1) Öfkeli Yıllar, Altan Öymen, 5. Baskı, sayfa 27
2) Menderes Demokrasi Yıldızı?, Şevket Çizmeli, 3. baskı, sayfa 482
3) A.g.e, sayfa 123
4) El-Cevap, Sinan Meydan, sayfa 196
5) Menderes Demokrasi Yıldızı?, Şevket Çizmeli, 3. baskı, sayfa 159
6) A.g.e, sayfa 57
7) Değişim Yılları, Altan Öymen, 9. baskı, sayfa 464
8) Menderes Döneminde Ordu-Siyaset İlişkileri ve 27 Mayıs İhtilali, Ümit Özdağ, sayfa 55
9) Değişim Yılları, Altan Öymen, 9.baskı, sayfa 470
10) http://ahmetdursun374.blogcu.com/demokrat-parti-1950-1960-donemi/2132582
11) El-Cevap, Sinan Meydan, sayfa 202
12) A.g.e, sayfa 194
13) Öfkeli Yıllar, Altan Öymen, 5. Baskı, sayfa 171
14) Menderes Demokrasi Yıldızı?, Şevket Çizmeli, 3. baskı, sayfa 203-204
15) A.g.e, sayfa 204
16) A.g.e, sayfa 204
17) Öfkeli Yıllar, Altan Öymen, 5. Baskı, sayfa 183
18) Değişim Yılları, Altan Öymen, 9.baskı, sayfa 288
19) Bir Dönem Bir Çocuk, Altan Öymen, 12. baskı, sayfa 476
20) El-Cevap, Sinan Meydan, sayfa 209
21) Akl-ı Kemal 3.cilt, Sinan Meydan, sayfa 376
22) Menderesin Dış Politikası, Doç. Dr. Hüner Tuncer, sayfa 32-33
23) A.g.e, sayfa 37
24) A.g.e, sayfa 59
25) A.g.e, sayfa 52-53
26) A.g.e, sayfa 134
27) Öfkeli Yıllar, Altan Öymen, 5.baskı, sayfa 65
28) A.g.e, sayfa 65-66
29) El-Cevap, Sinan Meydan, sayfa 209
30) Öfkeli Yıllar, Altan Öymen, 5. Baskı, sayfa 70-78
31) A.g.e, sayfa 321
32) A.g.e, sayfa 427
33) Görgü Tanığı, Orhan Karaveli, 4.Baskı, sayfa 173
34) Öfkeli Yıllar, Altan Öymen, 5. Baskı, sayfa 326-328
35)
Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 494
36) http://ahmetdursun374.blogcu.com/demokrat-parti-1950-1960-donemi/2132582
37) Öfkeli Yıllar, Altan Öymen, 5. Baskı, sayfa 202-203
38) Menderes Demokrasi Yıldızı?, Şevket Çizmeli, 3. baskı, sayfa 489
39) Öfkeli Yıllar, Altan Öymen, 5. Baskı, sayfa 412-413
40) http://ahmetdursun374.blogcu.com/demokrat-parti-1950-1960-donemi/2132582
41) A.g.m
42) Öfkeli Yıllar, Altan Öymen, 5. Baskı, sayfa 434
43) A.g.e, sayfa 80
44) A.g.e, sayfa 468-469
45) A.g.e, sayfa 489
46) A.g.e, sayfa 498 499
47)
Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 74
48) Öfkeli Yıllar, Altan Öymen, 5. Baskı, sayfa 427
49) A.g.e, sayfa 499
50) Bir Dönem Bir Çocuk, Altan Öymen, 12. baskı, sayfa 534
51) Öfkeli Yıllar, Altan Öymen, 5. Baskı, sayfa 536
52) El-Cevap, Sinan Meydan, sayfa 760
53) Menderesin Dış Politikası, Doç. Dr. Hüner Tuncer, sayfa 33
54) El-Cevap, Sinan Meydan, sayfa 760
55) Menderes Demokrasi Yıldızı?, Şevket Çizmeli, 3.baskı, sayfa 736
56) A.g.e, sayfa 653-654
57) http://ahmetdursun374.blogcu.com/demokrat-parti-1950-1960-donemi/2132582
58)
Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 291, 367
59) A.g.e, sayfa 367
60) Menderes Demokrasi Yıldızı?, Şevket Çizmeli, sayfa 747
61)
Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 125
62) A.g.e, sayfa 138
63) A.g.e, sayfa 209
64) A.g.e, sayfa 290
65) Menderes Demokrasi Yıldızı?, Şevket Çizmeli, 3.baskı, sayfa 741
66)
Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 292-295
67) A.g.e, sayfa 297-298
