Soykırım diyenler bu gerçeği biliyor mu
Ermeni soykırımı iddialarının yeniden gündeme geldiği şu günlerde Türk Tarih Kurumu tarafından Van'da ''1.Dünya Savaşı'nda Ermeniler Sempozyumu'' düzenlendi.
Vatandan Mert İnanın haberi göre; sempozyuma dünyanın bir çok yerinden bilimadamı katıldı ve yapılan araştırmalar kamuoyu ile paylaşıldı. Bu araştırmalardan biri de Türk Tarih Kurumu Ermeni Masası Üyesi ve Medeniyet Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Recep Karacakaya tarafından hazırlanan "Ermeni Katliamları ve Müslüman Mülteciler" raporu. Raporda, Ermeni çeteleri tarafından düzenlenen saldırılar sonucunda bölgede yaşayan 1 milyon 200 bin'in üzerinden müslümanın bölgeden göç etmek zorunda kaldığı ifade ediliyor.
Osmanlı arşivlerinde ilk kez gün ışığına çıkan belgelerde hazırlanan işte o rapor:
"ÇARPICI RAKAMLAR"
Başbakanlık Osmanlı arşivlerinden çıkartılarak ilk kez biraraya getiren belgelerde 1.Dünya Savaşı sırasında Trabzon, Erzurum, Bitlis, Van ve çevresindeki bölgelerde Ermeni mezaliminden kaçarak Anadolunun iç kısımlarına iltica eden Müslüman sayısının 1 milyon 236 bin olduğunu dile getirildi.
Vatan'dan mert İnan'ın haberine göre, çalışmaya imza atan Karacakaya "Ermeni çetelerin katliam ve baskıları sonucu Müslüman ahaliden 1 milyon 200 binden fazlası tehçire uğradı. Bu nüfusun 605 bin kadarı yollarda ve kaçtıkları bölgelerde açlık, susuzluk ve salgın hastalıklardan zayi ve gaib oldu. 1914-1918 arasında doğu vilayetlerin 363 bin 141 Müslüman, 1918-1921 arasında ise 154 bin 964 olmak üzere toplam 516 bin 105 Müslüman katliama uğradı. Ermeni çete ve gönüllü alayları yüzünden toplamda 1 milyon 121 binden fazla Müslüman yaşamını kaybetmek durumunda kaldı" dedi.
"SAVAŞ SONUNDA ORTAYA ÇIKAN TABLO"
Savaş sonunda ortaya çıkan tabloyu da arşiv belgelerine göre değerlendiren Karacakaya, şu bilgileri verdi:
10 Mart 1919'da Van Vilayeti "Harpten önce 308 bin olan Müslüman nüfusu savaş bittikten sonra 100 binden biraz fazla olduğu anlaşılmıştır. 200 bin kadar Müslümannın iç bölgelere iltica ettiği, 100 bin kadarının yaşamını yitirdiği ortaya konulmuştur."
24 ŞUBAT 1919'DA BİTLİS VİLAYETİ
"488 bin kayıtlı nüfustan yüzde 74ü (361 bini) Müslüman'dır. Müslümanlar'ın yüzde 30u (108 bini) harbin etkisiyle vefat etmiş, yüzde 61i (220 bin) iç kısımlara iltica etmiştir. Şu anda (o dönem) yüzde 29unun (104 binin) Bitliste bulunduğu anlaşılmaktadır. Dönmesi muhtemel ise yüzde 15 (54 bin) Müslüman vardır."
30 OCAK 1919 ERZURUM VİLAYETİ
"İç kısımlara iltica edenler 448 bin 207, dönenler 173 bin 304, dönmesi muhtemel bulunanların 108 bin 898, kayıp veya telef olanların sayısı da 207 bin105 kişi."
27 OCAK 1919 TRABZON VİLAYETİ
"368 bin 545 kişi istila dolayısıyla iç kısımlara iltica etmiş; 130 bin 499 kişi dönmüş, 45 bin 408 kişinin de dönmesi beklenmektedir. Vilayetin nüfusu 853 bin 515 kişidir. Zaiyat ve kayıp: 262 bin 510 kişidir. Trabzon rakamlarının sadece iltica eden Müslümanlar'a mı ait olduğuna dair bir açıklama yok. Ancak bu vilayetten en fazla 40 bin Ermeni ile 20 bin Rumun sevk edildiği biliniyor. Dolayısıyla en az 200 bin Müslüman'ın kayıp olduğu anlaşılıyor."
