Kabataş lobisinin sonu
Erdoğan tarafından Kabataş'ta gerçekleştiği iddia edilen saldırı olayının gerçek olmadığı anlaşıldı. Geriye ise 'gazetecilik' adına söylenen yalanlar kaldı
Gezi direnişinin en hareketleri günlerinde Başbakan Erdoğan'ın, direnişçileri kastederek Benim türbanlı türbanlı bacıma saldırdılar yönündeki iddiaları kamera kayıtlarının yayınlanmasıyla geçerliliğini yitirdi ve sözlerin Gezi direnişçilerini karalamak için dile getirildiği anlaşıldı. İddiaların dile getirildiği ve kamera kayıtlarının yayınladığı ana kadar geçen 9 aylık süreç ise Türkiye'de gazeteciliğin uğradığı dejenerasyonu göstermiş oldu. Başbakan'ın iddialarını, hiç sorgulamadan ve araştırmadan doğru kabul ederek halk muhalefetine doğrudan saldıran veya bu saldırılara çanak tutan gazeteciler, söyledikleri ve yazdıklarıyla uzun süre hafızalardan silinmeyecek.
İFADEYİ YAZI YAPTI
Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, AKP hükümetine en yakın yazarların başında geliyor. İktidarın henüz Meclis gündemine dahi taşınmadığı meseleler, Selvi'nin köşesinden kulis haberleri olarak okunabiliyor. Selvi, Başbakan Erdoğan'ın açıkladığı Demokratikleşme Paketini bir gün önceden yazmış ve neredeyse içerikte var olan tüm detaylarını açıklamıştı. Selvi, Kabataş'ta gerçekleştirildiği iddia edilen saldırıyı ise, saldırıya uğradığı iddia edilen Z.D'nin polise verdiği ifadeyi doğru olduğunu kabul ederek yazdı. Selvi, 12 Haziran 2013 tarihli Başbakan'ın sözünü ettiği gelin başlıklı yazısında, meşhur Kabataş hikâyesinden şöyle söz etmişti:
1 Haziran Cumartesi sabahı arkadaşlarıyla Adalar'a gidiyor. Yanında 6 aylık bebeği var. Akşam vapuruyla Adalar'dan döndükten sonra, Kabataş İskelesi'nden kocasını arıyor. Eşi, Kabataş İskelesi'nin karşısına geçip beklemesini, almaya geldiğini söylüyor. Kabataş İskelesi'nin karşısına geçerken bir grup eylemciyi görüyor. Bunların Gezi eylemcileri olduğunu fark ediyor, hatta çevre ve ağaç eylemi yaptıkları için de en ufak bir rahatsızlık hissetmiyor.
Ama ne oluyorsa o sırada oluyor. Grubun içinden birkaç kadın, 'Tayyip'in
' diyerek önce sataşmaya daha sonra saldırmaya başlıyorlar. 'Ne geldiyse bundan geldi' diyerek başörtüsünü çekiyorlar, genç anneyi tekmeleye başlıyorlar. Bu sırada grubun içinden bazı erkekler de vurmaya başlıyor. Olay yerindeki bir adam müdahale edip, genç anneyi kurtarmaya çalışıyor. Onu da dövüyorlar. Bebek arabasını parçalıyorlar, genç anneyi tekmeliyorlar. Bu arada, 'Bu sefer devrim yapıyoruz, sen de gideceksin Tayyip de gidecek' diye bağıranlar, 'Tayyip'i asacağız' diye öfke nöbetine tutulanlar var. Durun daha bitmedi. İğrenç olanı daha sonra sergileniyor. Kimse şuraya buraya çekmeye çalışmasın. Bu olay yargıya intikal etti. Vücudu mosmor
Z.D. hastaneden rapor aldı.
