Mustafa Suphi ve 15ler
Gelenek bir kere yaratılmıştır. Toprağa atılan tohum Suphilerin kanı ile sulanmıştır. Artık işçi sınıfı, öncüsü ile buluşmaya başlamıştır.
Ekim Devrimi Rusyada olmasına rağmen tüm dünyada, dostun ve düşmanın bilincinde çok önemli sıçramalara yol açtı. Özellikle Avrupada daha bir yoğun şekilde yaşanan toplumsal-sınıfsal hareket, başarılı-başarısız birçok devrimi ortaya çıkarırken, 1917de Rusyada işçi sınıfı iktidara geldi. Bu tarihsel başarı tüm dünyadaki komünist harekete yeni bir umut ışığı oldu. Bu devrim, komünist hareketleri güçlendirirken, olmayan ülkelerde de var etti.
Ekim Devriminin Anadoluda yansımaları TKP üzerinden yaşandı. Adeta Ekim Devriminin okulu içerisinde yetişen ve o örgütlü mücadele içerisinde yetişen kadrolar üzerinden Türkiyede örgütlenme, devrim ve sosyalizm mücadelesi hayat buldu, ezilse de
Bu hareketin öncüsü olan Mustafa Suphi önemli bir yerde durmaktadır. 1883te Giresunda doğan Suphi, hukuk ve siyasal bilimler üzerinde okudu. Ayrıca Osmanlı döneminde iktisat üzerine söz söyleyebilecek önemli insanlardan biriydi. 1912ye kadar İttihat ve Terakki saflarında bulunan Suphi, çeşitli gazetelerde yazarlık ve yöneticilik yaptı, ayrıca siyasal konularla yakından ilgilendi. 1912de İttihat ve Terakkiden atıldı. 1913te Mahmut Şevket Paşanın öldürülmesinden sonra en yakın arkadaşı Ferit Bey ile Sinopa sürülen Suphi, oradan bir kayıkla Rusyaya geçti. Çar yönetimi tarafından siyasal sebeplerden dolayı Kalugaya sürülen Suphi, burada Bolşeviklerle tanıştı. Ve Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisine üye oldu. Kalugadan Urala sürülen Suphi burada Türk savaş esirleri ile birlikte taş taşımak, toprak kazmak vb. gibi zorlu işlerde çalıştırıldı. Fakat O, her daim savaş esirlerinin arasında örgütlenme çalışmasını sürdürdü.
Ekim Devriminden hemen sonra Moskovaya gelen Suphi burada Yeni Dünya gazetesini çıkarmaya başladı. Türk işçi ve emekçilere yönelik çıkarılan bu gazete, o dönem yürütülen çalışmada önemli bir araçtı. Rusyada bir dizi kongreye katılan Suphinin, 3. Enternasyonalin 1. Kongresine Türkiye delegesi olarak katılması, Onun yüzünü artık Türkiyede örgütlenmeye döndüğünü göstermeye başlamıştır. İşte tam da bu kongrede büyük bir inanç ve meşruiyet duygusu ile dünya devriminde Türkiye proletaryasının şerefli bir yer işgal edeceğini ilan etmiştir. 3. Enternasyonalin 2. Kongresinde ise Doğu Milletleri Kurultayının toplanması kararlaştırıldı. Bu kurultayın ardından 10 Eylül 1920de Baküde TKP kurulmuştur. Aslında Türk örgütlerinden gelen 74 delegenin katıldığı kuruluş kongresinden sadece 15 komünistin Anadoluya geçmesine karar verilmiştir.
Suphiler yanlarında parti programı ile Anadoluya hareket ederken ufuklarında bu topraklarda da işçi sınıfının iktidarını kurmak vardı. İlk vardıkları şehir olan Karsta hükümet tarafından sahte bir gösteri ile karşılanmışlardı. Karstan sonraki yolda birçok sözlü ve fiziki saldırı ile karşılaşmalarına rağmen hayatlarının, işçi sınıfının kurtuluşundan daha önemli olmadığı düşüncesi ile yollarına devam etmişlerdi. Erzurumda şehre bile sokulmamışlar, oradan Trabzona geçmişlerdi.
