İşçi sınıfı nasıl devrim yapabilir? Bilinci yeterli değilse, bilincinin yeterli olması için ne gerekiyor? Bunların basit sorular olduğunun farkındayım, komünistlerin görevi işçilerin bilinçlenmesini sağlamak. Komünist partilerin görevi de bu. Komünistler bu bilinçlendirmeyi sendikalar aracılığıyla yapmaya çalışırlar. Bundan sonra bilinçli işçilerin ekonomik krizlerde ayağa kalkması iktidarın kazanılmasında gerekli bir güç haline geliyor. Tamam ama, devrim için işçilerin bilinçlenmesi yeterli mi? İşsizler, memurlar, köylüler, küçük esnaf ne olacak? Onlar nasıl bilinçlenecek ve sosyalist bilinç kazanacak?
İşçi sınıfının da, diğer emekçi kitlelerin de devrim yapabilmesi için bu düzenden tamamen umudunu kesmesi ve kopması gerekir. Geleceğini açıkça, madden ve manen başka bir düzende araması, istemesi gerekir.
Tabii ortak bir öncü partinin varlığı da gerekir. Bu parti belki başlarda o kadar da çok güçlü olmayabilir. Ama kitlelerin içinde bağları olmalıdır. Bu partinin bir devamlılığı, istikrarlı bir sürekliliği olmalıdır.
Devrim yapmak sözünden ille de tümüyle şiddet yoluyla gerçekleşen bir devrimi kurgulamamalı. Parlamenter ve yasal yolların da içinde yer aldığı, belki şiddet eylemlerinin de olacağı, şiddet yolunu mutlaklaştırmayan, ama bu ihtimale hazırlıklı da olan bir çalışmayla devrim yolunda yürünebilir. Yasal seçimlerle iktidara gelmek söz konusu olabilir. Düzen güçleri tabii ki böyle bir şeye izin vermemek için var güçleriyle çabalayacaktır. Ama örgütlü halk gücüyle bunlar bertaraf edilebilir.
Günümüzde kitlelerin sola prim vermemesi, sosyalist partilerin peşinden gitmemesi, onların geleceklerini hâlâ bu düzen içinde aramalarıyla ilgili olduğu kadar, kitlelerin sola güvenmemeleriyle de ilgilidir. Solumuz, maalesef halka güven vermekten çok uzak bir durumdadır. Geçmişi bu açıdan sorunludur. Iyi örnekler de sergilemiştir ama bunlar kötü örneklerin içinde silikleşmiştir.
Yoksa kitleler solun iyi örneklerini takdir etmişlerdir. Mesela bir Fatsa deneyimi, bir Deniz'ler geleneği, yaşamlarında dik duran ve özverili bir çizgiyi sürdüren değerli kişilikler, halkımızın saygısını kazanmışlardır. Az çok duyarlı kesimlerde bir yer edinmişlerdir bu tür olumlu örnekler. Ama halka güven vermeyen keskin söylemin ardında hizipçi çatışmalar, maddenin yapısına aykırı olan dediğim dedikçi yaklaşımlar, halkın değerlerine yabancı sahte sol tavırlar halkın soldan uzaklaşmasına, sola güven duymamasına ve solu kayda değer görmemesine neden olmuştur.
Politika güç kazanma ve gücü yönlendirme işidir. Iktidara güç oluşturarak gelinir. Güç ise doğru çözümlemeler, esnek politik manevralar, kapsayıcı tavırlar, uygun politik ve ideolojik dil, çeşitli kesimlerin, farklı çıkar gruplarının tepkilerini ortak hedeflere yönlendirebilme gibi etkinliklerle oluşturulur.
Dürüst ve ahlaklı bir politik duruş sergilemek de önemlidir. Insanlar kimin, neyi, neden söylediğini veya söylemediğini az çok anlayabilir. Kitleleri aptal yerine koyan, gerçekleri her şart altında açıklama tavrının yerine takiyeci propagandif söylemler geliştiren solun ciddiye alınma şansı yoktur.
Kapitalizmin bir gün yıkılacağına inanıyorum. İşçi sınıfı ve halkımız bu soygun düzenine karşı mutlaka tepki gösterecek, o günler de gelecektir. Komünist partinin kitleleri bilinçlendirmesi, onları sosyalizme hazırlamasının önemi de burada yatıyor bence.
