ÖZDEMİR İNCE/ Liboşlar ve Liberal Parti
Liboş sözcüğünü ilk kez kullanıyorum. Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Cem Toker, kimi insanlar ve yazıcılar tarafından Liboş olarak tanımlanan rüzgârgüllerini Liboş olarak tanımladığı için, kendimi bu konuda epeyce özgür hissettim. (Bakınız: İbrahim Varlının 18 Şubat 2013 tarihli BirGün gazetesinde yayınlanan söyleşisi).
Liboş sıfatını icat eden kim diye kendime sorarken internete bakmak aklıma geldi: Bilimsel Felsefe sitesinde (panteidar.wordpress.com/) bir yazı buldum, ama yazarının kim olduğunu bulamadım. İlginç bir site, ilginç bir yazı. Yazar kusuruma bakmasın. Liberal / Liboş ayrımını çok güzel yapıyor ve beni zahmetten kurtarıyor. Okuyalım:
***
[Ben Liberal sözcüğü ile Liboşu birbirine karıştırmamaya özenle gayret ediyorum.
Her liberale kesinlikle liboş demiyorum.
Çünkü piyasa ekonomisini ve serbest rekabeti savunmak, bireyci olmak, özgürlüklerden ve demokrasiden yana olmak liboşluk değil, liberal düşüncelerdir.
Liboşluk ise bir yandan bunları savunuyorken ya da öyle görünmekteyken diğer yandan kendi şoven, feodal ve egoist zihniyetini sergiler, geçmişe yönelik kuyruk acılarına ait kin ve nefretini kusar.
Örneğin; liberal terörden zarar gören sivilleri, köylüleri savunurken, liboşlar teröristleri de savunur.
Liberaller dil ve kültür haklarını savunurken, liboşlar ayrı devlet hakkını savunarak ayrılıkçılığı kaşırlar.
Liberaller Atatürk devrimlerini destekleyip çağdaş ve ileri adımlar olarak görürken, liboşlar zamansız ve bazılarını da gereksiz bulur.
Liberaller Kurtuluş Savaşını bağımsızlık mücadelesi olarak görürken, liboşlar çete savaşı olarak niteler ve küçümser.
Liberaller Türkiyenin ABye girmesi için gayret gösterirken, liboşlar AB bahanesiyle Türkiyeden tavizler koparılması düşüncesindedir.
Liberaller geçmişe değil, geleceğe bakarken, liboşlar ısrarla geçmişi kaşırlar.
Liberaller biraz olsun onurlu olup, yanlışlarında yüzleri kızarabilirken, liboşlar pişkindir, suratlarına yağan tükürüklere yarabbi şükür derler.]
***
Yazar yirmiye yakın liboş adı sayıyor. Benim ana rahmine haklı düşenler sınıfında saydığım ücretli askerler. 2000li yılların başından itibaren AKPye kanıp hizmetine girmişlerdi. Kuşkusuz beleşine değil. Şimdi kandırıldık diye ağlaşıyorlar. Kandırılmaktan (!) akılları ve vicdanları yalama oldu.
Yalana gerek yok: Bu kof adamlardan hiçbirini sevmem. 1980lerin başından bu yana çoğunu kıyasıya eleştiren yazılar yazdım. Profesörcü olanların profesörcülükleri sadece Türkiye sınırları içinde geçerlidir. Bazılarının sadece Türkiye üzerine yazıları dışarıda referans alınır. Durmadan döndükleri, durmadan efendi değiştirdikleri için ülkenin başına bela olmuşlar ve kullanım süreleri doluncaya kadar AKPnin emrine amade kalmışlardır. Artık mevta oldukları için, otopsi seanslarında tıp fakültesi öğrencilerinin işine yararlar.
İlgilenmemin nedeni, yazımın başında belirttiğim gibi Demokrat Parti Genel Başkanı Cem Tokerin bu konuda açıkladığı düşünceleri.