68) http://ahmetdursun374.blogcu.com/demokrat-parti-1950-1960-donemi/2132582
69)
Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 336-337
70) http://ahmetdursun374.blogcu.com/demokrat-parti-1950-1960-donemi/2132582
71)
Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 339
72) Menderes Demokrasi Yıldızı?, Şevket Çizmeli, 3.baskı, sayfa 740
73)
Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 368
74) http://ahmetdursun374.blogcu.com/demokrat-parti-1950-1960-donemi/2132582
75) Menderes Döneminde Ordu-Siyaset İlişkileri ve 27 Mayıs İhtilali, Ümit Özdağ, sayfa 94
76) Menderes Demokrasi Yıldızı?, Şevket Çizmeli, 3.baskı, sayfa 653-654
77) Soner Yalçın, Sözcü, 08.04.2014
78) A.g.m
79) A.g.m
80)
Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 416
81) A.g.e, sayfa 419
82) Soner Yalçın, Sözcü, 08.06.2014
83) 1950-1980 Karma Ekonomi, Cahit Kayra, sayfa 101
84) A.g.e, sayfa 114
85) Menderes Demokrasi Yıldızı?, Şevket Çizmeli, 3. baskı, sayfa 575
86) Uğur Mumcu, Cumhuriyet, 18.09.1990
87)
Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 461
88) A.g.e, sayfa 468
89) A.g.e, sayfa 469
90) http://ahmetdursun374.blogcu.com/demokrat-parti-1950-1960-donemi/2132582
91) A.g.m
92)
Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 483
93) Soner Yalçın, Sözcü, 08.06.2014
94) Menderes Demokrasi Yıldızı?, Şevket Çizmeli, 3.baskı, sayfa 750
95)
Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 484-485
96) Menderes Demokrasi Yıldızı?, Şevket Çizmeli, 3.baskı, sayfa 751
97) A.g.e, sayfa 705-706
98)
Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 486
99) Menderes Demokrasi Yıldızı?, Şevket Çizmeli, 3.baskı, sayfa 753
100) ...Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 486-490
101) Uğur Mumcu, Cumhuriyet, 18.09.1990
102) Menderes Döneminde Ordu-Siyaset İlişkileri ve 27 Mayıs İhtilali, Ümit Özdağ, sayfa 142-143
103)
Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 522
104) A.g.e, sayfa 537
105) A.g.e, sayfa 541
106) A.g.e, sayfa 548-549
107) Tarihimizle Yüzleşmek, Emre Kongar, 5.Basım, sayfa 190
108)
Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 573
109) A.g.e, sayfa 613
110) A.g.e, sayfa 589 590
111) A.g.e, sayfa 632
112) A.g.e, sayfa 651-659
113) A.g.e, sayfa 700
114) 27 Mayıs Bir Devrimdir, Cüneyt Akalın, sayfa 35
115)
Ve İhtilal, Altan Öymen, sayfa 693 694
116) A.g.e, sayfa 718
117) A.g.e, sayfa 696
118) 27 Mayıs Bir Devrimdir, Cüneyt Akalın, sayfa 37
119) A.g.e, sayfa 38
120) A.g.e, sayfa 39-40
121) A.g.e, sayfa 40
122) A.g.e, sayfa 41-42
123) Soner Yalçın, Hürriyet, 30.03.2008
124) Tarihimizle Yüzleşmek, Emre Kongar, 5.Basım, sayfa 189
125) 27 Mayıs Bir Devrimdir, Cüneyt Akalın, sayfa 36