"DÖRT YANA DAĞILDILAR"
"Müslüman ahalinin büyük bir bölümü, katliamların dehşetine kapılarak her şeyini geride bırakıp, perişan halde Anadolu içlerine sığınmak zorunda kaldı. Sayıları 1 milyon 200 bininüzerine ulaşan bu mültecilerin savaşın olağanüstü şartlarında gerektiği gibi iskan ve iaşesi mümkün olamadığından, bir çoğu göç yollarında veya sığındıkları yerlerde hayatını kaybetti. Mülteciler 1915 senesinin başlarıda Giresun, Samsun, Sivas, Mamuratülaziz(Elazığ) Diyarbakır, Musul gibi harekat yerlerine yakın olan şehir ve kasabalarda toplandı. Erzurumun doğusu ve Trabzon sahillerinden gelen Müslüman mülteciler gerek deniz yoluyla ve gerek karadan Ordu, Giresun, Ünye, Samsun, Bafra ve Kastamonu civarına, Erzurumun batı ve güneyi ile Trabzonun güneyinden gelenler Sivas-Tokat yoluyla Ankara vilayeti ile Kayseri ve Niğdeye iskan edildiler. Erzurumun doğu ve güneydoğusundan gelenler ise Kemah yoluyla Mamuratülaziz (Elazığ) Malatya ve Maraşa yerleştirilirken, Van ve Bitlisten gelenler ise Diyarbakır, Urfa, Ayıntab(Antep) ve Adanaya göç ettiler."
"TÜYLER ÜRPERTEN KATLİAMLAR YAPILDI"
"Arşiv belgelerinde Müslümanlar'a yönelik yapılan katliamların detaylar tüyler ürpertiyor. Örneğin Ruslar'ın, Hakkari'ye bağlı Dir kasabası geleceği sırada çeteler, yol üzerindeki Kürt köylerinde Müslüman erkekleri katledip, en büyüğü 3 yaşında olan binden fazla çocuğu kılıç ve kamalarla parça parça ettikleri, çocuk cesetlerinden siper yaptkları, 400'e yakın Kürt kızına tecavüz ederek ihtiyar olanları katlettiklerini tespit ettik."
"DERİSİ YÜZÜLÜP GÖZLERİ OYULANLAR VAR"
"Van'dan Sabit Jandarma Alay Kumandanı olan Ali Vasıf Bey tarafından Dahiliye Nezareti Eınniyet-i Umumiyye Müdüriyeti'ne gönderilen 24 Mayıs 1916 tarihli rapor suretinde Van'a bağlı Mirgehi köyündeki 57 nüfusun tamamen hayvan keser gibi boğazladıkları rapor ediliyor. 24 Mayıs 1916 tarihinde Bitlis Vilâyetinden Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiyye Müdiriyeti'ne gelen telgrafname suretinde Bulanık kazasına bağlı Liz nahiyesinde hastahanede yatan 30 hasta Türk askeri, asılmak, gözleri oyulmak, derileri yüzülmek, başları kesilmek suretiyle çeteler ve işbirliği yapan Ermeni hemşireler tarafından öldürülüyor."
Odatv.com
Abbas kardeş elmayla armutu birbirine karıştırıyorsun. Kimse herhangi bir saldırıyı, masumların öldürülmesini veya tüm ermeni saldırılarını onaylamıyor ama sen ve senin gibi düşünenler Ermenilere yapılan her türlü saldıryı meşrulaştırıyor, haklı göstermeye çalışıyor. Aradaki bu ince farkı görmeni isterim ama tabii burada niyet çok önemli. Ermeni çetelerinin masum Türkler saldırmaları asla Anadoluda yaşayan ve çetelerle asla alakası olmayan masum ermeni vatandaşların katlini, yollarda korumasız bir şekilde ölmelerini, öldürülmelerini,..... öeşrulaştırmaz, haklı çıkartmaz. Devletin görevi suçluyla suçsuzu ayrıştırmaktır, tümünü potansiyel suçlu görüp ceza veremez. Osmanlı siyaseti yanlıştır.