[size=2]İşçi sınıfı nasıl devrim yapabilir? Bilinci yeterli değilse, bilincinin yeterli olması için ne gerekiyor? Bunların basit sorular olduğunun farkındayım, komünistlerin görevi işçilerin bilinçlenmesini sağlamak. Komünist partilerin görevi de bu. Komünistler bu bilinçlendirmeyi sendikalar aracılığıyla yapmaya çalışırlar. Bundan sonra bilinçli işçilerin ekonomik krizlerde ayağa kalkması iktidarın kazanılmasında gerekli bir güç haline geliyor. Tamam ama, devrim için işçilerin bilinçlenmesi yeterli mi? İşsizler, memurlar, köylüler, küçük esnaf ne olacak? Onlar nasıl bilinçlenecek ve sosyalist bilinç kazanacak?
Siyasal devrim, yani işçi sınıfının öncüsüyle birlikte iktidarı alması için yığınların çok büyük çoğunluğunun sosyalist bilince sahip olması gerekmiyor. Böyle bir durum sınıflı bir toplumda mümkün değildir ve hiç bir zaman da olmayacaktır. İki temel nedeni var, bunlardan birincisi kitlelerin ne zamanlarının, ne eğitimlerinin ve ne de maddi durumlarının buna uygunluk göstermesidir. İkincisi ve daha önemlisi, egemen sınıf olan burjuvazinin tüm ideolojik ve siyasi araçlarla kitlelerin zihnini kuşatması ve kendi sınıfsal çıkarlarını kitlelerin zihnine akıtabilmesidir. Bu iki temel neden yığınların kitlesel olarak burjuva ideolojisinin etkisinden tümüyle kopabilmesinin önüne geçmektedir. Buradan çıkarmamız gereken bir şey daha var: Kitleler hiç bir zaman kendiliğinden eylemlerle devrim yapamaz. Toplumsal bilinci hiç bir zaman buna uygun değildir ve hiç bir zaman da olmayacaktır.
Karamsar bir tablo bu. Böyle olması da anlaşılabilir değil mi? Bir toplumun yüzde üçü ile beşinin ulusal gelirden aldığı payın toplumun yüzde ellisine yakın olmasının sürdürülebilirliği başka nasıl açıklanabilir? Burjuvazi elindeki tüm ideolojik ve siyasi araçlarla sömürdüğü kesimlerin zihnine kendi çıkarlarını akıtamazsa ve o çıkarları mutlak bir gerçeklik olarak algılanmasını sağlayamazsa kendi sınıfsal çıkarına uygun bir sistemi ayakta tutabilir mi? Böyle bir şey mümkün mü?
O zaman soru şu; kendiliğinden bilinçlenemeyecek olan işçi sınıfı bu bilinci nasıl elde edecek? Yığınlar kapitalizm altında tarihsel çıkarlarının farkına varamayacaksa, siyasal devrim nasıl olacak, işçi sınıfı komünizme doğru nasıl yol alacak? Tarihsel bilinç, tarihsel akıl olmadan olabilir mi?
İşte bütün bu karamsar gerçekliğin çözümü Lenin'dir. Lenin'in örgüt ve parti kuramıdır; işçi sınıfına bilincin dışardan verilmesi gerektiğidir.
Parti işçi sınıfının kendiliğinden elde edemeyeceği sınıfsal aklı ve tarihsel bilinci temsil eder. Parti işçi sınıfına dışardan bilinç taşır. Çünkü parti işçi sınıfının aklıdır. Devrimden önce de aklıdır, devrimden sonra da aklı olmayı sürdürecektir.
Tam bu noktada karşımıza ikinci bir soru çıkıyor. Dışardan bilinç tam olarak ne anlama geliyor? Parti işçi sınıfı ve emekçi halkı sosyalist bir bilinçle mi donatacaklardır? İşçi sınıfı ve emekçi halka yığınsal anlamda bilimsel sosyalizmi anlatıp onların sosyalist olmasını mı amaçlayacaklardır? Parti, işçi sınıfı ve emekçi halk tarihsel çıkarlarının farkına varıncaya kadar bir rehabilitasyon merkeziymiş gibi çalışmalar mı yapacaktır? Tam olarak böyle de değil. Parti çeşitli yayınlar ve çalışmalarla bilimsel sosyalizmi kitlelere yaymaya çalışır, bu yolda çeşitli konferanslar, eğitimler de verir. Parti kadroları için bu çalışmalar gerekli ve zorunludur. Ama yığınlara bu şekilde ulaşabilmek de mümkün değildir. ''Dışardan bilinç'' parti tarafından kitlelere, onları siyasete taşıyarak gerçekleştirmeye çalışır. Sınıfın aklı olan partiyle sınıf arasındaki açının kapanabilmesinin başka yolu da yoktur. Kitleler kapitalizm altında ne kadar burjuva ideolojisinin baskısı altında olursa olsun, maddi yaşam karşısında genel bir memnuniyetsizlik de duyarlar. İşsizlik, yoksulluk, umutsuzluk,, gelecek korkusu vb. toplumu sürekli baskılar. Bu baskı özellikle kriz ve buhran dönemlerinde kendiliğinden eylemselliğe ve kalkışmalara da yol açar. Parti bu süreçte kitlelere ulaşabilmenin siyasi araçlarını yaratarak onları hem siyasete taşır, hem bu yolla devrimci kadrolar üretir ve hem de onları belli bir pratik içinde tutar.
