Nasıl Ötekileştirmişiz Biz Bu Sağcıları? İbrahim Pehlivan
Bitmedi ezilen Türkiye sağının çilesi. Şimdi de AKPye rahat huzur verilmiyor bir türlü. Yazar da söylüyor Geziyle olsun, yolsuzluk iddialarıyla olsun bu mazlum insanların kendi hayat tarzlarını dayatma ve suç işleme özgürlüğüne engel olmaya çalışılıyor hem de kim tarafından ateist,solcu,terörist muktedirler tarafından. Zaten Demokrasi ne demek? Seçilmişlerin iktidarını kullanma biçimlerinin hiç bir şekilde sınırlanamaması ve her türlü denetimden ve muhalefetten muaf olması demek. Öyleyse özür dileriz ey sevgili Türkiye sağı çok üzdük çok örseledik seni.
Nasıl Ötekileştirmişiz Biz Bu Sağcıları? İbrahim Pehlivan
Radikal Blogta Cengiz Alğan imzalı AK Partiye destek neden azalmıyor başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıyı okuduğumuzda, aslında Türkiye merkez sağ-muhafazakar geleneğinin ne kadar büyük zulme uğradığını görüp, sonra da vah vah yazık ya şu AKPye ve o geleneğin geçmişi olan tüm partilere nasılda örselenmişler ve ötekileştirilmişler şimdiye kadar diyoruz ve Türkiye tarihinin en büyük dinleme skandalını es geçip Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluğuna nasıl saçma bir biçimde saplanıp kaldığımızı görüyoruz.
Cumhuriyet Devriminin Jakoben ve Pozitivist bir anlayışla hareket ettiği, bu anlamda Cumhuriyet devriminin dışsal ve dayatmacı karar ve uygulamalarının zaten büyük çoğunluğu köylerde yaşayan toplumun dokusuyla uyuşmadığı aşikardır. Ancak ilk dönem Cumhuriyet uygulamalarından, yazıda aslında ne kadar mazlum olduğu bizlere anlatılmaya çalışılan merkez sağ geleneğin öncü unsurlarının vareste olduğunu söylemek tarihi eksik okumaktır.
27 nisan muhtırası veya kapatma davası gibi hamlelerin AKPnin tabanını tahkim ettiğini ve ellerini kuvvetlendirdiğini görmek için de ulema olmaya gerek yok. Fakat AKPnin artık kabak tadı vermeye başlayan iktidarız ama aslında ana muhalefetiz, oyunbazlığına, dışardan halkımızı anlama şerefine mazhar olmuş Sosyalist entellektüeller tarafından verilen bu desteğin sıkı bir eleştiriye ihtiyacı var.
Biz de yazarın başladığı yerden başlayalım öykümüze, yani 1950′den. şimdi söyleyeceklerimden sakın ola 27 mayısı veya 28 Şubatı meşru gördüğüm anlamı çıkartılmamalıdır, aksine her türlü darbeye karşı olmak tabiatımızda var. Hani şu ezilen ve hemen her seçimi kazandığı halde bir türlü iktidar olamayan gelenek var ya ondan bahsedeceğim.
Evet Cumhuriyet oligarşisi tarafından Hasolar- Hüsolar diye ötelenen, özellikle kırsalda yaşayan milyonlar teveccüh göstermiştir bu yeni partiye. Hiç, Kore savaşına asker yollanmasından, Marshal yardımlarından vsden bahsetmeden iki kelime kullanmak istiyorum bu dönemle ilgili, vatan cephesi ve tahkikat komisyonu. Size de parti devlet millet bütünleşmesi açısından tanıdık gelmiyor mu? Neyse, Demokrat Parti hükümeti dönemi gazetelerin sansürlendiği, her gün radyodan mahalle mahalle isim isim vatan cephesine kayıt olanların isimlerinin okunmaya başladığı bir dönemdi. Mazlum muhafazakarlarımız ötekileştirilmeye o kadar alışmış olacaklar ki kendi kendilerini, hem de zamanın en teknolojik kitle yayın organı aracıyla ötekileştirmeye başlamışlardı, yazık artık sendrom olmuşsa demek? Ya isimleri okunmayanlar, onlar Moskovaya uzun bir seyahat yapmak isteyen seçkin muktedirlerdi.
DP gitti AP geldi, APliler de ötekiydi vah vah, oysa APlileri ötekileştiren, eve geldiğinde evinin portmantosunda başka şapka göremeyince rahatsız olan geniş mezhepli ve ahlaksızlıklarını herkese dayatan TİPlilerdi bu sefer. Daha sonraları artık ötekileştirlmeye dayanamayan bu zavallı mazlum insanlar, kendilerini ötekileştiren solcuları, devrimcileri, alevileri öldürtmeye başladılar bazen militer bazen paramiliter güçleriyle. Sonra 12 Eylül oldu, aslında 12 eylülün 24 ocak kararlarıyla, yükselen işçi muhalefetiyle, Tariş eylemleri ile Fatsada kurulan halk iktidarıyla falan da ilgisi yoktu. Ah, o kemalist zalimler yok mu, amaçları hep mazlum APyi devirmekti.
Sonra ANAP aldı bayrağı, o kadar mazlumlardı o kadar ötekileştiriliyordu, eziliyorlardı ki, bunalıma girip hayali ihracatı icat ettiler, bu dönemdeki faili meçhuller de hep ötekileştirmeye tepkiydi zaten.
Çiller-Ağar ikilisi çıktı sahneye, bu dönemde şerefi ile kurşun atanların, attıkları kurşunlar, bir türlü iktidar olamayan bu mazlum insanların ötekileştirilmeye karşı attıkları masum çığlıklardı sadece. Çünkü Kürtler fena halde ötekileştiriyordu zavallıları.
Bitmedi ezilen Türkiye sağının çilesi. Şimdi de AKPye rahat huzur verilmiyor bir türlü. Yazar da söylüyor Geziyle olsun, yolsuzluk iddialarıyla olsun bu mazlum insanların kendi hayat tarzlarını dayatma ve suç işleme özgürlüğüne engel olmaya çalışılıyor hem de kim tarafından ateist,solcu,terörist muktedirler tarafından. Zaten Demokrasi ne demek? Seçilmişlerin iktidarını kullanma biçimlerinin hiç bir şekilde sınırlanamaması ve her türlü denetimden ve muhalefetten muaf olması demek. Öyleyse özür dileriz ey sevgili Türkiye sağı çok üzdük çok örseledik seni.
Bu ülkenin insanlarını sömürdüler semirdiler, ezdiler, işkencehanelerden geçirdiler, öldürdüler. Hala mağdurlar!
Çok uzağa gitmeye gerek yok!
17 Aralık sonrası ortaya çıkan fotoğrafa biraz olsun önyargısız yaklaşın. Rüşvet, yolsuzluk, villalar...Yargıyla, medyayla kurulan ilişkiler. Yasama, yürütme zaten avuçlarının içindeydi, daha ne olabilir?
Evet; nedir bu Türkiye sağının solculardan çektiği!