Gençler ve özgürlük
Metin Çulhaoğlu
Sol Cephenin geçtiğimiz hafta sonu Ankarada yapılan toplantısında konuşanlar arasında iki gencin vurgusu özellikle dikkat çekiciydi: Baskı ve kuşatılmışlık karşısında özgürlük isteği ve arayışı
Esasen, Haziranda alanları dolduran gençlerin en başta gelen isteğinin ve arayışının özgürlükten başka bir şey olduğunu söylemek mümkün mü?
İşte ne güzel deyip hoşnutluğumuzu belirtir, bu minvalde devam edebiliriz
Gerçekten güzeldir, ilerisi için umut vericidir; ama gençlerin bu arayışlarında çoğu kez örtük, bazen daha açık dillendirilen bir çekinceyi görmeden ve buna yanıt vermeden salt hoşnutlukla yetinmek olmaz.
Örtük ya da açık biçimde dillendirilen çekinceyi şöyle özetlemek mümkün:
En başta sosyalistler, siyasal hedeflere odaklanırken özgürlüğü ve özgürleşmeyi biraz boşlamıyorlar mı? Gene en başta sosyalistler, eşitlik vurgusunu fazlaca ön plana çıkarıp özgürlüğü daha geri plana itmiyorlar mı?
Evet, sosyalistler eşitlik ve özgürlük arasında bir sıralama yaparlar ve eşitliği öne koyarlar, doğru. Ama bu bir tercih değil mantıksal sıralamadır. Çünkü insanlar arasındaki eşitsizliğin en temel nedeni ortadan kaldırılmadan gerçek anlamda özgürlükten ve özgürleşmeden söz edilemez. En temel neden de üretim araçlarının özel mülkiyeti ve bunun sonucu olan ücretli emek sömürüsüdür.
Dolayısıyla, genellikle sanılanın aksine, sosyalistlerin asıl hedefi insanlığın özgürleşmesidir ve eşitlik de bunun yolunu açacak başlıca maniveladır. Bu durumda eşitliğin kendi başına bir amaç değil, özgürlüğün olmazsa olmaz aracı olduğunu söylemek mümkündür.
Bu arada yeri gelmişken, günümüzün ideolojik ortamını, çarpıtmalarını ve kaydırmalarını hiç unutmamak, kimi özel söylemler konusunda dikkatli olmak gerekir.
Egemen ideoloji, özgürlük dendiğinde bol keseden atabilir; kandırma ve göz boyama olanakları daha fazladır. İşte, demokrasi der, çok partili rejim der, çoğulculuk der, hoşgörü der, yaşam tarzlarına, tercihlere müdahale etmeme der, der oğlu der. Fiilen yapmasa, gereklerini yerine getirmese bile bunların hepsini yüzsüzce, en azından aslında böyle olmalı diyerek davul zurnayla ilan edebilir.
Ne var ki, iş eşitliğe geldiğinde söylem ve manevra alanı bu kadar geniş değildir. Yasal ve hukuksal formüllerin ötesine, toplumsal yaşama geçildiğinde, egemen ideoloji en fazla fırsat eşitliği ve hakkaniyet diyebilir. Her ikisi de gerçek anlamda eşitliğin reddi ya da bunun olamayacağına ilişkin katı bir duruştur: Kimilerinin isteği gibi bir eşitlik olmaz, olamaz, size fırsat eşitliği ve hakkaniyet tanıyalım
Bu nedenle, sosyalistlerin eşitlik alanına özel olarak yüklenmeleri normaldir ve bu yüklenme özgürlüğün boşlandığı anlamına gelmez.
***
Dahası var.
Eğer temelinde Marksizm olan bir sosyalizmden söz ediyorsak, işin bilimsel yanını da göz ardı etmemek gerekir.
Bilimsel yanıyla Marksizm, çağdaş toplumlardaki eşitsizliğin temeline eğilir, bu eşitsizliğe nasıl son verileceğini anlatır; bireyin değil, bir tür olarak insanın özgürleşmesi için meta fetişizmi kaynaklı yabancılaşmaya son verilmesini öngörür ve burada durur.
Burada durur; çünkü bundan ötesi, yani eşitsizliğin temelinde yatan olguya son verildikten ve yabancılaşmanın asıl kaynağı kurutulduktan sonra özgürlüğün tekil bireyler bazında nasıl gerçekleşeceği, herhangi bir bilimin, bu arada Marksizmin de konusu olamaz.
Evlilik, aile, çocuk, okul-eğitim, dinsel bağlanma, kimlik ve başka alanlar da özgürlük ve özgürleşme bağlamında ön plana çıkabilir; yabancılaşma ise bu alanlarda da gündeme gelebilir. Ancak Marksizmin ya da Marksist temelli bir sosyalizm anlayışının bu konularda söyleyebileceği peşin şeyler yoktur, olamaz.
Olsaydı, Marksizm hiç mi hiç hak etmediği toplum mühendisliği eleştirisinin ötesinde bir de bireysel-özel yaşam mühendisliğiyle suçlanmış olurdu.
***
Sonuçta, gençlerin özgürlük arayışlarının başımızın üzerinde yeri olmalıdır.
Ama gençler de burada söylenenleri ve benzerlerini dikkate almalıdır.
Benim özgürlük anlayışım şöyle
diye söze başlayan ve özel ayrıntılara inen her gence ve söylenen her şeye İşte zaten Marksistler olarak biz de tam bunu söylüyoruz
demek biraz nabza göre şerbet vermek olur ki özellikle Marksistlerin uzak durması gerekir.
Sonra, özgürlüğe özellikle yaşadığımız ortamda özel değer veren gençler, özgürlüğe giden yolda ilk adımların bugünden atılabileceğini de hiç unutmamalılar: Bilincine varılmış zorunluluk, özgürleşmenin bir biçimidir; mücadele içinde yer almak ve örgütlü olmak bir zorunluluk olarak görülüyorsa, yarının tam özgür bireyi bunun temellerini şimdiden atıyor demektir.
SOL