Hikmet Kıvılcımlı ve Deniz Gezmiş Ermeni meselesi hakkında ne söylemişti
24 Nisan Ermeni Soykırımını Anma Platformu" üyesi yaklaşık bin kişi 24 Nisan'da, Taksim Meydanı girişinde 1915 olaylarında hayatını kaybedenler için anma etkinliği gerçekleştirdi. Sosyalist Halkın Kurtuluş Partisi üyesi bir grup da, Ermeni soykırımının yalan olduğunu söyleyerek, karşı eylem yapmıştı. Grup, "Ermeni katliamı yalanı emperyalizm yalanı", "Soykırım yalanı ABD yalanı", "Kahrolsun Emperyalizm" şeklinde sloganlar atarken, Deniz Gezmişin, Hikmet Kıvılcımlının ve Mustafa Suphinin Ermeni meselesi üzerine sözlerinin yazılı olduğu dövizleri taşıdı.
İşte o dövizler:
[img]http://www.odatv.com/images/resimler/hikmet(1).jpg[/img]
"DOĞU SORUNU"NU NASIL ANLATTI
Halkın Kurtuluş Partisi Türkiye Sosyalist hareketin önemli ismi Doktor Hikmet Kıvılcımlı'nın takipçileri tarafından kuruldu. Hikmet Kıvılcımlı çeşitli eserlerinde Ermeni meselesini ele alıyordu. İhtiyat Kuvvet: Milliyet (Şark) adlı kitabında Ermeni meselesini de ele alan Doğu Sorununu şöyle anlatıyor:
Osmanlı İmparatorluğunda, Çarlık Rusyası ile İngiliz Emperyalizmi arasında, Orta Asya pazarları üstünde başlayan rekabete kilit ve anahtar noktası, bugünkü Doğu İllerinde, bir Ermenistan hükümeti veya muhtariyeti [özerkliği] kurup kurmamak sorunuydu. Bu soruna bir zamanlar Doğu Sorunu deniyordu. Osmanlı İmparatorluğu, derebeyi saltanatı biçimini koruduğu sürece, Doğu İllerinde iki zümre vardı:
1- Kürtlük: Daha çok derebeylik, klan ve aşiret sistemleri içinde, dağınık, siyaset dışı bir kalabalık şeklinde idi.
2- Ermenilik: Genellikle burjuvalaşan ve İstanbul, Trabzon gibi önemli ticaret merkezlerindeki kodaman kapitalist ırkdaşlarıyla sıkı sıkıya bağlı, İngiliz metalarını İran yaylasından İç Asyaya taşımakla görevli bir küçük burjuva çoğunluğu üzerinde kurulmuş bezirgânlık sistemi demekti.
Emperyalist çelişkilerin dış kışkırtmaları yüzünden biraz daha şiddetle alevlenen Kürt-Ermeni karşıtlığı, bu iki zümre insanın arasındaki din, dil vb. farklarından çok, adeta bu rejim farkından doğma bir Derebeyi-Burjuva karşıtlığı oldu. İki kutup, Osmanlı Avrupasında geniş ölçekte rol oynayan: Müslüman-Hıristiyan (Derebeyi-Burjuva) çelişkisi, daha çok tarihsel ve yerel şartlar yüzünden Doğu İllerinde, Balkanlardakinin aksine, ikincilerin mağlubiyeti ile halloldu.
