Rejim krizinde yeni safha: Alternatif sosyalizm!
Bütün olgular, sistemin tepeden tırnağa kokuştuğunu ve emekçilerin yaşamsal sorunlarına çözüm üretmek bir yana, var olanları daha da ağırlaştığını kanıtlamaktadır. Bu durumda işçi sınıfı başta olmak üzere emekçiler ve toplumun ezilen diğer kesimleri için tek çıkışı yolu, çivisi çıkmış bu sistemden kurtulmak ve sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti için mücadeleyi yükseltmektir.
İktidarı ele geçirir geçirmez parsa paylaşımı kavgasına tutuşan dinci-gerici koalisyonun bünyesinde oluşan çatlak, Haziran Direnişi ile daha da derinleşti. Kontrollü bir şekilde devam eden çatışma, 17 Aralık operasyonuyla doruğa çıktı. İktidar ve rant kavgası, siyasal İslamcı koalisyonun tabutuna çakılan esaslı bir çivi oldu; din-ahlak bezirganlığı bir kenara bırakıldı, keskin dünyevi dişler iyice bilendi.
Ortalığa saçılanlar, sermaye iktidarının tepeden tırnağa kokuştuğunu gözler önüne serdi. Bir yanda cumhuriyet tarihinin en rezil yolsuzluk ve rüşvet skandalları, öte yanda çeteleşmiş devlet gerçeği. 17 Aralıktan bu yana yanaşanlara bakıldığında ise, rezaletin bini bir para. Cemaat, yıllardan beri arşivlediği belgeleri, parça parça açıklayarak, iktidar dümenindeki AKPyi rezil ederken, hükümet ve hırsızlığı tescilli şefi Tayyip Erdoğan ise, burjuva hukukunu ayaklar altına alarak, hamleleri savuşturmaya çalıştı. 12 yıldır koalisyon ortağı olan Cemaati paralel devlet ilan eden hükümet, battıkça battı. Hükümet o kadar sıkıştı ki, iktidara tırmanmanın temel basamağı olarak kullandığı Ergenekon Davasını hükümsüz kıldı.
Darbeciler serbest
Hükümet, jet hızıyla çıkardığı ve uygulamaya başladığı bir yasayla, Ergenekon davasında çoğu ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış onlarca kişiyi salıverdi. Tutukluluk süresini 10 yıldan 5 yıla düşüren söz konusu yasa, planlanmış bir adımın hayata geçilmesi için çıkarıldı.
Bu arada dinci-gerici iktidarın demokratikleşme zırvasının bir diğer dayanağı sayılan Balyoz Davasının seyri de değişmeye başladı.
Bu davada halen askeri cezaevlerinde 128 muvazzaf subay bulunuyor. Aralarında 13 general ve amiralin bulunduğu subayların 95i albay, 15i yarbay, 4ü binbaşı, 1i ise yüzbaşı rütbesinde. Hükümet, Yargıtay aşaması tamamlanan Balyoz davasıyla ilgili formül arıyor. Nitekim konuyla ilgili açıklama yapan AKP şefinin sarf ettiği, Balyoz gibi kesinleşmiş davalar meselesine gelince
Yargıtay Genel Kurulu'nda yeniden yargılama olabilir ama biliyorsunuz o da sorunlu. Bilmiyorum Anayasa Mahkemesi'ni bireysel başvuru mümkün mü? Hukukçuların bakması lazım... şeklindeki sözleri, Balyoz davasının seyrini değiştirilmesi için düğmeye basıldığını gösteriyor.
Yargı, bir kez daha çatladı
Yargı, emniyet, istihbarat gibi burjuva devletin temel militarist kurumları, yasa veya yönetmeliklere değil, iktidar ve rant kavgasında tuttukları tarafa göre hareket ediyorlar. Zira bu kurumlar da, çeteler savaşının aktif kıtalarıdır. Son iki ayda pek çok skandala vesile olan bu durum, Ergenekon sanıklarının tahliyesiyle ilgili kararların uygulanması noktasında da yaşanıyor.
Yansıyan bilgilere göre, Ergenekon davasına bakan Silivrideki İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Çağlayandaki mahkemelere yapılan tahliye talepleriyle ilgili bir açıklama yaparak, tüm tahliye taleplerini reddettiğini ilan etti. Özel yetkili mahkemelerin (ÖYM) kapatılmasına karar verilen yasal düzenlemeyi tanımadığını da ilan eden Silivrideki mahkeme, Ergenekon sanıklarına ilişkin verilecek kararlarda kendisinin yetkili olduğunu ve İlker Başbuğ için tahliye kararı veren 20. Ağır Ceza Mahkemesi hakkında şikayetçi olacağını açıkladı.