'MORLUKLARI GÖRDÜM' DEMİŞTİ
Türkiye gazetesi yazarı Balçiçek İlter, Kabataş yalanının yayılmasındaki en etkili isimlerden biri oldu. İlter, Gezi eylemcileri tarafından tacize uğradığı iddia edilen Z.D ile röportaj yapmış ve bacağındaki morlukları gördüğünü ileri sürmüştü. Ancak İlter görüntülerin yayınlanmasından sonra geri adım atarak Z.D'nin açıklama yapması gerektiğini" söyledi. Polise verdiği ifadesiyle yayınlanan kamera görüntülerinin bağdaşmadığı Z.D'yi, cesur bir kadın olarak tanımlayan İlter, Star için kaleme aldığı yazısında şu ifadeleri kullanmıştı:
Ben cesur bir kadın tanıdım o gün. Kalabalık bir grup tarafından darp edilen, tacize uğrayan, bebeği ve kendisi için ölümüne korkan, olur da şikayette bulunursa sokakta tekrar başına bir şey gelir mi kabusu gören. Morluklarını da gördüm, ille de meraklıysanız, ama benim tanıklığıma ihtiyaç yok ki, raporu var zaten. Yaşadığı travmaya tanık oldum, konuşmasına, bana bakamayışına, olayı konuşurken bebeğini odada istemeyişine... Ellerini hiç bir yere koyamayışına... Geç gelen ama sonrasında hiç bitmeyen gözyaşlarına. Kabuslarına, sütten kesilmesine değinmiyorum bile.
ÇAKIR'I, SELVİ MOTİVE ETTİ
Star gazetesinden Elif Çakır, tıpkı Balçiçek İlter gibi Z.D ile görüşen bir başka gazeteci idi. Başbakan'ın sözlerini ve Z.D'nin anlattıklarını kayıtlara başvurmadan gerçekmiş gibi anlatmakta bir sakınca görmeyen Çakır, konuyla ilgili kaleme aldığı yazısında, duyduğu iğrenç şeylerin kağıda dökülmesinin çok zor olduğunu ancak Abdülkadir Selvi'nin Yazmalısın Elif şeklindeki motive edici cümlesinin ardından yazıyı yazdığını dile getirmişti. Çakır'ın duygu dolu yazısı şöyleydi:
Ve yanında bebek arabasının içerisinde mini minnacık altı aylık bir kız bebeği. Minicik ayakları ve kolları, gözü dönmüş caniler tarafından tırmalanmış o minicik sabi, o kadar sevimli o kadar pozitif ki bebek arabasının içerisinde ağzında emziğiyle sürekli gülümsüyor. Ben hiç araya girmedim. Hiç soru sormadım. Hem soru sormaya utandım. Hem de eğer sorarsam anlatmaktan vazgeçer diye korktum. Salı günü Başbakan Erdoğan AK Parti grup toplantısında Çok önemli bir yakınımın gelinini yerlerde sürüklediler deyince yeniden ağlamaya başladım. Geçen hafta Abdülkadir Selviyle telefonda konuşmuştuk. Sarsıla sarsıla ağladığımı hatırlıyorum. Abdülkadir Elif yazılması lazım yazmalısın! dediğinde Bu iğrençlik nasıl yazılabilir, nasıl kağıda dökülebilir ki... Ya başka kötü şeylerde olursa deyip susmamız gerektiğini söylemiştim. Zira gazetemin yöneticileriyle birlikte Bu dönemde sakin olalım. Gezi Parkında gerçekten samimi gençler ve insanlar var."
