Naçizane uyarı yazısı
Metin Çulhaoğlu
Bağzı meseleleri durup dururken sorun haline getirmek pek iyi bir şey değildir.
Bu yazıda böyle mi yapılıyor, yoksa ortada gerçekten sorunlu denebilecek bir durum mu var, okur karar versin
İki örnekten hareket edelim.
Diyelim, 27 Mayıs 1960 öncesi Türkiyede yaşanan siyasal gerilimlere, bu gerilimlerin sınıfsal temellerine, sonra 27 Mayısın ardından Türkiyedeki genel ortama fazla önem vermeden kafayı iki şeye takıyoruz: İhtilal sabahı yapılan NATOya ve CENTOya bağlıyız açıklamasına ve Menderesin son dönemdeki Sovyetlerle yakınlaşma çabalarına
İkinci örnek: Diyelim 12 Eylül 1980 öncesinin çok daha açık sınıf zıtlaşmalarına, bir tarafın birikmiş sınıf kinine, bu arada 24 Ocak kararlarına gerekli ağırlığı tanımadan sadece ABDdeki merkezlerin Bizim çocuklar yaptı sevincine odaklanıyoruz
Örnekler çoğaltılabilir. Örneğin tarihin başka dönemlerine, başka ülkelere bakıyoruz ve 1917 Büyük Ekim Devrimini en başta Almanya neden Leninin Rusyaya geçişine izin verdi sorusundan hareketle anlamaya çalışıyoruz
İşi uzatmadan günümüze gelelim: Diyelim, bir yandan büyük Haziran Direnişini yere göğe sığdıramazken diğer yandan ülkedeki son gelişmeleri ağırlıklı olarak birileri düğmeye bastı tespitiyle açıklıyoruz
Sizce biraz sorunlu değil mi?
Eğer biraz da olsa ortada bir sorun görüyorsak önce şu soruyu yanıtlamamız gerekiyor: Türkiye bir muz cumhuriyeti midir, değil midir?
Aslında mesele basittir: Muz cumhuriyetlerinde sınıfların varlığı kabul edilse bile sınıf mücadeleleri anlamında iç dinamik hep ikinci, hatta çok daha geri planlarda kalır; dış odaklar böyle bir ülkedeki siyaseti aklına nasıl estiyse öyle şekillendirir. Birinin ipini çeker, öbürünü ihya eder, yeni siyasal oluşumlar yaratır, süreçleri baştan sona belirler
O zaman: Türkiye böyle bir ülke midir, değil midir?
Bizce kesinlikle değildir
Evet, özellikle son iki on yılda çeşitli dış tezgâhlardan, operasyonlardan, siyaset mühendisliklerinden vb. söz edilebilir, doğrudur. Ama bunların hepsi ülkenin kendi sınıfsal-siyasal gerilimlerinin, dinamiklerinin ve süreçlerinin üzerine gelmiştir, bunlarla örtüşerek gerçekleşebilmiştir. Yoksa dış odaklar ortada hiç olmayan gerilimleri ve zıtlaşmaları kendisi yaratmamıştır
Okurun kestirmiş olacağı gibi, bu naçizane bir uyarı yazısıdır.
Böyle bir uyarıya da iki nedenle gerek görülmüştür.
Birincisi: Türkiyede solun emperyalizm algısı biraz fazla üçüncü dünyacıdır. Ülkeyi, içi dışarıdan doldurulan boş kap (Behice Boran) gibi görmeye eğilimlidir. Tamam, emperyalizmin oyunlarını, tezgâhlarını vb. görelim, bilelim; ama bu ülkenin kendi sınıfsal dinamikleri olduğunu da kabul edelim. Öbür türlüsü, yer yer gevezeliğe varabilen komplo teorileri üretmekten, olup biteni seyretmekten ve bakalım bundan sonra ne olacak diye beklemekten öteye geçmez.
İkincisi: Öyle çok uzun bir gelecekte de değil; yarın salt 17 Aralıkın değil Haziran Direnişinin de hangi dış odakların tezgâhı olduğuna ilişkin çarşaf çarşaf belgeler ortaya döküldüğünde apışıp kalmayalım, vay canına demeyelim
Varlığından, tezgâh ve operasyonlarından sual olmayacak emperyalizme ve dış odaklara kadiri mutlaklık tanımak bir tür cenin refleksidir ve solun bu dönemi çoktan geride bırakmış olması gerekir.
sol