavganın taraflarının bu kavga içinde yaşadığı yıpranma, halk güçleri lehine kendiliğinden ilerici sonuçlar doğurmaz. Krizden ilerici bir sonucun açığa çıkması halkın bu kavgaya dahil olması ile değil müdahale etmesi ile mümkündür.
AKP kadrolarının evlerinden çıkan, rüşvetlere, kaynak aktarımlarına ve diğer yolsuzluklara konu olan milyarlarca liralık servetin; halkın ortak zenginliklerinin, kentlerinin, doğasının, kamusal haklarının ve bir bütün olarak geleceğinin yağmalanması ile açığa çıktığını toplumsal muhalefet bileşenleri 11 yıldır biliyor, söylüyor. Şu an için ise haklı çıkmış olmak tek başına bir işe yaramıyor.
İktidar içi mücadele AKPnin yolsuzluklarının ifşa edilmesi ve bunun üzerinden dava süreçleri başlatılması noktasına gelmişse de, bunun kentlerin yağmalanması üzerine kurulu neoliberal politikaları istemeden de olsa gerileteceğini düşünmek gerçekçi değildir.
Bu noktada yolsuzluk operasyonu ile öne çıkan savcı Zekeriya Özün yürüttüğü Ergenekon davası süreci hatırlanmalıdır. Ergenekon operasyonu, kontrgerilla ile hesaplaşma iddiası ile başlatılıp kontrgerillanın yeniden yapılanması ile sonuçlanmıştı. Sosyalist hareketin bir bölümü dahil olmak üzere toplumun geniş kesimleri, o dönem AKP ile ordu arasında süren kavganın AKPnin niyetinden bağımsız olarak kaçınılmaz bir demokratikleşmeye kapı aralayacağını sanmış, hatta süreci derinleştirmek için davaya dahil olmak gerektiğini savunanlar olmuştu. İktidar kavgasında, eski kontrgerilla artıkları tasfiye edilirken halka karşı işlenen hiçbir suçun hesabı sorulmadı. Aksine, kontrgerilla cihazı daha kurumsallaşmış ve etkili hale gelmiş şiddet ve baskı araçlarıyla yenilendi. Özün (ya da arkasındaki gücün) yaptıkları yapacaklarının teminatıdır.
Hepiniz defolun, bu ülke bizim!
Halk düşmanlığında birbirinden farkı olmayan iktidar bileşenlerinin, halka karşı işledikleri suçlarının ve çürümüşlüklerinin de ortaya saçıldığı bu kavgada halkın çıkarını ancak halk güçleri savunabilir.
Bu da sokağa çıkıp bütün yağma, baskı, gericilik, saldırı politikalarının hesabını sorarak, AKPye de Cemaate de sermayenin ve emperyalizmin çıkarları için AKPnin boşluğunu doldurmaya hazırlanan yedek güçlere de Hepiniz defolun, bu ülke bizim diyen bağımsız bir halk hareketini gerektirir.
Operasyonun ardından Artık yeter! Hüküm halkındır! sloganıyla 18 Aralık günü Ankara ve İstanbulda gerçekleştirilen ve diğer illerde de takip edilen refleks eylemler, İstanbul bizimdir sloganıyla 22 Aralıkta düzenlenecek olan büyük miting böylesi bir bağımsız müdahale kanalının oluşturulması anlamında olumlu ilk adımlardır.
Bu iktidar dalaşında Tayyip Erdoğan ve temsil ettiği düzen açısından gerçek tehdit, Haziran İsyanında kentin yağmalanmasına karşı tepkiyi gerici-neoliberal iktidara meydan okuyan politik bir isyana dönüştürenlerin Bu daha başlangıç mücadeleye devam sloganında gizlidir.
* Müjde dendiğine bakmayın. Anlaşma, yüzde 50 indirimli vize ücretleriyle kısıtlı zamanlarda seyahati içeriyor. Karşılığında ise Avrupaya geçen kaçak göçmenlerin Türkiyeye iadesi şartı konuyor. Yani Türkiyenin 3 küsur senelik göçmen barındırma performansından memnun kalınırsa sınırlı vize muafiyeti gelecek.
Sendika.org