Hep aynı cümleleri ısrarla yazıyorum, sizin için hiç bir önemi olmadığını bile bile. Çünkü karşımda sanal bir ses var ve o ses Recep Tayyip Erdoğan'ın sesinden başka bir şey değil. Çok yadırgamıyorum; bu ülkede Cumhuriyet tarihinin gördüğü en gerici-faşist bir diktatörlüğü savunan önemli bir kesim var. ''G.tünün kılı olayım'' diyecek kadar çığırından çıkarılmış bir kesim yaratıldı bu ülkede. Hepsini anlayabilmek mümkün. Ama buraya gelip, ''Lenin' diyerek, sol algı yaratmaya çalışarak ve RTE'yi savunmak adına bütün bu yaşanan iğrençlikleri, diktatörlüğü, faşizmi parlatmaya çalışmak, sosyalistlerin aklına saygısızlıktır. Sola saygısızlıktır. Takiyyenin bu kadarına da artık pes!
Boş yere Lenin falan demeye kalkmayın; savunduğunuz düşüncelerle o devrimci önderin yan yana getirilmesi bile sola saygısızlıktan başka bir şey değildir. Bari bunu anlayın; bari içinde bulunduğunuz ve artık iyice ortaya çıkan AKP'ciliğinizi bu boyutlara taşımayın. Çünkü maske düştü, kel göründü, Sn.Kaçak!
Lenin'in o sözünün ihtilal zamanıyla ilgili olduğunu biliyorum. Bunu Lenin'in zamanlamanın önemine gösterdiği politik hassasiyeti anlatmak için örnek olarak verdim.
Öyle mi?
Yani siz ''hükümet istifa'' sloganının ilkesel bir yanlışlık olduğunu değil de, zamanlamasının yanlış olduğunu söylüyorsunuz? Bu noktaya mı geldiniz! Bu zamanlama RTE'nin iktidarda olduğu dönem için mi geçerli? AKP'ciliğiniz öylesine fanatik bir boyutta ki, ne söylediğinizin farkında bile değilsiniz. Laf olsun diye yanıt veriyorsunuz!
[quote]Kavramları birbirine karıştırma hakkına sahip değilsiniz. Yolsuzluk ve kirlenmişlik ile diktatörlük aynı kapıya çıkmaz. Diktatöre böyle olduğunu söyleyemezsiniz. O kadar cesur da değilsiniz ama her gün sabah akşam bunu söyleyebiliyorsunuz. Bu nasıl iş?
"Hükumet istifa" sloganını tabii ki ilkesel yanlışlık değil, zamanlama itibarıyla yanlışlık olarak değrlendiriyorum. Hep bunu savundum. Neden ilkesel yanlışlık olarak göreyim ki?
Yeni kurulacak hükumete kıyısından da olsa girecek bir gücümüz varsa tabii ki bu sloganı atabiliriz. Ama binde birlik bir oya sahipken, mevcut hükumetin alternatifi başka burjuva gerici partileriyken, mevcut hükumetin istifa etmesi, abd-cia-cemaat karanlık kurullarında tezgahlanan bir senaryonun parçasıysa, o zaman neden bu sloganı atalım ki?
biz mazoşist miyiz?!
sizi bilmem ama sosyalistler mazoşist değildir. benim bu dediklerimi savunacak sosyalist devrimci gruplar olduğunu biliyorum. 1980 öncesindeki hemen hemen bütün sosyalist devrimci gruplar, partiler bunu savunurdu. "Tek yol devrim" sloganının en güçlü slogan olduğu dönemde atmaya kalksaydınız sizin o sloganı, devrimciler sizi sağlam fırçalarlardı.
meydanın boşluğunda, solun güçsüzlüğü sayesinde bu saçmalıkları sol adına savunabiliyorsunuz.