27 mayıs toprak ağalığı ve ticaret burjuvazisinin oligarşik diktatörlüğüne karşı, asker-sivil aydın zümre içindeki burjuva reformist kanadın gerçekleştirdiği ilerici bir harekettir. Her ne kadar liberaller tepeden inme bir hareket gibi gösterse de hem hareketin öncesinde yükselen gençlik hareketinden güç alması hem de hareketten sonra halkla ve aydınlarla bütünleşmesi onu politik bir devrim haline getirmiştir. Diğer taraftan sınıfsal olarak sanayi burjuvazisinin de desteklediği bu harekete, emperyalizm de Menderes'in son aylarda gösterdiği Sovyet yakınlaşması nedeniyle karşı çıkmamıştır, zaten müdahaleyi yapanlar da antiemperyalizm temelli değil burjuva demokrasisini yeniden inşa etme temelli olarak bu hareketi gerçekleştirmişlerdir. Yanlış anlaşılmaması için şunu vurgulayayım; 27 Mayıs emperyalistlerin inisiyatifiyle gelişmiş bir hareket değildir. Ancak emperyalizmin karşı olduğu bir hareket de olmamıştır. Aşırı otoriterleşen Menderes'in Amerikan emperyalizmi açısından kontrolden çıkma tehlikesi emperyalizmin bu harekete karşı çıkmamasındaki en büyük etkendi. Diğer taraftan sanayi burjuvazisi destekledi dememin nedeni de; ağırlıklı olarak ticaret burjuvazisini ve toprak ağalığını temsil eden Menderes'in diktasından sanayi burjuvazisinin rahatsız olması ve ön plana çıkmak istemesidir.
Sonuç olarak Türkiye faşist bir tek parti diktasından kurtulmuş, anayasa mahkemesi kurulmuş, TRT özerk hale getirilmiş, son derece demokratik bir anayasaya kavuşulmuş, işçi sınıfı gösteriş ve yürüyüş yapma hakkı elde etmiş ve oluşan demokratik ortamla birlikte ilk legal sosyalist parti kurulmuş ve sosyalizm oluşan demokratik ortamın da etkisiyle tartışılma ve kitleselleşme şansına erişmiştir.
60. YIL: 27 Mayıs ve 1961 Anayasası
27 Mayıs, Türkiye’de rayından çıkan demokratik sistemi yeniden doğru yola getirmek için hukukun üstünlüğü, insan hak ve özgürlüklerine bağlı çağdaş ve demokratik bir anayasa yapmayı hedef olarak belirledi. Kurucu Meclis, ilerici, demokratik, hukuk devleti ilkelerine, insan hak ve özgürlüklerine en üst derecede saygılı bir anayasa yarattı. 1961 Anayasası, özgürlüklerin önünü açan ve hukuk devleti ilkelerine bağlı bir anayasadır. 12 Mart ve 12 Eylül, 27 Mayıs’ın yarattığı özgürlükçü, demokratik düzenin karşıtı uygulamalar yapmıştır. Birbirinin karşıtı olan bu hareketler, bilimsel olarak aynı torbaya konulamaz. Sosyolojik temelleri ve altyapıları birbirinden farklıdır.
Alev Coşkun
Bugün 27 Mayıs 1960 hareketinin 60. yıldönümüdür.
27 Mayıs, kimilerinin yazdığı, konuştuğu gibi, sadece askerin harekete geçerek iktidarı ele alma olayı değildir.
27 Mayıs 1960 hareketinin altyapısında üniversite gençliği ve bu hareketi bayraklarla, alkışlarla destekleyen bir halk kesimi vardı. Bu nedenle 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül aynı torbaya konulamaz. Sosyolojik temelleri ve altyapıları birbirinden çok farklıdır. 12 Mart ve 12 Eylül açıkça Atlantik ötesi projelerdir. Genelkurmay başkanının denetiminde, kuvvet komutanlarının emir komuta zinciri altında ne yazık ki bu emperyalist projeleri uygulamışlardır.
27 Mayıs bunun tersine, emir komuta zincirinin dışında, sayıları 38 olan genç subaylar, yüzbaşı, binbaşı ve albaylar tarafından gerçekleştirilmiştir. Başlarına getirdikleri general, harekete en son dahil edilmiştir. Emir komuta zincirini oluşturan Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları, olay gerçekleşince görevlerinden uzaklaştırılmışlardır.