Gelişmeler üzerine sahneye çıkan HSYK (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) tarafından yapılan açıklamada, Ergenekon sanıkları ile ilgili tahliye taleplerini reddeden Silivrideki 13 Ağır Ceza Mahkemesi'nin yetki gaspı yaptığı savunularak, Mahkemeleri kurma, kaldırma yetkisi TBMM'dedir denildi.
Bu arada, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin tahliye taleplerini reddetmesi üzerine inceleme başlatan HSYK 3. Dairesinin, (daha önce AKP şefleri tarafından kahraman ilan edilen) Silivrideki Ergenekon savcılarına hadlerini bildirmeye hazırlandığı belirtiliyor.
AKP şefleri kıvranıyor
Başa geçtiği günden beri mağdur edebiyatı yapan dinci-gerici şefler ve onların medyadaki borazanları, Ergenekon sanıklarının serbest bırakılmasını izah etme noktasında sıkıntısı yaşıyorlar. Zira ordu bize karşı darbe hazırlıyor; biz mazlumuz; darbecilere karşı direniyoruz; askeri vesayeti kaldırdık; ileri demokrasiyi kurmak için çaba harcıyoruz; bizi engelliyorlar vb. söylemini bıktırırcasına kullanan iktidar ve onun organik gazetecileri, AKP güdümündeki kitlede oluşturdukları algının yaratabileceği tepkilerden çekiniyorlar.
Nitekim tahliyelerle ilgili açıklama yapan AKP şefinin, Ben başımı kuma gömemem. Darbe girişimlerini, onca ses kaydını ve delili nasıl görmezden geliriz. Darbe, darbe girişimi yoktur diyemem. Dolasıyla bu girişimlere karşı farklı bir tutum içinde değiliz. Darbe yoktur, darbe girişimi yoktur diyemem. Ayrıca mahkemenin verdiği kararın beraat değil tahliye olduğu gözden kaçırılmamalı. Bundan kurtuldum diyenler var ama olmaz türünden anlamsız laflar etmesi, AKP güdümündeki kitleyi ikna edebilmek için nasıl da kıvrandığını gösteriyor. Düne kadar koalisyon ortağı olan Cemaate ateş püsküren AKP şefi, düne kadar hasım ilan ettiği darbeci generalleri ise, hapisten çıkartıyor.
İleri demokrasi safsatasının sonu
Dinci-gerici koalisyon burjuvaziden ve emperyalistlerden aldığı desteye de dayanarak, orduda ciddi tasfiyeler başlattığında, bunu, ileri demokrasi hamlesi diye yutturmaya çalıştı. Bugünlerde seyri değişen Ergenekon ve Balyoz davaları, yıllarca bu hamlenin medar-ı iftiharı olarak pazarlandı.
Söz konusu olan egemen sınıflar arasında cereyan eden bir hesaplaşmaydı ve elbette demokratikleşmeyle uzaktan yakından bir alakası yoktu. Buna rağmen akıl tutulması yaşayan umutsuz solcular ile bir takım liberaller, sırtını ABD emperyalizmine dayayan dinci-gerici iktidarın arkasında saf tuttular.
Yetmez, ama evet! diyen akıl tutulmasına uğramış solcular, tarihlerinin en sefil dönemini yaşamışlar, fakat buna rağmen aynaya bakma cesareti gösterememişlerdi. Dinci-gerici koalisyonun ülkeyi demokratikleştirdiğini iddia eden yetmez ama evet çığırtkanları, dinci-gerici koalisyonun generalleri hapse atmasını, iddialarının kanıtı olarak gösteriyorlardı. Generallerin hapse atılmasının demokratikleşmeyle zaten bir ilgisi yoktu, buna rağmen bu sahte kanıt da, darbecilerin AKP tarafından salıverilmesiyle tamamen çökmüş bulunuyor. Bu olay, dinci-gericilikten medet uman akıl tutulmasına uğramış solcular için de sarsıcı olmalı.
AKPnin, aralarında kirli savaş şeflerinin de bulunduğu Ergenekon davasının sanıklarını bırakması, darbe karşıtlığı ve ileri demokrasi zırvalarını söylemde bile hükümsüz kıldı. Bundan dolayı, düne kadar dinci-gerici koalisyonun arkasında saf tutan liberallerin bir kısmı, şimdi AKPden yaka silkiyor. Oysa ortaçağ zihniyetini temsil edenlerden demokrasi bekleyen bu avanak takımı, AKP icraatlarının suç ortaklarıdır.
