Başka başlıklar altında Kemalizm'in ne olduğuna ilişkin görüşlerimizi yazmıştık. 23'lerde kurucu devlet ideolojisi olarak ortaya çıkan Kemalizmin bir tür burjuva aydınlanması süreci olduğunu, bu sürecin 38'lerde tamamlandığını, 50'lerle birlikte sistemin kapitalizm ile bütünleştiğini, 60'larda sol bir içerik kazandığını ve bunun yanında ırkçı, faşist, liberal ve hatta dinci siyasi öznelerin bile kendilerine özgü bir yorumla "kemalizm" sahiplenmesi içine girdiklerini görebilmekteyiz. Buna göre Atsızların çizgisi de, Menderes hareketinin süregelen çizgisi de, faşist 12 Mart ve 12 Eylül hareketlerini de bu şekilde tanımlayabilmek mümkün hale gelebilir. Erbakan bile zamanında M.Kemal için "yaşasaydı bizim partimize gelirdi" diyebilmiştir. Her siyasi düşüncenin Kemalizm yorumu farklıdır bu yüzden. Buna MDD hareketini ve DEnizleri, Mahirleri de katmak olasıdır. O hareketin ve o hareket içinde bulunan ve o iklimden beslenenlerin yorumu da farklıdır...Bütün bu konular zamanı geldiğinde ilgili başlıklarda tartışılıyor...
Özellikle SSCB'nin çözülüşü, dünyada liberal ideolojinin etkinlik ve yaygınlık kazanması, ülkemizde kendini o zamana kadar solda tanımlayan unsurların öteye beriye savrulmasıyla birlikte Kemalizm kavramı pek de gündemden düşmez oldu. Uluslaşma sürecinde yaşanan acılar, yapılan hatalar bugünün konjöktöründe bir "hesaplaşmayı" da gündeme getirdi. O dönemde çeşitli şekillerde uluslaşma sürecinden "zarar görenler" bugün neo-liberal siyasetin çevresinde kenetlenmiş görünüyorlar. Karşı oldukları şey kapitalistleşme değil, kurucu devlet ideolojisinin veya bir diğer deyişle 23 Aydınlanmasının bu ülkeye getirdiği kazanımlardır. Türkiye solunun öncelikle bunu anlaması gereklidir.
Burjuva Cumhuriyet bir ilerici atılım ve bir tarihsel sıçramadır. Uzun uzun yazmaya gerek yok, bunu pek çok başlıkta defalarca yazdık. O dönemin ilericiliği o süreç içinde yaşanmış ve yarım da olsa tamamlanmıştır. Bugün yaşadığımız sistemin adı da Kemalizm değil, kapitalizmdir. Kapitalizm geri kalmış bir ülkede hangi sömürü ve baskı mekanizmaları üzerinde oturuyorsa ülkemizde yaşananlar bundan farklı değildir. Tam tersine ülkemizin içinde bulunduğu koşullar, bizim dışımızdaki doğu ülkelerinden biraz farklılık taşıyorsa, bu da Kemalizm dediğimiz tamamlanamamış Burjuva aydınlanması ve ve ayrıca 61 Anayasasının getirdiği nispi özgürlük ortamından kaynaklanmaktadır.
Sol açısından bu malum koroya katılmanın nasıl bir anlamı olabilir? Türkiye solunun kapitalizm karşıtlığını Kemalizm karşıtlığı haline getirerek, malum koronun kapitalizm ve liberalizm saflarına yönelmenin nasıl bir anlamı olabilir? Türkiye solu açısından karşıtlık bu burjuva Cumhuriyet'in yerine sosyalist Cumhuriyet'i ikame edecek bir siyasetin ardına düşmektir. Burjuva kazanımları daha ileriye taşımanın sol açısından başka bir yolu da yoktur.
Burjuva aydınlanması yerine sosyalist aydınlanma...
Burjuva devlet yerine Sosyalist devlet, solun hedefi ve siyasi çizgisi olmalıdır.
