6 Mayıs
Soner Yalçın
68 Kuşağı -bilinenin aksine Pariste değil- Vietnamda dünyaya geldi.
ABDnin emperyalist saldırısı ve Vietnamlıların kahramanca direnişi dünya gençliğini harekete geçirdi:
Ho ho ho shi Minh daha fazla Vietnam
Küba ve ardından Vietnam gerilla stratejisini yarattı. Dönemi simgeleyen gerilla sözü dünyayı değiştirmenin anahtarıydı.
1967de katledilen Ernesto Che Guevaranın ölmediğini göstermek istiyorlardı.
Gandi bile haykırmamış mıydı; dövüşmek korkmaktan iyidir.
Çiçek çocukları gerilla oldular; biliyorlardı ki, okşamayla elde edilmiş büyük çaplı bir gerçek yoktu.
Var olanın sürgit devam etmeyeceğine inanıyorlardı.
Yalanın iktidarını yıkacaklardı.
Öyle ya, yanlış yaşam doğru yaşanmazdı
1789
1848
1871
1917
1949
1959
Ve 1968
Dünyayı yine devrim coşkusu sardı
Üniversitedeki, sokaktaki, barikattaki genç biliyordu ki:
Kendisi için özgür düşünen, yeryüzündeki tüm özgürlükleri de onurlandırmış olur.
Bu nedenle:
Yasaklamayı yasaklayın diye bağırdı.
Türkiyeli gençler dünya devriminin dışında kalamazdı; kalmadılar. Bir devrimci için en büyük eksiklik direnme gücünden yoksunluktu onlar için.
Zorbalığa karşı özgürlüğün yanında durdular.
Biliyorlardı ki özgür zihin fetheder.
Düşünsel değerlere tutkuyla bağlıydılar.
Hepsi öğrenciydi ve hepsi kendi kendinin öğretmeni.
Kendilerinin efendisi, kendilerinin hizmetkarıydılar.
İradesini başkalarının hakimiyetine vermek istemeyen, müritliği, kulluğu reddeden bir kuşaktı onlar.
Kurnazlığı ve uysallığı bilmeyen bir kuşak.
Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, devrimci bir kuşak.
Ölüme hoşgeldin diyen bir kuşak.
Diğer yandan
Beyaz ata binip sevgilisine şiir okuyan bir kuşak.
Evet
Şairdiler.
Sporcuydular.
Sınıfın en çalışkanıydılar.
Ve hepsi acemi bir aşıktı kuşkusuz.
Türküleri marş gibi söylediler.
Dans partileri düzenlediler.
Gözyaşı da döktüler.
Ve fakat mücadeleden bir adım geri atmadılar.
Kötü niyetin düşmanı oldular.
Zalimlerin karşısında acı çekenin yanında durdular.
O kuşak için ebedi canlılıktı önemli olan, ebedi hayat değil.
Bu nedenle
İnatçıydılar.
Gözüpektiler.
Şövalye ruhluydular
Çünkü:
Bağımsızlığa sevdalıydılar
Vatan dediler.
Enternasyonalizm dediler.
Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik dediler.
Zapsuyuna köprü inşa ettiler.
İşçilerin mücadelelerine omuz verdiler.
Pancar, tütün, fındık, haşhaş mitingleri yaptılar.
Tam bağımsızlık için Mustafa Kemal Yürüyüşü düzenleyip, ellerinde Türk Bayraklarıyla Samsundan Ankaraya yürüdüler.
Dinci yobazlar Atatürk heykellerini tahrip etmesin diye anıtlar önünde geceler boyu nöbet tuttular.
Kalpaksız Kuvayı Milliye idiler.
Umudun adıydılar
Ve lakin:
Ceberrut-zalim iktidarlar, yürekleri kor gibi yanan, bu ateşli cesur, romantik gençleri hiç sevmedi.
Onların coşkusundan ihtişamından korktu; hepsini kör bir testereyle biçti.
Ölümleri çok çeşitliydi; ama hepsi çok erkendi.