BİR ÖYLE BİR BÖYLE
Kabataş'ta başörtülü bacımıza saldırdılar iddiasına merkezden kan taşıyan isim ise İsmet Berkan'dı. İsmet Berkan'ın iddiaları tasdik etmesi, iktidar taraftarlarınca Bakın sadece biz demiyoruz seslerinin yükselmesine olanak sağladı. Hürriyet yazarı Berkan, ilk olarak Twitter hesabından Abdülkadir Selvi'nin Başbakan'ın sözünü ettiği gelin başlıklı yazısını paylaşmış ve Çok ama çok acı bir öykü... maalesef gerçek yorumunda bulunmuştu. Berkan aynı zamanda türbanlı kadına saldırdığını gördüğünü de iddia etmiş, bebek arabasının devrildiğini söylemişti. Berkan daha sonra katıldığı programlarda söylemini yumuşattı ve gelen tepkiler üzerine O kadar büyütülecek bir konu değil savunması yaptı. Kamera kayıtlarının ortaya çıkmasından sonra NTV canlı yayına katılan Berkan gördüm dediği saldırı için bu kez, Tacizin görülmesinin imkânı yok ifadelerini kullanmayı tercih etti. Berkan programda şöyle konuştu:
Görüntüye bakınca, insanların ne beklediklerini bilmiyorum. Bende öyle bir kanaat oluşmuştu, taciz olduğuna yönelik o dönemde izlediğim zaman. Benim de öyle çok önemsediğim bir konu değildi açıkçası yani. Tacizin görülmesinin imkanı yok o görüntülerden çünkü çok uzakta bir görüntü zaten. Arada engeller falan da var. O konuda kadının suç duyurusu var, doktor raporları var, polis ifadesi var.
'MİZAH DUYGULARINI YİTİRMİŞLERDİ'
Star gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu da Kabataş lobisinin bir başka bileşeni oldu. O dönemde Gezi eylemcilerine seslenen bir yazı kaleme alan Karaalioğlu, iddialar ekseninde konuyu yaşam tarzına müdahaleye kadar vardırmıştı. Karaalioğlu'nun yazısı şöyleydi:
Siz, Taksim Meydanında yaktığınız ateşin etrafında şarkılar söylerken içinizden bir güruh hemen aşağıda Kabataşta genç bir 'başörtülü' kadını ve bebeğini tartaklıyordu. Mizah duygularını yitirmişlerdi ama küfürleri gayet okkalıydı. Bu ülkenin işgal yıllarından beri şahit olmadığı bir sahneyi oynuyorlardı. Afacan değil barbardılar! Sesinizi çıkarmadınız... Bu ülkede Onun gibi milyonlarca 'başörtülü' kadın olduğunun farkında mısınız bilmem! Naçizane bir tavsiyem olacak. Tartaklamakla bitmezler, onları benimsemek lazımdır. Kendi hayat tarzınız dışında da hayatlar olduğunu kabul etmek şarttır.
'GÖRÜNTÜLER BİZDE, SAKLIYORUZ'
AKP Adıyaman Milletvekili ve Yeni Şafak yazarı Mehmet Metiner, Kabataş meselesine A Haber'de konuk olduğu bir programda girmişti. Görüntüleri izlemiş gibi konuşan Metiner, şu sözleri kullanmıştı:
İğrenç, namert saldırıların görüntüleri elimizde. Bunu yayınlamak toplumda istemediğimiz olaylara kapı aralayabilir. Ülkeyi yönetmekle görevli bir iktidarız, sağduyu anlayışımızla hareket ediyoruz. Onun için sabırla ve soğukkanlılıkla süreci atlatmaya çalışıyoruz.
***
Avukattan açıklama: Bunlar önemsiz değil
Kamera kayıtlarının ardından Z.D'nin avukatı Abdurrahman Kayapınar, El Cezire'ye bir açıklama yaptı. Kayapınar görüntülerin önemsiz olmadığını ve Z.D'nin başında toplanan kitlenin gözardı edilemeyeceğini iddia etti. Z.D'nin mağdur edildiğinin arkasında duran ve kayıtların olayla ilgili net bilgi vermediğini savunan Kayapınar şu açıklamayı yaptı:
"Basın yayın organları tarafından müvekkilime ait olmayan bir kısım beyanlar esas alınarak görüntülerin bu beyanları desteklemediği iddia edilmekte, müvekkilim etrafında kalabalık bir grup tarafından toplanılmış olması önemsiz bir olay gibi gösterilmekte, görüntülerin net ve belirgin olmamasından da istifade edilmek suretiyle müvekkilimin gerçek dışı beyanda bulunduğu yönünde bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır."