Ve hiç merak etmiyor musunuz, tarihsel bir sürecin adı ülkemizde neden kapitalizm değil de Kemalizm olarak nitelendirilmeye başlandı? Ve neden, Denizler ve Mahirlerin Marksist olmadıkları, kimilerine göre milliyetçi, kimilerine göre Kemalist olduklarına ilişkin görüşler bir dönem sık sık ortaya atıldı?
Yandaş bir "sol" oluşturulmaya çalışılıyor
Soldan nasipleyen bir siyasal ittifak, çarpıtılmış bir tarih anlayışını sol diye yutturmaya çalışıyor. Yutturulun şeyin yine kapitalizm olduğunu hiç akıldan çıkarmamak gerek.
Kemalizm, milli burjuvazi devrimciliğin Türkiye'deki ismidir.
Kemalizm, sömürgeciliğe karşı bir tutumdur.
Kemalizm, ekseriyetle aydınlanmacı bir yön taşır.
Kemalizm, cumhuriyet devrimine zemin hazırlamıştır.
Kemalizm, bütün burjuvazi sistemleri gibi uzun süre tutarlı gidememiştir
Kemalizm, feodalizme karşıdır, milli burjuvaziyi destekler.
Kemalizm, Türk şovenliğini içinde barındırır.
Kemalizm, Marksizm değildir.
CHP'nin altı okunu, Kemalizmin ilkeleri olarak ele alırsak, halkçılık ilkesi Marksizm'e aykırıdır. Marksizm, sınıfların çatışmasını ön görürken, halkçılık burjuvazi ile proleteryanın uzlaşmasını savunur.
Halkçılık, sosyal demokrasiye aykırı değildir, Marksizme aykırıdır.
68 kuşağının gençlik önderleri (İbrahim Kaypakkaya hariç), Kemalizmi dönemine göre ilerici bulmuşlardır. Sosyalist devrime giden yolda, Kemalistlerle uzlaşmak istemişler, burjuvazi devriminin sosyalist devrime zemin hazırlaması için tamamlanmasını istemişlerdir.
Bilhassa 1990'lardan sonra Türkiye solu içerisinde "sosyalizmi yeniden tanımlamak gereklidir" diyenler Kemalizm ile hesaplaşmaya başlamışlardır.
AK Parti devrinde, Kemalizmle hesaplaşmayı temel hedefleri haline getirenler, AK Parti'ye kazanç sağlamışlardır.
Kemalizmle hesaplaşmayı, AK Parti iktidarı ile hesaplaşmanın önüne koyanlar, Türkiye'de kompradorluğun yayılmasına katkı sunmuşlardır.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Selahattin Demirtaş'a oy veren biri olarak, şunu söylemeliyim ki HDP'nin içerisinde, Kürt şovenizmine çanak tutanlar var. Türkiye Kürtleri'nin hak ve hürriyetlerini savunmak ayrıdır, şovenizm ayrıdır. Kemalizm ile hesaplaşacağız diyen "solcularımızın" çoğu anti-emperyalist bilinçten kopmuş durumdadır.
Aydınlık hareketi (PDA), 68 kuşağının MDD tezini sürdüren bir partidir. Aşamalı devrimi savunuyorlar. Önce Kemalist devrim tamamlanacak, sonra sosyalist devrime geçeceklerini söylüyorlar. Bunu kuramsal olarak, tartışabiliriz. Aydınlık hareketinin içerisinde de Türk şovenizmi yapanlar mevcuttur. PDA, sosyalist sol diğer hareketlerle ilişkilerini hatalı bir şekilde kopuk yürütmektedir.
Velhasıl kelam, bugünkü temel mücadelemiz, sömürülen işçi sınıfı ve emekçiler için olmalıdır, komprador düzenine karşı olmalıdır, komprador düzenini sağlamlaştıran AK Parti'ye karşı olmalıdır, kadının toplumsal hayattan dışlanmasına karşı olmalıdır, din istismarcılığına karşı olmalıdır, istibdata karşı olmalıdır.
Bu kadar çetin mücadelelerimiz varken, Kemalizm'i temel tartışma konusu yapmak beyhude bir uğraştır.
Saygılarımla...