Meşrutiyet Burjuvazisi, Doğu Sorununun tedhişi (korkusu-yıldırması) altında, ilk ve büyük tehlike olarak gördüğü Ermeniliğe çullandı. Zaten, Osmanlı saltanatında kalmış uluslar içinde -Balkanlar bir tarafa bırakılırsa- siyasi bilince ve örgüte kavuşmuş en keskin metalipli [talepler ileri süren] yığın Ermenilerdi. Meşrutiyet Burjuvazisi, birçok alanda olduğu gibi, Ermeni Milliyetçiliğine karşı da derebeylikle el ele verdi. El ele verdiği derebeylik, öteden beri iki ayrı rejim karşıtlığıyla Ermeniliğe karşı tutuşan Kürt derebeyliğiydi. İttihat ve Terakki devlet cihazı, illegal bir kararla başa geçti; Kürt derebeyleri milisçil örgütler halinde silahlandırıldı. Kürtlükle Türklük, Ermenileri, dünyada nadir görülmüş sinsi bir vahşet içinde katliama uğrattı. Fakat bu katliamdan, Türk Meşrutiyet Burjuvazisi kadar ve belki ondan çok daha fazlasıyla yararlananlar, Kürt derebeyleri oldu. Ve Kürdistanda derebeylik biraz daha rakipsiz, çapul ettiği Ermeni mallarıyla, biraz daha şişman oldu.
Yine aynı eserde Kıvılcımlı, Sovyetler Birliği'nin Türkiye'nin başına bela olabilecek bir Ermeni meselesini çözme yolunda olduğunu şöyle ifade ediyordu: Sovyet Devrimi, Ermenilik sorununu da fiilen çözmüş durumdadır. Bir defa sayıca Ermenilerin dörtte üçünden fazlası (%77,9) Ermenistan Sovyet Cumhuriyetine girmiştir. Böylece dünyada biricik işçi ve köylü devleti, Ermenilerin yurt sorununu kökünden çözmüş bulunuyor. Fakat Cumhuriyet burjuvazisinin Sovyet devrimine yalnız bu sorunda borçlu olduğu huzur, bundan ibaret değildir. Sovyetler devrimi, emperyalizmi sevindiren, komünizme ve Türkiye'nin başına bela olabilecek bir Ermeni sorununu tamamen tasfiye etme yolunda bulunuyor.
Gençlik yıllarında yazdığı eserlerinde konuyu bu şekilde ele alan Kıvılcımlı'nın, daha sonraki yıllarda yazdığı Oportünizm Nedir?, Halk Savaşının Planları ve Devrim Zorlaması, Demokratik Zortlama adlı üçlü kitabına yansıyan görüşleri şöyle:
En sonunda, Türkiyenin Birinci Demokratik Devrimi (Milli Mücadele) açıktan açığa sırf birsömürgeleştirme baskısına karşı İngiliz-Fransız-Amerikan Emperyalizminin maşası Yunan ve Ermeni istilasına karşı bir Kurtuluş Savaşı oldu., diyor, Kıvılcımlı Usta. ( s. 363)
DENİZ GEZMİŞ NE DÜŞÜNÜYORDU
Partinin eğitimlerinde Deniz Gezmiş'e verdiği referanslar THKO Davası'nda yapılan savunmaya dayanıyor. THKO Davası'nda yapılan savunmada konuyla ilgili kısımlar şöyle:
Emperyalist devletler, Osmanlı Devleti ile ilişkilerinde aracı olarak daima Rum ve Ermenileri kullanmışlardır.
Ankara Hükümetini, ilk görüşmelerin 1919da başladığı, Sovyetler Birliği tanıdı. 1917de Çarlığın devrilmesinden sonra kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Çarlığın saldırgan, emperyalist politikasına ve Birinci Emperyalist Dünya Savaşına karşı çıkıyordu. Devrim Hükümeti, doğu sınırlarımızdaki askerlerini çekmiş ve Anadoludaki mücadeleye yardım etmek için her türlü çabayı göstermiştir.