CHP Kabataş iddiaları için suç duyurusuna hazırlanıyor
CHP, Kabataş'ta görüntülerin yayınlanmasının ardından suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor. CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, Başbakan Erdoğan'ın, Gezi eylemleri sırasında bir başörtülü kadına saldırıda bulunulduğunu iddia etmesiyle alakalı olarak şöyle dedi:
"Olayın Başbakan'ın anlattığı hikâye ile alakası olmadığını hep birlikte gördük. Anlatılan senaryonun bir harfinin dahi doğru olmadığına şahitlik ettik. Ben bu kadını çok defa aradım, kendisi telefonlarıma çıkmadı. Yaşanmamış bir olayı yaşanmış gibi göstermek, insanların inançları üzerinden, annelik gibi en ulvi duygular üzerinden siyaset yapmak, insanları ötekileştirmek, bölmek ne kadar tehlikeli ve kabul edilmeyecek bir olaydır. Bunun adı devlet provokasyonudur. Bizim suç duyurusunda bulunacağımız makam iddia makamıdır. Bu iddia Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılmıştır. Bizim suç duyurusunda bulunacağımız Sayın Başbakan'dır."
'BAŞBAKAN HASTA GİBİ'
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran da konuyla ilgili bir açıklama yaparak, "Başbakan açıkça kendi halkına karşı yalan söyledi, kışkırtıcılık yapmaya çalıştı. Başbakan 'Başmitoman' (Mitomani: yalan söyleme hastalığı) gibi kendi söylediği yalana kendisi inandı. Kendisi hakkında halkı kin ve düşmanlığa tahrik ile iftira suçlarından suç duyurusunda bulunacağım" dedi.
"Gidin Erdoğan'a sorun"
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, katıldığı Ağa Camii'nin ibadete açılış töreninde, Kabataş'ta başörtülü bir kadına saldırıldığı iddialara ilişkin yayınlanan görüntüler sorulunca "Değerlendiremiyorum. Bunları da izlemedim. Olayın üzerinden de epey zaman geçti. Bunlar, medyada yer alacak şeyler. Okuyanlar farklı farklı değerlendirebilir" dedi. Bir basın mensubu, konuya ilişkin Başbakan'ın konuşmalarını hatırlatınca Arınç, "Başbakan'a sorun o zaman. İddia onunsa... Zannediyorum o da bir başka camidedir. Kendisine sorulur" diye konuştu.
***
Başdanışman 'paralel'e yordu
Başbakan'ın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan ise, yayınlanan görüntülerin "Z.D'nin mağdur olduğu gerçeğini değiştirmediğini" savundu. Görüntülerin yayınlanmasının "paralel yapının işi" olduğunu öne süren Akdoğan şu ifadeleri kullandı:
"Ortada bir mağdur var, bu mağdurun yaşadıkları var, anlattıkları var, adli tabipten aldığı raporlar var. Bunlar şu anda bizim için daha geçerlidir. Aksi ispat edilmiş değildir o görüntülerle. Bunlardan medet ummayı da doğru bulmuyoruz. Yani ortada bir kadına bir saldırı yapıldıysa bebeğiyle birlikte, bunun üzerinde durmak varken, anlaşılan paralel yapının yönlendirmesiyle bu tür bir takım fotoğraf kareleri üzerinden bir anlam üretilmeye çalışılıyor. Bunlar ortada duran gerçeği değiştirmez arkadaşlar."
Akdoğan, "Sizde paylaşabileceğiniz herhangi bir görüntü var mı?" şeklindeki soruya da "Bu yönde bizim bir görüntümüz yok. Olsa zaten çıkardı" yanıtını verdi.
Birgün
Başbakanın, "camide bira içtiler" yalanı, yalan olduğu herkes tarafından, ta başından itibaren bilinen bir sözdü. Bu nedenle en başbakan ve hükümet yanlısı kesimler bile bu konuda ısrarcı olmadı ve fazla sözünü etmemeye özen gösterdi. Başbakan bu iddasında yalnız kaldı.
Kabataş'da kadına taciz iddiası ise, tüm bu uzak ve silik görüntünün varlığına rağmen, hâlâ savunulabilir bir iddiadır. Her şeyden önce bir kadın, bir anne, kendisiyle ilgili böyle bir iddiada bulunmuştur. Elinde doktor raporu vardır ve söyledikleri abartılı ve kısmen yalan olsa bile doğru unsurlar da içerebilir.