Nitelikleri açısından da birbirinden farklıdırlar. 27 Mayıs, rayından çıkan demokratik sistemi yeniden doğru yola getirmek için hukukun üstünlüğü, insan hak ve özgürlüklerine bağlı çağdaş ve demokratik bir anayasa yapmayı hedef olarak belirledi. Bunun için görevlendirilen Kurucu Meclis, tayinle değil, seçimle oluşmuştur. Sektörlere göre gerçekleştirilen seçimlerle; işçi sendikaları, barolar, üniversiteler, öğretmen kuruluşları, esnaf odaları, ticaret ve sanayi odaları, tarım kooperatifleri kendi aralarında toplanarak yaptıkları demokratik seçimlerle temsilcilerini oluşturdular ve Kurucu Meclis’e gönderdiler.
12 Eylül ise Meclis’i tayinle oluşturdu. Dört generalin tayinle oluşturduğu Meclis’e “Danışma Kurulu” adı verildi.
Görüldüğü gibi Meclis’in oluşum biçimi nedeniyle de birbirlerine tamamen zıt hareketlerdir. 27 Mayıs’ın oluşturduğu Kurucu Meclis, 9 ay içerisinde, Türk tarihinin en ilerici, en demokratik ve hukuk devleti ilkelerine, insan hak ve özgürlüklerine en üst derecede saygılı bir anayasa yarattı. Bu anayasa halkoylaması ile kabul edildi. 1961 Anayasası, bütün dünyada Batılı bilim adamları tarafından kabul edildiği gibi ilerici, demokratik ve özgürlüklerin önünü açan ve hukuk devleti ilkelerine bağlı bir anayasadır.
GERİCİ - KARŞIDEVRİM
12 Mart tutucu, muhafazakâr; 12 Eylül ise gerici ve karşıdevrimcidir. Her ikisi de 1961 Anayasası’na karşı hareketlerdir. 12 Mart 1971’i yapan zamanın Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, “Toplumsal gelişme, ekonomik gelişmeyi aştı” diyordu. 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlük ortamı, toplumsal gelişmeyi sağladı, bunu durduruyoruz demek istiyordu.
12 Eylül ise, ilerici 1961 Anayasası’nı topyekûn ortadan kaldırdı. 1982 Anayasası’nı yarattı. Türk-İslam sentezini kabul etti. Eğitim Birliği Yasası’nı tahrip etti, tarikatların güçlenmesini sağladı.
AYNI TORBAYA KONULAMAZ
12 Mart ve 12 Eylül, aldığı kararlarla 27 Mayıs’ın yarattığı özgürlükçü, demokratik düzenin karşıtı uygulamalar yapmıştır. Böyle bir durumda, gerek yapılışları, gerek dayandığı sosyal katmanlar, gerek düşünsel temelleri gerekse yarattığı sonuçlar bakımından birbirinin karşıtı olan bu hareketler, bilimsel olarak aynı torbaya konulamaz. Sosyolojik temelleri ve altyapıları birbirinden farklıdır.
YOLUN TAŞLARI
Bu yazımızda ileriye sürülen toplumsal ve siyasal çözümlemelere karşı, kimi yazarlar “milli irade” kavramını öne sürerek ve idamları da anımsatarak demokrasiye karşı bir yazı yazdığımızı söyleyebileceklerdir.
Milli irade, demokratik ve anayasal bir kavramdır ve bunun üzerinde derinlemesine yorum yapmak bu yazının sınırlarını aşar. Ancak gerek Batılı anayasa hukukçuları gerekse Prof. Ali Fuat Başgil gibi anayasacılar, milli iradenin soyut bir kavram olduğunu, günümüzde de geçerliliğini yitirdiğini belirtirler. (Bu sorun ayrı bir yazımızın konusu olacaktır.)
DEMOKRASİ, İKTİDARIN HUKUKLA SINIRLANDIRILMASIDIR
Biz, 27 Mayıs öncesi gençlik hareketleri içerisinde, daha sonra 1961 Anayasası’nın hazırlanışında Kurucu Meclis’in divan kâtibi olarak görev yaparken de daima demokrasiye bağlıydık. Kesin olarak da idamlara karşıydık. Başbakan Menderes ve iki bakanın idam edilmeleri çok büyük bir hata, siyasal bir basiretsizliktir.