***
İbrahim Varlının Aranıza niçin mesafe koydunuz, niçin diğer liberaller gibi AKPye bir kredi tanımadınız? sorusunu Cem Toker şöyle yanıtlıyor:
50 yaşına kadar demokrasi kelimesini olumlu bir anlamda ağzına almamış bir Başbakan. Demokrasiyi sadece bir tramvaydır binerim, durakta inerim, amaç değildir araçtır diyen bir Başbakan. Yetiştiği kültür belli; Milli Görüş, biat kültürü. Hadi bir tanesi değişti diyelim. Ben bunların bir gecede güruh halinde hepsinin değişip demokrasiye sarılacaklarına inanmadım. Hiç tutarlı bulmadım. Bazı kendisine liberal diyenler evet; kredi açtı. Ama ben analitik, kendi mantığımda partideki arkadaşlarımla düşününce, tartışınca bunları samimi bulmadım. O yüzden hiçbir zaman kredi açmadım. Ama bazı çevreler var kendilerine liberal demelerine rağmen ben muhafazakârım diyen bir partiye hayır sen liberalsin diye peşinde koşuyorlar.
Ögürlük demek, adalet demek, şeffaflık demek, hesap sorma demek, hesap veri-lebilirlik demek, temel hak ve özgürlükler demek. Bunların hiçbirinde ileri doğru gitmedik ki biz. Şimdi uygulamalara bakınca biz haklı çıkıyoruz.
***
Demokratik Liberal Partinin Genel Başkanı Cem Tokerin ve ben fakirin 2000li yılların başında gördüğü bu dağ gibi gerçeği başıbozuk liberaller neden görmedi acaba?
Bu sorunun yanıtını Bilimsel Felsefe sitesinde bulduğum yazı veriyor: Bunlar asıl değişimi maddiyatlarında yaşadılar. Yüksek maaşlar, oradan oraya yüksek transfer ücretleri, yerli ve yabancı fonlardan beslenmeler, ihale takipçiliği, borsa oyunları, holding danışmanlıkları vs. işlerle yaşam mekanları ve yaşam tarzları da değişti. 5 yıldızlı oteller, milyon dolarlık havuzlu villalar-yalılar, yatlar-kotralar, korumalar, son model lüx arabalar bunları kesmez oldu. Zamanında emeğin savunucusu olanların emek vampirlerine dönüştüğünü gördük. Demek ki geçmişlerindeki ezilenlerin ve sömürülenlerin yanında olma söylemleri yalanmış.
***
Cem Tokerin sağlam bir cumhuriyetçi olduğuna inanıyorum. 2014 yılının Şubat ayının sonunda benim için gerekli ve yeterli bir kalite. Günümüzde, bir sol cumhuriyetçi, laik cumhuriyet düzenini kabul eden bir liberalle, bir sağcıyla, bir dindarla, AKPnin Başyüce diktatoryasına karşı birlikte yürüyebilir.
Cem Toker, kapitalizmin insan doğasına en uygun sistem olduğunu söylüyor. Canı sağ olsun!
Şu anda sorun, özgürlük ve demokrasi ve kendi kendinin efendisi olabilmek.
Aydınlık
Bundan sonra AKP karşıtlarına liberal, AKP'cilere liboş deriz, olur biter.
Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Cem Toker, AKP'ye yedeklenmiş liberal anlayışın batkıya uğradığını görünce demagoji yapmaya çalışmış. Aklınca kendi gerici siyasetlerinin bu karanlıkların oluşmasında hiç rolü-suçu yokmuş gibi davranıyor. ''Liboş'' olarak nitelediği kişilerin savundukları sanki liberal söylemler değilmiş gibi...
''Onlar 'liboş', biz liberaliz''! Gerçek mi bu? İlgisi yok. Kimi kandırıyor Cem Toker! Şimdi konuşmak, eleştirmek kolay! Daha önce nerelerdeydiniz?
Hepiniz oradaydınız hepiniz, ''liboş''uyla, liberaliyle, dönekleriyle, hepiniz...