Küçükpazarda nöbetleşe uyku
Savaştan kaçıp Türkiyeye sığınmaya çalışan Suriye halkının bir kısmı Küçükpazardaki yıkık binalara yerleşti. Kadınların ikinci eş olarak, çocukların da organları için satıldığı iddiası var. Sokakta Bir Gün, Küçükpazarda misafirliğin başka halini anlatıyor
ÖNDER ABAY
İstanbulun en eski semtlerinden biri olan Fatih/Küçükpazar bir gayrimüslim mahallesiydi sürgün yaşanıp insanlar kovulmadan önce. 50li yıllarda sebze halinin orada olması sebebiyle çok hareketli olan bu semtimiz halin taşınmasıyla sakinleşti. Geçen senelere kadar en ucuz bekar evlerinin vazgeçilmez adresiyken artık ucuz olmaktan uzaklaşmış durumda.
Şimdi ise orada yaşanan dramı anlatmak için henüz uygun bir kelime bulamadım. Suriye savaşından kaçan insanlar yıkık binaların içerisinde yaşamaya çalışıyor, buradaki yaşam savaşı Suriyedekini aratmıyor.
YIKIK BİNANIN KİRASI 250 TL
Çocukların öğrendikleri iki kelime var. Biri Suriyeliyim, diğeri ise para ver. Yollarda yalın ayaklarıyla dilenen çocuklar biriktirdikleri parayı ailesine veriyor. Çünkü geçen yıla kadar 13-15 TL arasında değişen bekar odalarının tek gecelik fiyatı konu Suriyeliler olunca 200-250 TL arasında değişiyor.
Trafikte araçlardan para istemek için yollara atlayan çocuklar her an kaza riskiyle karşı karşıya. Bu mağduriyetten yararlanmak isteyen fırsatçıların kol gezdiği mahallede yıllarca boş kalan yıkık binalardan bile kira alınıyor. Bu izbe binaların pencerelerini kendi imkânlarıyla, taşlarla ve naylonla kapatmışlar, çöpten buldukları battaniyelerle ısınmaya çalışıyorlar.
Mahallenin bütün sokakları her yaştan çocukla dolu ve çoğunun ayakkabısı bile yok. Gelen yabancı birinin etrafına onlarca çocuk toplanıp avuçlarını açıp para istiyorlar.
ORGAN MAFYASI İDDİASI
Mahalle esnafının anlattığına göre organ mafyası her köşede cirit atıyor. Yoksulluktan ve açlıktan korkan babalar tarafından çocuklarını bin lira karşılığında satıyor.
SAVAŞIN BİTMESİNİ BEKLİYORUZ
Kısmen Türkçe bilen mültecilerle konuştuğumuzda; ne olacağını, nasıl geri döneceklerini bilmediklerini ve döndüklerinde neyle karşılaşacaklarını bilmediklerini söylüyorlar. 20 metrekarelik bir dükkanda üç aile birlikte yaşıyor. Ali durumlarını şöyle anlatıyor:
Savaştan önce Halepte çok güzel bir hayatımız vardı. Küçük bir atölyede deri ceket yapıyordum. Yanımda sekiz işçi çalışıyordu. Yılda birkaç kez Eminönüne mal bile getirirdik. Şimdi küçücük bir dükkan için bizden 3 bin lira kira alıyorlar. O kadar kalabalık yaşıyoruz ki herkes nöbetleşe uyumak zorunda kalıyor. Geceleri yalnızca kadınlar içerde uyuyabiliyor, biz çocuklarla dışarda bekliyoruz.
Bize sahip çıkan kimse yok, yaşamak için dilenmekten başka çaremiz kalmıyor. Bütün çocuklarımız dilenciliğe gidiyor. Bizde hamallık yapmak istiyoruz ama bir zamanlar mal getirdiğim esnaf bile bana iş vermiyor.
Burada neyi beklediğimizi bilmiyorum ama savaşın bitmesini, evlerimize dönmeyi istiyoruz. Çocuklarını satan aileler var biliyoruz ama çaresizlik insana her şeyi yaptırıyor. Hiçbir yetkili gelip bize herhangi bir bilgilendirme yapmıyor. Çaresiz bir şekilde bir an önce savaşın bitmesini bekliyoruz. Acılarımızı unutmamız ve yaralarımızı sarmamız için müsaade etmelerini istiyoruz. diye özetliyor durumlarını.
