Artı değer nedir?
Kapitalist düzenin uydurduğu masallar çerçevesinde, zenginlik ve yoksulluk, kişinin psikolojisine veya bireysel özelliklerine bağlıdır. Yani sermaye yanlılarına göre zengin insanlar, üretken, çalışkan ve itinali oldukları için zengin olabilmişlerdir. Fakirler ise, tembelliklerinden veya fiziksel/kişisel sorunlarından ötürü fakir kalmışlardır.
Bu masala göre, toplumsal ve ekonomik sorunların hakkından gelmenin tek yolu, fakirler adına zenginlerden medet ummaktır. Adil ticaretin yerini, serbest ticaret almalı ve böylece de, sömürüyü ortadan kaldırılmalıdır. Alan Greenspan gibi gerici merkez bankası mensupları, işsizliği ortadan kaldıracak ve kalıcı refahı sağlayacak ilerici mali politikaların lehine tarih sahnesinden uzaklaştırılmalıdır.
Marksizm ise, aksine, ekonomik eşitsizliklerin kökeninin kapitalizmin kendi yapısıyla alakalı olduğunu ortaya atmaktadır. Artı değer, toplumumuzun niçin bir avuç zengin ve milyonlarca fakir işçi olmak üzere ikiye bölünmüş olduğunu anlamak açısından önemlidir.
Metalar ve işgücü
İnsanlık tarihine kısaca bir göz attığımızda, iş bölümünün önemli bir yer tuttuğunu olduğunu görürüz. İlkel toplumlarda, kimileri avlanırken, kimileri de yiyecek ve erzak toplama işini üstlenmiştir. Ancak zamanla, bu iş bölümü daha karmaşık hale gelmiş; ticaret ve piyasa ortaya çıkmaya başlamıştır.
Piyasa geliştikçe, fiyatlarda ve kârlarda meydana gelen devinim, iş bölümüne ayar çekmeye başlamıştır. Hâlihazırda tüketim için daha az ürün, pazarda satılması için daha fazla mal üretiliyordu (ki bunlar meta haline geldi). Sonuç olarak, insanlar zamanla emeğini bile satmaya başladı; işgücü bizzat pazarda alınıp satılabilecek bir metaya dönüştü. Ve çok geçmeden kapitalist üretim tarzı bunlara eşlik etti.
17.ve 18. yüzyılda, William Petty, Benjamin Franklin ve Adam Smith gibi sermayeci ekonomistler ve düşünürler, metaların nasıl takas edilebileceğini açıklamaya çalıştı. Kapitalist ekonominin, insan emeği neticesinde ortaya çıkan ürünlerin takas edildiği bir hayli karmaşık bir ilişkiler sistemi olduğunu gördüler.
Klasik teoride, her metanın, üretimi için gereken ortalama süreyi yansıtan doğal bir fiyatı vardır. Verilen bir metayı üretmek için gereken ortalama işgücü ne kadar fazlaysa, doğal fiyatı da o kadar yüksek olacaktır. Her metanın, gereksinimi ve arzuyu karşıladığı için bir kullanım değeri ve üretimi için gereken emeğin miktarının belirlediği bir mübadele değeri bulunmaktadır.
19.yüzyılın başlarında, İngiliz ekonomist David Ricardo bütün bunları, son derece tutarlı bir kapitalist ekonomi teorisiyle ilişkilendirmeye çalıştı. Ricardo, bu teoriyi, mümkün olan yegâne ekonomi biçimi olarak tasavvur etmişti. Dolayısıyla Ricardo, klasik kapitalist ekonomi teorisini gelebileceği en ileri noktaya taşımıştır.
Bir meta olarak işgücü
Alman devrimci teorisyen Karl Marks, Ricardonun teorisini, kendi kapitalist ekonomi teorisi için başlangıç noktası olarak belirlemiştir. Marks, işçilerin emeğini değil, işgücünü (yani çalışabilme yeteneğini) sattığının farkına vardı.
Bir anlamda, işgücü bir metadır. Evet, tıpkı öteki metalar gibi. Kullanım değeri ve mübadele değeri bulunmaktadır. İşgücünün mübadele değerini, ürünün ortaya çıkması için ne derecede bedel ödendiği belirler. Örneğin, işçilerin yemek, giysi ve barınma gibi ihtiyaçları vardır. İşçilerin, ayrıca, çocuklarını yetiştirmek için yeterli miktarda metaya ihtiyaçları vardır.
İşgücü satın almak, işçi maaşlarının ödenmesini göze almak demektir. Bu maaşlar, işgücünün mübadele (takas) değerine, yani yaşamını sürdürmek ve üremek için gereken minimum miktarı temel alır.
İşgücü ve artı değer
Bütün bunlarla birlikte, işgücünün diğer metalardan farklı bir yönü bulunur. İşgücü, mübadele değerini yaratan tek metadır. Başka bir ifadeyle, bir işçinin bir günde ürettiğinin değeri, onun yaşamını sürdürmesi için aldığı maaşım değerini aşmaktadır. Yani işçiler, geçindikleri maaşın değeri kadar ürünü, aslında günün yalnızca belirli bir kısmında üretmiş olurlar. Esas itibarıyla, işçilerin günün geri kalan kısmında ürettiklerinin değeri, onların maaşına yansımaz.
