Daha şiddetli bir diktatörlük gelecek
Siyasal İslamın Türkiyedeki ana kolu demokrasiden fiilen daha da uzaklaşarak şiddetli bir diktatörlükle özdeşleşecek
CAN UĞUR
AKP'nin yerel seçim sonrasında zafer kazanmış gibi sunulması hızla güç kaybettiği söylenen siyasal İslamın durumunu da tekrar gündeme getirdi. Siyasal İslam, islamın alt ekonomisi ve Ortadoğu konularında çalışmalarıyla tanınan siyaset bilimci Timur Kuran'a göre siyasal islam bölgede ve dünyada çözüm üretmekten uzak bir pozisyona sahip. Duke Üniversitesi'nde görev yapan, Türkçeye Yollar Ayrılırken: Ortadoğunun Geri Kalma Sürecinde İslam Hukukunun Rolü ve İslamın Ekonomik Yüzleri isimleriyle çevrilen kitapları bulunan Profesör Kuran, AKP'nin önümüzdeki süreçte giderek otoriterleşeceğinin altını çiziyor. Erdoğan'ın 'tek adam' rejimi kurduğunu söyleyen Kuran'la siyasal İslamın bugün ne anlama geldiğini ve AKP'nin bu tablodaki yerini konuştuk.
»Siyasal İslamın dünyadaki seyri ile AKPnin ya da Türkiyedeki siyasal İslamcı unsurların seyri arasındaki ilişki hangi düzeyde?
Siyasal İslam, demokrasiyle bağdaştığına inanan (ya da buna inanmaya çalışan) kesimlerde büyük hayal kırıklığı yaratmış durumda. Doğu Akdeniz Havzasının üç büyük ülkesini ele alalım. İranda teokrasi halkın gözünde meşruiyetini çoktan yitirdi. 2009 seçimlerinden sonra şiddetle bastırılan toplumsal gösteriler bunun bir göstergesi. Bir diğeriyse, 2013 Cumhurbaşkanlığı seçimini; veto edilmeyen sekiz adayın en ılımlısı olan ve özgürlükleri bir nebze yumuşatmayı vaat eden Ruhaninin açık farkla kazanması. İranda hür bir seçim olsa, rejimin kökten değiştirileceği ortada.
Mısıra geçersek, Müslüman Kardeşlerin yıllanmış kadrosu, 2012de Mısır halkının kendisine açtığı krediyi mirasyedi gibi harcayarak rekor denilebilecek bir sürede sağladığı desteği büyük ölçüde yitirdi. Mursi yönetiminin demokratik kurallar çerçevesinde ülkeyi yönetme sözü vermişken hızla İslami dikatörlük kurmaya kalkışması ve bu arada ülkenin ekonomik sorunlarına çözüm üretmekten aciz olduğunun ortaya çıkması, Kardeşlerin ordunun da yardımıyla devrilmesine zemin hazırladı.
»Türkiye'ye gelecek olursak.
Türkiyedeyse Arap Dünyasına ılımlı İslamcı model olarak gösterilen AKP iktidarı, 2011 seçimlerinden beri giderek bağnaz bir Arap diktatörlüğüne benzemeye başladı. Bir yandan kişisel özgürlükler keyfi olarak kısıtlanıyor, diğer yandan Recep Tayyip Erdoğanın önderliğinde tek adam rejimi kuruluyor. Türkiyenin 1950de İnönünün seçim yoluyla iktidarı bırakmasıyla başlayan inişli çıkışlı demokrasi serüveni artık geri viteste. Arap tipi bir muhaberat dairesi kuruluyor. Sürmekte olan din bazlı ötekileştirme kampanyası, özgürlüklerin ciddi ölçüde kısıtlandığı bir İslami düzen hedeflendiğini gösteriyor.
Demek ki Türkiyedeki gelişmeler, siyasal İslamın demokrasiyle bağdaştığı tezine bir darbe daha vurdu. AKPnin 2014 yerel seçimlerini yüzde 44 oyla kazanması, bu yorumla çelişmiyor. Mart sonunda sandığa giden seçmenlerin büyükçe bir bölümü ekonomi genişlerken yönetim değiştirmenin riskli olduğu kaygısıyla, diktatörlük kurulmakta olduğunu bile bile AKPye oy verdiler. Ekonomi duraklar ve işsizlik artmaya başlarsa desteklerini çekecekler ve özgürlüklerin kısıtlanması onları da rahatsız etmeye başlayacak.
Kısacası, Türkiyede siyasal İslamın desteği pamuk ipliğiyle ekonomiye bağlı. Ekonomik göstergeler kötüleşirse, tıpkı İran ve Mısırdaki siyasal İslam gibi, o da büyük ölçüde meşruiyet yitirecektir.
»Siyasal İslamın Türkiyedeki hareket güzergâhı bundan sonra nasıl olur?