ben adama "demokrat" demiyorum. ama "hâlâ mı demokrat" diyorsunuz. ben "adam acz içinde" diyorum, siz "diktatör" diyorsunuz. hangisi? elinin altında güveneceği birkaç kadrosu bile olmayan biri bu ve dün "artık bıraktım önlemi. normal telefondan konuşuyorum. dinlerlerse dinlesinler." diyordu. o kadar zavallı durumda. mit'ile cemaate mensup kişilerin kısmen elinin altında olduğunu söyledi. Bu mu diktatörlük? Lenin2den "ikili iktidar" deyimini de mi durmadın? evet, başka amaçla söylemişti, biliyorum. ama burada da açıklayıcı. ikili iktidar var, paralel iktidar var ve sizler "diktatörlük" hayal ediyorsunuz.
haydi ediyorsunuz, tamam, diyelim öyle... ama şu soruma ısrarla cevap vermekten uzak duruyorsun: madem diktatör, nasıl oluyor da bu kadar cesur olabilyorsunuz, her gün sabah akşam adama sövüp sayabiliyorsunuz. bu nasıl diktatörlük? bu cesareti(!) neye borçlusunuz?
buna cevap vermenizi özellikle bekliyorum.
Bakın, solcu olduğunuz algısını yaratmaya çalıştığınızı boş yere söylemiyoruz. Bir kere solcu olan, Lenin örnekleriyle sosyalist olduğu algısını yaratmaya çalışan biri, her şeyden önce demokrasinin bile özde bir diktatörlük olduğunu bilir. Daha somutu, yöneten ve yönetilen ilişkisinin olduğu bir yerde nasıl tanımlarsanız tanımlayın, ister faşizm, ister askeri diktatörlük veya ister demokrasi, orada özde bir diktatörlük var demektir.
Birincisi bu. Kısaca savunmaya çalıştıklarınız konusundaki ısrarınızın bu çok temel sosyalist değerlendirmeyle bile ilgisizdir. Bu yüzden size Lenin örneklerine girmenin bulunduğunuz yer ile ilintisiz olduğunu ve bu konuda beyhude çaba içinde bulunduğunuzu söylüyorum.
İkincisi, her yönetim biçimi bir diktatörlük olmasına rağmen burjuva demokrasisi ile ''diktatörlük'' arasında biçimsel olsa da bir fark vardır. Burjuva demokrasisi kapitalizmin işleyiş sürecinde geldiği yönetim biçimidir, yasamanın, yürütmenin, yargının 'ayrılığı'' ve yürütme karşısında ''bağımsızlığı''nı kapsar. Ayrıca medyanın da benzer biçimde ''özerk''liği üzerine oturur. Erdoğan'ın 12 yıllık iktidarıyla gelen nokta artık burjuva demokrasisinin bu temel özelliklerinin ortadan kalktığı ve her şeyin diktatörün iki dudağı arasında olduğudur. Onun için Erdoğan hem eylem, hem söylemleriyle bir diktatördür. Bunda da şaşıracak bir yan yoktur. Erdoğan'ın içinden geldiği yapı böyle bir zihinsel koşullanmışlığı beraberinde taşıyor. Yazıyazforumda kaç kez söyleyip durduk. ''Demokrasi işimiz bittiğinde ineceğimiz bir duraktır'' diyen zihnin demokrasi söylemi sadece sandık ve seçimle ilgilidir. O kadar. Bugün gelinen notada da bu yüzden garipsenecek bir durum yoktur.
Diktatörlük denilince muz cumhuriyetlerindeki askeri diktatörlükler falan akla gelmesin. Ya da Hitler, mussolini dönemi. ''Gaz odaları'' örneğini onun için vermiştim. Cumhuriyetin aydınlanmacı birikimi bizim böyle konuşmamızı -bir yere kadar- sağlayabiliyor. Bu durum ERdoğan'ın bir lütfu falan değil. Türkiyenin aydınlanmacı birikiminin Erdoğan'ın zihinsel dünyasının içine sığmayacak kadar donanımlı ve deneyimli olmasındandır. Konuşuyor oluşumuzun nedeni bunlardır. Ve bunlar ülkede bir diktatörlüğün kurulmadığının göstergesi değildir. BUrjuva demokrasisiyle faşizm-diktatörlük arssındaki farkı yan ana koyduğunuzda ve -eğer olabiliyorsa- AKP'ciliğnizi bir kez olsun rafa kaldırdığınızda çubuğun ne tarafa büküldüğünü anlayacaksınız.