Bu idealist gençler, kendi hayatlarını riske attılar; ancak kendi dar dünyevi yaşamlarına sonsuzluğun değerini kattılar, ölümsüzlüğe yükseldiler.
Bir avuçtular deniz oldular
Deniz
Hüseyin
Yusuf
Yaşları genç, ruhları soylu, üç büyük devrimci
68 Kuşağının yiğit evlatları
Büyük yürüyüşün en hızlı 100 metresini koşan delikanlıları
Ali İsmail Korkmazların, Berkin Elvanların ağabeyleri
Bilmenizi isteriz:
Büyük yürüyüş sürüyor.
Sürecek
Sonuna kadar.
İdam değil işkence ettiler... O anın tanığı anlatıyor
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 42 yıl önce bugün idam edildi.
Denizlerin avukatı Halit Çelenk, Oradaydım belgeselinde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnanın idamını anlatmıştı.
Halit Çelenk, belgeselde Deniz Gezmişin idamını anlatırken Deniz Gezmişin 25 dakika ipte kaldığını bu durum üzerine celladın Deniz iri uzun ağır olduğu için çift ilmik yaptık dediğini söylüyor ve Orada çok acı bir durum oldu. İşkence oldu diyor. Halit Çelenk; Deniz Gezmişin 50 dakika ipte kaldığını, daha sonra ipin teke indirildiğini belirtiyor.
Astım ve kanser tedavisi gören Halit Çelenk, 3 yıl önce 5 Mayıs günü hayatını kaybetmişti.
Halit Çelenk; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnanın idamlarının yıldönümü olan 6 Mayıs günü Ankara Karşıyaka Mezarlığında toprağa verilmişti.
oda.tv
Deniz olunmalı
6 Mayıs 1972. O acı günden bu yana tam 42 yıl geçti. Ne darağacında üç fidan unutuldu ne onların savunduğu fikirler. 42 yıl sonra Denizler'i anmak kavganın tam ortasında olmaktır aslında. İşte biz de bu yüzden iki devrimciyi, 63 yaşında Oğuz Türkyılmaz ve 21 yaşındaki Göksu Cengiz'i 70'te de 80'de de 2000'lerde de isyan ve mücadeleyle anılan ODTÜ'deki Devrim Stadında buluşturduk. Dünü, bugünü ve yarını konuştuk
SEBAHAT KARAKOYUN
Cengiz, 21 yaşında, ODTÜ Makine Mühendisliği öğrencisi. Üniversite sınavına hazırlanırken Ocak 2011'de ODTÜlü öğrencilerin "Başkaldırıyoruz eylemini haberlerden izlemiş. Sınavı kazanıp A1 kapısından ODTÜye girdiğinde bu kapının öğrenciler arasındaki adının Karakaya Kapısı olduğunu ve Ertuğrul Karakayanın 1977de ODTÜde jandarma kurşunuyla öldürüldüğünü de bilmiyormuş henüz. Bundan 42 yıl önce Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslanı idama götüren süreç ve bu süreçte ODTÜde yaşananların ayrıntılarını bilmediği gibi
Oğuz Türkyılmaz, 63 yaşında Makine Mühendisi. 1969 yılında, stadyuma Devrim yazısı yazıldıktan kısa bir süre sonra girmiş ODTÜye. Okula girdikten hemen sonra Sosyalist Fikir Kulübüne üye olmuş. 1970ten itibaren Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını okulda düzenlenen toplantılarda görmüş sık sık.
Ulucanlar Cezaevinde 6 Mayıs 1972de asılarak idam edilen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslanın ölümünün 42nci yılında, dönemin simge yerlerinden ODTÜde Devrim Stadyumunda buluşan Göksu Cengiz ve Oğuz Türkyılmazın sohbetine biz de katıldık. 68 Gençlik Hareketinin önderlerini andılar. Oğuz Türkyılmaz o döneme dair tanıklıklarını anlatırken Göksu hem merak ettiklerini sordu hem de Başkaldırıyoruz eyleminden Gezi direnişine, yaşananları geçmişin deneyimleri ışığında kendi penceresinden yorumladı.
»Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslanın idamının 42. yılında o dönemi ODTÜde öğrenci olarak yaşayan birisi olarak tanık olduğunuz olayları dinlemek isteriz.
Oğuz Türkyılmaz: ODTÜye Aralık 1969'da girdim. Bu stadyuma Devrim yazısı aynı yılın baharında yazılmıştı. Ocak 1969'da da üniversiteyi ziyaret eden ABD Büyükelçisi Commerin arabası yakıldı bu üniversitede. Amerikaya defol denildi. O dönem antiemperyalist uyanışın, direnişin geliştiği yıllar. ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü 1965 yılında kurulmuş. ODTÜye girdikten sonra onun bir üyesi oldum. Bu yaşımda bunu söylemekten onur duyarım hâlâ. O yıllarda devrimci demokrat öğrencilerin sesi çok gür çıkıyordu. Okulun öğrenci sayısı 5 bin 500dü. Commerin arabası yakıldığında bu 5 bin 500 öğrencinin 3 bini arabayı biz yaktık diye dilekçe veriyordu. Tutuklanan öğrencileri uğurlamak için bütün okul, arkalarına diziliyordu.
»Çok güçlü bir dayanışma...
Oğuz Türkyılmaz: Evet, çok güçlü bir dayanışma. Böyle bir tablo içinde İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisi olan Deniz Gezmiş, İstanbulda birkaç kez içeri girip çıkmıştı. O dönem için Ankara daha güvenli geldi sanırım. ODTÜ; polisin, askerin girmediği bir alandı ve buraya geldi. Ben onu 1970 yılı içinde okulda değişik vesilelerle gördüm. Birinde Çetin Özekin bir konferansı vardı. Deniz ve arkadaşları konuşmanın ortasında geldiler. Denizin başında bir papak, sırtında bir parka var. Tam da giymemiş, omzuna atmış bir vaziyette. Dev gibi girdiler içeri. Hocaya merhaba dediler, o da hoş geldiniz diye selamladı onları. O dönemde güvenlik güçleri, onların ODTÜde olduğunu biliyordu ama bir türlü girilemiyordu. Ne zaman ki 5 Marttaki olay yaşandı, ODTÜ kuşatıldı, bir öğrenci, bir asker ve bir işçi hayatını kaybetti, yüzlerce öğrenci gözaltına alındı.
MECLİSTE İNTİKAM ÇIĞLIKLARI
»Siz o gün okulda mıydınız?
Oğuz Türkyılmaz: Yok, ben gündüzlü öğrenciydim. Baskın sabahında çok zorladık ama içeri almadılar. Hiç unutmam, Örsan Öymen gelmişti kapıya, öğrencilerin ona anlattıklarını TRTde cesaretle aktarabilmişti. Okul kuşatma altındaydı. O dönemde faşist saldırılar Türkiye ölçeğinde sürüyordu. Deniz Gezmiş ODTÜ öğrencisi değildi ama Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, ODTÜ öğrencisiydi. O davada yargılanan çok sayıda ODTÜ öğrencisi vardı. 15 kişi hüküm giymişti, 3 idam kararı vardı. 12 Mart koşullarında yapılabildiği ölçüde büyük bir imza kampanyası organize edilmeye çalışıldı. Demokrat, aydın insanlar bu nedenle saçma sapan gerekçelerle gözaltına alındılar. İdamların durdurulması çabaları içinde genç bir sosyalist olarak yer aldım. Yıldırım Koç ile birlikte Posta Caddesinden aldığımız kartonlara idamlara hayır yazıları yazdık, Küçükesat civarındaki bütün direklere yapıştırdık.
»Yargılama sürecinde üniversitedeki hava nasıldı?
