Ölümünün 90. yılında Ekim Devrimi'nin önderi: Teori, pratik bir sorundur
Ekim Devrimi'nin önderi Vladimir İlyiç Ulyanov Lenin 21 Ocak 1924 tarihinde hayata gözlerini yumdu.
Fanya Kaplan adlı Sosyalist Devrimci Parti üyesi bir kadın tarafından ''devrime ihanet ettiği'' gerekçesiyle, 1918 yılında, bir konuşma sonrasında vurulmuştu. Bedenine üç kurşun isabet etti. Ölümüne kadar geçirdiği üç felçte bu üç kurşunun etkili olduğu söylenir.
Öncü parti kavrayışı
Lenin, Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nde daha sonra Bolşevik (çoğunluk) adını alacak grubun liderliğini üstlenmişti. Bolşevikler, Menşeviklerden (azınlık) Lenin'in ''Ne Yapmalı?'' adlı eserinde kuramsallaştırdığı parti kavrayışıyla ayrılıyorlardı. Lenin'e göre ekonomik mücadele siyasal mücadelenin önüne konulamazdı. Nüfusun tümüne yönelik bir politika yürütüldüğü zaman devrimcilerin örgütsel-siyasal hegemonyası ve öncülüğü gerçekleşebilirdi. Emekçi halkın devrimci partisi, işçi sınıfının öncü kesimlerinden meydana gelebilirdi. Bu iradi bir tercih değil, hayatın dayattığı bir zorunluluktu. Çünkü her sınıfın içinde bilinç olarak ileri, orta ve geri kesimler vardı. İleri kesimler sınıfın geri kalanını, yayın organları ve kendi pratikleriyle devrimcileştirebilirdi. Ancak devrim için aktif çalışan kişi Parti üyesi olabilirdi.
Lenin'in Öncü Parti teorisi örgütsel olarak Avrupa-merkezci Marksizmden de kopuşu ifade ediyordu. Avrupa'daki Marksist partiler reformistleşen ve gitgide emperyalistleşen işçi sınıfının kitlesel örgütleriydi. Lenin'in kapitalizmin az geliştiği, iktisadi olarak yarı-sömürge ve Ortaçağ ilişkilerinin kuvvetle yaşandığı yarı-feodal bir despotluk olan Rusya'da kuramsallaştırdığı öncü parti modeli, ezilen dünya devrimcilerine örnek oldu.
Emperyalizm ve vatan
1. Dünya Savaşı, emperyalistler arasındaki bir paylaşım kavgasıydı. Savaşa doğru giderken II. Enternasyonal'de savaşa karşı nasıl bir tutum alınacağı konuşulmuş ve hükümetler uyarılmıştı. Ancak 1914'te savaşın patlak vermesiyle II. Enternasyonal'in ''Marksist'' etiketli partilerinin büyük bölümü ''anavatan savunması'' adı altında ezilen dünya ülkelerinin yağmalanmasını desteklediler. Lenin bu politikaya cepheden karşı çıktı. Emperyalist ülkelerin anavatan savunması maskesini indirdi ve savaşlarının haksız bir savaş olduğunu belirtti. Türkiye gibi ezilen dünya ülkelerinin savaşlarının ise gerçek anlamıyla bir vatan savunması ve haklı savaş olduğunu söyledi. Emperyalist ülkelerdeki işçi sınıfı partilerinin savaşta tekelci burjuvazilerinin yanında yer almasıyla dünyanın devrimci fırtına merkezleri bütün heybetiyle tarihin sahnesine çıkıyordu. Bu heybet ezilen dünyanın milyonlarca emekçisiydi. Emperyalizm, güçlü silahlı kuvvetlere ve dev sermayeye sahip bir avuç ezen ülkenin/milletin dünyanın büyük bölümünü oluşturan ezilen ülkeye/millete sömürgeleştirme amacıyla saldırısıydı. Emperyalizm, devrimi ulusal sınırlarından çıkarmış ve Avrupa coğrafyasından ibaret olmayan bir dünya sorunu haline getirmişti.
Teori dünya pratiğiyle kanıtlandı
Devrim, ezilen dünya ülkelerindeki bir avuç komprador ve işbirlikçi dışında tüm milletin ihtiyacıydı. Ve devrim bu çağda ancak işçi sınıfının önderliğinde ve kesintisiz olarak sosyalizme yönelme hedefiyle başarıya ulaşabilirdi. Bu teori, ezilen dünya pratikleriyle kanıtlandı. Hayat tartışmayı noktaladı.
Ekim Devrimi pratiği de bu kapsamdaydı. 1917'de siyasal iktidarı ele geçiren Bolşevikler, 4 yıl süren iç savaşta esas olarak emperyalistlere ve onların Menşe-vik-Sosyalist Devrimci işbirlikçilerine karşı savaştılar. Siyasal olarak iktidarın rengi sosyalistti, ancak iktisadi olarak sosyalist dönüşüm 1929'da tarımın kolektifleştirilmesiyle başladı. Bu kolektifleştirmede zorunlulukların payı büyüktü.
Lenin
21. yüzyılda yaşıyor
Lenin emperyalizm çağında devrim teorisiyle 21. yüzyılda yaşamaya devam ediyor.
Lenin, çağını aşan ve bugün sadece bilimsel sosyalistlerin değil, sosyalist olsun olmasın emperyalizme karşı mücadele eden tüm milli kurtuluşçuların büyük devrimci değeridir. Lenin, yalnızca sosyalistlere değil ezilen milletlere büyük bir pratik ve teori bırakmıştır.