Böyle bir olayın olup olmadığını araştırmak gerçek gazetecilerin ve gerçek yargının işidir. Bizde ikisi de pek olmadığı için bu konu sosyal medya heveslilerine kalmıştır. Taraflar yine taraflaşmış, zerre kadar sorumluluk ve empati duygusu içinde olmadan ahkam kesmektedirler.
Üstelik burası, kadına şiddet ve cinayet olaylarının kanıksandığı bir ülkedir!
Elleri eldivenli, üzeri çıplak, idar saçan erkekler bir fantezi de olabilir. Olay tamamen yalandan uydurulmuş bir senaryo da olabilir. Bunu bilmiyoruz. Böyle bir ihtimalden söz edebiliriz, ama böyle bir iddiada bulunamayız.
Erdoğan, tipik bir düzen politikacısı olarak, olanca hiddeti, kibri ve hırsıyla, Geİ direnişçilerine iftira atmaktan geri durmadı. İnsafsız polis şiddetini destan sıfatıyla selamladı. Bunlar doğru...
Ama Gezi direnişi sırasında, Gezi ruhuyla ilgisi olmayan, lümpen, saldırgan, küfürbaz bir kesim de vardı. Bunları biliyoruz.
Gezi direnişinde türbanlı kızlar da yer aldı. Bir halk tepkisiydi ve haklı başkaldırısıydı. Örgütlü olmayan her kitlesel hareket gibi içinde çeşit çeşit insan vardı.
Solculara, ilericilere düşen, bu kadının iddialarıyla ilgili olarak, bu sahte ve samimiyetsiz kutuplaşmada taraf olmak değil, ilkesel yaklaşmaktır. Böyle bir olayın olup olmadığını, birilerinin servis ettiği bir video görüntüsüne bakarak söylemek, aklını düzen medyasının yalanlarında kaybetmiş, sıradan insanlara özgüdür.
Göz görüneni, akıl görünenin altında yatanı görür. Akılsız bir solculuk düşünülemez. Fazla sosyal medyalaşmak bir solcu için hayırlı bir durum değildir.
Böyle bir olay olmuşsa ve o kadın doğru söylüyorsa bu, Gezi direnişinin yanlış olduğunu mu gösterir? Elbette hayır. O halde düzenin kamplaşmasına katılmamak, tuzağına düşmemek gerekir.
Üstelik o tarafda Ertuğrul Özkök de var. Onunla aynı safda yer almak istemezsiniz.
Kabataş savcısı soLa konuştu: O görüntülerin devamı var demedim
Kabataş'ta Zehra Develioğlu'nun saldırıya uğradığı iddiasına ilişkin soruşturması yürüten ilk savcı Rasim Işıkaltın soL'a konuştu. Işıkaltın, "Asıl darp o görüntülerden sonra başlıyor" şeklinde bir açıklaması olmadığını söyledi.
Selin Asker - soL
İstanbul Kabataş'ta Zehra Develioğlu'nun saldırıya uğradığı iddiasına ilişkin yürütülen soruşturmanın ilk savcısı Rasim Işıkaltın, Asıl darp o görüntülerden sonra başlıyor dediğini yalanladı. Akşam gazetesinde bugün O görüntülerin devamı var manşetiyle çıkan haberde savcı Rasim Işıkaltının O ana kadar herhangi bir müdahale söz konusu değil. O görüntü olay anından öncesine denk gelen görüntülerdir dediği iddia edildi. soLun ulaştığı Işıkaltın, Akşamın manşetinden haberdar olmadığını ve herhangi bir açıklama yapmadığını söyledi.
Işıkaltın, soL'a yaptığı açıklamada Bu dosya hazırlık soruşturması. Kısıtlama kararı var. Bu bakımdan soruşturmanın akıbetine, içeriğine ilişkin bilgi vermem mümkün değildir. Haberde yer alan ifadeler bana ait değildir. Demeç vermedim. O görüntüler de çıkmış bir yerden bilemiyorum, biz de tahkikatta dinledik, ettik, görüntüleri izledik dedi.