Kemalist burjuvazinin safında yer alan Kahya Yahyanın adamları, Suphileri Trabzonda da rahat bırakmadılar. Saldırıların üzerine Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı bir tekne ile Karadenize açıldılar. Arkalarından başka bir kayıkla giden Kahya Yahyanın adamları 15leri Karadeniz sularında katlettiler.
Mustafa Suphi yoldaşın ölümü şüphesiz inkılap namına çok acıklı bir ziyadır. Fakat geride kalan Türk komünistlerine inkılaba giden yolları pek iyi göstermiştir. Bizler onun ölümü karşısında fütur değil, cesaret ve iman duyar, açtığı yoldan gideriz. (Ali Yazıcı, Mustafa Suphi ve yoldaşları)
Bu topraklarda işçi sınıfı tarihi açısından önemli bir kilometre taşı olan TKP geleneğini doğru bir şekilde anlamak-anlamlandırmak gerekmektedir. Ekim Devriminin deneyimlerinden ve devrimci teorisinden beslenerek yaratılan Mustafa Suphilerin TKPsi kapitalist sistemi cepheden karşısına alan bir yapıya sahipti. Dolayısıyla işçi sınıfının iktidarını bir devrim ile getirmeyi amaç edinmiş bir partiydi. Günümüz TKP-SİP çizgisi, bu geleneği sadece kelimeler, cümleler ve kâğıtlara yazılmış yazılarla savunabilir. Oysa Suphilerin geleneğinin ruhunda işçi sınıfının zora dayalı sosyalist devrimi vardır. Ve buna uygun illegal devrimci örgütlenmesi
Suphilerin geleneğinde cumhuriyetin kazanımları adı altında milliyetçi-yurtsever politika değil, devrimci sosyalist işçi sınıfı iktidarı perspektifi vardır. Zaten cumhuriyetin ilk kazanımları daha çok, Suphilerin katlinde ve 1 Mayısların yasaklanmasında olduğu gibi kemalist burjuva sınıfının kazanımlarıdır.
Anadolu burjuvazisi son derece genç olmasına rağmen komünizm karşısında son derece bilinçlidir. Bu, onun meselelere ne kadar sınıfsal yaklaştığının önemli bir göstergesidir. Kapitalistler komünizmin başı görüldüğü yerde ezilmesi gereken bir yılan olduğunu bilmektedir.
Fakat bu gelenek bir kere yaratılmıştır. Toprağa atılan tohum Suphilerin kanı ile sulanmıştır. Artık işçi sınıfı, öncüsü ile buluşmaya başlamıştır. Dolayısı ile daha ilk verdiğimiz şehitlerimizden itibaren devrim ve sosyalizm uğruna yaşamını feda edenler yattıkları yerde rahatlıkla uyuyabileceklerdir. Bugün bu söz sınıfın devrimci partisi şahsında güvenceye alınmıştır. Bu, geleceğimizin güvencesidir.
F. Deniz
Mustafa Suphinin 3. Enternasyonaldeki konuşması...
28-29 Ocak 1921 tarihinde Karadeniz'in karanlık sularında katledilen 15'lerin ölüm yıldönümü vesilesiyle Mustafa Suphi'nin 3. Enternasyonal Kuruluş Kongresi'nde yaptığı konuşmayı okurlarımızla paylaşıyoruz...
"Dünya devriminin gelecek safhasında Türk proletaryası önemli bir yer işgal edecek!"
Moskovada, dünyanın geleceğini değiştirecek olan bu görkemli III. Enternasyonalde proletaryanın, ezilen Türk köylülüğünün ve işçi sınıfının adına, özgürlüğün, eşitliğin, kardeşliğin adına, zalim ve yırtıcı emperyalizmden çok çekmiş, kapitalizmin pençesi ve Batı uygarlığın şiddeti altında mahvolan silahlı bir halkın adına konuşmak ne büyük bir mutluluk. Gerçek şudur ki, Türkiyede diğer devletlerde olduğu gibi, halkın canına kastedip kanını emen birçok barbar ve alçaktan başka, bir de sadece Ermenilerin değil, fakir işçi ve köylü kitlesinin de kanını akıtan Osmanlı padişahları vardır. Barbarlığı temsil edenler ezilen halk kitleleri değil Osmanlı padişahlarıdır.