Rejimin bekası için her koalisyon mübahtır
Egemenler arası çatışmanın yarattığı rejim krizi, tam aşılmış gibi göründüğü anda, yani AKP iktidarını en güçlü göründüğü dönemde patlak veren Haziran Direnişi ve sonrasında yaşanan gelişmeler, durumun böyle olmadığını açığa çıkardı. Dinci-gerici koalisyon çatlayıp AKP hükümetinin rezaletleri ortalığa dökülünce, Ergenekonun savcısı Tayyip Erdoğan, milli orduya kumpas kuruldu diye vaaz vermeye başladı. Öyle ki, sıkışınca orduya kur yapmaya başlayan AKP şefi, savcısı olduğu davanın gönüllü avukatlığını üstlendi.
Görünen o ki, rejim krizi yeni bir safhaya girmiş durumda. Dinci-gerici koalisyon çatlamış, hükümet gırtlağına kadar çirkefe batmış, başbakanın hırsızlığını dünya görmüş, burjuva siyaset arenası alternatif yaratmaktan aciz, devlet kurumları kendi yasalarını ayaklar altında çiğniyor
Generaller, bu kaotik ortamı hapisten çıkmak ve kaybettikleri mevzileri yeniden tahkim etmek için bir fırsat sayarken, paçaları tutuşan AKP şefleri ise, darbecileri salıvererek, hesap vermekten kurtulmanın hesabı içindeler. Kısmen öznel bir yön taşıyan bu tür hesaplar olsa da, egemenler için daha da önemli olanı, çivisi çıkmış Amerikancı rejimi kurtarmaktır.
Emekçiler, kendi alternatifleri için mücadele etmelidir
Egemenler arası iktidar ve rant savaşı hangi safhada olursa olsun, kapitalist sistem işçi ve emekçiler için sömürü, baskı, eşitsizlik, işsizlik, sefillik ve zorbalık üretmeye devam ediyor. Dolayısıyla egemen sınıfların ittifaklarının bozulması veya yeni ittifakların kurulması, işçi ve emekçilerin sorunlarını zerre kadar hafifletmiyor.
Bütün olgular, sistemin tepeden tırnağa kokuştuğunu ve emekçilerin yaşamsal sorunlarına çözüm üretmek bir yana, var olanları daha da ağırlaştığını kanıtlamaktadır. Bu durumda işçi sınıfı başta olmak üzere emekçiler ve toplumun ezilen diğer kesimleri için tek çıkışı yolu, çivisi çıkmış bu sistemden kurtulmak ve sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti için mücadeleyi yükseltmektir.
Kızıl Bayrak
Bu "alternatif" algısını topluma kazandıramadıktan sonra asla bir alternatiften söz edemeyiz, söyleneneler slogandan öteye gitmez.
Kızıl Bayrak'ın analizine katılmamak mümkün değil. AKP'nin bu kadar egemen olabilmesine olanak sağlayan yetmez ama evet'çilere yönelttiği eleştirilerde de sonuna kadar haklı ama bu konuda 12 eylül referandumunu boykot ederek dolaylı yoldan AKP destekçiliği yapan siyasetleri de es geçmemek gerek. Onların da bugünkü pespayeliğin sorumluları olduğunu unutmamak gerek.
Kızıl Bayrak'ın analizleri doğru da, çözüme geldiğimizde hep aynı tavrı sürdürme konusunda bir sorun olduğunu anlayabilmeli artık. Yazı şö
''Bütün olgular, sistemin tepeden tırnağa kokuştuğunu ve emekçilerin yaşamsal sorunlarına çözüm üretmek bir yana, var olanları daha da ağırlaştığını kanıtlamaktadır. Bu durumda işçi sınıfı başta olmak üzere emekçiler ve toplumun ezilen diğer kesimleri için tek çıkışı yolu, çivisi çıkmış bu sistemden kurtulmak ve sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti için mücadeleyi yükseltmektir.''
Bu ve benzer yorumlar sadece Kızıl Bayrak'a özgü değil, özellikle illegal sol olmak üzere solun bir kısmı da bu ifadeleri çözüm olarak ileri sürüyorlar. Bunların yanlış olduğunu iddia etmek mümkün değil. Çözüm elbette sosyalizmde; işçi sınıfı ve emekçi halkın kurtuluşu elbette sosyalist bir cumhuriyette, ama bu ifadeler yeterli mi? İşçi sınıfı ve emekçi halkın bilinç düzeyi için sorunu sadece bu bağlam içinde ortaya koyabilmek mümkün mü?
Yatacağız, kalkacağız bu soru üzerine kafa yoracağız!
Başka çıkış yolu yok!