Bir solcu için Kemalizmi mücadelenin merkezine yerleştirmek AKP gibi gerici bir parti ile yan yana düşmek ve ona gerici siyasetinde destek vermek, güç toplamasına yardım etmektir. Bana göre böyle bir tavır içine girmek ya AKP konusunda yanlış tahliller yapmak ya da AKP'den memnun olmak ve bu yüzden onu koruyup kollamak ihtiyacından ileri geliyor. AKP gericiliği iktidarda toplumu dönüştürecek adımlar atıyorken Kemalizmi hedef tahtası yapmanın başka bir açıklaması olabilir mi. Ben bilmiyorum.
(Pek de ilgili olmayan bir başlık altında http://solpaylasim.com/k7566-gunumuzde-sinif-mucadelesi.html yapılmış bu yorumu -içerdiği cümle yanlışlarıyla birlikte- bu başlığa almakta yarar var. Gerekirse konuya buradan devam edilebilir.)
Marks'ın bilimsel sosyalizmi öncesindeki sosyalist söylemlerden radikal bir kopuştur. Burjuva devrimleri, örmekse 1789 Büyük Fransız Devrimi de feodalizmden radikal bir kopuşun simgesidir. Ancak böyle olması, yani bu devrim ve sıçramaların devasa niteliğinin sanki gökten inmiş gibi, sanki öncesiyle hiçbir ilişkisinin bulunmadığı gibi bir anlama sahip olabilir mi? Ya da öncesindeki bütün gelişmelerin o devrim ve tarihsel sıçramanın koşullarını hazırlamış olmasının o tarihsel sıçramanın veya devrimin önemini azaltabilir mi?
Anlamak mümkün değil gerçekten; nedir bu M.Kemal düşmanlığı, nedir bu Anadolu Aydınlanmasını önemsizleştirme gayretleri?
Özellikle AKP iktidarı döneminde uzunca yıllar ülkenin en ilerici niteliklerini hedef tahtası haline getiren liberal saldırılar meyvelerini mi veriyor, nedir?
Gerçekten anlamak mümkün değil!
Cumhuriyetle Osmanlı arasındaki çizgiyi ''gereğinden fazla'' olarak nitelemek ya da ima etmek veya Anadolu Aydınlanmasını bir şekilde önemsizleştirme gayretleri? Türkiye solu ne zaman ve nasıl bu hale geldi?
Bizzat cumhuriyetin kendisi monarşik yapıdan radikal bir kopuş değil mi? Hilafetin ve saltanın kaldırılıp, aklın ve bilimin yani laikliğin anayasal bir temel ilke haline getirilmesi, siyasal ve toplumsal alanın en önemli niteliği olarak benimsetilme çabaları yeteri kadar ''kalın'' bir çizgi mi değil?
Kadın erkek eşitliği, seçme ve seçilme hakkını elde etmesi, toplumsal ve siyasal yaşamın bir parçası haline getirilmesi de radikal bir tutum değil?
Eğitim birliği, denetimin kolaylaştırılması; hurafelerin ve tarikat ile cemaatler konusunda yasaklar getirilmesi...
Hukuk sistemi, şeri hukukun kaldırılması...
Şimdi aklıma gelmiyor, daha bir yığın radikal yeniliğin, devrimin yüzlerce yıl gericiliğin tutsağı olmuş bir coğrafyada üstelik altyapıdan gelen bir talep de yokken, jakobenist bir tarzda uygulamaya sokulması devrimci bir atılım mı değil, nedir bu cumhuriyet ve aydınlanma karşıtlığı? Ve üstelik ülkedeki gerici damar bir şekilde iktidara gelmişken, devlet haline dönüşmüşken ve bütün bu kazanımların altını bir bir oyuyorken, oymuşken!
(Sağlı sollu liberallerin ülkenin bu hale gelişindeki suçları hiç az değil. Sadece bu kadar da değil; savunduklarıyla sola öyle bir girdi yaptılar ki, solun zihninden bu çarpıklığı silmek de hiç kolay değil...)