Demokrasi, siyasal iktidarın hukukla sınırlandırılmasıdır.
Demokrasi, milli irade ve seçimle gelenin her istediğini yapması demek değildir. Çağımız demokrasileri, siyasal iktidarların anayasa kurulları ile sınırlandırıldığı rejimlerdir. Bu çerçevede DP’nin demokrasiyle çelişen uygulamalarına bakmak gerekir.
- 1950 demokratik seçiminden sonra DP’nin ilk icraatı o tarafsız ve adil seçimleri gerçekleştiren CHP’nin bütün mal varlığını elinden almak oldu. Köy Enstitüleri, Halkevleri kapatıldı. (1953)
- 1954 seçimlerinden sonra kendisine oy vermeyen Kırşehir vilayeti ve Abana ilçesi belde yapıldı. (30 Haziran 1954)
- Emekli Sandığı Yasası’na getirilen bir değişiklikle, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay üyeleri hiçbir neden gösterilmeden emekli ediliyorlardı.
- Basın özgürlüğüne darbe indiriliyor, basın davalarında “ispat hakkı” tanınmıyor, gerçek olsa bile iktidara karşı yapılan bir haber ceza ile sonuçlanıyordu. İspat hakkını savunanlarla, “İsmail Hakkı” diye alay ediliyordu. 1960’a gelindiğinde 800’e yakın gazeteci hapishanelerdeydi.
- Vatan Cephesi kuruldu. Radyolar her gün Vatan Cephesi’ne girenlerin isimlerini yayımlıyordu. Ülke, siyasal iktidarın düzenlemesiyle Vatan Cephesi ve karşı cephe olarak ikiye bölündü.
- Partisinin il kongresinde konuşmak için Uşak’a giden CHP lideri İsmet İnönü, DP’liler tarafından taşlandı. Ardından İzmir’deki Demokrat İzmir gazetesine saldırıldı. Çerçeveler kırıldı, makineler tahrip edildi.
- Ana muhalefet partisi başkanı İnönü’nün İstanbul’a dönüşünde, Topkapı’da yolu kesildi. Kendisine taşla, sopalarla saldırıldı, öldürülmek istendi. Bir mucize ile kurtuldu.
- Yine Kayseri’ye il kongresine giderken askeri birliklerce yolu kesildi.
- Nisan 1960’ta, İnönü Meclis’te konuşurken, Meclis’ten 12 oturum dışarıya atıldı. Oysa o, Meclis’in ilk kuruluşundan beri en önemli görevlerde bulunmuş, Cumhuriyetin kuruluşunda imzası olan bir kişiydi. Üstelik, hukuka bağlı, adil ve eşit, dürüst bir sistemle 1950 seçimlerini yaparak iktidarı DP’ye barış içinde devreden bir devlet adamıydı.
- En sonunda kısa adıyla, “Tahkikat Komisyonu” kuruldu.
“Milli irade, Meclis, İnceleme Komisyonu kuramaz mı” diye itirazların yükseldiğini duyumsuyorum. Bu itirazın yanıtını kitabında Prof. Dr. Ali Fuat Başgil veriyor. Diyor ki: “Meclis Tahkikat Komisyonu kurabilir. Anayasaya aykırı değildir. Ancak bu komisyona olağanüstü yetkiler veren kanun anayasaya aykırıdır.”
Peki, neydi bu yetkiler? Komisyon, basına her türlü yasak koyuyor, gazeteleri kapatabiliyor, matbaalarına el koyabiliyor, siyasal toplantıları yasaklıyor, istediği kişiyi tutukluyordu.
Üstelik bu kararlar kesindi, itiraz edilemezdi. Bu kararlara karşı çıkanlar da 3 yıl hapis ile cezalandırılıyordu.
DÜNYANIN NERESİNDE VAR?
Şimdi bu konuda itiraz edenlere sesleniyorum: Dünyanın hangi demokratik ülkesinde böyle komisyonlar vardır? Hangi ülkede kendisine oy vermeyen bir vilayetin halkına ceza verilir ve ilçeye dönüştürülür? Dünyanın hangi ülkesinde kurulan bir “İnceleme Komisyonu” gazetelere el koyabilir, mahkemelerin üstüne çıkarak hiçbir itiraz yolu da olmadan insanları hapse atabilir?