Yoldaşlar! Rusyada bulunan işçi ve köylü temsilcileri Ekim Devriminden sonra sermayeye karşı savaşı başlatmayı ve özellikle naip denen açgözlüleri yok etmeyi başarmışlardır.
Bir yıl önce, Osmanlı paşaları orduyu Hazar denizi kıyılarını, İranı, Türkistanı işgale göndermeyi tasarladıkları sırada Moskovada, tüm dünyaya mutluluk vadeden bu başkentte, Türk devrimcileri bu paşaların maceracı tutkularına başkaldırmışlardı. Sesimizi boğmak isteyen Moskovadaki Osmanlı elçisi Rus topraklarından derhal atılmamızı istemek için Rusya Cumhuriyeti hükümetini notalara boğmuş ve, Müslüman Taşkent, Örenşehir, Kazan halkları arasında şiddetli bir propagandayı yöneterek çalışmamızı yok etmeye dört elle sarılmıştı.
Burjuva gazetelerinde bizlere karşı yöneltilen makalelerde: Asyanın en ucuna dek uzanan Müslüman dünya, Osmanlı ordusunun zaferini kutlarken, Türk Tatar milletine duyulan bu en kutsal inançla alay eden bu insanlar kimlerdir? Hangi dinden ve hangi millettendirler? gibi sorular yer alıyordu. Ama elçilik Müslüman doğu dünyasını ikiyüzlü sorularıyla aldatmak isteyince biz, Türk komünistleri dünyanın vatanımız, insanlığın da milletimiz olduğunu büyük bir ciddiyetle bildirdik.
Böylece, Devrimin kızıl bayrağını korkusuzca çektikten sonra, Osmanlı emperyalizmine katılan gruplara karşı çıkmayı, onlara tepki göstermeyi kararlaştırdık. Bir süre için düşüncelerimizin gerçekleşmesini sağlayacak olan bu yolu izleyenler sadece bizdik. Ama şimdi bütün Doğu bizimle beraber yürüyor. Yoldaşlar, açgözlü Fransız ve İngilizler Osmanlı emperyalistleriyle beraber İstanbulu ele geçirince, hakkımızda söylenen yalanlar etkisini yitirdi ve herkes ezilen mutsuz halk için büyük Rus devriminden daha iyi bir müttefik olmadığını açıkça anladı.
1908den itibaren Türk gençliğinin bir kısmı halkın selametini sosyal bir devrimden başka bir şeyde bulamayacağını anlamıştı. Ama o sıralar sosyalist çalışma kısıtlanmıştı. Ezilen halkın korunması için yükselen elem içindeki Jauresin güçlü sesi boşuna nefes tüketiyordu. Arkadaşlarından sadece birkaçı giriştikleri işe sırt çevirmediler ve burada, Rusyada devrimci Türk ocağını örgütlediler. Doğudaki gerekli ekonomik ve sosyal değişimin sosyal devrimle gerçekleşebileceği yolundaki inançları Ekim olaylarından sonra iyice pekişti.
Sizlere bu inancın halen Türk proletaryası ve aydınları arasında varolduğunu ispatlayan bir örnek vereceğim. Devrim ertesinde, İstanbul Üniversitesi, Nobel ödülünün kime verileceği sorusunu sorduğu zaman Türk gençliği profesörlerin yaptığı baskıya rağmen yoldaş Lenini seçti; ve bu, sosyal devrim fikirlerinin Doğuda ne kadar etkili olduğunu bir kez daha ispatlıyordu. Büyük saygın ustamız ve onun eylemleri, tüm devrimci dünyayı temsil etmektedir ve Türk gençliği de yaptıkları seçimle devrimci dünyaya bağlı olduklarını göstermişlerdir.
Türk halkının Rus devrimine olan sempatisinden bahsetmeyeceğim bile. Rusyadaki sosyal devrimin kahramanları halkımızca biliniyor: dünya sosyalist devrimi uğruna birçok kurban feda ettiler, artık savaş alanlarında tek başlarına değiller ve Türk proleter kitlesi gerçekten varlık kazanmıştır, tüm aydınlarıyla birlikte onların hayatını yaşamaktadır ve kalbi onlarınkiyle birlikte aynı uyum içinde atmaktadır.