Oğuz Türkyılmaz: 5 Martta okul kapatılmıştı, aylar sonra ağustos ayında açıldı. Bizi arka arkaya üç sömestr okuttular, ben birinci sınıftan üçüncü sınıfa geçmiş oldum. Dersten başınızı kaldıramayacak durumdasınız. Bir yandan ihbarlar bir yandan çok geniş bir tutuklama kampanyası sürdürülüyor. Bir şekilde adı geçenler şu veya bu davaya eklenerek tutuklanıyor, işkence görüyordu. Okulda alttan alta bir kaynama vardı ancak atılan her adımda hemen tutuklamalar, gözaltılar söz konusuydu. Okulda binaların duvarlarını tebeşirlerle idamlara hayır yazılarıyla donatmıştık. Bugünden bakınca bu tür tepkiler çocukça geliyor belki ama o günün koşullarında bir karşı koyuştu. O dönemde çok kişi yaşamını yitirdi. Denizlerin idamları, onları kurtarmak için yola çıkanların 30 Martta Kızılderede vahşi bir şekilde katledilmesi... Ama 40 yıl sonra da ölümlerle devrimci mücadeleyi bitiremiyorlar.
'GERÇEKÇİ OL, İMKÂNSIZI İSTE'
Göksu Cengiz: O dönemin gençlerinden söz edilirken gerek idam edilen Denizler gerek Kızılderede katledilen Mahirler için Bir grup heyecanlı genç diyenler var. Denizlerin, Mahirlerin kahramanlıkları hep bir yalnızlık üzerinden anlatılıyor. Antiemperyalist mücadele nasıl sürüyordu, sizin değerlendirmenizi dinlemek isterim.
Oğuz Türkyılmaz: Antiemperyalist mücadele, sadece ODTÜde değil tüm Türkiye çapında sürüyordu. Devrimci Gençlik Federasyonu sadece antiemperyalist mücadelenin değil, emek mücadelesinin de köylülerin mücadelesinin de içindeydi. ODTÜ Öğrenci Birliği İkinci Başkanı Can Savran, Elmalıda topraklarına el koyan ağalara karşı mücadele eden köylülere destek için giderken yolda trafik kazasında hayatını kaybetmişti. 15-16 Haziranda İstanbulda barikatlarda işçilerle birlikte öğrenciler de direniyordu. O döneme ilişkin az sayıda öğrencinin heyecanıyla yürüyen bir mücadele değerlendirmesi çarpıtma. Kitlesel bir hareket söz konusuydu. Ancak tabii hareketin 1970'lerden 80lere kadar olan zaman diliminde ulaştığı ve bugün hâlâ özlediğimiz kitlesellik düzeyinde değildi. Ama çok sayıda öğrenci, işçi, emekçi, aydın bu mücadelenin içindeydi. Hareket 70lerden sonra daha kitleselleşti ama 12 Mart döneminde yaşananları sadece üç-beş fedakâr çocuğun hareketi gibi göstermek doğru değil. Çok fedakârdılar evet ama beslendikleri damar Türkiyedeki devrimci mücadeleyi destekleyen güçlerdi, işçilerdi, öğrencilerdi, aydınlardı. Onlar ölümü göze aldılar ama Türkiyede onlardan sonra 17 yaşındaki çocukları da idam ettiler, binlercesi de yaşamını yitirdi. Türkiyede ilk kez devlete karşı gelinebileceğini gösterdiler. Gerek Denizlerin içinde yer aldığı hareket gerek Mahir Çayan ve arkadaşları gerekse İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşları, devlete karşı bir direnişin olabileceğini gösterdiler. Koşullar çok eşitsizdi ama bunu göze alabilmek büyük bir cesaret işidir. Hep Che Gueveranın o sözü aklımda Gerçekçi ol imkânsızı iste
'DENİZ BURADA SAKLANMIŞ...'
Göksu Cengiz: Döneme ilişkin pek çok mit var anlatılan. Bugün gitseniz hemen her yurtta Deniz burada saklanmış diye bir oda gösterirler size.