Dün olduğu gibi bugün de sosyalist hareket içindeki devrimin sorunlarına ilişkin tartışmalara yanıtı esasta ideolojik mücadele değil, pratik devrimcilik verecektir. Cumhuriyet hareketinin ve Haziran İsyanı'nın milli ve demokratik karakterinden ders almayan sosyalistler hayatın kenarındadır ve kitlelerin sağındadır. İdealisttirler.
Türkiye devrimcileri olarak bu pratikleri kuramsallaştırdığımız ve halkımızın pratiğine sunduğumuz ve bunu yeniden ve yeniden tekrarladığımız ölçüde zafere ulaşacağız.
Lenin'i, ölümünün 90. yıldönümünde saygı ve sevgiyle anıyoruz. Lenin'in özlü katkısı için Bilim ve Ütopya'nın son sayısı incelenebilir.
Emrah MARAŞO
Bilim ve Ütopya Genel Yayın Yönetmeni
Aydınlık
Doğu Perincek bir konuda yanılıyor. Lenin ''üç tip ülke'' örneğini verir ve buradan emperyalizme karşı verilen savaşları önemseyerek ''ilerici'' olarak nitelerken, bu kapsamda gerçekleştirilecek demokratik devrimleri mutlaklaştırmamıştır. Bunun kanıtı yine Ekim Devrimi'dir. Ekim devrimi monarşiden alınan iktidarın sekiz ay içinde proleterya tarafından alınmasıdır. Koşullar uygun olabilse, 1917 Ekim devrimi aynı yılın şubat ayında gerçekleştirilebilirdi. Perincek bu gerçeği yadsıyor ve sosyalist devrimden önce burjuva devrimini zorunlu bir koşul olarak görüyor. Buradan yola çıkarak tamamlanamadığı iddiasında bulunduğu Kemalizm'e dört elle sarılarak ikinci bir Kemalist devrimle iktidarın ele geçirilerek reformlarla sosyalizme geçileceğini ön görüyor.Lenin'in böyle bir iddiası hiç olmadığı gibi, 1917 Ekim devriminden sonra gerçekleştirilen burjuva devrimlerinin hiç biri sosyalist kuruculuğa da yönelmemiştir.
Perincek'in ikinci yanılgısı ise stratejinin ideolojik dayanaklarının doğru olduğunu varsaysak bile tek ülkede sosyalizmin oluşturulamayacağı gerçeğidir.
Abbas arkadaş, devrim kaçkını değilim Ulusal sınırlar içinde gerçekleştirilen devrimlerin hiç bir işe yaramayacağını, sosyalizmin ulusallığı aşan bir toplumsal yapı olduğunu söylüyorum. Bu yüzden devrim uluslararası işçi sınıfının mücadelesini gerekli kılıyor.
Sayın abbas sizin devrimden anladığınız kemalist devrim, bunuda zaten her fırsatta söylüyorsunuz. Sosyalizimden kastinizde aslında nasyonal sosyalizim. Artık açıktan her şeyi söylebilirsiniz, İP nin siyasi cizgisini bilmeyen yok.
Bilim ve Ütopya'nın Ocak 2014 sayısı ''Lenin ve Emperyalizm'konulu bir dosyayla çıktı. Okunması gereken bir sayı. ''Lenin'in Katkısına 21.yüzyıldan bakışlar'' başlığıyla D.Perincek'in çalışması da incelenmelidir. Perincek yaptığı çözümlemelerde Lenin'i göklere çıkartıyor. Devrimin batıdan doğuya kaydığı tespiti, emperyalizm karşıtlığı, sömüren ve sömürülen ulus konularındaki yorumlarından sonra, devrimin burjuvazi ile proletarya temelinde ve işçi sınıfı pratiğinde gerçekleşmeyeceğini iddia ediyor. Bu tespiti kendince Lenin'e dayandırıyor. Devrimlerin bir süreklilik oluşturduğunu ve doğrudan sosyalist devrimin yapılamayacağı ve (adını da vermeden) emperyalizm karşıtı burjuva ve/veya küçük burjuva bir devrimle iktidarın ele geçirilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Bu pratiği de Kemalist devrim olarak nitelendiriyor.
Bana göre temel yanlış, Lenin'in yüz yıl önce söylediklerini genelleştirmesi, kapitalizmin yol aldığı bir ülkede burjuvazi-proletarya çelişkisini bir kenara bırakması, 1923 koşullarının bugün de aynen devam ettiği düşüncesinden yola çıkarak bulanık bir söylemi tercih etmesidir. Böyle olunca, yani sınıf kavramı bir kenara koyulunca haliyle millet vurgusu öne çıkmakta, milliyetçilik kavramı da bu düşüncenin belirleyici bir retoriğine dönüşmektedir.
Perincek'in savunduğu anlamda, iddia edildiği gibi sosyalist devrime ön gelen bir Kemalizm'in bugün için geçerli olduğunu düşünmüyorum. Perincek'in Kemalizm retoriğini de hep bir kaldıraç olarak kullanmaya çalıştığını ve siyasal düşüncesini de hep bu nedenle Kemalizm'e bulandırdığını düşündüm. MDD'yi bugünün Türkiye'sinde savunmaya çalışmasını başka türlü açıklamak imkanı var mı?