SF'de asılan bir yazıya ilişkin yine bu forumdaki turgut-fatsa mahlaslı arkadaşın verdiği bir yanıt var. İlginç ve üzerinde düşünülmesi gereken bir yanıt. Önce alıntı yapılan yazıyı buraya aktaralım.
''33) Sosyalizm işçi sınıfı önderliğinde birleşmiş geniş emekçi kitlelerin bilinçli eyleminin ürünüdür. Asıl anlamını emekçi insanın özgürleşmesinde, üretim ve yönetim işlerine egemen olmasında bulur. Proletarya demokrasisi bunun aracı ve güvencesidir. İsterse geçmişte en devrimci geleneklerin yaratıcısı ve mirasçısı olsun, eğer sosyalist bir iktidar, bu iktidarın yöneticisi olan parti, emekçi yığınların sürekli ve etkin bir politik yaşamına dayanmıyorsa, iktidar olma gücünü bizzat bu kaynaktan almıyorsa, zaman içinde devrimci idealizmini yitirecek, bozulup yozlaşacaktır. Yığınların sınırlanmamış canlı ve etkin politik-kültürel yaşamı, buna karşı biricik gerçek güvencedir.
34) Sosyalizmi kurmaya ve komünizme ulaşmaya yetenekli tek güç işçi sınıfıdır. Proletarya diktatörlüğü, en küçük birimlerden merkezi iktidarın doruklarına kadar bu sınıfın iktidara egemenliği ve topluma önderligi anlamına gelir.Parti sınıfın kendisi degil, küçük bir azınlıgıdır. Tarihsel misyonu, işçi sınıfının tarihsel misyonunu devralmak değil, bunun gerçekleşmesine önderlik etmektir.Sınıfı sürekli bir biçimde kendi düzeyine yükseltmek, böylece kendini de tarihsel olarak adım adım gereksizleştirmektir.
35) Sosyalizm deneyimleri, işçi sınıfının eski düzeni yıkma yeteneği ile yeni toplumun kuruluşuna önderlik etme yeterliliği arasında belirli bir mesafe olduğunu ve bunun ortaya bir dizi sorun çıkardığını göstermektedir. İşçi sınıfının yeni toplumun kuruluşunun önder ve egemen gücü haline gelebilmesi, bunun gerektirdiği politik ve kültürel düzeye ulaşabilmesi için en azami çabayı harcamak, proletarya partisinin vazgeçilmez görevidir.''
Yazı bu. Turgut-fatsa adlı arkadaş bu yazıyı alıntıladıktan sonra, kendi yorumuna şöyle başlıyor:''Amacım burada ekim arkadaşın yazısını eleştirmek değil herhangi sol siyasal dergiyi alalım bu ve buna benzer anlayışları görürüz.
Tarışılması gereken bu mihvalde,özde olanlardır diye düşünüyorum.''
Turgut-fatsa yorumuna böyle başlıyorsa alıntıdaki koyulaştırılmış bölümlere karşı çıkıyor demektir.. Yazısının devamında da, kendince örgüt içi eleştiride bulunarak, bu yorumların doğru olmadığını söylemeye çalışıyor.
'' Örnek vermem gerekirse: 12 eylül yenilgisinden sonra hapishanelerde çokça tartışılan yenilginin nedenleri üzerine idi. Ve şu düşünce dayatılıyordu. '' ideolojik olarak yenilmedik '' Peki neden yenildik, ideolojik ve bir anlayışlara sahip olarak yenilmediysek neden yenildik? Neden binlerce arkadaşımız helak oldu ve sonuçta hepimizi içeriye tıktılar ve bizleri toplumdan soyutadılar. Verilen cevap veya yine dayatılan '' kadroların yani bu anlayışı (ideoljiyi) kavrayamadıklarından oldu. Kim kavramadı arkadaş. İşte bu içeri tıkılanlar. Yani hata ve eksiklik Türkiye de nasıl değişim (devrim)olur anlayışlarda değildi,garbim bu içeri tıkılanlardaydı.Yani bilinçsiz ,cahil,sürü olan bu türkiye de nasıl değişim olacağını kavramayan,anlayamayan insanlarda idi.