Yığınlar bilinci eylemsellik içinde alır. Grevlerle, direnişlerle, sokak protestolarıyla, yürüyüş ve mitinglerle. Bütün bu süreç hem kitleler ve hem de parti için karşılıklı bir alışveriştir. Her iki ''taraf''ta birbirlerinden bir şeyler öğrenir. Parti öğrendiklerinden yeni siyasi araçlar çıkartır, yeni söylem ve sloganlar üretir. Bu karşılıklı alıveriş giderek karşılıklı bir bağa da dönüşecektir. Bu süreçte parti kitlelere ne kadar çok güven verirse o kadar benimsenir, kitleselleşebilir.
Zor bir süreç bu. Parti için bir anlamda deneme yanılma sürecidir. Ama başka çaresi de yok. Sınıfı, emekçi halkı arkasına alamayan, bu anlamda kitleselleşemeyen ve hatırı sayılı bir kitleyi hemen her koşulda mobilize edemeyen bir partinin öncülüğü sadece laftadır.
Bütün bunlardan sonra şu çıkarımlar da yapılabilir:
1-Parti olmadan hiç bir şey olmaz. Güçlü bir komünist parti yaratamadığımız sürece, solun toplum içindeki etkisi hiç de mümkün olmayacaktır.
2- İstediği kadar solcu sosyalist olduğunu iddia etsin, parti konusunu önemsizleştiren hiç bir siyasetin sosyalist mücadeleye katkısı olamaz.
3-Neyi savunursa savunsun, özellikle Türkiye'deki sol-sosyalist hareketin durumu ortadayken kitlelere kuyrukçuluğu öğütleyen her türlü siyasi anlayış sol tarafından eleştirilmeli ve gerekiyorsa dışlanmalıdır.
4- İşçi sınıfının kendiliğinden bilinç edinemeyeceği gerçeği, devrimin iradi bir çabaya gereksinimi, siyasi devrimin sınıftan soyutlanmış ve halkın nesnel durumunu göze almayan iradi çabalarla gerçekleştirilebilirliği anlamına da gelmemektedir. Siyasi devrimin gerektirdiği iradi çaba nesnel koşullardan soyutlanamaz.
( Bu saatte bu kadar, gerekirse daha da açılabilir.)[/size]
''Hükümet İstifa'' sloganı tam da bugünlere uygun bir slogandır. Hükümet istifa siyasal iktidara ses yöneltilmiş gibi görünse de, böyle bir anlamı içinde taşısa bile, gerçekte, bu slogan siyasal iktidardan sıtkı sıyrılmış bir halka yöneltilmiş ve onunla birliktelik kurmaya ve onlara doğrultu vermeye çalışan bir slogandır. Bu ülkede, çok değil sekiz on ay öncesinde kendiliğinden bir kalkışma gerçekleşmiştir. Adını koyalım, bu bir dirençti, isyandı, ayaklanmaydı. Sosyalist partiler böylesine nesnel bir gerçekliğin gerisine de düşemezler. Öncü olduklarını iddia eden örgütler ise sosyal demokratların bile 'hükümetin meşruiyetini yitirdiğini iddia ettiği bir ortamda asla bu noktanın gerisine düşemezler. Sokaklarda milyonlar 'hırsız var'' diye bağırırken, ''hükümet istifa'' diye haykırırken bir sosyalistin bu noktanın gerisinde olması solcu olmamakla ilgilidir. Solculuğun 's''sinden bile anlamamaktır.
''Aman AKP gitmesin, giderse daha kötüsü gelir'' şeklindeki gerekçelerin solla bir ilgisi de yoktur. Sol bir tavır da değildir. Şarlatanlığın AKP'ci versiyonudur bu tutum.
Legal partilerin tüzük ve programları bilimsel sosyalizmin temel ilkelerinin açık seçik yazılabileceği metinler değildir. Bu konular dolaylı yollardan açıklanır. Söz gelimi proleter diktatörlük, siyasal iktidarın nasıl alınacağı konuları da bu tip konulardır. Legal partrilerin yayınları, MK üyelerinin kitapları okunarak bu konularda bilgilenme sağlanabilir. Şunu çok net söyleyebilirim; TKP bu konularda diğer legal ve illegal parti ve örgütlerden çok daha ileri bir ideolojik formasyona sahiptir. Sözünü ettiğim bu iki konuda da yayınları vardır.