cesareti(!) neye borçlu olduğunuzu yine açıklamamışsınız. sanırım parti sırrı!
bakın melnur, sabırlı bir insanım ve size binbirinci kez, tane tane açıklayacağım...
ben de bir sosyalist olarak her sınıflı toplumun özünün sınıf diktatörlüğü demek olduğunu biliyorum. en burjuva demokratik toplum bile özünde burjuvazinin diktatörlüğüdür.
evet, oldu mu? ikna edebildim mi?
ikincisi, ben size daha önce de demokrasi saplantılı biri olmadığımı, halkın çıkarlarına uygunsa askerî bir darbeyi bile destekleyeceğimi yazmıştım. 9 mart'daki madanoğlu darbe girişimi başarılı olamazdı. ama olabilseydi, doğan avcıoğlu'ların etkisinde radikal kemalist ve halkçı bir rejim kurulsaydı iyi olurdu.
üçüncüsü, erdoğan'ın niyetinden, kültüründen, karakterinden bağımsız olarak söz ediyoruz; erdoğan'ın diktatör olmak steyeceğini, ama bunu yapamayacağını yazmıştım. koşulları yok. tıpkı hiç de yakın durmadığı kürd sorununda, onca idamlı, asmalı, kesmeli söylemine rağmen sonunda kürd hareketiyle anlaşma masasına oturmak zorunda kalması gibi, bu konuda da eli mahkum, diktatör olamaz ve olamayacak.
ama siz herhalde paralel evrende yaşıyorsunuz.
bana o nedenle erdoğan'ın yapıp ettiklerinden, söylediklerinden örnekler vermeyin. ben onları sizden iyi biliyorum. söze değil, yaptıklarına ve yapamadıklarına bakacaksınız. her konuşması dinlenen, her akşam bir ses kaydı ortaya saçılan birisi. arkasında kitle desteği var ve seçimlere bu nedenle soğuk bakmıyor. aksine, seçimleri istiyor ve meydan okuyor muhaliflerine.
seçimlerle meydan okuyan bir "diktatör"... olur mu böyle şey?
bana lütfen cesaretinizin kaynağını söyleyin. nasıl oluyor da ona korkmadan diktatör diyebiliyorsunuz? korkmuyor musunuz? ben olsaydım korkardım. evren de diktatördü ve ona kimse böyle şey diyemiyordu.
tek kanallı trt'den her gün "türkiyem türkiyem cennetim" şarkısı okunuyordu ve okuyan kadın da üzerine türk bayrağı desenli bir kıyafet giyiyordu. her gün, birkaç kez...
gırgır dergisi bunu karikatürize ederek tepki gösterdi. anında kapatıldı. o sayısı da toplatıldı.
bu şarkıyı içerde yatanlara da zorla dinletiyorlardı ve o yatanlardan birisi, bir devrimci genç, çıktıktan sonra o şarkının telif haklarını satın aldı ve çalınmasını yasakladı.
öyle günlerdi...
son olarak, siz bizdeki "diktatör"(!)e karşı çıkıyorsunuz ama güney komşumuz suriye'deki dikatörü "halkının meşru temsilcisi" diyerek göklere çıkarıyorsunuz. halkının katili olan bu adama "boyun eğme" yazan şallar hediye ediyorsunuz. bu da sizin solculuğunuz konusunda kafamızda oluşan soru işaretlerini kaldırıyor.
sevgili melnur, keşke okusaymışsın yazımın devamını. çok güzel yazmıştım. ben bile birkaç kez okuyabilirim sonra.
cesaretinizi türkiye'nin muz cumhuriyeti olmamasından ve "aydınlanmacı birikiminden" aldığınızı mı imâ ediyorsun? o zaman şu soru akla geliyor: türkiye 12 eylül döneminde muz cumhuriyeti miydi? "aydınlanmacı birikim" henüz o kadar birikmemiş miydi? o zaman neden sustunuz, sustuk?
insanları saf yerine koymayın. gülünç duruma düşüyorsunuz. ben gülüyorum ama siz de kendinize gülmek durumunda kalabilirsiniz. benim kendi yazılarımı okumam gibi, siz de kendi yazılarınıza gülebilirsiniz.