Binbirsurat solculuğu
Metin Çulhaoğlu
Bir yanda liberaller diğer yanda ulusalcılar...
Binbirsurat solculuğu
Söyledikleri birbirine taban tabana zıt görünüyor, ama ortak bir noktaları var: Birileriyle polemiğe girdiklerinde Marksizmi, sosyalist düşünce birikimini adeta orta malı gibi kullanmaları...
Hiç sıkılmıyorlar da...
* * *
Diyelim, artık kendinizi Marksist saymıyorsunuz; liberal, sol-liberal ya da radikal demokrasici oldunuz...
Öyle utanılacak, gizlenecek bir durum değildir; yaş ilerledikçe her solcunun başına gelebilir. Bu konumdan kendine göre bir düşünce ve siyaset tarzı türetilebilir. Aslında tam da böyle yapılmalıdır. Yani liberal/sol-liberal konumun zemini, çerçevesi, dağarcığı vb. neyse, düşünce ve pratik de buralardan çıkarılmalıdır.
Doğrusu da budur, etik olanı da...
Ama bu konumdayken ikide bir Marxa, Marksizme atıf yapmak, polemiklerde diğer tarafı böyle mat etmeye çalışmak eğer basit bir fırsatçılık değilse şizofrenik bir durumdur.
Örneklere bakalım:
Liberal konumdan yurtseverlik kavramına mı yüklenilecek: Ama Marx işçilerin vatanı yoktur demişti...
Gündemde Kürt sorunu mu var: Lenin Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkında der ki...
Türkiye için sosyalizm diyenleri mi eleştireceksiniz: Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkının önsözünde Marxın dediği gibi bir ülkede koşullar tam olgunlaşmadan...
Örgüt ve öncülüğün önemi mi vurgulandı: İkamecilik olmaz; Marx işçi sınıfının kurtuluşunun kendi eseri olacağını söylemişti...
Tuhaf değil mi?
Artık liberal olmuşsun, neyi eleştireceksen buradan eleştir; sana ne Marxtan, Leninden, işçi sınıfından?
* * *
Öbürü ulusalcı olmuş. Kemalizm diyor, devrim kanunları diyor, MHP diyor, milli merkez diyor...
Bu da bir siyaset yoludur.
İlk örnekte olduğu gibi, bu konumda yer alanların da düşüncelerini ve siyasal pratiklerini buradan kalkarak geliştirmeleri en doğrusu olacaktır.
Gelgelelim, buraya baktığımızda da Marksizme, sosyalist düşünce mirasına yapılan atıflarla karşılaşabiliyoruz.
Oysa artık ulusalcı olmuşsun, ne söyleyeceksen buradan kalkarak söylesene...
Örneğin, devletçiyim diyorsan artık işin içine Marxı, Lenini falan karıştırma. Bunların yerine 1930ların Kadro dergilerini karıştır; orada İsmet İnönünün Fırkamızın Devletçilik Vasfı başlıklı makalesini bulacaksın.
Oradan yürü...
Türkiyede geçmişte ya da halen Troçkist olan yazarları eleştireceksen sosyalizm içi Troçkizm eleştirileri senin neyine? Troçki 1929dan 1933e İstanbul Büyükadada kalmıştı. Tam da senin dönemin; o zamanın Türk devlet arşivlerinde Troçki ile ilgili bilgi ve belgeler mutlaka vardır. Madem araştırmacısın, bunları araştır ve Troçkistlere karşı polemik yapacaksan bunlarla yap.
Hem belki böylesini daha iyi becerebilirsin...
Siyasi doktrinler söz konusu olduğunda bu alandaki düşünce ve akımları yerli yerine oturtmak istiyorsun; iyi, güzel. İyi de bunun için illaki Marksist literatüre başvurmak zorunda mısın? Mahmut Esat Bozkurtun Atatürk İhtilali (1940) ne güne duruyor? Bunu kullan; sana ne gerekiyorsa içinde hepsi var. Anarşizme çatacaksan, ona bile kısa bir bölüm ayrılmış...
Bunu geliştirebilirsin...
* * *
Binbirsurat çocukluğumuzda Tom Miksi en fazla zorlayan kötü adamların başında geliyordu. Adından da anlaşılacağı gibi Binbirsurat bir makyaj, kılıktan kılığa girme ustasıydı; Konyakçısı, Doktoru, Albay Brownu, kim gerekiyorsa hepsini olurdu.
Binbirsuratın gerçek yüzünü aylar süren maceralar sırasında hiç görememiştik. En sonunda kahramanlarımız kendisini kötü kıstırmış, o da okyanus ötesi yolculuğa hazırlanan bir gemiye kapağı atıp öyle kurtulmuştu. Yüzü bir tek bu sırada görüldü: Kabak kafalı, ablak suratlı bir adamdı...
Günümüzün binbirsurat solculuğunda ise yüzler en başından belli, biliniyor.
Üstelik öyle makyaj falan da yapılmıyor, kılık değiştirilmiyor. Elde bir maske koleksiyonu var ve nereye bakılması gerekiyorsa oraya uygun bir maske seçiliyor.
Tom Miksteki Binbirsurat çok daha iyiydi; ayrıca izlemesi heyecanlı da oluyordu...
Günümüzün binbirsurat solculuğu ise sadece can sıkıyor.
SOL