Diyarbakır'da Öcalan'ın mektubu okundu
Newroz kutlamaları Diyarbakır'da başladı. Abdullah Öcalan'ın mektubu Sırrı Süreyya Önder tarafından okunurken, Öcalan süreç için yasal düzenleme istedi, iki tarafın da "barış kararlılığını" sürdürdüğünü söyledi.
Güncelleme 13:35
Abdullah Öcalan mektubunda şunları söyledi:
"Sizlerin şahsında ülkemin bütün gençlerine ve kadınlarına sevgilerimi ve selamlarımı gönderiyorum. Tüm Türkiye'yi, asırların dayanışma ruhuyla bir olmaya çağırıyorum. Kardeş Ortadoğu ve Asya halklarının bayramını da can-ı gönülden kutluyorum. Hepinize yürek dolusu selamlarımı gönderiyorum.
Sevgili Türkiye halkı, tarih bize göstermiştir ki, kararlı bir barış önderliği sergilenmezse, tarihsel sorunlar sadece bildiğini okur. Ve genellikle çok kayıp dönüşümlerle cevaplarını üretirler. Önümüzde cevap bekleyen şey, birbirini tekrarlayan darbelerle mi, yoksa tam bir demokratik dönüşümle mi yolumuza devam edeceğiz. Soru budur. Bütün ara yollar ve geçici biçimler artık miyadını doldurmuştur.
Şu ana kadar yürütülen bir diyalog süreciydi ve önemliydi. Bu süreçte iki tarafta da birbirini iyi niyetini, yeterliliğini test etmiştir. Bu testten hükümetin ağır alma, tek taraflı yürütme ve uzatma tutumuna rağmen iki taraf da barış arayışından belli bir kararlılıkla çıkmıştır. Türlü biçimlere bürünerek karşımıza çıkan komplolarla başa çıkmak sorumluluğumuzdur. Bir çok ırkçı psikolojik harp metodlarını boşa çıkaracaktır.
Sevgili halkımız, barış savaştan daha zordur; ama her savaşın da mutlaka bir barışı vardır. Biz direnirken korkmadık, barışırken de korkmayacağız. Bizim direnişimiz, kardeş halklara karşı değil, hegemonik karakterli, yok sayan, imha eden, inkar eden zulüm düzenine olmuştur. Dolayısıyla, barışımız da hükümetler ya da devletler için değil, bu toprakların binlerce yıllık kadim değerlerini özümseyen, dünya kültürel mirasının eşsiz hazırlayıcısı olan, Anadolu, Kürdistan ve Mezopotamya hakları içindir.
Sevgili halkımız, bizim büyük barış yolculuğumuz Oslo'dan Paris'e, Gever'den Lice'ye birçok saldırıya maruz kalmıştır. İşte tüm bu kirli oyunları bozan, uluslararası Galdyo'yu engelleyen, bu hareket, yani sizlersiniz. Bütün bölgedeki vesayet düzenlerinin etkisizleştirilmesinde bizim yürüttüğümüz mücadelenin çok büyük payı vardır. Öte yandan, sorumlu bir dil, birçok ırkçı psikolojik harp metotlarını boşa çıkaracağı gibi, büyük barışımızın da temel karakteristiği olacaktır. Bu barış, başta Rojava olmak üzere, bütün bölgede ancak demokratik anayasal düzenlemelerle olacaktır."
Güncelleme 13:24
Pervin Buldan'ın Öcalan'ın mektubunu Kürtçe okumasının ardından söz sırası Sırrı Süreyya Önder'de. Önder, Öcalan'ın mektubunu Türkçe okuyacak.
Güncelleme 13:13
Newroz alanında Abdullah Öcalan'ın mektubu okunmaya başladı. Öcalan, Ortadoğu ve Asya haklarının Newroz'unu kutladı.
Binlerce insan sabah saatlerinden itibaren Newroz'u kutlamak için Diyarbakır'da toplandı.
Bugün HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder Türkçe, BDP Iğdır milletvekili Pervin Buldan ise Kürtçe Öcalan'ın mesajını okuyacak.
Şu anda KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık'ın video mesajı izleniyor. Bayık, "Ortaya çıktı ki AKP Kürt sorununu çözmek istemiyor. Hatta AKP'nin bir sorun olduğu açığa çıktı" dedi.