Oğuz Türkyılmaz: Doğru olabilir, çünkü Deniz zamanının önemli bir bölümünü burada geçiriyordu. Herkesle oturup konuşuyordu her yurtta kaldığı yer olabilir. Bir de ata binme hikâyesi vardır. Ben görmedim at üstünde ama öyle söylenir. O dönem ODTÜ şehirden çok izoleydi, olabilir tabii.
Göksu Cengiz: O dönemde ODTÜdeki öğrenci hareketinin nasıl organize olduğunu merak ediyorum.
Oğuz Türkyılmaz: Demokratik yapılarda karar alınıyordu. Abi ya da ablalar karar verip uygulatmıyorlardı. Hocalar, asistanlar aldıkları sorumlulukla müfredat dışına çıkıp o dönem için temel referans olarak kabul edilen Sol Yayınlarından pek çok kitabı okutuyorlardı, Marksist dünya görüşüyle tanışmayı sağlıyorlardı. Şimdiki gibi yönlendirilmiş bir medya söz konusu değildi. Basında tekellerin, sermayenin egemenliğinin dışında bağımsız gazetecilik yapanlar vardı. Cep telefonu, bilgisayar yoktu. Kollu teksir makinesiyle basılıp çoğaltılan yayınlarla derdimizi anlatabiliyorduk.
Göksu Cengiz: Bugün özelikle Gezi Direnişine baktığımızda ön plana çıkan bir sosyal medya var, iktidarı da korkuya sürükleyen. Bizim bugünden geçmişe baktığımızda değer verdiğimiz afişler dışında insanlara ulaşmak için kullandığınız başka materyaller var mıydı?
Oğuz Türkyılmaz: Bire bir ziyaretler vardı, gidilip konuşuluyordu. Klavye devrimciliği, en çok mesajı kim yazarsa en devrimci odur gibi bir anlayış yoktu tabii. İnsanlara gidilip yüz yüze konuşuluyordu, köylere gidiliyordu. Zap suyunun üstüne köprü inşa etti gençler. Teknolojinin imkânlarının kullanılması tabii ki göz ardı edilemez ama bire bir temas çok önemli. Aslolan insan.
»Bugün siz aranızda konuşurken o günleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Göksu Cengiz: ODTÜde Başkaldırıyoruz eylemi yapıldığında lise son sınıftaydım. Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum. Okula geldiğimde herkes o eylemi anlatıyordu. Daha sonra Erdoğanın ODTÜye gelişini protesto eylemi, bizi güçlü kılan bir deneyim oldu. ODTÜlü gençler biriktirerek ilerliyor. ODTÜ ayakta sürecini farklı kılan o Başkaldırıyoruz hareketinin yaşanmış olmasıydı. Onun ardından kitlesel bir eylem fikrinin aklımıza gelmesiydi. Düşünün ki bunun arkasında daha bir 40 yıl var. Bir senelik bir deneyim bile gençlik hareketini bu kadar ileri götürebiliyorsa 40 yıllık deneyim
Burada, her yerde bir tarih ve bir anı var. Bu anılar geçmişe dönük kahramanlık hikâyelerinden öte bugünün mücadelesine dair ipuçları sunuyor bize esasen. Burada okuyanlar nerede okuduklarının bilincinde olarak devam ediyorlar. Burada okuyarak devam edebilmek bir sorumluluktur aslında. Stadyumundaki Devrim yazısı yıllardır silinmeyen bir okulda okuyabilmek ve bunun hakkını verebilmek esasen bugünün sorumluluğu. Denizlerin döneminin devrimci dayanışmasını sergileyebilmek önemli. O günün örgütlenme bilincini hâlâ yakalayamadığımızı söyleyebilirim. Biz geçmişte yaşananların üstüne bir şey koymayı başarabiliyorsak bizim için anlamlı olacak.
'YAŞIM 63 HALA PES ETMEDİM'
»Siz geçmiş deneyimlerinize dayanarak bugünü nasıl görüyorsunuz?