Gerek Başbakan Erdoğanın gerekse yakın çevresinin vahim yolsuzluklara karıştığı yönündeki deliller, bu kadronun yasalar çerçevesinde muhalefete geçme ya da emekliye ayrılma seçeneğini sınırlıyor. Devletin kontrolünü kaybettiği anda şimdiye kadar önlenen soruşturmalar başlayacak ve belki de kendilerini Yüce Divanda bulacaklar. Görünen o ki iktidardan düşmemek için bu kadro ne gerekirse yapacak, şiddete başvurduğu ölçüde de Türkiyede siyasal İslam demokrasiden daha da uzaklaşacak.
Siyasal İslamın içinde bulunan herkesin gidişattan memnun olduğu sanılmamalı. Gerek AKP bünyesinde gerekse İslamcı entelektüel çevrelerde özgürlüklerin kısılmasından, yetkilerin tek elde toplanmasından ve şiddetin tırmanmasından rahatsız olanlar var. Ancak çoğu, cadı avına yem olurum korkusuyla sesini çıkarmıyor, bir şekilde Erdoğanın yanlış adımlar atarak kendini bitirmesini bekliyor.
Süregiden olayların nereye varacağını kestirmek mümkün değil. Ekonomik gelişmeler, yeni skandallar ya Türkiye dışından kaynaklanan bir şok, Erdoğanın kontrolü kaybetmesiyle sonuçlananacak bir olaylar zincirini tetikleyebilir. Ama, ki bunu çok üzülerek ve geleceğin kaygılarımı boşa çıkarma ümidiyle söylüyorum, daha büyük olasılıkla tek adam rejimi kurulacak ve siyasal İslamın Türkiyedeki ana kolu demokrasiden fiilen daha da uzaklaşarak şiddetli bir diktatörlükle özdeşleşecek.
»Bugüne geldiğimizde Türkiyedeki siyasal İslamcı yapıların alt-ekonomileri nasıl işliyor?
Kırk yıl öncesine kadar muhafazakâr ve dindar Müslüman kesimlerin Türkiyede özel sermaye içindeki payı çok azdı. Ülkenin büyük şirketleri, az sayıda istisnayla, yaşam tarzı Batılılaşmış ailelerin kontrolündeydi. 1970li yıllardan başlayarak muhafazakâr ve dindar işadamlarının genellikle küçük ölçekli şirketleri, ekonomideki paylarını artırmaya koyuldular. Kurdukları örgütler, üyelerinin İslama bağlı olduğunu, bu nedenle de kazançlarının laik işadamlarınkinden daha temiz olduğu tezini yaydılar. İslam ekonomisi, İslam bankacılığı, İslami finans gibi kavramlar işte bu süreçte Türkiyenin politik söylemine girdi.
Söz konusu İslami örgütlere bağlı işadamları ve kurdukları işletmeler giderek önemi artan bir alt-ekonomi oluşturdular. Bu alt-ekonomiyi ana ekonomiden ayıran bir faktör, İslami semboller kullanması. Yasa gereği resmen katılım bankası olarak anılan İslami bankalar işlemlerinin faizsiz, dolayısıyla da İslamla tutarlı olduğunu iddia ediyorlar. Gerçekte İslami bankaların kredi verme ve yatırım yöntemleriyle açıkça faiz alıp veren konvansiyonel bankalarınkiler arasında özde bir fark yok. İslami alt-ekonomiyi ana ekonomiden ayıran ana faktör çalışma yöntemleri değil. İslami alt-ekonominin üyeleri sürekli olarak ve 2002den beri artan ölçüde birbirlerini kayırıyorlar. Bu da kendilerine önemli avantajlar sağlıyor, dayanışmaları kâr hadlerine yansıyor.
» Somut örnekler verebilir misiniz?
2002den beri İslami alt-ekonomi, alt kimliğini aşma yoluna girdi. AKP iktidarı kendilerine yakın bulduğu ve kendisini destekleyen işletmeleri kayırdığından, ekonomideki payları arttı. Gerçi Türkiyenin en büyük özel şirketleri hâlâ İslami kesimin dışındaki grupların kontrolünde. Ancak AKP iktidarının kendi yaşam felsefesini benimsemeyen işletmeleri sindirirken, yandaş işletmeleri de sivriltmeye çalıştığı ortada. Türkiyenin politik gidişatı değişmezse özde olmasa da görünüşte İslami ya da en azından AKPye destek veren işletmelerin iktidarla işbirliği yaparak daha da büyümesi beklenebilir.
***
'Böyle giderse yolsuzluklar artar'
»Cemaat ile Başbakan Erdoğan arasındaki krizin alt-ekonomiye yansıması nasıl olur?
En azından ilk raundunu Erdoğanın kazandığı bu hesaplaşmanın bir etkisi, toplumun her kesiminden insanları iktidardan daha da korkutması oldu. Başbakan ve çevresini korumak için bir çırpıda yargı, iletişim ve istihbarat sistemlerini kökünden değiştirebilen ve kendi güdümüne sokabilen bir yönetim, hoşuna gitmeyen bir işletmeyi kurutabilir ve zararlı bulduğu bir işadamının yaşamını karartabilir. Gidişat değişmezse AKPye yakın işletmeler, bunun bilincinde olarak rakipleriyle baş edebilmek için giderek devleti kullanmaya çalışacaklardır. Yolsuzluklar artacak, rekabet azalacak, ekonomi zarar görecektir.
Birgün