Gelişmeleri aktaracağız...
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/diyarbakirda-ocalanin-mektubu-okundu-haberi-89743
Newroz ve İki Çizgi
Geçen yıl Newroz ile girilen çatışmasızlık sürecinin birinci yılındayız. 1 yıl içerisinde Kürt sorununun çözümü noktasında kayda değer bir gelişme yaşanmamakla birlikte, Türkiyede pek çok şey değişti.
Bir Yılın Ardından AKP
AKP, 1 yıl içerisinde Kürt sorunun demokratik çözümü noktasında gerçekçi ve somut bir adım atmadı. Yarattığı beklentiyi güncel tutarak, bir anlamda barışı kendisine kalkan yapmaya çalıştı.
Yine bu 1 yıllık, ancak ülke tarihi açısından oldukça önemli gelişmelerin yaşandığı dönemde AKP, iktidarını faşist baskı yöntemlerini kullanarak sürdürme gayreti içerisinde oldu.
Ülkenin tüm demokratik kanallarını bir bir kontrolü altına almaya ve yasaklamaya çalışan AKPnin, Kürt sorununda demokratik bir doğrultuda adım atmasını beklemek gerçekçi olmadığı gibi, doğru bir politika da değildir.
Bugün, somut olarak görünen gerçek şu ki -Cemil Bayıkın da Newroz açıklamasında ifade ettiği gibi- AKP, barışın ve özgürlüklerin önündeki en büyük engeldir.
Öcalanın Umudu ve İki Çizgi
Abdullah Öcalanın bugünkü Newroz açıklaması bir kaç nokta üzerinde toparlanabilir.
Birincisi Öcalan, darbe ve komplolara karşı mücadele etme üzerine kurduğu barış mücadelesi söylemi güncel olarak bugün yaşanan kriz içerisinde bir pozisyona işaret etmektedir. Öcalan, AKPnin, süreci ağırdan almasına rağmen barış iradesini ortaya koyduğu, ifadesiyle AKPye ilişkin pozitif bir değerlendirmede bulundu.
Öcalandan önce Newroz meydanında görüntülü mesajı yayınlanan Cemal Bayık ise, net bir tutum ortaya koyarak AKPnin barışın önündeki en büyük engel olduğunu ifade etti. Bayıkın ifadesi şöyle, AKPnin demokratik siyasetle çözümünü istemediği de ortaya çıktı. AKPnin çözüm önündeki en büyük engel olduğu ortaya çıktı. Bu engel ortadan kaldırılmadan çözüm gelişmez.
Görünen o ki, en başından beri Kürt hareketi içerisinde kimi çelişkilerle ilerleyen bu sürecin, politika farklılıkları temelindeki bir kırılmayı da gündeme getirmeye başladığı görülüyor. KCKnın son yayınladığı deklerasyonda da Bayıkın ifadelerine yakın bir anlayış dile getirilmiş, AKPnin muhatap olmaktan çıktığı, vurgulanmıştı.
Taşlar Yeniden Dizilirken
Bugün yaşanan iktidar içi çatışma içerisinde taşlar yeniden dizilirken, tüm siyasi hareketler açısından da kimi yeni tartışmalar gündeme gelmeye başlıyor.
Erdoğanın bir anlamda uzatmaları oynayarak siyasi geleceği ile birlikte kendisini kurtarmaya çalıştığı bu varlık-yokluk savaşının içinde gelişen geçiş döneminde taşlar yeniden dizilecek. Kürt hareketi açısından da yeni döneme ilişkin politika oluşturma konusunda bugün açığa çıkan farklı tutumların hangi noktada ilerleyeceği önem kazanmış görünüyor.
http://www.muhalefet.org/haber-newroz-ve-iki-cizgi-12-10118.aspx
Öcalan AKP'nin barış iradesi ortaya koyduğunu ve umudunu koruduğunu söylemiş. Faşist bir iktidarla kürt halkının sorunlarına çözüm bulabileceğini sanmak fazla saflık olmuyor mu? AKP'de çözüm iradesi olabilseydi 10 yıllık iktidarında sorunu çözerdi. Kandil'in yaklaşımı Öcalan'ın yaklaşımından çok daha gerçekçi.
