Komünizmin hayaleti ortada yokmuş hayaleti biz yaratacağız diyor.yani biz 170 yıl önceki hayaleti bulamayacağı 2016 nın hayaletini yaratacağız diyor. Kaostan kendi düşüncemiz kendi idolojimiz kendi teorimizle bir hayalet yaratacağız diyor H. Yurtsever.
Ve tartışmadan söz ediyor ezberlerle olmayacağından ortak düşünce ortak kararlarla olacağından söz ediyor
Bu durumda H.Yurtsever eski idolojileri çöpe atmamızı yenileri de ortak akıldan çıkacağından söz ediyor.
Bu durumda H. Yurtseverle siz çelişiyorsunuz.
Bunları yazan sendin, ben değil. Yurtsever'in bizimle çeliştiğini söylüyordun, senin düşüncelerini desteklediği anlamında cümleler kuruyordun, şimdi, hemen döndün.
Dünya hem kaos var diyeceksin hem senin insanlık için önerilerin çok uzak hatta biz yaratalım diyeceksin. Bence Yurtsever yanlış analiz içinde.
Yurtseverde fark etmiş görünüyor ama bir şaşkınlık içinde işçi sınıfını özne var sayıyor ama ondan beklentilerini bulamıyor hayaleti yaratalım diyor yani atıl olanı harekete geçirelim demek istiyor, dolaşan hayaleti göremiyor.
Özneler konusunda iki arada geziyor .Halbuki mülksüzler dese özneleri de hayaleti de görecek.
Bütün mülksüzleri potansiyel işçi olarak görüyor halbuki gelişen teknolojiyi Marx ın manifestoda gösterdiği işçiler için gelecekteki tehlikeyi görse fark edecek .
Marxın manifestoda gösterdiği tehdit artık var işçiler özne değil burjuvalar bu dünyayı yönetmiyor.
H.Yurtsever dünya duruyor sanıyor teknoloji yi küçümsüyor üretimde hiç işçinin çalışmadığı fabrikaları görmüyor egemen ekonominin o yöne gittiğini fark etmiyor
Marx dan habersiz marks ın muazzam devrim dediği üretimdeki insanı dışarda bırakan bilgiden bilimden haberi yok.
Bu kapitalizm üretimde sıkıntı yaşamıyor tüketimde sıkıntı yaşıyor ve onu çözmek için çeşitli taklalar atıyor. İşte hayalet her yerde ama bazılarına görünüyor bazılarına görünmüyor
Dev kapitalistler bile kapitalizmden şikayet ederken sen ölüden umut bekle işçi sınıfının özneliği bitti o tarih 1848 -1980 arasında idi geçmiş yüz yıla aitti kapandı. Aynı rüyaları görmenin reel hayata faydası yok.
Ben H.Yurutsever e katılmıyorum Kaos doğru tesbit çözüm yanlış
Hakkı arkadaş bu yazdıklarını daha açık yazar mısın? Teknoloji gelişiyor, işçiler işsiz kalıyor diyorsun. Burjuvalar dünyayı yönetmiyor, proleterya özne değil diyorsun. Bu söylediklerinden hangisi Marksizme veya Haluk Yurtsever'in söylediklerine aykırı? Teknolojinin gelişmesi işsiz kesimi çoğaltması burjuvazinin veya proleteryanın olmadığı demek değil. Marksizm kapitalizmin çelişkilerini söylerken bunu görüyor zaten. Çelişki olduğunu söylüyor. Bir komünist veya marksistin bunu bilmediğini düşünmek sana yanlış gelmiyor mu? Bunları yazdığında sosyalistler arasında hiç dolaşmadığın, onların bu konuda neler söylediğini hiç duymamışsın demektir. Burjuvazi yönetmiyor, proleterya yok nasıl dersin? Özel mülkiyet kimin? O özel mülkiyette çalışanlar kim? İşsiz kalan insanlar proleterya dışı mı olur? Bu konuları tekrar ne düşünüyorsan onu yazar mısın?
Sosyalizm Nedir?
Amerika Birleşik Devletleri, dünya üzerindeki en zengin ülkedir. Gayrisafi Yurtiçi Hasılası 12 trilyon dolara ulaşıyor. Ancak, Birleşik Devletlerde 45 milyon insan, sağlık sigortası olmadan yaşamına devam ediyor. Yaklaşık 33,6 milyon insan ise, aç kalma riski ile karşı karşıya veya aç. Birleşik Devletlerde yüzde 39u çocuk olmak üzere, her yıl 3 milyondan fazla insan, evsiz kalıyor. Her beş çocuktan biri, yoksul bir ailede doğuyor. Afrika kökenli Amerikalılar söz konusu olduğunda, bu rakam her iki çocuktan birisine denk geliyor.