Oğuz Türkyılmaz: Bu bir bayrak yarışı. Belli dönemlerde sayımız yeterli olmayabilir. Benim yaşım 63, hâlâ pes etmedim. Hâlâ kavganın neferiyim. Örgütlü mücadelenin bileşeniyim. Kendi meslek örgütümde çalışmalarımı sürdürüyorum. Bizim ne istediğimizi Deniz idam sehpasında söyledi. Türkiye halklarına mesajını verdi. Ölüme giderken bile "Bağımsız demokratik bir Türkiye, Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği dedi. Bunu söylemekle yetinmeyip nasıl yapacağımızı da ortaya koymamız lazım. Her alanda yapacaklarımızı, alternatiflerimizi, başka bir dünyanın mümkün olduğunu anlatmamız lazım. Bunu 1979da, 80de Fatsada anlattık. Onun gibi başarılı hikâyelere ihtiyacımız var. Gezide olan da odur. Her kimse umutsuz, o baştan kaybetmeye mahkûmdur kavgayı, umutsuzluk yok.
Göksu Cengiz: Umutsuzluğa kapılmak çok anlamsız. İnsanların damarına basıldığı zaman fikren sokaktaki insana güvendiklerinde, savunmasız olmalarına ve onca canı kaybetmiş olmalarına rağmen sokağa iniyorlar.
***
Bize şablon değil fikirler kaldı
»Denizlerin dönemi, o dönemdeki ODTÜ mücadelesi hakkında bu okula gelmeden önce bildiklerin vardır mutlaka.
Göksu Cengiz: Mekânlar, dinlediğiniz anılar o dönemle ilgili öğrenme isteğini artırıyor tabii. Kimdi bu insanlar, neler yaptılar, nasıl yaptılar sorularını sordukça öğrenecek daha çok şey olduğunu görüyorsunuz. Kimse A1 kapısının adının Ertuğrul Karakaya kapısı olduğunu bilmez ama ODTÜye geldiğinizde bunu öğreniyorsunuz ve o dönem yaşananlara sahip çıkıyorsunuz. Anılara ve bugüne kattıklarına sahip çıkıyorsunuz esasen.
Oğuz Türkyılmaz: Geçmişte yaşananları aynen tekrarlamaya çalışmak sonuç vermez tabii.
Göksu Cengiz: Şablonizm çok sakıncalı tabii. Geçmişi anlayabilmek esasen ne yapmak istediklerini anlayabilmek. O dönemin yöntemlerini uygulamak bugün için mümkün değil tabii. Ancak bir fikir olarak uygulanabilir. Meşru, militan ve kitlesel olma fikrini uygulayabilirsiniz. Erdoğanın 3 bin polisle ODTÜye gelmesi meşru değildir ODTÜlülerin gözünde. Bu, verdiğinizin mücadelenin meşruluğudur bunun karşısında gerçekten militan bir duruşla ODTÜ ayakta sürecinde bir kitleselliği yakalamak mümkün olmuştur. Bu, o günlerden aldığımız fikri doğru uyguladığımızın bir göstergesidir. İktidar ve medya saldırıya geçmişti, Bir grup marjinal var, molotof atıyorlar diye. Ortaya konulan eylemi marjinalleştirecek bir saldırı vardı ama buna karşı o gün bizi meşru ve kitlesel kılan çok basit bir döviz vardı 18 Aralıkta, polis yoksa şiddet yok. Bu tarz küçük müdahalelerle saldırıları bertaraf edebilmek ve kendini anlatabilmek, bizim geçmişten almamız gereken bu.
Oğuz Türkyılmaz: Mücadele uzun soluklu. Biz önceki kuşaklardan devraldık . Tek yol devrimin arkasından gelen cümlenin bir gün mutlaka olduğunu söyleyerek sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Göksu Cengiz: Geriye doğru baktığımızda sahiplenmemiz gereken değerler var. En önemlisi bağımsızlık, antiemperyalizm ve ilericilik mücadelesidir; ikinci en önemli olan da Mahirlerin canı pahasına ortaya koyduğu devrimci dayanışma kültürüdür. Mücadelenin fikri boyutunu, devrimci dayanışmasını ve meşru militan çizgisini önümüze koyarak devam edebileceğimizi düşünüyorum. Geçmişten bize kalan şablon değil, fikirlerdir.