Bunların milli irade ve demokrasi ile bir ilişkisi, bir bağı olabilir mi?
İÇTENLİKLİ DESTEK
Tüm bu nedenlerle, 27 Mayıs gerçekleşince, üniversite gençliğinin büyük çoğunluğu tarafından desteklendi, halk tarafından alkışlandı.
27 Mayıs 1960, getirdiği ilerici ve demokratik anayasa ile gerçek bir toplumsal değişimi ve dönüşümü simgeler.
İdamlara karşıyız. Ancak Türk demokratik yaşamının anlaşılabilmesi için, muhakkak 1960 öncesinin gerçekçi ve bilimsel verilere dayanarak çözümlenmesi, analiz edilmesi gerekmektedir.
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/60-yil-27-mayis-ve-1961-anayasasi-1741206
Behice Boran’ın gözünden 27 Mayıs - Metin Çulhaoğlu
Üç gün önce, 27 Mayıs’ın 60. yılı dolayısıyla pek çok şey söylendi. Konuyla ilgili olarak soldan gelen kimi değinilerin özel bir duruma işaret ettiğini söylemek mümkün görünüyor: Yetmez ama evetçilere saydırarak kapıdan kovulduğu sanılan liberalizm, 27 Mayıs kötülemesiyle pekâlâ bacadan içeri alınabiliyormuş…
Kendi görüşlerimizi mümkün olduğu kadar sınırlı tutarak, Türkiye’de sosyalist düşüncenin ve hareketin en önemli isimleri arasında yer alan Behice Boran’ın 27 Mayıs’a nasıl baktığını kısaca aktarmaya çalışacağız. Behice Boran’ı seçmiş olmamızın nedenlerinden biri, “zinde güçlere” yaklaşımının örneğin Avcıoğlu, Kıvılcımlı ve Belli gibi başka önemli isimlere göre kimi farklılıklar göstermesidir.
***
Behice Boran, Demokrat Parti’yi deviren 27 Mayıs askeri müdahalesini memnuniyetle karşılamış, desteklemiştir. Bu destek, 27 Mayıs darbesinin üzerinden henüz 1 ay geçmişken 28 Haziran 1960 tarihinde Cemal Gürsel’e yazılan mektupta açık biçimde dile getirilmektedir. Boran bu mektubunda 27 Mayıs’ı, “Tanzimat’tan bu yana memleketimizin sosyal-politik gelişmesinde İstiklal Savaşı ve Atatürk inkılaplarından sonra ikinci büyük hamle” olarak değerlendirmektedir (Behice Boran, Yazılar, Konuşmalar, Söyleşiler, Savunmalar, Cilt 3, Hazırlayan: Nihat Sargın, Sosyal Tarih Yayınları 2010, s. 2329).
Aradan henüz bir ay geçmişken “çok erken” ve “abartılı” bir değerlendirme olduğu, akademik kariyerine son verilen, devrilen iktidar tarafından hapse atılan bir aydının öfkesini (de) yansıttığı söylenebilir. MBK (Milli Birlik Komitesi) içindeki farklı görüşlerin ve niyetlerin o sırada henüz ortaya çıkmadığına işaret edilebilir.
Ancak Boran’ın 27 Mayıs’ı izleyen yıllarda da özünde aynı görüşe sahip olduğu görülmektedir.
Örneğin: “Sosyalizme götürecek yolu demokratik mücadele usulleriyle aşmamız imkânı, bütün sınırlayıcı, engelleyici şartlara rağmen, yine de tarihimizde daha önce mevcut olmadığı derecede vardır. Bu imkânı bize 27 Mayıs ihtilali vermiştir.” (1 Ekim 1962 tarihli Vatan gazetesinden, a.g.e. Cilt 1, s. 488).
Sonra, Boran’a göre Türkiye’nin “İşçi hareketlerinin tekrar canlanması için İkinci Dünya Savaşından sonraki dönemi, toplumcu akımların ortaya çıkması için de 27 Mayıs 1960 hareketini beklemesi” gerekmiştir (8 Kasım 1964 tarihinde Sosyal Adalet dergisinde çıkan yazı, a.g.e. Cilt 1, s. 572).