( Kemalizm, yani kuruluş felsefesi, yani bir anlamıyla Anadolu Aydınlanması bu coğrafyada, bu ülkenin başına gelebilecek belki de en güzel, en önemli şey. Tarihsel bir sıçrama olması da bu öneminden ötürüdür. Solun toplumsallaşabilme koşulunun zeminidir aynı zamanda ve böyle olduğu için de, solun ayaklarını bastığı zemindir. Böyle olması kurtuluşumuzun, bu coğrafyadaki kurtuluşun artık Kemalizm olmadığı gerçeğini değiştirmez. Kemalizme sarılarak bu ülke insanına sonal bir kurtuluş da getirilemez. Bu ayrı. Böyle bir gerçeklik olması da, bir daha söylüyorum, ne cumhuriyet kazanımlarının değerini, ne Anadolu aydınlanmasının önemini azaltır. Solculuk öyle basit bir siyasal konumlanış değil ki! Hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da diyalektik korelasyon kurulmuyor, kurulamıyorsa Marksizmden söz etmenin hiçbir anlam ve karşılığı yoktur.)
Öncelikle Fransız Devrimi ile Kemalist Devrim arasında kurmaya çalıştığınız ilinti, gerçekleştikleri dönemin farklılıkları sebebiyle alakasız kalıyor. Zira Fransız Devrimi, burjuvazinin ilerici bir nitelik taşıdığı, henüz gerçek anlamda bir emek-sermaye çelişkisinin varolmadığı bir dönemde yaşanmıştır. Halbuki Kemalist Devrimler ise artık burjuvazinin ilerici vasfını büyük oranda yitirdiği, Lenin'in ifadesi ile emperyalist ve tekelci bir kapitalizm döneminde gerçekleşmiştir. Zaten bu yüzden Lenin, Rusya'da ki 1905 demokratik devrimi arefesinde, ısrarla ve üstüne basa basa, sonuna kadar götürülebilecek bir demokratik devrimin, işçi-köylü ittifakına dayalı bir iktidar tarafından gerçekleştirilebileceğini belirtmiştir. Zira burjuvazinin sınıfsal konumu ve çıkarları, ilerici bir devrimi nihayete erdirebilecek radikalliğe ve kararlılığa izin vermemektedir. Halbuki işçi ve köylü kitlelerin çıkarı, radikal ve tam anlamıyla gerçekleştirilmiş bir demokratik devrime dayanmaktadır.
İkinci olarak ise ben Kemalist devrimleri önemsizleştirmeye çalışmıyorum. Bu ithamıda kesinlikle kabul etmiyorum. Bilakis ben, ısrarla Kemalist devrimlerin Türkiye'nin devrim tarihi açısından önemli bir merhaleye tekabül ettiğini, ilerici bir vasıf taşıdığını ve günümüz Sosyalizm mücadelesi açısındanda dikkate alınması gereken bir misal teşkil ettiğini belirtiyorum. Fakat aynı zamandada artık 1920'lerin Türkiye'sinde olmadığımızı, o dönemin iktisadi, toplumsal ve sosyolojik yapısının artık günümüzde mevcut bulunmadığınıda söylüyorum. Artık Türkiye, halkının yüzde 90'ı kırsalda yaşayan bir tarım ülkesine değil, kapitalizmin geliştiği, halkının çoğunluğu şehirlerde yaşayan bir orta ölçekli kapitalist ülkeye tekabül ediyor. Dolayısıyla 1920'lerin geri kalmış bir ülkesi için devrimci bir muhteva taşıyan Kemalizm, günümüzde varolan emek-sermaye çelişkisine, onun ürettiği sömürüye bir yanıt veremez. Sorunda burada zaten. Sen 80 yıl öncesi için ilerici olabilecek bir devrimi, günümüzde her alanda değişmiş bir toplum için çare olarak öneriyorsun. Kemalizm bugün artı değerine el koyulan bir işçi, zamlar altında ezilen bir memur, toprağını ekecek tohum bile bulamayan bir köylüye ne verebilir?
