'Haziran'dan sonra solun stratejisi var mı?
"Haziran", solun önüne yeni olanaklar ve sınavlar çıkarttı.
Kuşkusuz, gelecekte Türkiye tarihi yazılırken bu tarihin Hazirana gönderme yapılmadan yazılması mümkün değil. Ülkemiz tarihinin en büyük kitlesel kalkışmasını dışlayarak anlatılan bir hikaye bizim hikayemiz olamaz. Peki bizim hikayemizde Haziran nerede duracak?
Aytek Soner Alpan
Haziran Direnişi, toplumun tüm kesimleri, her düzlemi, her siyasi aktör için bir dönüm noktası anlamına geldi. Toplumsal kesimler ve siyasi aktörler, Hazirana bakarak hiza aldı, konum belirledi; her siyasi aktör Haziranın ortaya çıkardığı mücadele biçimleri anlamında yepyeni bir repertuarı isteyerek ya da istemeyerek içselleştirdi. Haziran, artık Türkiyede toplumsal mücadelelere içkin hale gelmiştir. Ona atfedilen farklı anlam ve biçimlerle
Bu farklılıklar vurgusundan sonra şu soru anlamlı hale gelmektedir: Birden fazla Haziran mı var?
Evet, birden fazla Haziran var. Bunu yalnızca Haziranın kendi içinde sergilediği çeşitlilik nedeniyle söylemiyorum. Emekçi mahallelerinde, farklı illerde Haziran farklı biçim ve içerikler aldı. Ancak anlatmak istediğim bu değil. Hazirana giden nesnelliğe dair değerlendirmeler kadar halk hareketinin ortaya çıkardığı olanaklara ve bu kalkışmanın üzerine bina edilecek mücadele ve stratejiye dair de bir farklılaşma söz konusu. Bu anlamda da birden fazla Haziran var diyebiliyoruz. Ancak bu durum, türetilen bu farklı anlam ve stratejilerin tamamının aynı oranda doğru olduğu anlamına gelmiyor. Zaten halk hareketi geri çekildikçe, Hazirana yüklenen anlamlar çeşitlenmeye başlıyor. Bu atmosfer, sol içinde, bana kalırsa, iki ciddi sapma ortaya çıkarıyor. Şimdi bunlara kısaca bakalım.
Sanal alemde aktivizm
Haziranın tüm dikkatleri üzerine çektiği önemli bir mecra, hiç kuşkusuz, sosyal medya oldu. Sosyal medyanın ortaya çıkardığı olanakların boyutlarını ilk kez bu denli net biçimde Haziran ile görmüş olduk. Sosyal medya, Türkiye solu için Hazirandan önce bir sızlanma alanı, kinik muhalefetçilik oyununun oynandığı bir arka bahçeydi. Haziran ile birlikte bu mecra, ciddi bir mücadele alanı haline geldi, bu oranda egemenlerin de dikkatini çeken bu alan doğrudan saldırı altında kaldı. Bu nedenledir ki, internet özgürlüğünün kendisi de bugün bir mücadele konusu. Bunlar önemli ve gözden kaçırılmaması gereken gelişmelerdir. Ancak sosyal medya, mücadelenin, örgütlenmelerin kendisini ikame eden bir alan olarak görüldüğü oranda ciddi tehlikeleri beraberinde getiriyor ve belli zaafları açık ediyor.
