'Sosyalizm propagandası'/Metin Çulhaoğlu
Şu Erdoğan ve AKP hele bir başımızdan gitsin de
Ülkede kendini solda tanımlayan geniş bir kesimin başlıca derdinin bu olduğunu biliyoruz.
Biz de bunun fena bir şey olmadığını teslim ettikten sonra, malum çevrelerin Erdoğansız ve/ya da AKPsiz siyaset tasarımının tuzaklarına dikkat çekiyoruz. Bunca hengâme ve hayhuy içinde sosyalizm diyoruz; bu alternatifi güçlendirmeye, gündeme yerleşmesini sağlamaya çalışıyoruz
Önce bir noktada anlaşalım: Herhangi birinin, hem kayıtsız şartsız Erdoğan/AKP karşıtı olup hem de bunların yerine kotarılmaya çalışan düzen içi siyaset tasarımlarına hiç ama hiç itibar etmemesi, ancak sosyalist, en azından sosyalizme açık bir bakış açısından mümkün olabilir. Yani ben AKPye karşıyım; ama ona alternatif olarak cilalanan oluşumlar da beni kesmez, ben bunlara da karşıyım diyenler, gerçekten solda duranlar, belirli bir sosyalist perspektiften hareket edenlerdir.
O halde AKP karşıtlığı kadar önemli bir gündem ve görev, bu safları güçlendirmek, sosyalist alternatifi ülke siyasetinde etkili bir güç haline getirmektir.
Yukarıda söylenen, hiç kuşkusuz sosyalizm propagandası diye tanımlanabilecek bir etkinliği gündeme getirmektedir.
İşin püf noktası da sosyalizm propagandasının nasıl, nerelere odaklanarak yapılması gerektiğidir.
Tartışma bu noktaya geldiğinde önce olumsuzdan başlayalım ve sosyalizm propagandasının nasıl yapılmaması gerektiği üzerinde duralım; çünkü olumsuz örneklere ara sıra rastlanabiliyor.
***
Bir sosyalistin, ülkesi için neyi istediğini nedenleriyle birlikte özlü biçimde anlattıktan hemen sonra bir ama bağlacıyla bu isteğin neye benzemeyeceği, ne gibi olmayacağı ya da nelerden uzak duracağı konusunda uzun uzun dil dökmesi yanlıştır!
Örneğin, sosyalizm deyip bunun gerekçesini ortaya koyduktan sonra geçmişteki kimi olumsuz örneklere atıfla bizim sosyalizmimiz bambaşka olacak mealinde uzun eklere girişmek hiç gerekli değildir.
Aydınlanmacılık ve laiklik deniyor, güzel. Güzel de, hemen ardından bakın öyle pozitivistçe, toplum mühendisliği yapmaya kalkmadan deyip bizim laiklik anlayışımızın tepeden elitist dayatmalarla alakası yok gibi ekler düşmek de gereksizdir.
Her yurtseverlik sözünün ardından bunun milliyetçilikten farkları konusunda dil dökmek zorunda mıyız?
Bağımsızlık dendiğinde herkesin aklına ilk olarak dış dünyadan kopmuş, kendi içine kapanmış, otarşik-otokrat yönetimler mi geliyor ki böyle olmadığını anlatmak için bunca çaba harcanmaktadır?
Kuşkusuz burada kapsamlı değerlendirme yazılarından, tartışma panellerinden, özel konferanslardan değil, doğrudan halka yönelik mesaj ve anlatımlardan, propagandadan söz ediyoruz. Muhataplarımız, kadın erkek emekçilerdir, çoğunluğu da gençlerdir. Bu insanların karşımıza tarihteki sosyalizm deneyimlerinin olumsuz yanlarına ilişkin bilgilerle donanmış olarak çıktıklarını varsayıp ona göre konuşmanın âlemi yoktur.
Ayrıca, karşınızdaki biraz akıllı biriyse, sizin dediklerinizi dinledikten sonra bunlar iyi şeyler istiyorlar yerine bu sosyalizm denilen şeyin sicili hepten bozuk galiba diye düşünmesi çok daha olasıdır.
Sosyalistler, sahiplendikleri değerleri, öngördükleri toplum düzenini ve yaşam tarzını kendi iç zenginlikleriyle geliştirilip açımlayabilirler. Bu dururken hepsinin kimi olumsuz örneklere atıfla başka, ayrı ve çok daha iyi olacağı anlatımına kilitlenmek, düşünsel bir kısırlaşmayı da beraberinde getirecektir.
Oysa yaratıcılık, öz ya da esas neyse oradan ortaya çıkar; ters örneklerden, olumsuzluklardan değil
***
O zaman nasıl yapmak gerekir?
Türkiyede yaşanan güncel siyasal hayhuyun öyle uzağında değil, hemen geri planında ya da yanı başında duran başlıca temalara bakalım:
Haklar: İş/çalışma, eğitim, sağlık, konut, iletişim (bilgilenme ve haber alma dâhil), boş zaman, çevre ve diğer haklar
Özgürlükler: Yaşam tarzına, tercihlere, düşüncelerin ifadesine ilişkin temel özgürlüklerle birlikte yukarıda örneklenen haklar için talepte bulunma, mücadele etme ve örgütlenme özgürlüğü
Negatif haklar: Yaş, cinsiyet, etnik köken, kimlik, cinsel yönelim, dinsel inanç, toplumsal statü vb. temelinde ayrımcılığa, dışlanmaya, şiddete, nefret söylemine vb. maruz kalmama hakları
O zaman düşünelim: Bu hak ve özgürlüklerin Türkiyede bugünkü durumuna baktığımızda hepsini tek bir olumsuzluk ekseninden kalkarak değerlendirebiliyor muyuz?
Bu hakların ve özgürlüklerin tek tek her birinin üzerine çöken kâbusun paranın saltanatı ile birlikte ve onunla iç içe geçmiş yobazın karanlığı olduğu tartışılmaz bir gerçek değil midir?
Aklınıza kapsayıcılık anlamında bu ölçüde tekleşmiş başka bir olumsuzluk ekseni geliyor mu?
Evet, günümüz Türkiyesinde canım bu sadece paranın saltanatı demeye kalkacağınız ne varsa onun içine yobazın karanlığı şu ya da bu ölçüde sızmıştır; neye bunun parayla alakası yok, tastamam bir yobazlık diyorsanız, bilin ki arkasında para ve onun saltanatı olmasaydı üzerinize bu kadar çökemezdi
Bir iddialaşma ya da inatlaşma değil, salim kafayla düşünmeye davettir: Eğer paranın (sermayenin) saltanatı ve yobazın karanlığı deniyorsa, bunu da üst belirleyen, yani bundan da önce gelen, buna da başat olan başka hiçbir olgudan, durumdan, çelişkiden vb. söz edilemez. İsteyen, yukarıdaki haklar ve özgürlüklerden her birini tek tek alıp buna göre sınasın
İşte, alın size sosyalizm propagandası için gerekçe, maddi zemin, nesnel temel, artık her ne gerekiyorsa o!
Ha haklar ve özgürlükler alanındaki olumsuzlukların paranın saltanatı ve yobazın karanlığıyla hiçbir ilişkisi yoktur ya da paranın saltanatına son vermenin sosyalizm dışı yolları da vardır diyen varsa bize de pes demekten başkası düşmez
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/metin-culhaoglu/sosyalizm-propagandasi-89930