Tarihe baktığımızda İslamiyet'de Türk tarihi açısından, tarihin belirli bir evresinde ilerici bir vasıf taşımıştır. Mesela İslamiyet öncesi Türk toplumları, yerleşik hayata henüz geçememiş ve o dönemin üretim ilişkileri açısından bakıldığında geri sayılabilecek hayvancılık ve avcılık faaliyetlerine dayalı bir iktisadi temel üzerinde varlığını sürdürüyordu. İslamiyet sayesinde yerleşik haya geçildi, medeniyetin temelini oluşturan artık değer elde edildi ve sınıflı bir toplum evresine ulaşılabildi. O zaman senin bu düz mantığına göre İslamcılığıda savunmamız gerekiyor bugün. Zira Türk tarihinde, belki Kemalizmden bile daha etkin bir ilerlemeyi mümkün kılmış, Osmanlı ve Selçuklu gibi yaşadıkları dönem itibari ile gelişmiş uygarlıkların ve toplumsal formasyonların kurulmasını mümkün kılmıştır. İşte senin düştüğün hatada tam olarak buradan kaynaklanıyor. Tarihin bir döneminde ilerici olan, çürümüş,yozlaşmış, geri kalmış üretim ilişkilerini ve bunun bir sonucu olan siyasal ve toplumsal yapıları kırarak, daha ileri bir yapıyı yerine ikame eden devrimler ve toplumsal değişimler, insanlığın gelişimi evresinde zamanla bu ilerici vasıflarını kaybederler. Dolayısı ile yeni çelişkiler karşısında çözüm üretebilme niteliklerini yitirirler. Devrimi niteliklerini kaybederler.
Osmanlı devleti konusuna gelirsekte, tabi ki Osmanlı Devleti eleştirilebilir. Fakat bu eleştiri senin gibi ilkokul derslerinde gördüğü yüzeysel Tarih derslerinden arta kalan bilgilerle yapılmaz. Osmanlı'nın tarihine, iktisadi yapısına, toplumsal dinamiklerine dair kapsamlı bilgiler gerektirir. Şimdi sana 19. Yüzyılın Osmanlı'sında üretim ilişkilerinin mahiyeti ve yapısı neydi, sınıfsal çelişkiler nelerdi, devletin kurumsal yapısı nasıldı, toplumsal dinamikler nelerdi desem anlamsızca suratıma bakarsın. Fakat gel gör ki bilmediğin bir siyasi ve toplumsal yapı hakkında ahkam kesiyorsun. Mesela Kemalist devrimlerin ilerici vasıflarına örnek olarak çeşitli misaller vermişsin. Demişsin ki eğitim birliğinin sağlanması. Peki bende sana 1869 Maarifi Umumiye Nizamnamesi desem? Demişsin ki Laiklik. O zaman bende sana 1858 Ceza Kanunnamesi veya 1861 Usul'u Muhakeme-i Ticaret Kanunnamesi desem. Bunların hepsi laik Batılı devletlerden iktibas edilmiştir ve herhangi bir şeri hukuku referans almamıştır. Bu bakımdan bir laikleşmeye tekabül eder. Sen ise ilkokulda sana öğretilen tarih dersleri ve 90'larda izlediğin üç beş yüzeysel Atatürkçü film üzerinden Cumhuriyet öncesi 19. Yüzyıl Osmanlı'sını bir mağara devleti olarak algılıyorsun. Bu sebeple Kemalist devrim denildiğinde tasavvur ettiğin şey, salt orta çağ kurumlarının ve toplumsal yapısının birden modernleşmesi oluyor. Halbuki Cumhuriyet devrimleri ile 19. Yüzyıl Osmanlı'sı arasında devrimsel bir kopuş olduğu gibi kurumsal ve düşünsel dünyasında bir devamlılıkta vardır.
Ha bir de, sen, günümüzde toplumsal kurtuluşu Kemalizmde görüyorsan, Marksist değilsin demektir. Zira Kemalizm, sınıf çatışmasını reddeder. Toplumu solidarist bir anlayışla tek bir vücut olarak görür. Halbuki Marksizm tarihi ve hayatı sınıf çatışması üzerinden okur. Sadece bununlada kalmaz. Bu sınıf çatışması teorisini, proleter diktatörlüğüne kadar götürür.