Bu kahramanlar, bu kötülük dünyasında, Türk proletaryasında başlayan derin bir isyanın olgunlaştığından, bu proletaryanın savaşa atılmak için kardeşlerinin, Rus yoldaşlarının savaş çığlığını beklediğinden emin olabilirler.
Yoldaşlar! Bunu sizlere Orta Doğuda, Türk halkı içinde, bütün kalpleriyle Rus devriminden yana olan gerçek devrimciler olduğunu göstermek için söyledim. Şimdi hemen bu hareketin dünya devrimiyle olan ilişkileri sorununa geçeceğim. Derinden inanıyorum ki Doğudaki devrimin Batıdaki devrimle dolaysız bağları bulunmaktadır. Biz, Türk devrimcileri derinden inanıyoruz ki, Doğudaki devrim sadece Doğuyu Avrupa emperyalizminden kurtarmak için değil, aynı zamanda Rus devrimine destek olmak için de zorunludur.
Yoldaşlar, çok açıktır ki Fransız-İngiliz kapitalizminin başı Avrupada olsa da, gövdesi Asyanın verimli topraklarındadır. Biz Türk sosyalistleri için önemli ve birinci görev Doğudaki kapitalizmin kökünü kazımaktır. Ancak bu yolla Fransız-İngiliz üretimini hammaddeden yoksun bırakabiliriz. Türkiye, İran, Hindistan ve Çin, Fransız-İngiliz endüstrisine kapılarını kapayarak, onu Avrupa borsalarına akma imkanından yoksun bırakacak, böylece iktidarın proletaryanın eline geçmesi ve sosyalist düzenin yerleşmesiyle sonuçlanacak, eli kulağında bir bunalıma yol açacaklardır. Buna ulaşmak için bölgesel devrimci hareketin ajitasyon yürütmesi ve Doğu halklarının Fransız-İngiliz emperyalizmine karşı ayaklanmaları lazımdır. Ama Doğuyu nasıl devrimci kılacağız? Sık sık Doğu sorununun tartışıldığı, Doğu halklarının manevi hayatlarından söz edildiği, bunların daha iyi incelenmesi isteğinin ifade edildiği toplantılara katıldım. Çarlık rejimi Doğuyu işte böyle inceliyordu. Söz konusu olan doğu halkalarını sömürmek için en yolların bulunmasıydı. Bu sorunu bugün inceliyorsak, bu, ezilen Doğuyu kurtarmak içindir. Doğuyu bilimsel incelenmesine vakit ayırarak, silahlarımızı sıkıca ellerimizde tutmamız, Doğuda devrimci bir ocağın örgütlenmesi amacımızı gözden kaçırmamamız lazımdır. Doğu haklarının Avrupa sermayesine başkaldırışı, Rus devrimi için olduğu kadar bugün tüm ülkelerin proleterlerini harekete geçiren -ki bu da onu İngiltere ve Amerikanın sürekli tehdidi altına sokmakta ve bizim, yani Doğunun yardımının beklenmesini zorunlu kılmaktadır- genç Alman devrimi için de yararlıdır.
Bu nedenle Doğu halkalarının arasında devrimci ocakların kurulması III. Enternasyonalin acil görevi olmalıdır. Güçlü ve genç Rus Kızıl Ordusunun bağrında, gelişen Türk askeri örgüt hücreleri kurulmaktadır. Bugün çeşitli Rus cephelerinde, Sovyetlerin gücünü korumak amacıyla Kızıl Ordunun yanında dövüşen bin kadar Türk için büyük bir yarar belirtmektedir.
Coğrafi konusundan dolayı, Türkiye daima Asya ve Avrupa arasında bir bağ oluşturmuş ve kapitalizmin dolaysız baskısı altında ezilmiştir.
Bütün bunlar bizlere dünya devriminin gelecek safhasında Türk proletaryasının önemli bir yer işgal edeceğini gösteriyor.
Eminiz ki Türk proletaryası dünya sosyal devrimine dayanak olmak ve onu ilerletmek için bütün gücünü kullanacaktır.
* III. Enternasyonalin Kuruluş Kongresine katılan 51 kişiden biri olan Mustafa Suphinin burada yaptığı konuşmadır.
