Tahliyeler, aklayıcılar ve sosyalist seçenek
Aydemir Güler
Seçime iki hafta kala siyasetin ekseninin gizli kayıtlara oturtulmasının ne anlama geldiğini daha önce yazdım. Bu müdahalenin AKP oylarını tırpanladığı doğrudur, ama bu talidir. Asıl fonksiyonu halkı seyirci konumuna itmek!
Çünkü AKPnin ne oy alacağı Türkiyenin geleceğini sadece etkileyecek; ama belirlemeyecek. Erdoğan bitti, AKPnin ülkeyi yönetmeyi sürdürme olasılığı yok. Biz bu hırsız ve katil sürüsünün gidip gitmeyeceğini değil, nasıl gideceğini tartışıyoruz.
Yani halkın örgütlenerek, alanlara inerek, taleplerini dayatarak mı diktatörü uğurlayacağı, yoksa evde ekrana bakarken çekirdek mi çıtlayacağıdır önemli olan.
En açık ve en iddialı haliyle; Cemaatin yaptığı AKPnin biletini kesmek değil. O iş bitti. Cemaatin yaptığı halkı eve kapamak, evden çıkmanın gereksiz olduğuna ikna etmek.
Cemaat bu operasyonda, objektif olarak CHP ve MHP ile hep işbirliği içinde oldu. Başbakanın uçağı Kuzey Afrikadan geri dönmek yerine rotasını Katara, ordan Malezyaya çevirebilecekken, muhalefet partileri havaalanına kırmızı halı döşediler. İstifa sloganlarına kulak tıkamaları, ülkeyi erken seçime taşımak yerine AKPye ricacı olmaları, koltuklarına yapışıp kalmaları başka türlü açıklanamaz. Üçlü kutsal ittifak AKPnin hasmı gibi görünmekte, ama gerçekte iktidarın çöküşüne halkın damga vurmasını engellemek için hükümetle işbirliği yapmaktaydı. Hep birlikte halka baraj oldular.
Bu tabloda en amatör konumlanış Kürt ulusal siyasetininki. Sokakta görüntü vermeyi gözeten ama Erdoğandan vazgeçmeyen bu hareket ülkeyi okumakta mutlak başarısızdır. AKPnin gidici olduğunu anlamadılar. Zamanında Erdoğanı kurtardığını anlatan Öcalan, aynı şeyin bir daha yaşanacağını ve sonucun Kürt ulusal hareketini sıçratacağını düşünmüş olmalı.
Amatörlük ve körlükte yarışa girenler oldu. Ulusalcılığın vatansever sağcılarla ittifak arayışlarının, örneğin Milli Merkezin neden çöktüğü açıktır: Türkiye sola kayarken, solcuyum diyenlerin sağa koşmaları bir akıl tutulmasıydı. Bitti. Geriye Levent Kırca sululuğu kaldı.
Sonra, yine ulusalcılar, ama bu kez sağcısı ve solcusuyla, AKP pazarlığına girdiler. Yıllarca hapis yattıktan sonra gün cemaatle hesaplaşma günü diye bakıp Erdoğanı aklama seçeneğine yatmak, nasıl bir onursuzluktur! 2010un yetmez-ama-evetçiliğinin sol-liberallerden sol-ulusalcılara aktarılması ancak şaka olabilirdi...
Belli ki olacak. Haziranda Kürtçü ve solcu-Kürtçü değerlendirmelere göre ulusalcılık yükseliyordu. Bu uyduruk analizin tersine bugün ulusalcılık kriz içinde iki yana dağılacak. Bir bölümü, kirli pazarlıkta, salıverilme karşılığında Tayyipi aklayacak. Diğerleri ise, sağa çekilmiş, kendini halkı durdurmaya endekslemiş CHPden kopamayacak.
Bu ortamda önümüzdeki iki hafta memleketin birinci sorunu halkın hazırlanmasıdır. Paranın saltanatına, yobazın karanlığına ve yabancının roketine karşı örgütlenmek, özgüvenini arttırmak, hazırlanmak!
Bu iş kolay sayılmasın. Cemaatin video/bant yayınlarında pornografinin en iğrenci her ana araya girebilir. Girebilir, çünkü bu yobaz takımı dejenerasyon rekortmenidir.
Daha önemlisi Kürt bağlantılı. BDPye saldırı, uzaktan kumandalı mayın vb ile ısınan ortama AKP-PKK işbirliğine ilişkin Stockholmden çok daha şiddetli bir bomba düşmesi şaşırtıcı olmaz.
Başa dönersem, böyle bir gelişmenin AKPden MHPye seçmen kaydırmaya yarayacağını düşünenler çıkabilir. Bu talidir ve asıl etki şovenizmin yükselmesi, milliyetçiliklerin halk dayanışmasının altını oyması yönünde olacaktır.
Solun hazırlanması ve halkı hazırlaması her şeyden daha önemli. Hazırlığın özü sosyalist seçeneği güçlendirmekten başka bir şey olamaz.
sol
Yarınların ne olacağı belli değil. Belli olan tek şey diktatörün artık son demlerini oynadığıdır. Erdoğan ilk kez Haziran direnişiyle köşeye sıkışmıştı. Halk üzerindeki korkuyu atarken, bu korkunun Erdoğan'ın üzerine yapıştığını görebiliyoruz. Gündem artık Erdoğan tarafından değil, halk güçleri tarafından belirleniyor. Erdoğan sıkıştıkça sıkışıyor. Böyle sürdürmesi olanaksız, istifa etse nasıl bir gerçekle karşı karşıya kalacağını da biliyor.
Seçim sonuçları nasıl gerçekleşirse gerçekleşsin Erdoğan'ın süreci daha da sertleştireceği açık. Ulusalcılığın ergenekon tahliyeleri sonrasında ön plana cemaati çıkarması, benzer biçimde kürt siyasetinin hala meşruiyetini tamamen yitirmiş ve gideceği artık açıkça belli olan Erdoğan'la ''barış'' olabileceği ümidini koruması sosyalist seçeneğin kitlelere kazandırılmasını çok daha önemli bir hale getirmektedir. Sosyalist solun da öncelikli görev ve sorumluluğu tam da bu noktada önem kazanmıyor mu?
Örgütlenmeliyiz, sosyalist solu tahkim etmenin bir yolunu bulabilmeliyiz; emekçi halkın yüzünü sola, sosyalizme döndürebilmeliyiz.
Sosyalist seçeneğin hazırlanmasının başkaca bir yolu olabilir mi?