Sosyal medyadan yapılan her eylem çağrısının bir sosyal patlama yaratacağını sanmak, bunun üzerine bir strateji bina etmek, içeriğinden bağımsız her çağrıya benzer bir kıymet atfetmek Haziranı ortaya çıkaran toplumsal çelişkileri ve bunların yoğunlaşmasını görmezden gelmek anlamına geliyor. Aslında bu nedenledir ki sosyal medya üzerinden çağrısı yapılan eylem ve imza kampanyalarının etkisi günbegün azalıyor, siyasal içeriği ve hedefi netleştirilmemiş, gerçek manada örgütlenmemiş bu eylemsiler mücadeleye olumlu bir katkıda bulunmuyor. Sanal radikalizm, gerçek dünyadaki devrimci siyasetle desteklenmediği, kitle hareketi ile bir mücadele mecrası olarak sosyal medya arasındaki ilişki sağlıklı bir biçimde kurulmadığı oranda ciddi deformasyonlar ortaya çıkarıyor. Ülke siyasetinde solun sergilediği iktidarsızlığın kolayca üzerinin örtüldüğü, kendi doğrularımızla tatmin olacağımız bir sanal ütopya haline geliyor sosyal medya.
Liberalizm ile el ele radikalizm
Haziranda halkın radikalizmi ölçek itibariyle daha önce gözlemlenmemiş boyutlara ulaştı. Halkın radikalizmi, örgütlü güçlerin dinamizmi ve deneyimi ile geride muazzam kareler ve çok boyutlu bir birikim yarattı. Haziranda sokak belirleyiciydi, ama sokak barikatlardan ibaret değildi. Haziranı Haziran yapan esas faktör, sokağın ve meşhur barikatların siyasallaşma düzeyiydi. Kalkışma, baskın kitleselliği, diktatöre karşı tavizsiz duruşu, aydınlanmacı ve kamucu karakteri, örtük de olsa yurtseverliği ile belli savrulmalara karşı farklı kesimlere dirayet ve mukavemet kaynağı olmuş, muazzam siyasal enerjinin sürekliliği büyük oranda buradan sağlanmıştı. Ancak kendiliğinden halk hareketinin geri plana çekilmesi, söz konusu mukavemet duvarını ortadan kaldırmış; Haziranı örgütleme meselesi mekanik bir düzlemde kaldığı oranda, düzenin sokağı içeriksizlikle bozması, küçük burjuva radikalizmi ile boğması, hedefsizlikle sıradanlaştırması kolaylaşmıştır. Hatta bunda belli oranda başarı da sağlanmıştır.
Haziran, kendiliğinden, radikal ve özgürlükçü karakteri ile tarihimizde bir dönüm noktası oluşturdu ve bu durum bir hissiyatı da beraberinde getirdi. Hazirandan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı, olmamalıydı. Bu saptama, egemen ideoloji ile harmanlanarak belli reddiyelere kapı aralamış durumda. Liberal bir tondan yapılan bu eleştirilerde, solun elitizmi ve tutuculuğu, kitlesel sokak mücadeleleri geri çekilince yeniden keşfedilmeye başlandı. Bu yenilikçi bakışa göre, sokaktan öğrenilen bu dönemde, ilkesel ağırlıklardan kurtulmalı, büyük siyasetten arınıp sadeleşmeli, sekterlikle ve dogmatizmle mücadele esaslardan biri olmalıydı. Bu aralanan kapıdan nelerin girip, nelerin çıkacağını henüz bilmiyoruz.
* * *
Halkın tarihe geçen bu kendiliğinden kalkışması, serbest bıraktığı özgün ve zamana-mekana bağlı olanaklar ve düzenin muktedir görüntüsünü yıkan kuvveti ile benzersiz fırsatlar yarattı. Bu fırsatlardan en önemlisi sol için ideolojik mücadele tabanının genişlemesi oldu. Solun bu fırsatı değerlendirebilmesinin en önemli koşulu kendi sürekliliğinin garantisi olan tarih bilinci ve bu bilinçten devşirilen ilkeler ile Haziranın karşı karşıya konmamasıdır. Haziran sonrası toplumsallaşma hedefiyle yeni bir strateji arayan solun başlangıç noktası, yukarıda andığımız sapmalara neden olan böyle bir karşı karşıya koyuştan kaçınmak, kendisi ile kitleler arasındaki diyalektiği doğru kavramak olmalıdır.
sol