Kaynak: III. Enternasyonal 1919-1943, Belgeler, s.16-19.
Kızıl Bayrak
Mustafa Suphi ve yoldaşları unutulmadı, unutulmayacak!
Türkiye Komünist Partisi'nin kurucusu Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının Karadeniz'de öldürülmesinin 94. yılı. Türkiye sosyalist hareketinin önderleri Mustafa Suphi, Ethem Nejat, Kâzım Ali, Bahaeddin, Emin Şefik, Cemil Nazmi, Kâzım Hulusi, Halitoğlu Mehmet, İsmail Hakkı (Topçu), Hayreddin, Mehmet Ali, Dr. İsmail Hakkı, Maksut, Mustafaoğlu Mehmet ve Çitoğlu Nazmi İsmail Anadolu'da can güvenliklerinin kalmaması üzerine Trabzon'dan Batum'a geçmek isterken Trabzon açıklarında öldürüldüler.
Türkiye Komünist Partisi'nin önderi ve kurucu kadrolarını saygıyla anıyoruz.
Mustafa Suphi
1883 yılında Giresun'da doğdu. İlk öğrenimini babasının görevi nedeniyle Kudüs ve Şam'da, ortaöğrenimini Erzurum'da yaptı.
İstanbul'da Hukuk Mektebi'ni bitirdi. Sonra Fransa'ya gitti. Paris'te Siyasal Bilgiler Yüksekokulu'nda öğrenim gördü (1910). Ahmed Ferit (Tek) tarafından çıkarılan ve Milli Meşruiyet Fırkası'nın sözcülüğünü yapan İfham gazetesinde, yazı işleri müdürü olarak çalıştı. İstanbul'daki ilk yıllarında İttihat ve Terakki yanlısıyken, sonradan bu örgüte muhalif bir çizgi izlemeye başladı. Mahmud Şevket Paşa'nın öldürülmesinden sonra Sinop'a sürüldü.
1914'te bir kaç arkadaşıyla birlikte Rusya'ya gitti. Ekim 1917'deki Sovyet Devrimi'nden sonra Moskova'ya geldi. Tatar-Başkırt devrimcileriyle birlikte Yeni Dünya gazetesini çıkardı. Moskova'da I. Türk Sol Sosyalistleri Kongresi'nin ( 25Temmuz 1918) ve I. Müslüman Komünistler Kongresi'nin (Kasım 1918) toplanmasına ön ayak oldu. 10 Eylül 1920'de yine Bakü'de toplanan, TKP I. Kongresi'yle Türkiye Komünist Fırkası'nın kuruluşunu ilan ettiler. TKP bu kongrede çalışmalarının ağırlığını Anadolu'ya kaydırmayı kararlaştırdı.
TKP'nin Türkiye'deki etkinliklerini ve örgütlenmesini düzenlemek üzere, 28 Aralık 1920'de Bakü'den Kars'a geçti. Ayrıca Ankara'ya giderek, Mustafa Kemal ile görüşmeyi amaçlıyordu. Kars'tan Erzurum'a doğru yola çıkan grup, protesto gösterileriyle karşılaştı ve kente sokulmadı. Mustafa Suphi can güvenliklerinin ortadan kalkması üzerine arkadaşlarıyla birlikte Trabzon'a geçti. Motorla Batum'a gitmeyi, oradan da Bakü'ye dönmeyi kararlaştırdı. Grup, sağlanan bir motorla Kardeniz'e açıldı. Mustafa Suphi ve arkadaşları, Trabzon açıklarında öldürüldü (1921).
Onbeşler İçin
Yangınlara fazla bakan gözler yaşarmaz
Alnı kızıl yıldızlı baş secdeye varmaz
Dövüşenler ölenlerin tutmaz yasını
Yine fakat bir yıldırım zulmeti yırtsa
Sağır göğün koynundaki çanı haykırtsa
Anıyoruz göğsünüzün son sayhasını
Eski cihan yeni cihan önünde eğil!
Aramızdan birkaç yoldaş ayırmak değil,
Her ne yapsan varacağız emelimize!
Karadeniz bunu duysun derinliklerin:
O ateşli göğüsleri delen hançerin
Kabzasını alacağız biz elimize!
Nazım Hikmet - Vala Nurettin (Batum, 1922)