Birgün
6 Mayısta Mahiri anmak!
Başlık benim değil. Hafta sonunda katıldığım iki Artvin etkinliğinin ikincisinde 6 Mayısta Mahirleri anlatacağım diyen yerel gazeteci meslektaşım Rasim Yılmaza ait.
6 Mayısta, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnanın idam edildikleri gün Mahirlerden söz etmek... Neden?
Geçmiş bugüne ve geleceğe ışık tutabildiği ölçüde değer kazanıyor. Bugün, bir seçimden çıkıp, 1 Mayısta farklı meydanlara yönelerek, bir başka seçime doğru giderken ve birleşik bir muhalefet hareketi yaratmanın hepimize cansuyu olacağı gerçekliği tüm çıplaklığı ile ortadayken bunu becerememek... Beceremezsek neler olacağını görememek... Rasim Yılmazın bugün Mahirleri anması buna dikkat çekme çabası.
70lerde iki farklı çizginin örgüleriydi THKO ve THKP-C. THKO Denizler, THKP-C Mahirler. Denizler anayasal düzeni ortadan kaldırmak iddiasıyla yargılanıp idama mahkûm edilince, onlar başka örgüt demiyor Mahirler. THKOlu arkadaşlarını kurtarabilmek için kendilerini de ölüme götüren Kızıldere yolculuğuna çıkıyorlar. Aynı sömürüsüz dünyanın hayalini kuran devrimciler, örgüt şovenizmine, benmerkezciliğe itibar etmeden ölümüne bir birlik gerçekleştiriyorlar.
6 Mayısta Mahirleri anmak, bugün ortak bir mücadeleyi örmenin önüne armudun sapı ve üzümün çöpünü çıkarmamak açısından önemli. Hem Mahirleri hem Denizleri anmaksa, hiçbir koşulda yılgınlığa kapılmamak açısından!
Mobilya yolsuzluğundan yargılanan yeğeni Yahya için 25 yaşındaki çocukla uğraşıyorlar diye sitem eden Süleyman Demirel, canla başla uğraşmıştı Deniz, Yusuf ve Hüseyinin idamlarının Mecliste onaylanması için. O günün tanığı Altan Öymen, Cumhuriyette AP Grubunun en önünde oturan Demirelin idama evet için el kaldırırken, kaldırmayan var mı diye dönüp arkaya baktığını, sonrada vakur bir ifadeyle önüne döndüğünü yazmıştı.
Yeğeninin yargılanmasına 25 yaşında çocuk diye kıyamayan Demirelin, kıyılması için el kaldırdığı çocuklardan Deniz ve Yusuf 25, Hüseyin ise 23 yaşındaydı.
O günlerden bugünlere memleketin sağı da solu da epey yol kat etti. Sağın hanesine yolsuzlukla suçlanan oğulların artık yargılanamamasını yazabilirsiniz. Solun hanesine ise daha çok ölüm ve acı!
İnşaat Mühendisleri Odasının büyük salonunda ölen Artvinli devrimcilerin anmasında iki uzun duvar boyunca dizilmiş fotoğraflara bakarken, Ne çok ölmüşüz biz, ne çok öldürülmüşüz demekten kendimi alamadım. Hep 20li yaşlarımızda!
Askerler... Onlar ne kadar değişti acaba o günlerden bugünlere. Avukatları idam öncesi Hüseyinin odasına girerken odadan çıkmakta olan albayın manalı bir şekilde Dini telkin istemiyorlar sözleriyle karşılaşırlar. Müslüman mı değildiler, ateist miydiler! Albayın iması o işte!
Şimdi Mevzide ateist olmaz diyen Başbuğ, bir o çocukların ölümü karşılayışlarına baksın, bir de kendi sözleriyle o albayın imasını yan yana koyup düşünsün!
İnsanlar, doğar, büyür, yaşar, ölürler. Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir diyen Deniz Gezmiş, nice ak saçlı filozofun önündedir bu sözleriyle.