'Görüntüleri izledim demedim'
Zehra Develioğlu'nun savcılığa verdiği ifadesinin tutanağında "Protestocu grupların gitmesinden tahminen 3-4 dakika kadar sonra eşim Kabataş İskelesi tarafından benim bulunduğum yere yürüyerek geldi" ifadesi yer alıyor. Yayınlanan görüntülerde herhangi bir saldırı görülmediğini ve görüntünün Develioğlu'nun yanına eşinin gelmesiyle sonlandığını belirttiğimiz Işıkaltın, başka bir görüntü izleyip izlemediğine ilişkin sorumuza Ben görüntü izledim demedim, siz bana görüntü izlediğimi söylüyorsunuz yanıtı vererek konuşmayı sonlandırdı.
sol
Kadının yalan söylediği her sözünden belli. Başbakana gezi olaylarını halkın gözünden düşürecek bir şeyler lazımdı ve bir mizansen hazırlandı. Başbakan her fırsatta bu yalanı tekrarladı. Medyadaki liberal soytarılar da bu yalanı çoğaltmak için ellerinden geleni yaptılar. Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ne diyeceklerini bilemiyorlar.
Muhammed harp hiledir der..Yani savaş esnasında her türlü hile mübahtır..Türkiye'de EL Akp'liler,muhaliflerle sürekli savaş halindeler ve bu durumda hileye başvurmalarında kendileri açısından bir sakınca yoktur..Çünkü peygamberleri öyle yapmalarını söylüyor..Aynı şekilde hileye başvuran cemaatte bu minvalde hareket ediyor..Bu bakımdan bu yalanlara şaşırmaya gerek yok..
Ben RTE'nin meşhur bir videosunu ekleyim konuya..
Bu insanların(?) ideolojileri zaten yalana müsamaha gösteriyor..Bir de politika(ikiyüzlülük) işin içine girdi mi,tam bir kanalizasyon görüntüsü çıkıyor ortaya..!
İsmet Berkan hangi kusurunu itiraf etti?
İsmet Berkan bugün 'kısa bir açıklama' başlığında bir yazı yayımladı. Berkan, "herhangi bir tarafında yer almadığı bir siyasi propaganda savaşının istemeden ortasında kaldığını" iddia etti.
Bugün Hürriyet'te yayımlanan yazı şöyle:
Kısa bir açıkama
Hepi topu 2 tane tweet attım. Bu konuda ne yazı yazdım ne başka bir şey.
Evet, bu Kabataştaki taciz vakasından söz ediyorum.
Konuyu genişleterek benden daha büyük kusur içinde olduğunu düşündüğüm kişileri suçlamaya, bana yönelik sosyal medyada bitmeyen linç kampanyasıyla kendimi sanki bu işin mağduru gibi göstermeye veya devasa komplo teorileriyle ortalığı bulandırmaya hiç kalkışmadan kusurumu itiraf ediyorum:
Bundan yedi ay önce kendimden o kadar da emin konuşmamalıydım, daha da önemlisi herhangi bir tarafında yer almadığım bir siyasi propaganda savaşının istemeden ortasında kalmamalıydım.
http://haber.sol.org.tr/medya/ismet-berkan-hangi-kusurunu-itiraf-etti-haberi-87878
İstemeden ortada kalmışmış... Yazı yazmamış tweet atmışmış... Şimdi bu adam gazeteci öyle mi? Bir kere işin başından beri AKP'ye destek veren ve devleti eline geçirmesine payanda olan adamlardan birisi kendisi. Malum gazetecilerden. Attığı tweetler de olayı Tayyip'in istediği gibi desteklemek tweeti. İki tweet deyip işin içinden çıkamaz. Tweet atması yazı yazmasından daha kötü. Yazıyı daha orta yollu yazarsın, kesin yargıdan kaçınırsın, attığı tweet te körü körüne yalana destek var. Tarih İslamofaşizmi ülkenin başına bela eden sahte solcuları ve liboşları asla affetmeyecektir.