TERS YÜZ
1.
herkes ölü kaldı bir ben kaldım
artık körfez vapurları eksik iskelelere uçurur beni
herkes ölü kaldı sormalı bir işe yarar mıyım
herkes ölü kaldı şimdi kaldırımlar kimi dalar ki
2.
gelse tersyüz etse toprağımı
gelse ince olsa yine bol kazaklar giyinse
ışığı anlatsa bana bahçenin ışığını hep değişen
gölgeyi de söylese çim artık biçilmeli dese
3.
ama kal hep orada yaş almadan daha çok
ama kal hep orada bir tele-sekreter sesi olarak
ve dağılsın ömrümüz aşk bol geliyorsa sana bana
EL ELE GİTTİĞİMİZ
biliyor musunuz giderek azalıyoruz böyle
sen bir susuşa doğru kırılarak
ben senin susuşunun ardında
nereye gitsek orada olmuyoruz
biliyor musun giderek azalıyoruz muyuz böyle
akmaktadır günler belki bunlar son rüzgârlardır
çünkü neye değsek ellerimiz yanıyor
yaz kimliksiz bir gülle orda kalakalmış
yaz kalsın orda çocukluğum ağlasın
burada bakışlarımızı sular bağmaktadır
Adnan Azar'ı kaybettik
Şair, yazar, sinemacı Adnan Azar'ı kaybettik...
(soL - Haber Merkezi) 1956 yılında Rize'de doğan, 1976 yılından bu yana kimi edebiyat ve sanat dergilerinde şiirleri yayımlanan şairin, bir de Uçurumlar adını verdiği öykü kitabı bulunmakta.
1991 yılında çektiği İstanbul 24 saat ve Batık Aşklar Müzesi (Altın Koza En iyi kurgu ödülü) filmlerinin yanı sıra kimi dizilerin de yönetmenliğini yaptı.
10 Ocak Cuma günü rahatsızlanan, hastaneye kaldırılırken yolda yaşamını yitiren şair, geride pek çok şiir, öykü ve senaryo bıraktı. Azar, Türkiye Komünist Partisi üyesiydi.
http://haber.sol.org.tr/kultur-sanat/adnan-azari-kaybettik-haberi-85765
Adnan Azar: Sonra beni günler ağlasın/Ömer Turan
Benim şarkım küçük
Bir ölüyle doğrulandı bu akşam
Şiirden bir dize daha koyduk acının yanına.
Adnan Azarı kaybettik
Ölümle yaşam arasındaki o ince çizgi, susmakla konuşmak çelişkisi, gülmekle ağlamak kardeşliği; şimdi bunlar bir şarkıdan dağılıyor göğe ve sulara. Hangi şiir hangi yaşamın eşi ya da benzeri? En son kim çıktı bu kapıdan? Kimler baktı ardımızdan? Sözümüz ve sorularımız boyunca yürüyoruz.
Nereye?
Belki ölümsüzlük hevesine.
Belki de çocukluğumuza, o haşarı yeniyetmeliğimize.
Acı haberi duyduktan birkaç dakika sonra bu sözleri düştüm not defterime. Parmaklarım titreyerek, kalbimde binlerce çıt sesi. Ölümün yarattığı boşluğu dolduruyordu içimden kırılıp dökülenler. Şiileri, sözleri, yazıları en çok da yüzünde taşıdığı sessiz gülümseme halleri
Ne karakış ne rüzgâr, bir şairin ölümüdür dünyayı soğutan demek ki.
Böyle anlarda, yani güzel bir şair ölünce; hemen şiirlerine koşarım. Yeniden anımsamak, yaşatmak ve belki de dizelerinde teselliyi bulmak için. Adnan Azarın dönüp dönüp okuduğum elele gittiğimiz şiirini arayıp buluyorum.
biliyor musunuz giderek azalıyoruz böyle
sen bir susuşa doğru kırılarak
ben senin susuşunun ardında
nereye gitsek orada olmuyoruz
biliyor musun giderek azalıyoruz muyuz böyle
akmaktadır günler belki bunlar son rüzgârlardır
çünkü neye değsek ellerimiz yanıyor
yaz kimliksiz bir gülle orda kalakalmış
yaz kalsın orda çocukluğum ağlasın
burada bakışlarımızı sular boğmaktadır
Meğer kendini ölüme hep yakın hissetmiş. Susuşların yorduğu hayatı sorgulayarak veya cevaplanması güç soruları bir başka zamana bırakarak. Gitme düşüncesi, bir isteğin ötesinden daha çok bir beklentinin etrafında şekilleniyor. Ne yandan okunsa hayat, o yana uymuyor. Ne yanda yaşansa, o yanda fazlalık. Bütün bu çelişkiler ve anlamsızlıklar bu dünyayı tanımlamak için yeterli miydi? Çocukluğunun yazlarından kalma bir acının içinde belki de bunun cevabı. Kim bilir?
Kesin olan, el ele gitmiyoruz Adnan Azarla.
Oyunu bozdu, elini erken çekti elimizden.
Çılgın gürültülerden uzak kalarak yazdı. Zamanı iyi kullanıyordu ama zamana hiç uymuyordu. Kısa yazdı, kısa düşündü, büyük büyük imgeler ve sözlerle zengin bir dil üretti.
Bir söyleşide şöyle diyordu, tekrarlıyorum yüksek sesle:
Yok olmak bir varoluş biçimidir; iyidir; potansiyel bir şeydir.
Az az yazıyordu, çok görünmüyordu dergilerde. Her yerde olmanın okuyucuya verdiği yorgunluğu ve bıkkınlığı iyi biliyordu o. İçerdeyim diyordu bir de. Geçmişin hızlı ve dolu günlerini dinlendiriyordu içinde.
Yazdığı gibi yaşadı, kısa adımlarla geçti bu dünyadan. Oradaki dostlarını mı özledi de acele etti böyle, bilmiyorum. Ama geleceğe dair planlarını, uğraşılarını ve hayatını yeniden başlattığını biliyorum. Çünkü şiir çevirileri yapıyordu eşi Filiz Ak Azarla. Cumhuriyet Kitap Ekinde okumuştum keyifle. BirGün Pazarda haftalık sanat yazıları yazıyordu artık. Pazar günlerini beklemenin bir adı da Adnan Azardı. Hevesimiz yarım kaldı. YKYden ve Islıktan çıkacak yeni şiir kitapları ise sıradaydı
Ne kadar çok cümle kurarsak kuralım hafiflemiyor acımız.
Çünkü ölümü anlamak için iyi insanların ömür yaşına bakmamız yeterli.
Çok değil, üç ay önce gri bir Ankara gününde; Danimarkalı şair Niels Havın Kafe Kapı 7deki etkinliğinde beraberdik. Attila Aşut, Ahmet Telli ve o. Etkinlik öncesi bir masada epeyce sohbet ettik, çaylar içtik, sigaralar bitirdik. Dingindi, sesinde uslu bir çocuk havası vardı. Şiirdendi tanışıklığımız o ana kadar. İlk kez yüz yüze gelmiştik ama ben bu insanla yıllardır tanışıyormuşum gibi zengin hissettim kendimi.
Şimdi acı olan ne biliyor musunuz?
Meğer o karşılaşma ve Adnan Azarın bana kalan son sözlerinin, birden bire ömür boyu özenle saklayacağım bir anıya dönüşmüş olması.
Acı olan yokluğu, anısını saklamak şiirimin borcu.
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/omer-turan/adnan-azar-sonra-beni-gunler-aglasin-86968