Dünyanın en zengin ülkesinde, kapitalizm şartları altındaki yaşam bu şekilde sürüyor. Kapitalist dünyanın önemli kısmını göz önüne aldığımızda, şartlar daha da çetin hâle geliyor. Küresel çapta, yaklaşık 800 milyon insan işsiz durumda. Yaklaşık 2 milyar insan da, günde 2 dolardan daha az kazanarak yaşamına devam ediyor. 827 miyona yakın insansa yeterli beslenemiyor. Sayıları beş yüzü bulmayan milyarder ve multi-milyonerler, gezegendeki en yoksul üç milyar insanın toplamda sahip olduğu varlığa sahip durumda. Küçük bir azınlık toplumun servetini elinde bulundururken, asıl çalışanlarsa iki yakalarını bir araya zor getiriyorlar ya da uçurumun kenarındalar. Kapitalistler, bunu doğanın kanunu diye satıyor. Sosyalistler ise bu argümanı, eşitsizliğin ve zulmün kılıfı olarak değerlendiriyorlar.
Aslında, bir alternatif mevcut.
İşçi sınıfının ortaya çıkmasından itibaren, azınlığın değil çoğunluğun fayda gördüğü bir düzene toplumu yönlendirme çabaları olmuştur. 1800lerde Sanayi Devrimi sırasında işçiler, daha iyi çalışma koşulları talep etmek için işçi sendikalarında örgütlendiler. 1838de İngilteredeki Çartist hareket, parlementoyu işçi sınıfına açmaya çalıştı; sonuç olarak da, milyonlar bazen de sıcak çatışma ortamının doğduğu polisle çatışmalara yönlenmiş oldu.
Aynı zamanda, İngilteredeki Rober Owen ve Fransadaki Charles Fourier ile Comte de Saint-Simon gibi ilk ütopik sosyalistler, kapitalizmin yetersizliğine ve adaletsizliğine sadece çözüm üretmek için sosyalist düzenleri savundu. Kendi fikirlerince, zenginin de fakirin de desteğini almaya çalıştılar.
1848 yılında ise, devrim mücadelelerini titiz ve dikkatli bir biçimde izledikten sonra Karl Marx ve Friedrich Engels, kapitalizmin sorunlarına bilimsel bir yaklaşım geliştirdi; aynı zamanda, başka bir yolu işaret etti. Avrupada 1848 devrimlerinin patlak verdiği sırada Komünist Birlik için yayımladığı Komünist Manifesto, bilimsel sosyalist hareketin kurucu bildirgesi olarak düşünülebilir.
Marx ve Engels, ete kemiğe bürünmüş işçi mücadelelerinden dersler çıkardı ve kapitalizmin işçi sınıfı ile fabrika, banka ve diğer üretim araçları sahipleri arasındaki kaçınılmaz çelişkiye dayandığı sonucunu çıkardı. Ancak, işçi sınıfının sömürüldüğünden bahsetmelerinin yanı sıra, bu sınıfın sömürüye kati olarak son verebilecek potansiyeli nasıl elinde bulundurduğunu da göstermişlerdir. Bu yüzdendir ki, proletaryanın (işçi sınıfının) tek başına, gerçek anlamda devrimci bir sınıf olduğunu belirtmişlerdir.
1848 devrimlerinin tecrübelerine dayanarak, Marx ve Engels, ezilenlerin ve fakirlerin sömürülmesine son vermenin tek yolunun, bir işçi sınıfı karakterli devrim ile, üretim araçlarının kontrolünün işçi sınıfının eline geçmesi olduğu sonucuna vardı. Ancak ve ancak kapitalist devleti yerle bir edip, onun yerine yeni bir işçi devleti kurmak sosyalizmin temellerini atabilir.
1871 yılına dek, Marx ve Engels, işçi hareketlerinden, büyük ölçüde bu hareketlerin yenilgilerinden dersler çıkardı. Ama 1871 yılında, Paris işçileri, tarihte ilk kez, işçilerin kendi devletini yönetebileceğini göstermiş oldu. Parisi Prusya işgaline ve kapitalist Fransa hükümetinin ihanetine karşı korumak amacıyla kurulmuş olan Paris Komünü, sosyalizmin nasıl bir sistem olduğuna dair ilk ipuçlarını verdi.
Paris Komünü, bütün kamu çalışanlarına, bir işçininki kadar maaş ödedi. Seçilen memurlar, aniden görevden alınabiliyordu ve çıkardıkları yasaların yürürlüğe girmesini sağlamakla yükümlülerdi. İşçilere zulmeden polis ve ordu terhis edildi; bütün işçi sınıfı silahlandırıldı.
Komün, üç ay kadar sonra, Fransız ve Prusya ordularının birleşik gücü tarafından kanlar içinde boğuldu. Yine de, daha sonraki işçi sınıfı hareketlilikleri için paha biçilemez bir ders ve ilham kaynağı olmaya devam etti.
