Ünlü Kirazlı Mescit Cemaati nam-ı diğer Nurcular akımı
Cemaat genişledi, büyüdü ve Türkiye gündemine Nurculuk ve Said Nursi oturdu. Sürekli yargılanması, yaşlı olmasına rağmen oradan oraya sürülmesi gündem teşkil ediyordu. O dönemlerde Nurcuların sayısı yüz bini buldu
Cumhuriyet sonrası tarikat-cemaat ilişkileri dendiğinde ilk akla ana damar olarak Nurculuk ve Said Nursi gelir. Said Nursî, 1878 yılında Bitlisin Hizan ilçesine bağlı İsparit nahiyesinin Nurs köyünde doğdu. 15 yaşında bir medrese öğrencisi iken hocası tarafından verilen Bedîuz-zamân (zamanın güzelliği) lakabı ismiyle birlikte kullanılır. Nursi, ittihat ve Terakki ile de, Mustafa Kemalin cumhuriyet hareketi ile de adı anılmış bir kişidir. Ancak daha sonra Mustafa Kemal ile din konularında ters düşmüş, 1925 yılında ortaya çıkan Şeyh Said Ayaklanması'na destek verdiği iddiasıyla Burdur'a sürgün edilmiştir. 1934'te Ispartaya sürüldü. 1935 yılında gizli cemiyet kurmak, rejimin temel düzenini yıkmak iddiasıyla Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinde aleyhinde dâvâ açıldı ve Tesettür Risalesinden dolayı kendisi on bir ay, on altı öğrencisi de altı ay hapse mahkûm edildi. 1936'da Hapis cezasının bitiminden sonra 7 yıllığına Kastamonuya sürüldü. Said Nursî Burdurda Nurun İlk Kapısını, 1926'da sürüldüğü Barla'da ise Sözler, Mektûbat ve Lem'aların da büyük bölümünü yazdı. 1950 sonrası yazdığı yazılardan oluşan Risale-i Nur'un farklı kesimlerden insanlara ulaştırılmasıyla ilgilendi. 23 Mart 1960'ta Şanlıurfada vefat etti.
Said-i Nursi sürekli sürüldü, takibat gördü ama yılmadı. Cemaati genişledi, talebeleri çoğaldı, ders halkası arttıkça arttı. Yanında her şeyine koşan Hüsrev Altınbaşak, Tahiri Mutlu, Ceylan Çalışkan, Zübeyir Gündüzalp, bayram Yüksel, Mustafa Sungur gibi talebeler, olağanüstü fedakarlık ve çalışma içine girmişlerdi. Cemaat genişledi, büyüdü ve Türkşiye gündemine Nurculuk ve Said Nursi oturdu. Mahkemeden mahkemeye koşması, sürekli yargılanması, yaşlı olmasına rağmen oradan oraya sürülmesi gündem teşkil ediyordu. O dönemlerde Nurcuların sayısının yüz binleri bulduğu söyleniyordu.
NURCULARDA BÖLÜNME
Said-i Nursi öldükten sonra yerine Züveyir Gündüzalp hareketin lideri seçildi ancak cemaatin içinde tartışmalar başladı. Devlet tarafından Nurculara yönelik tutuklamalar, soruşturmalar sürerken o dönemde sayıları 750 bini bulduğu sanılan Nurcular içinde liderlik çekişmeleri de hız kazandı. Said Nursinin sağlığında başlayan yazıcılar-okuyuclar bölünmesi iyice ortaya çıktı. Bu çekişme cemaatte yaşanan ilk bölünmedir. Yazıcılar, Hüsrev Altınbaşak önderliğinde ayrı bir grup haline dönüştü. Altınbaşak, Nursinin ilk talebelerindendi ve Said Nursi eserlerini Osmanlıca el yazısıyla yazarak çoğaltanların başındaydı. Nurculuk başlangıçta bu yolla yaygınlaşmıştı. Bu yazma ve yazarak çoğaltma işini yapanlar Nurcular arasında yazıcılar diye anıldı. Zübeyir Gündüzalp, Ceylan Çalışkan, Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Mehmet Fırıncı, Mehmet Emin Birinci ve Bekir Berk gibi ikinci kuşaktan Nurcular ise cemaate sonradan katılmışlardı. Bu ekip, Nursinin eserlerini Latin harfleriyle kitap halinde basıyordu. Bu nedenle onların adı da okuyuculardı.
Sorunlar çözümü için Gündüzalp inisiyatif aldı. Ağabeyler Konseyinin lideri Gündüzalp ancak daha planlı ve merkezi bir yönetimin ihtilafları çözebi,leceğini düşünüyordu. İstanbula dönünce Süleymaniyede Kirazlı mescit sokağında bulunan 46 numaralı evi Nurcuların merkezi olarak tahsis etti. Cemaatle ilgili kararlar, Said Nursi eserlerinin basımı, açılan dershanelerin tespitleri hep bu evde düzenlendi. Öyle bir zaman geldi ki cemaat bu evle anılır oldu. Kirazlı Mescit Cemaati...