***
Boran’ın 27 Mayıs’a ilişkin tespitlerini değerli kılan, zaman-mekân dışı kavramlar ve ilkeler yerine toplumsal sınıflar ve katmanlar arasında yaşanan somut ilişki ve gerilimlerden yola çıkmasıdır. Boran’ın çözümlemesine göre, burjuvazinin hoşnutsuz bir kanadı ile birlikte eski konumunu yitiren asker-sivil yönetici kesim karşısında DP, kendi temsil ettiği sınıfların mutlak iktidarını gerçekleştirme peşindeydi. Ne var ki, “Türkiye 1945 öncesi Türkiye’si değildi. Sınıf güçleri, ilişkileri değişmişti. Bu objektif durum 27 Mayısçıları ve anayasa yapıcılarını –kendileri kişi olarak farkında olsunlar olmasınlar- sosyolojik bir zorunlulukla etkiliyordu.” (a.g.e. Cilt 2, s. 1279).
Son cümle kilit önemdedir: (Kendi yorumumuzu da katarak) güçlenmiş burjuvazi karşısında eski konumunu arayan, ama ona ulaşması mümkün olmayan, cumhuriyetçi, laik ve ilerici bir tabana da sahip “zinde güçler” bir arayış içindedir. Ya artık kendisiyle aşık atan sermaye sınıfına yamanacak ya da bu kez sermaye sınıfına paralel bir gelişim gösteren işçi-emekçi kesimlere bakacaktı…
27 Mayıs anayasası, işte bu yeni “bakışın” önemli kimi izlerini taşımıştır.
Aslında, aydınlanmak için değil sadece külyutmaz olduğunu göstermek için karmaşık komplo teorileri arayanlardan değilsek ortada öyle içinden çıkılmaz bir durum da yoktur: Kapitalizmin geliştiği ve modern toplumsal sınıfların ortaya çıktığı, ama siyasal temsil alanında gerilim ve sürtüşmelerin yaşandığı dönemler, özellikle yeni paradigma dayatmalarıyla (kalkınma ve sanayileşme) örtüşüyorsa, oradan sola da bir alan ya da boşluk çıkması doğaldır…
***
Titiz bir okur, bu değerlendirmelerin hep 1960’lara ait olduğunu, daha sonraki dönemlerde, özellikle 12 Mart 1971’den sonra Boran’ın 27 Mayıs’a ilişkin görüşlerinin değişip değişmediğini merak edebilir.
Boran, 27 Mayıs’ı örneğin 17 yıl sonra değerlendirdiğinde bu olayı ve ardından gelen 1961 Anayasa’sını “demokratikleşme sürecinde yeni bir sıçrama” olarak tanımlamaya devam etmiştir Formasyonu gelişkin bir Marksist olduğundan, daha sonra gelinen noktaları 27 Mayıs’ın “doğal ve mantıki uzantısı” sayma gibi bir yavanlıktan uzak durmuştur.
Boran’a göre işçi sınıfının ve diğer demokratik güçlerin 1961 Anayasası’nın getirdiği hak ve özgülüklere sahip çıkması, Anayasa’nın “bilimsel sosyalizm açısından yorumlanıp değerlendirilmesi” ve mücadelenin bu doğrultuda gelişmesi, burjuvaziyi, politikacılarını ve iktidarını şaşırtmış, karşı girişimlere yöneltmiştir (Yurt ve Dünya dergisinin Ocak 1977 tarihli 1. Sayısından,a.g.e, Cilt 3, ss. 1629-1630).
***
Yazının sınırları çoktan aşıldığından son bir not daha ekleyip bitiriyoruz:
(X) yılında ortaya çıkan (A) durumunun, daha önce, diyelim (X-20) yılında gerçekleşen (B) olayının her durumda ve mutlaka doğrudan sonucu sayılması gerektiğini ancak ahmaklar düşünebilir.
Bu bağlamda, “ahmaklık hakkımızı” biz de kullanmak istiyoruz: Türkiye’de 1946 yılında çok partili düzene, 56 yıl sonra AKP iktidara gelsin diye geçilmiştir…
https://ilerihaber.org/yazar/behice-boranin-gozunden-27-mayis-113479.html