Marx ve Engelsin hayatta olduğu dönemlerden itibaren, işçi sınıfının, kapitalizmi yıkarak başarılı devrimlere imza atabildiği örnekler ortaya çıkmaya başladı. 1917 Ekim Devrimi, 1945 Kore Devrimi, 1949 Çin Devrimi ve 1959 Küba Devrimi, sosyalizmin inşaşının olanakları hakkında eşsiz tecrübeler ortaya çıkarmıştır; ki hepsi Paris Komününden etkilenmiştir.
Bütün bu tecrübelerden, sosyalizmin kurulmasıyla ilgili birtakım önemli dersler çıkarılmıştır. Her şeyden önce, bütün bu devrimler, üretim araçlarının mülkiyetini burjuvazinin elinden alıp hepsini halka açık hale getirmiştir. Devrimci hükümetler, ekonomiyi kapitalist üretim ilişkileriyle değil; daha planlı ve merkezi yöntemlerle yönlendirmeye çalışmışlardır. Eskiden büyük şirketlerin kâr amaçlarıyla yönettiği dış ticaret, bilhassa devletin kontrolüne bırakılmıştır.
Bütün bu aygıtlar, işçi sınıfı önderleri ve hükümetleri tarafından sosyalizme, yani ekonomik faaliyetlerin küçük bir grubun değil, bütün halkın ihtiyaçlarını gidermek için gerçekleştirildiği bir topluma ulaşmak için kontrol altında tutulmuştur. Marx ve Engels; böylesi bir toplumun, polise, hapishanelere, baskıya gerek duyulmayan ve sömürünün olmadığı gerçek sınıfsız bir topluma yani komünizme varacağını düşünmüştür.
Sosyalizmi kurmaya çalışmış veya çalışmakta olan ülkeler, ne ütopyadır ne de dünya üzerindeki cennetlerdir. Bu ülkeler, kıtlık ve saldırganlık gibi ABD emperyalizminin yarattığı pek çok devasa problemle karşı karşıya kalmışlardır. Rasyonel ekonomik planlama teknikleri düzensiz bir biçimde gelişim göstermiştir. Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupadaki sosyalist blok gibi birtakım sosyalist projeler, baskılara göğüs germede belli noktada başarızlığa uğradı ve Paris Komünü gibi yenildi.
Yine de, bu devrimler, işçi sınıfının egemen sınıf olduğu yeni bir toplumun anahatlarını ortaya koyuyor. Sovyetler Birliği; işsizliğin, ekonomik küçülme ve bunalımın olmadığı bir toplum olarak 70 yıldan daha uzun bir süre boyunca ayakta kaldı. Tarihte bir ilktir ki, Çin, o olağanüstü büyüklükteki nüfusunu doyurmayı başarabilmiştir. Küba, Latin Amerikada eşi benzeri görülmeyen bir eğitim seviyesine ulaşmıştır; gelişmiş sayılan pek çok ülkenin de eğitim seviyelerini geri bırakmıştır.
Sosyalistler, devrimin bütün toplumsal problemleri hemencecik çözeceğini iddia etmezler. Irkçılık, cinsiyetçilik ve LGBT düşmanlığı gibi pek çok problem, yüzyıllardır sınıf hakimiyetinin esas bileşenleri olarak irinlenmiştir. Ancak, bu toplumsal hastalıkların birinci elden sorumlusu olan ekonomik temeli ortadan kaldırmak, bunlara karşı kararlı ve başarılı bir mücadele örmenin kapılarını açar.
150 yıldır süregelen işçi sınıfı mücadeleleri, başka bir dünyanın mümkün olduğunu göstermiştir. Ancak istemek yetmez. Sosyalizme ulaşmak için devrim gerekiyor.
http://komunos.org/sosyalizm-nedir.html
Hakkı arkadaş, Türkiye dünyanın ilk 20 ekonomisi içinde. Özel mülkiyetli bir sistem var ve bu sistemin adına kapitalizm diyoruz. Kapitalizmde üretim araçları kapitalistlerin büyük topraklar da toprak ağaların. Buralarda çalışanlar işçiler ve topraksız köylüler. Değişen bir şey yok. Bir tarafta sömürenler var, bir tarafta sömürülenler. Gerçeğin özü bu. Karşı çıkmak için kendi kafanı karıştırıyorsun. Bunu inkar edeceksen et, inkar edenlerin kervanına sen de katılmış olursun. Bir eksik bir fazla önemli değil. Ancak bilmen lazım ki, bu gerçek reddedilerek solcu, sosyalist, komünist, marksist veya anarşist olunamaz. Bu gerçek reddedildiğinde ne söylersen söyle kapitalist sistemin içinde kendine yer açmış olursun.
yazdığım yazıyı sildim