1919 Haziranında Albay Budyenni başkanlığında bir Sovyet Heyeti, Havzada Mustafa Kemal ile buluşarak, genel durumu görüştü. Bu buluşmada Budyenni emperyalizme ve onun emrindeki Ermeni ve Pontus teşkilatlarına karşı olduklarını bildirerek, Kurtuluş Savaşımızı destekleyeceklerine, gerekli silah ve parayı vereceklerine dair teminat verdi. Mustafa Kemal, emperyalist ülkeler, Ermeni ve Pontus meselesinde Sovyetlerle aynı fikirde olduğunu beyan ediyordu. Bu olumlu ilişkiler, savaş süresince ve daha sonra da devam etmiştir. Ankara Hükümeti ile ilk uluslararası antlaşmayı yine Sovyetler Birliği yaptı. Bu antlaşma ilk olması ve mahiyeti bakımından önemlidir. (THKO Davası, s. 411-412)
Kurtuluş Savaşımızda, emperyalizmle mücadele eden güçler, değişik taktikler kullanmışlardır. Mücadele, dış düşman ve onun emrindeki hükümetin çıkardığı iç isyanlara karşı yürütülmüştür.
1. İstanbulda İngilizlere karşı, Karakol ve Müdafaa-i Milliye öncülüğündeki, şehir gerillasının ağırlık kazandığı mücadele yürütülmüştür. Diğer taraftan, görevleri, Anadoluya malzeme, donatım ve adam kaçırmak olmuştur. Bu örgütler, sivil güçlerin de bulunmasına rağmen, subayların ağırlık kazandığı teşkilatlardır.
2. Ege Bölgesinde Yunanlılara karşı yürütülen mücadele, önceleri dağınık bölgesel çete savaşı, sonra örgütlü çete savaşı ve sonunda nizami ordu savaşı şeklinde yürütülmüştür. Zaferi tayin eden mücadelenin ağırlığını nizami ordu mücadelesi teşkil etmiştir.
3. Güneyde Fransız saldırganlara karşı, Antep, Maraş, Urfa, bölgelerinin yerli halkı, çete savaşına başlamış, daha sonra belirli oranda subay kadrosu katılmasına rağmen, esas başarı yerli halkın kendi çabasıdır.
4. Karadeniz Bölgesinde, Rum Pontosçuları Amerikan yardımıyla ayaklanmış ve ayaklanma, sivil çetelerin ve ordunun mücadelesiyle bastırılmıştır.
5. Doğu Anadoluda, Ermenilerin bağımsız bir Ermenistan için Amerikadan destek alarak çıkardıkları iç isyan, sivil halk ve ordu tarafından bastırılmıştır.
6. Padişahın emriyle, Anadoluda Ulusal Mukavemeti kırmak ve güçleri bölmek için başlatılan isyanlar, Kuvayı Seyyare tarafından bastırılmıştır.
Bu arada, Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgelerinde çıkan iç isyanlardaki Amerikan etkisini belirtmek gerekir.
1919 yılı başlarında ABD Dışişleri Bakanlığı, Senato Komisyonu Başkanlığı ve Harbord Heyetinin Türkiye hakkındaki görüşü şuydu;
1. Boğazlarda milletlerarası statüye bağlı bir devlet,
2. Doğu Anadoluda bir Ermenistan Devleti,
3. Orta Anadoluda Türkiye Devleti kurulacak ve bu üç devlet de büyük bir devletin himayesi altında bulunacaktır.
Burada bahsedilen büyük devlet bizzat kendisidir. Emellerini gerçekleştirmek için ABD ciddi çalışmalara girmiş, yöneticileri satın almaya, gazeteci, subay, diplomat ve danışmanlar göndermiştir. Türkiyedeki Amerikan kolejlerini cephane depoları haline getirmiş ve gönderdiği 14 bin misyoner, 50 bin 9 yüz misyoner yardımcısı ve 286 yabancı misyon elemanı ile yurdumuzu kendi sömürgesi yapmak için bütün gücü ile çalışmıştır. (agy, s. 415-416)
Odatv.com
Eskiden fasist ve irkci sitelerde okuduklarimizi simdi masallah "sol ve sosyalist" bir parti oldugunu iddia eden IP'nin sitesinde okuyoruz. IP ve sefini savunan sosyalistler bu adamin hala sola ne kadar zarar verdiklerini ne zaman anlayacaklar?
Techir'e soykırım demediği için sola zarar verdiğini iddia ediyorsan, ÖDP de soykırım demiyor. TKP'den de duymadım. Techir sırasında yaşananlara soykırım denildiğinde sola yarar mı sağlanıyor, ya da soykırım denilmediğinde sola zarar mı veriliyor?