Çözüm iradesi
Alper Birdal
Abdullah Öcalanın önceki gün Diyarbakır Newrozunda okunan mektubunun en kritik kısmı bana göre şu: Şu ana kadar yürütülen bir diyalog süreciydi ve önemliydi. Bu süreçte iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Bu testten hükümetin ağırdan alma, tek taraflı yürütme, yasal temelden kaçınma ve uzatma tutumuna rağmen iki taraf da barış arayışından kararlılıkla çıkmıştır. Gelgelelim diyalog süreçleri önemli olmakla birlikte bir bağlayıcılık içermezler. Bundan dolayı da kalıcı bir barış için yeterli güvence oluşturamazlar. Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur.
Milyonların katıldığı kutlamada KCK Yürütme Konseyi Başkanı Cemil Bayık ise müzakere sürecini Abdullah Öcalanın tek taraflı olarak başlattığını ve AKPnin süreci boşa çıkarmayı esas aldığını söylüyor ve ekliyordu: AKP ortadan kaldırılmadan çözüm süreci gelişemez.
Aynı buluşmada seslendirilen bu ifadelerden Kürt hareketinde bir bölünme yaşandığı sonucunu çıkaranlar olabilir. Ben öyle düşünmüyorum. Bu iki açıklama birbirini tamamlamaktadır ve ikincisi esas olarak ilkini kaleme alan kişiye işaret etmektedir. Verilen mesajın özeti şudur: Öcalan olmadan çözüm de olmaz.
Sürecin vazgeçilmez tek aktörü odur.
AKPyle mi AKPsiz mi, Erdoğanlı bir AKPyle mi, Erdoğansız bir AKP rejimiyle mi?
Kürt hareketi, Diyarbakır Newrozunda bu sorularla ilgilenmediğini ilan etmiş, Batıdaki paydaşları da bu ilgisizliği Öcalan barışta ısrar ettiğini gösterdi şeklinde yorumlamıştır.
Aynı soru siyasal İslamla mı, siyasal İslamsız mı diye de sorulabilir. Yanıt yine aynı: Kürt hareketi bununla da ilgilenmemektedir. Tersinden söylersek, ikisi de mümkündür. 2013 Newrozunda yapılan İslam kardeşliği vurgusunun 2014te terk edilmesi, bu başlıkta da bir pragmatizm işareti olarak algılanabilir ancak.
Bu soruları şöyle sorduğumuzda ne yanıt verilebilir peki? Çözüme, Haziranda doruk noktasına çıkan halk iradesiyle mi ulaşılabilir, yoksa bu irade olmadan mı?
Sevgili Özkan Öztaş, soLda AKPnin Kürt açılımını üç günlük bir yazı dizisiyle ele aldı. Dizinin son bölümüne Açılımı direnişler boşa düşürdü başlığını atmıştı Özkan. AKPnin yeni Osmanlıcılık ve siyasal İslam temelinde geliştirdiği açılımı boşa düşüren üç kritik toplumsal direnişe işaret ediyordu: TEKEL, Van depremi ve Haziran direnişi.
Bu direnişlerden her üçü de bütünüyle halkçı, önemli ölçüde kendiliğinden bir çözüm iradesi yarattı. Üç örnekte de bu irade dışarıdan empoze edilen, eğreti duran bir barış vurgusundan ibaret değildi; direnişlerin organik bir unsuruydu. Ankaraya Diyarbakırdan gelen işçiyle Samsundan gelen işçi yan yana AKPye, diktatöre, piyasa faşizmine karşı direndi. İstanbuldan, Ankaradan yola çıkan üniversiteliler Vanlı depremzedelerin yaralarını sarmak için didindi; hep birlikte depremi kentte siyasi dengeleri değiştirmek için kullanmaya kalkan AKPye karşı büyüttüler öfkelerini. Haziranın muazzam halkı, Licede karakol inşaatına karşı mücadele ederken öldürülen Medeninin failinin AKP olduğunu hep bir ağızdan haykırdı.
Halk direnişleri gerçek bir çözüm iradesi taşıdığını daha ne kadar açık ortaya koyabilirdi? Peki, Diyarbakır Newrozunda şu soruldu mu: Direnişlerde açığa çıkan iradeyle mi, onsuz mu?
Milyonları milyonlara katmak için harekete geçmek yerine, siyasal İslamın enkazında, siyaseten çoktan ölmüş olan diktatörün ceketinin cebinde yasa aramak... Daha çok ararsınız.
sol