***
Said-i Nursi Celal Bayarı tebrik ediyor
Çok partili siyasi yaşama geçildikten sonra bu topluluklar kendilerini siyasi partileri destekleyerek ya da bizzat içine girerek de ifade etmeye başladı. Nitekim çok partili yaşama geçildikten sonra, popülist söyleminde dinsel öğeleri kullanan, daha liberal yaklaşımı savunan Demokrat Parti, İslamcı tepkinin örgütlenebileceği siyasi bir mekanizma haline geldi. Tarikat ve cemaatler de bu partiye destek verdi. En güçlü dini figürlerden birisi olan Said Nursi de o dönemde CHP politikalarına karşı Demokrat Partinin desteklenmesi gerektiğini öğütlemektedir. Hatta 14 Mayıs 1950de Said Nursinin Demokrat Parti (DP) iktidara gelince Cumhurbaşkanı Celal Bayara şu telgrafı çektiği belirtilir: Zatınızı tebrik ederiz. Cenab-ı Hak sizi İslamiyet vatan ve millet hizmetinde muvaffak eylesin. Nur talebelerinden ve onların namına Said Nursi (Ruşen Çakır, Ayet ve Slogan, 80).
***
Nurcu adayı Fethullah Gülen sahnede
Yazıcı okuyucu ayrımının yoğunlaştığı Nursinin ölümü sonrası dönemde bir isim daha ortaya çıktı. Erzurumlu vaiz Fethullah Gülen. Gülen, Erzurumda Nurculuğun en etkili isimlerinden Mehmet Kırkıncı Hoca, Osman Demirci (APnin Nurcu Milletvekili) ve Muzaffer Aslan sayesinde cemaatle tanışmıştı. Aralarına katıldığı için kendini bahtiyar hissediyor, duygularını şöyle dile getiriyordu: Allahım bahtına düştüm, beni de bu arkadaşların arasına kat, onlardan biri olayım, bu hizmetle bütünleşeyim, dıştan gelip giden insan olmayayım, kendimi bu hizmete vakfedeyim.
Edirne ve Kırklarelinde görevli olduğu dönemde camilerde yaptığı konuşmalar yoluyla çevresinde insanları toplamaya başlamış, Nurcuları ve diğer dini kesimleri etkilemeyi başarmıştı. Hep ağlıyor, Hz Muhammedi ve onun döneminde yaşanan sahabeleri anlatıyor, kendinden geçerek konuşuyor, bu haliyle dikkatleri üzerine çekiyordu. okuyuculuk, yazıcılık gibi tarzlardan ayrı olarak izleyenleri hitabet yoluyla etkiliyordu. Gülen, açıkça Nurcu olduğunu söylemiyor, Nurcu ağabeylerin arasına fazla girmiyor, konuşmalarında Said Nursi adını pek kullanmıyordu. Daha Edirne ve Kırklarelinde iken cemaatin içinde yeni bir tarzın temsilcisi olmuş gibiydi. Kendisine bağlı bir ekip oluşturmaya yönelmişti. Bütün cemaatlerin ve tarikatların sevip saydığı Diyanet İşleri Başkan yardımcısı Yaşar Tunagörün teşviki, ile İzmire tauyin edildiğinde orada hedefine uygun ve kendine has bir örgütlenme içine girdi. (Oral Çalışlar-Tolga Çelik, İslamcılığın Üç Kolu, 29)
***
Türkeş Nurculara sızıyor
Alparslan Türkeş, Nurcuların etkilediği geniş kesimden partisi için yararlanmak istiyordu. Türkeş Nurcuların arasına adamlarına sızdırdı. Türkeşin Nurcular içindeki adamları Nur derslerinde Başbuğun Risale-i Nur okuduğunu, ileride tam bir Nurcu lider olacağını yaydılar. Zübeyir Gündüzalp olanları duyunca hasta olmasına rağmen Ağabeyler Konseyini Kirazlı mescid karargahında topladı. Burada MHPye haddini bildirme kararı alındı. Bekir berk, onların gerçek yüzlerini teşhir edelim diye konuştu. Önce Türkeşin geçmişinden başlarız işe, Demokrat parti zamanından söylediklerini yazar, Menderese yaptıklarını anlatırız. Şamanistlerle, Kemalistlerle, Siyonistlerle olan ilişkilerini belgelerle gözler önüne sereriz dedi. (Oral Çalışlar-Tolga Çelik, İslamcılığın Üç Kolu, 35)
***
SOLDA CEMAAT SEVGİSİ
Cemaat üyeliği ile sendika üyeliği eş tutulmalı
Cemaat/tarikat yapılarının İslamcılığın yükselişiyle de paralel olarak meşrulaşması, solcu ya da sol liberal entelektüeller arasında bile cemaatlere dahil olma fikrini geçmişe nazaran çok daha makul hale getirmişti. Örneğin 1990ların ortasında yazılan bu yazı ilgi çekicidir: Bir cemaate dahil olmak, dini yaşamını bir tarikat ilişkisi içinde sürdürmeyi tercih etmek, bir derneğe, bir kulübe veya bir sendikaya üye olmak hakkıyla eş tutulması gereken temel özgürlük haklarındandır. Herkes ve her grubun başkalarına zarar vermediği sürece arzu ettiği biçimde toplumsal ilişki kurmasını ve örgütlenmesini savunan tutarlı demokratlar için cemaat ve tarikat örgütlenmeleri kendi başına eleştirilecek bir biçim değildir. (Ahmet İnsel, Altın Nesil, Yeni Muhafazakârlık ve Fethullah Gülen, Birikim Dergisi, s. 99)