Biz Ali ile konuşurken evlerin içinden kadınların ağıt sesleri gelmeye başladı. Barakanın önünde beklediğinizde Arapça ve Kürtçe ağıtlar duyuyorsunuz. Hemen her ailenin birkaç üyesi ya savaşta ölmüş yâda halen savaşıyor. Bağlantı koptuğu için kimse memlekette bıraktığı yakınından haber dahi alamıyor.
Kaldıkları yıkık evler savaş sonrası kentleri hiç aratmıyor. Bazı evler içeride insanlar varken yıkıldığı için çok sayıda mülteci yaralanmış. Mahallenin ortasına kendi imkânlarıyla yaptıkları etrafını battaniye örttükleri bir tuvaleti kullanıyorlar. Çocukların oyuncakları çöpten bulunan her türlü materyal olabiliyor.
***
Esmahan: Dilenmek ya da satılmak istemiyorum!
İkinci biriyle evlenmek isteyenler aracılarla beğendikleri kadının ailesine para verip imam nikâhıyla evlenebiliyor
Her kadının üzerinde rengârenk yöresel kıyafetleri ve çevresinde en az üç çocuğu var. Gözleri ağlamaktan solmuş gibi, savaşın en büyük faturalarını kadınlar ödüyor. Mahalledeki fırsatçıların aracılığıyla kuma ticareti büyük boyutlarda varmış durumda. İkinci biriyle evlenmek isteyenler aracılarla beğendikleri kadının ailesine para verip imam nikâhıyla evlenebiliyor. Yüzünün görünememesi şartıyla bizimle konuşan Esmahan Babam savaşta öldü, iki abim hala savaşıyor. Ben annem ve dayımlarla buraya kaçtım. Dilenmek yada satılmak istemiyorum ülkeme tekrar gitmek istiyorum. Yalnız biz değil buradaki bütün mülteciler çok zor durumda, kimsenin bize sahip çıktığı yok. Lütfen bizi görün! diye anlatıyor içerisinde oldukları durumu
***
Çok güzel kadın yok
Dilenen Suriye kadınları arasında Çok güzel olanlara rastlamak zor. Bu durumun özel bir anlamı bulunuyor. İddialar arasından insan tacirlerinin karanlık suratları çıkıyor. Eli yüzü düzgün olan Suriye kadınlarının hemen tespit edildiği ve fuhuş sektöründe seks işçisi olarak çalıştırılmak üzere satın alındıkları anlatılıyor. Bazı internet sitelerinde Adana, Gaziantep ve Hatayın yanı sıra İstanbulda da fuhuş sektöründe çalıştırılan kadınlara ait Suriyeli tesettürlü eskort ilanları dikkat çekiyor. Geçmişte Rusyadan Türkiyeye seks isçisi olarak gelen kadınların genel olarak Nataşa olarak anılmaları gibi, bugün Suriyeli kadınlar da daha çok Haifa olarak biliniyor.
***
İnsan tacirleri bekliyor
Yıkık evlerden kira alan, ailelere evlatlık vereceğiz geri getirecekler yalanlarıyla çocukları satan, fuhuş sektörüne sokan insanlar tarafından Suriyeliler ikinci savaşın içerisinde yaşamaya çalışıyorlar. Küçük pazarda büyük bir insanlık suçu işleniyor. Kalabalıkların unutulduğu bir çağdan geçiyoruz. Tek pusulamız vicdan olması gereken acımasız bir çağ bu, bakmamakla ilgilenmemekle kaybolacak bir sorun değil ortada duran. Bir an önce bir adım atılıp sokakta yaşayan insanların mağduriyeti çözülmesi gerekiyor.
Birgün
Suriye'deki savaş sadece orada büyük yıkımlara yol açmıyor, savaştan kaçıp ülkemize gelenler de büyük dramlar yaşıyor. Bu haber bunu gözlerimizin içine sokuyor. 15 gün içinde Şam'da Cuma namazı kılacaklarını söyleyip savaş kışkırtıcılığında bulunanların içleri sızlıyor mudur acaba?