Yani anlayışlar yine tertemiz ve yola devam biçiminde tezahür etti. Ama kimse kalkıpta ''bu kadroları bu anlayış eğitti ,bu anlayış yol gösterdi ve ne yapıldıysa bu anlayiş içeriğinde yapıldı,eğer yenilgi yaşandıysa bu anlayışın ,türkiye gerçekliğinde yaratılan bu ideoljik anlayışın da bir şeyi olması lağzım ''demedi. Bunu diyenler vardı ve vay sen bunu nasıl dersin diye daha baştan aforoz edildi. Kısaca bunu bile sorgulamaya kalkan soyutlandı. Ama bu sorun hep bilinç altında kaldı ki her içeri girenin içinde kaldıkça da hapishaneler hendek geçmek için ayıya dayı deme yoluna sapıldı. Sonuç taksimde 15 kişiyle basın açıklaması.
Şimdi bu öncü azınlıkların ne haltlar yiyeyeleceğini görebiliyormuyuz.Bizlere hep öncü azınlıkların inançları,temiz kalplilikleri ,iyi niyetlerine inanmamız istendi .Ama en kızgın pratikte yetişen ve yaşayan usta şöyle bağırıyordu.. CEHENEMİM YOLU İYİ NEYET TAŞLARIYLA DÖŞELİDİR. ''Yine kır gerilasının en mühteşemlerinden biri che şöyle bağırıyordu ''ŞAVAŞTA,MÜCADELEDE ARKADAŞINA BİLE GÜVENME.. ''acı kelime ama gerçek. Ateş altında arkadaşının seni koruyabileceğinin düşünerek ona güvendiğinden (o müthiş güven iyi niyet varya)ve ona söylemeden ,anlaşmadan ,bir siperdesin çünkü ,ileri bir hamlende alnına kurşunu yemene neden olur. Sonuç arkadaşına güvenmişindir. Ama alnına mermiyide yemişindir.
Bu kötümserlik değildir. Eşeği sağlam kazığa bağlamaktır. Açık net aleni olmalıyız. Kapı köşerinde,fıskoslarla ,ayrı oda içlerinde ,elini taşın altına koyanları soyutlayarak, en mükkemel yaratıklarmış gibi (idealizm) yön karar almak ,bir azınlığı bilinçli yaratmak bana göre devrimcilik değildir. Bunlar değil devrim donunu toplayamazlar.
Kim katılıyorsa ,kim taşın altına elini koyuyorsa onları kararlara,yöntemlere ortak etmek en büyük çaba olmalıdır. Ama bizde bunun tersi,işin kolayına kaçarak abidin devrimi azınlıklara teslim etme övüncü var. Nedeni aniden kararlar almak ve çabuk davranmak. Gerçekte olanın ne olduğunu bilememektir bu durum. Olan toplumsal (sosyalist ) olandır halbu ki ,daha baştan biz bu anlayışı çiğniyoruz. Nasıl olacak ? bende bilmiyorum ama olması gerekenin bu olduğunu biliyorum.''
12 Eylül sol için tartışılmaz bir yenilgiydi.Sistem içine girdiği bunalımı aşmanın tek yolunun açık faşizme yönelmek ve giderek yükselen ve kitleselleşen solun üzerinden silindir gibi geçmek olduğunun farkındaydı. 12 Eylül faşizmi bu koşullarda gerçekleşti ve amacına da ulaştı. Ülke açık bir hapishaneye dönüşürken, turgut-fatsa arkadaşımız o süreçte bir anısından da yola çıkarak bir şeylerin yanlış gittiğinin altını çizme gereği duyuyor. Ve bu yanlışın hala sürdüğünü de vurgulamaya çalışıyor.