Marksistler, işçinin üretip de karşılığını alamadığı bu açıktaki değeri artı değer olarak adlandırırlar. Kapitalizm koşulları altında sermaye sahipleri, yani işçilerin işgücünü satın alanlar, bu artan emeğin meyveleri yer. İşte kapitalistler böyle kâr ediyor. İşçilerin ürettiği meta pazarda satılınca fiyatı, mevzubahis metanın üretilmesi için kapitalistlerin harcadıkları paranın fazlasıyla üzerinde oluyor. Kapitalistler, işte bu farkı cebe indiriyor. Yani artı değer, kapitalistlere kalıyor.
İşveren için, işgücünün çok net bir kullanım değeri var: kapitalistlere kâr sağlıyor. Kapitalist düzendeki temel eşitsizlik işte burada yatmaktadır. İşçi sınıfının yarattığı artı değeri kontrol eden bir avuç sermayeci olduğu sürece, zenginlik ve fakirlik dünya üzerinden silinemeyecektir.
Artı değer konusuna yalnızca değinmekle yetinen klasik kapitalist ekonomistlerden farklı olarak, Marks, kapitalist kârın temellerini artı değerin oluşturduğunu anlamıştır.
Emek değer teorisi, artı değer teorisi ve kapitalizmin yapısı göz önünde bulundurulduğunda, reformlara bel bağlayarak veya sermayeci sınıftan medet umarak bir şeylerin değişmeyeceği yeterince anlaşılır hale geliyor. Sömürü ve hırsızlık, kapitalist ilişkilerin bir parçası durumunda. Kârları artırmak uğruna, işçi maaşları olabildiğince düşük tutulmaktadır.
Sosyalistlerin amacı, milyonlarca işçinin emek vererek ortaya koyduğu artı değerin, bir avuç kapitalist tarafından sömürüldüğü düzeni ortadan kaldırmaktır. Böylece, insanlığın üretimi ve toplumun üretim fazlası, bir grup sermayecinin değil çoğunluğun, yani üretenlerin işine gelecektir.
http://komunos.org/arti-deger-nedir.html
''Sömürü kapitalizmde sınıflar arasındaki ekonomik-sosyal-siyasal ilişki biçimidir. Açlık, yoksulluk, merkez kapitalist ülkelerde bile kök salmış eşitsizlikler, işsizlik, 4 milyar insanın tam bir sosyal güvenlik paketinden yoksun oluşu, dünya nüfusunun yarısının temel sağlık hizmetlerine ulaşamaması, savaşlar, Ege denizinin sularında can veren Suriyeliler, vb de sömürüye bağlı olarak tezahür eden gerçeklikler.
Marks artı değerin, burjuvazinin değişik tabakaları arasında paylaşıma konu olduğunu saptamıştı. Sanayi, ticaret ve mali burjuvaziler, üretim sürecinde elde edilen artı değeri aralarında paylaşıyor, bu paylaşımdan sanayi burjuvazisine kar, diğer iki katmana ise faiz ve rant düşüyordu. Belki bir ek yapmalı ve burjuvazinin bu üç katmanının artı değerin siyasi kişi, kurum ve makamlara yedirdikleri kısmını da rüşvet olarak tanımlamalıyız.
Kapitalist artı değer sömürüsü adlı adınca hırsızlıktır, yolsuzluktur. Düşünsenize patronlar, fabrikaların mülkiyeti kendilerinde diye, işçinin emeğinin bir kısmına kar olarak el koymayı hakları görüyorlar. Mülkiyet ne ki: Birikmiş hırsızlık.
Kapitalizmde işçinin üretmediği tek bir şey yoktur. Üretimi işçi sınıfı gerçekleştirir, burjuvazi ise yalnızca asalak bir yapıdır. Bir başkasının varlığına el koymak hırsızlıksa kapitalist düzen hırsızlığın dik alasıdır. Rüşvet ise buradan siyasinin payına düşen.
Aşağıdaki iki grafik dünyada ve Türkiyede hırsızlığı gösteriyor. ABD ve Avrupa ülkelerinin içinde yer aldığı merkez ülkeler gelişmişlik ve demokrasi bakımından örnek olarak gösterilirler. Fransa ve İngilterede en tepedeki %1lik nüfus dilimi toplam gelirin %14ünü, ABDde ise %20den fazlasını alıyor. Gelir bu denli eşitsiz dağılıyorken, karar hakkının eşit dağıldığı nasıl iddia edilebilir? Ya da bu nasıl bir demokrasidir ki kaynakların bu kadar büyük kısmını küçük bir azınlığa teslim eder?
Türkiyede ise durum beklendiği gibi daha da vahim. 2016 itibariyle tepedeki %1in gelirden aldığı pay %23.4 ve alttaki %50nin payı ise yalnızca %14.6. Yani tepedeki %1 toplumun yarısının gelirinin neredeyse iki katı kadar gelire sahip. Söz konusu eşitsizliğin yıllar içinde artma eğilimi gösteriyor olması ise ekonomik ve mali krizlerin eşitsizlikleri derinleştirici etkisini ortaya koyuyor yalnızca.
Hiç kimse kapitalist düzen yıkılmadan sömürünün ve bağlantılı olarak gelişen yolsuzluk ve rüşvetin ortadan kalkmasını beklemesin.''
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ilker-belek/iste-hirsizligin-yolsuzlugun-son-fotografi-221368