***
CEMAATLERDEN ÖRNEKLER:
Baş ve Edibali partileri
Büyük kolların dışında kendi partisini kurmuş irili ufaklı ekipler vardır. Aykut Edibali ve Haydar Baş bu isimlerdendir. İş, Aş Haydar Baş sloganı ile bilinen BTPnin kurucusu Haydar Baş, ülkenin köklü tarikatlarından Kadirilerin bir kolunun başında yer alıyor. 2011 seçimlerinde Demokrat Parti ile ittifak yapan bu kesim daha önceleri de merkez sağ partilere yakınlığı ile biliniyordu. Kendi partisini kurmadan önce Öğüt dergisi çevresi olarak da bilinen bu çevre, 1987 yılında ANAPa açık destek vermekteydi. Öğüt dergisindeki bir yazıda ANAP şu şekilde savunuluyordu: Rahmetli Menderesi hatırlamamak mümkün değil. Türkiyenin en büyük demokratını demokrası adına idam ettirmiş bir zihniyetin şimdiki çocukları aynı yolu ANAPa karşı deniyor olmasın (Ruşen Çakır, Ayet ve Slogan, 80). Haydar Başın bu sözleri bir dönem AKPnin söylemlerini anımsatıyor. Buradan bakıldığında Başın neden AKPye katılmadığı ve büyük pastadan pay kapmadığı sorusu akla gelebilir. Daha çok Karadeniz kökenli olan grubun lideri Baş, devletçi yönünün oldukça güçlü olması
Avrupa Birliğine karşı ve daha devletçi bir ekonomiden yana
***
Bir sosyolojik vaka olarak tarikat-cemaatler
Son günlerde aralarındaki çıkar kavgalarıyla gündeme gelen tarikatlar-cemaatler-İslamcı örgütler nasıl hayatımızın bir parçası oldu? Dinsel olmaktan öte sosyolojik ve siyasi birer olgu olan bu örgütlenmeleri yine siyaseten incelemek gerek. Türkiye'deki tepeden inme modernizm çabaları, tarikat-cemaat ilişkilerini hiçbir zaman tam anlamıyla yok edemedi, çarpık gelişen kapitalizm İslami muhalefetin genişlemesine ön ayak oldu. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki çok partili rejime geçiş çabaları, İslami çevrelerin muhalif partilere ilgisiyle sekteye uğrarken, 1950ler sonrasındaki Demokrat Parti deneyimi pek çok tarikat-cemaat için serpilme imkânı yarattı. Tarikat-cemaat yapıları siyasi partileri destekleyerek ya da bizzat içinde onların yer alarak ülkenin politik yelpazesinde kendilerine yer buldu. 1960ların sonunda başlayıp 1980e kadar süren Milli Nizam Partisi-Milli Selamet Partisi süreci, İslamın siyasallaşmasının en somut örneklerini oluşturdu.
Cumhuriyet sonrasında içine kapanan, çok partili rejimle birlikte açığa çıkan İslamcı muhalefet, modernleşmenin ve kapitalistleşmenin beraberinde getirdiği kentleşme, göç, gelir adaletsizliği gibi sosyo-ekonomik sorunlardan da beslendi. Özellikle tarımdaki modernizasyonla başlayan işsizlik ve göç olgusu, yeni bir kent proletaryası ortaya çıkardı. Göçle gelen kentteki yeni proletarya, siyasi tercihlerini soldan yana değil sağ popülizmden yana kullanmayı sürdürdü. Hatta bu kesimin, yerleşik kentlilerle kurduğu sorunlu ilişki geleneksel öğelere ve dine daha fazla sarılmalarına da neden oldu. Türkiyedeki batılılaşma çabalarının tepeden inme ve çarpık karakteri, İslamcı muhalefeti sürekli diri tuttu, cumhuriyetin yok edemediği tarikat-cemaat yapıları çok partili siyasi sisteme geçiş sürecinde kendisine siyasi muhataplar buldu. İslamın siyasallaşma süreci, kendisini İslamcılıkla ifade eden bir kitlenin ekonomik, kültürel, politik alana müdahale etmesini sağladı.
Pek çoklarına göre 2000li yıllar dinin geri dönüş çağıdır. Dinsel kimliğin öne çıkmasında pek çok faktör etkilidir. Ancak belli başlıları; küresel eşitsizlikler, modernizmin yaşadığı kriz, kimlik ve kültürel meselelerin öne çıkması olarak sayılabilir. Tarikat ve cemaatler 1980 sonrasında bir sosyalleşme alanı, sadakaya mahkum eden bir yardımlaşma ağı, kimliksizleşen insana kimlik kazandıran bir postmodern olgu oldu.
BirGün