12 eylül faşizminin zindanlarında ''ideolojik olarak yenilmedik'' sesleri yankılandıysa elbette bunun bir anlamı var.12 Eylül'de sol bir muharebeyi yitirmiştir. Sadece bu. Acılar çekilmiş, faşizmin işkence evlerinde bir yığın solcu, devrimci, ilerici insanlarımız canlarını yitirmiştir. Ama hiç bir şey bitmedi. İdeolojik mücadeleden anlamamız gereken sınıf mücadelesiyse, doğrudur, sınıf mücadelesi halen devam ediyor ve edecek ve bu anlamda ''ideolojik olarak yenilmedik''. Ama şu da bir gerçek, ortada ağır bir yenilgi varsa, elbet bu yenilginin de nedenleri olmalı ve sol bu yenilginin çözümlemesini yapabilmeli, ve gereken dersler de çıkarılmalıdır.
turgut-fatsa arkadaşımız kısaca ''ortada bir sorun var ve bu sorun hala devam ediyor'' demek istiyor. Ama yazısında ve sonraki yazısında sorunun tam olarak ne olduğunu da ortaya koymuyor. Açık seçik ortaya konulmayan sorun nedeniyle, çözüm konusunda tam olarak ne demek istediği de pek anlaşılmıyor. Biraz bulanık bir örgüt eleştirisi var. Alıntıladığı yazıya karşı çıkışı ve sonrasındaki yazısında ''Parti nedir bana gör: Hiçtir. o sadece koordinasyonu sağlayandır.Toplumsal mücadelenin nasıl olacağının belirleyicisi olamaz.''
demesi, kendi örgütüne yönelik güvensizliğin öncü partiye güvensizliğe dönüştüğünü de anlayabiliyoruz.
http://www.sosyalistforum.net/bizden-makaleler/58549-komunizm-ve-komunizme-gecis-asamalari-8.html
Bu başlıkta sanrım bu konular konuşulabilir.
turgut-fatsa arkadaşımız ''ideolojik olarak neden yenildik' diye sorarken ''örgüt arkadaşlarından'' aldığı yanıtın doyurucu olmadığından veya kendince yanlışlığından yola çıkarak örgütün gereksizliği sonucuna varmış. ''Örgüt hiçtir!'' derken yaşadığı hayal kırıklığının bunda payı olmadığını söylemek mümkün değil. Ne var ki, yaşadıkları ne olursa olsun vardığı sonucun doğru olmadığını da anlayabilmesi gerekliydi. Şu bir gerçek; söylediğiniz gibi böyle bir sonuca varan kişinin ML olabilmesi mümkün değil. Örgüt-parti söz konusu olduğunda Lenin'i görmezlikten gelmek de mümkün değil. Sosyalizm gibi bir derdimiz varsa, solu sosyalizmi önemsiyorsak, yaşadıklarımız, yaşamdan damıtıp biriktirdiklerimiz ne olursa olsun yolumuz er geç Lenin'e çıkacaktır ve Lenin'in öncü parti kuramıyla kesişecektir.Başka türlüsü mümkün değil. Daha güzel bir dünya tasarımın gerçekleşmesi her şeyden önce Lenin'le mümkün. Lenin'i dışlayarak, örgüt-parti konusunu boşlayarak sosyalizme ulaşabilmek mümkün değildir çünkü.
''İdeolojik olarak yenilmedik'' ifadesinden yola çıktığımızda ve konuyu örgüt-parti ekseninde ele almaya" çalıştığımızda şu soru kaçınılmaz bir biçimde karşımıza çıkıyor. Sosyalist devrim içi sınıfı öncülüğünde geniş emekçi yığınları tarafından gerçekleştirilecekse bu süreç kendiliğinden olabilir mi? ''yengi''miz, yani sosyalist kuruculuğun başlaması için gerekli olan siyasi iktidarın alınması örgüt-parti olmadan gerçekleştirilebilir mi?
Tek yanıtı var bu sorunun; mümkün değil. Sosyalist bir özne olmadan kitlelerin siyasi iktidarı alması da mümkün değildir, siyasi iktidarın alınmasından sonra da toplumsal dönüşümlerin yine o sosyalist özne olmadan gerçekleşmesi mümkün değildir. Çünkü parti işçi sınıfının aklıdır. Parti işçi sınıfının tarihsel misyonunun somutlaştığı örgütsel yapıdır. Kitleler o aklı edininceye kadar parti de var olmaya devam edecektir. Tıpkı devletin kendisi gibi. Engels'in deyimiyle işçi sınıfının ihtiyacı olduğu sürece devlet var olacaktır. Parti de öyle.
turgut-fatsa arkadaşımız parti için ''hiçtir'' diyor ama gerçekte işçi sınıfının öncü partisi hem siyasal devrim ve hem de sınıfsızlık süreci için her şeydir.