Ölümden dakikalar önce, Babam yarın ayağımda bu lastik ayakkabıları görünce oğlumun doğru dürüst bir ayakkabısı yokmuş diye üzülecek. Ayakkabımı bile giyemeden beni apar topar buraya getirdiler. Babama söyleyin ayakkabım yoktur diye üzülmesin, onlara hediyem olsun, diyen Hüseyin tepeden tırnağa sevgiye kesmiş bir çocuktur! En saf hali devrimciliğin...
Ve Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için, bir defa, şerefimle ölüyorum. Sizler bizi asanlar şefersizliğinizle her gün öleceksiniz, diyerek ölüme giden Yusuf nasıl bir cesaret, kararlılık ve vakardır!
Çok öldük, öyle çok öldük ki... Lakin, bir damla yolsuzluk, bir küçücük çalma çırpma yok ölenlerden bize kalan. Hele yılgınlık, o hiç yok!
O genç ve çok ölüler, çokça cesaret, kararlılık, vakar, bir de ölümüne birlikte olabilmeyi bıraktılar arkalarında.
Biraz daha uzun yaşıyorsak eğer, bu mirasa da sahip çıkmak gerek!
Binlerce genç Denizlere koştu
Emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele eden ve 6 Mayıs 1972'de idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan anılıyor...
Karşıyaka Mezarlığında binler...
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, idamlarının 42. yılı olan bugün Karşıyaka Mezarlığında anıldılar. Anmaya gelen binlerce genç "Yaşasın Devrimci Dayanışma" sloganları attı.
Anmaya CHP, ÖDP, EHP, TKP, EMEP, Halkevi, BDP, Gençlik Muhalefeti, Devrimci 78'liler Federasyonu katıldı.
Gençlik Muhalefeti ve EHP'li Gençler anmaya ortak kortej ile katıldı.
Denizlerin yoldaşı Aydın Çubukçu yaptığı konuşmada "Haziran Deniz'in ayağa kalkışıdır! Yüzbinlerce Deniz vardı meydanlarda" dedi. Yapılan ortak açıklama sonrası saygı yürüyüşü yapıldı.
Anma programları:
Ankara
Ankara'da Denizlerin mezarı başındaki anma etkinliği için saat 12.00de Karşıyaka Mezarlığı 2 Nolu kapıda toplanılacak. Saat 12.30ta başlayacak törenin ardından mezarlık yürüyüşü gerçekleştirilecek.
İstanbul
Gençlik Muhalefeti, EHP Gençliği, Lise-Der ve Liseli Gençlik Muhalefeti; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı anmak için 6 Mayıs Salı saat 16.00'da Kabataş'ta buluşarak Dolmabahçe'ye yürüyecek.
İzmir
Gençlik Muhalefeti, EHP Gençliği, saat:17.00'de Alsancak Sevinç Pastanesi önünde toplanarak yürüyüşe geçecek.
42. yılında Deniz'ler anılıyor
İdam edilişlerinin 42. yıl dönümünde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan mezarları başında anılıyor.
(soL - Haber Merkezi) 12 Mart darbesinden sonra idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, aramızdan ayrılışlarının 42. yılında Ankara'daki mezarları başında anılıyor.
Ankara Karşıyaka mezarlığındaki anma programı için sabahın erken saatlerinden itibaren çok sayıda insan bir araya geldi. Özellikle gençlerin ve lise öğrencilerinin ağırlık taşıdığı topluluk, mezarlık içerisinde hazırlanan programın ardından Deniz, Yusuf ve Hüseyin'in mezarlarını ziyaret etti.
Liseli Meclisleri: Bu daha başlangıç
Liseli Meclisleri de Deniz'leri mezarı başında anıyor. Bu yıl diğer yıllardan farklı olarak Deniz'ler Haziran'da yitirdiklerimizle birlikte anılırken, Haziran direnişinin verdiği umutla özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinin sürdüğü dile getirildi.