'' Örnek vermem gerekirse: 12 eylül yenilgisinden sonra hapishanelerde çokça tartışılan yenilginin nedenleri üzerine idi. Ve şu düşünce dayatılıyordu. '' ideolojik olarak yenilmedik '' Peki neden yenildik, ideolojik ve bir anlayışlara sahip olarak yenilmediysek neden yenildik? Neden binlerce arkadaşımız helak oldu ve sonuçta hepimizi içeriye tıktılar ve bizleri toplumdan soyutadılar. Verilen cevap veya yine dayatılan '' kadroların yani bu anlayışı (ideoljiyi) kavrayamadıklarından oldu. Kim kavramadı arkadaş. İşte bu içeri tıkılanlar. Yani hata ve eksiklik Türkiye de nasıl değişim (devrim)olur anlayışlarda değildi,garbim bu içeri tıkılanlardaydı.Yani bilinçsiz ,cahil,sürü olan bu türkiye de nasıl değişim olacağını kavramayan,anlayamayan insanlarda idi.
Yani anlayışlar yine tertemiz ve yola devam biçiminde tezahür etti. Ama kimse kalkıpta ''bu kadroları bu anlayış eğitti ,bu anlayış yol gösterdi ve ne yapıldıysa bu anlayiş içeriğinde yapıldı,eğer yenilgi yaşandıysa bu anlayışın ,türkiye gerçekliğinde yaratılan bu ideoljik anlayışın da bir şeyi olması lağzım ''demedi. Bunu diyenler vardı ve vay sen bunu nasıl dersin diye daha baştan aforoz edildi. Kısaca bunu bile sorgulamaya kalkan soyutlandı. Ama bu sorun hep bilinç altında kaldı ki her içeri girenin içinde kaldıkça da hapishaneler hendek geçmek için ayıya dayı deme yoluna sapıldı. Sonuç taksimde 15 kişiyle basın açıklaması.''
turgut-fatsa arkadaşın yazısının ilk bölümü üzerinde biraz daha durmak gerekiyor sanırım. Ve sanırım turgut-fatsa mahlaslı arkadaş, ''yenilmediysek, neden binlerce solcu hapishanelerde?'' diye soruyor. Bir bakıma haklı. Devrimcilerin, solcuların, ilericilerin, yurtseverlerin açık faşizm dönemlerinde kaçınılmaz biçimde karşılaştıkları şey, ölümler, işkenceler, hapishanelerdir. Ama yengi yenilgi konusuyla ilişkilendirdiğimizde, 12 Eylül öncesindeki solun genel yapısıyla burjuvaziyi yenmenin olanaksızlığının altını da çizmek gerekiyor. Yenilgiyse, bu bir yenilgidir.
turgut-fatsa sanırım buradan yola çıkarak ve kendi yaşadıklarının etkisiyle de örgüt-parti konusunda ''hiçtir'' diyerek bir önemsizleştirmeyi öne çıkartıyor. Örgüt-parti'nin ne olup olmadığı konusunda burada bir şeyler yazıldı, özgün başlığımız da var:
http://www.solpaylasim.com/k185fs20-orgutorgutorgut.html
Bence sorunun başka bir boyutu var: Aslında turgut-fatsa arkadaşımız 12 eylül öncesindeki genel siyasi durumun bir siyasal devrim için yeterli olduğunu mu düşünüyor? Bence sorun burada ve örgüt konusunda tamamiyle bir reddiye içine girmeden bu sorunun yanıtı verilmelidir.
12 Eylül öncesindeki bir yığın sol-sosyalist örgütlerde ''sorun' olabilir. Ama kafamızda bir örgütü en ideal şekliyle tasarlasak bile o koşullarda devrim olabilir miydi? Koşullar buna uygun muydu?
Bunun da yanıtı koskocaman bir 'hayır'dır.
İnsanlarımız bilinçli olmadıktan sonra parti olsa ne olur olmasa ne olur.