Hep 19 yaşında bir şair...
Nâzım Hikmet'in ölümünün 51. yıl dönümünde, yazarımız Asaf Güven Aksel'in yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz.
Asaf Güven Aksel
Dedesinden Nâzımı, babasından Hikmeti alır 1902de Selanikte doğan bebek. İstibdattan bunalan baba, dışişleri memurluğundan istifa edip Halepe göçürdüğünde aileyi, daha kundakta. Halepte vali bir dede, ama hürriyetçi, sürgünden sürgüne gidip duruyor. Diyarbakır. Ne yapsalar geçim derdi karşılarında. İstanbulun Kadıköyü. Küçük Nâzımın kafasında camdan teyyareler, sarı defterinde şiirler, ellerinde resim boyaları. Ve Nişantaşı Sultanisinden her yıl aferin varakası. 11 yaşında yazdığı ilk şiiri Feryâd-ı Vatan olan bir çocuk. Birinci Dünya Savaşı. Dayısının, Çanakkalede İngiliz emperyalizmince öldürüldüğünün bilincine varışla şekillenen şiirler
1920. İstanbul işgal altında. Umut Anadoluda. Bir veda şiiri bırakıyor babasına: Git bugün o ıssız yollarda ağla / Dört yıldır her yerde can verirken ilk / Bak bugün mukaddes duygularınla / Sana sus derlerken
Haykır!.. ey gençlik. Kuvvayı Milliyeye silah ve cephane kaçıran bir örgüt eliyle İnebolu. Farklı bir dünyayla tanışma. 1921de Bolu Sultanisi kısmı iptidai muallimi. Şeyhler, ağalar, mollalar. Bu kara kuvvetin kara elleri / Böyle sarılırken boğazımıza / Gönüllerimizde bir o hırsıza / Hâlâ veriyoruz kutsî bir yeri. Sevilen öğretmen, sürekli izlenen bir çıban başıdır artık. Şiir, tarih, felsefe. Adını ilk kez duyduğu Mustafa Suphilerin katledildiği haberi. Kafasında uyanan sorular. Bulduğu yanıtlar. Göğsünde 15 yara, kalbi çarparak Rusya yolunda.
Doğu Halkları Emekçileri Komünist Üniversitesinde (KUTV) siyasal bilimler öğrencisi. 19 yaşında
Benim ilk çocuğum, ilk hocam, ilk yoldaşım / 19 yaşım / Sana anam gibi hürmet ediyorum / edeceğim/ Senin ilk arşınladığın yoldan gidiyorum / gideceğim / Benim ilk çocuğum, ilk hocam, ilk yoldaşım / 19 yaşım
/
/ Köpüklü şahlanışların dönüm yeri.. / Dünyanın altıda biri; / kan içinde doğuran ana.. / İstasyondan istasyona / yalınayak / tankları kovalayarak / açlıkla yarış... / Şarkıların boyu kilometre / ölümün boyu bir karış... / Kafkas; / güneş / Sibirya; / kar / Seslenebildiğiniz kadar ses- / -lenin / 24 saatte 24 saat Lenin / 24 saat Marks / 24 saat Engels / Yüz dirhem kara ekmek, / 20 ton kitap / ve 20 dakika şey! /...
Sonrasında, hep 19 yaşında. Leninin ölüsü başında nöbetçiyken, yıl daha 1924ken, Kalbe bir bıçak gibi giren hâtıraların / dilsiz olduklarını anlıyorum / Kar yağıyor / ve ben hatırlıyorum diyecek kadar büyümüş, çok şeyler yaşamış bir genç adam. Köpüklü şahlanışların dönüm yeri demesi, bundandı
1925. Memleketinde. 19 yaşının namusunu korumaktan, boynunda 15 yıl zindan hükmü asılı, kaçak. Mühürdar açıklarında bir taka, içinde tayfa giysili Nâzım. Burjuvanın tokadına yüzümü uzatamam! 25 kilometreden pırıl pırıl Moskova.
1928. Genel af. Yeniden memleketi, memleketinin pasaportsuz yurtdışına çıkışçıklık bir hapishanesi.
Sonra, 1929 gelir, o 19 yaşındayken. 835 Satır yayınlanır. Edebiyat, şiir, siyaset bu andan itibaren eskisi gibi olamayacaktır. Nâzımın şiiri, ülkeyi kuşatır. Hele o türkü! O toprak çanaklarda güneşi içenlerin türküsü! Topraktan, ateşten, sudan, demirden doğanların
Ölülerinin matemini tutmaya vakti olmayanların
Güneşi zaptedeceğiz
Hemen arkasından, KUTVdan arkadaşı, Çinli devrimci, Si-Ya-Unun anısına yazdığı destanın kitaplaşması: Jokond ile Sİ-YA-U. Bundan böyle, Türkiye, dünya şiirine en kıymetli evladını armağan etmiştir. Hiçbir ülkede şiir tarihi çalışmaları, onun adı geçmeden yazılamayacaktır.
19 yaşındadır Nâzım, artık tepeden tırnağa bir kavga olarak geçen ömrü boyunca. Şiirler yazacak, oyunlar, makaleler, senaryolar yazacak, putları devirecek, dışarıdan çok içeride kalacak, hep ama hep halkın safında olmanın gençliğini yaşayacaktır.
Kellesini kurtarıp nida ve sual işaretlerinden, bir büyük kavgada açık ve endişesiz girmiştir safına. TKPsi vardır! Oğlunu bile emanet edeceği partisi! Topraktan öğrenip kitapsız bilen köylüsü vardır! Karabükte çelik döken, Bursada havlu dokuyan işçisi vardır! Dünyanın dört bir yanında, aynı ekmek, aynı hürriyet için dövüştüğü, yüzünü görmediği dostları vardır. Madrid kapısında onun için dikilen, kar altındaki nöbetçiye yün çorapla karşılık verecektir. Dünyanın dört bir yanında düşmanları! Gizengayı öldüreceklerdir, Taranta Babuyu! Sermayenin, emperyalizmin kanına susamışlığını ilan eder! Ülkesi vardır, canından çok sevdiği! Ülkeleri vardır, ülkesinin yarınını bugünden yaşayan vatandaşlarından olduğu! Aşkları vardır aşkları! Yegân yegân insanlık beyanıdır!
Böyle bir saf tutuşun şiiriyle büyüdükçe büyüyen bir Nâzım Hikmetin hep 19 yaşında kalmışlık muammasını açıklar belki de, taşların, denizin, insanın gözündeki kederi, ansızın sevinmeyi, yağmuru, hapiste yatmayı, ulaşılmazları, hasretleri sevmesine şükreden dizeleri.
Tarihleri sıralayabilir, yolculuklarını, yazdıklarını, mapusluklarını, sevdalarını kronolojiye dökebilirsiniz. Sonuç, 19 yaşında bir komünistin kavgası, mutluluğun bedelini ödemekten yüksünmemesi, şiire vurulan damgadır.
3 Haziran 1963. 19 yaşında ölmüştür. Moskovada. Yüreğinde bir memleket sızısı. Moskova 19 yaşım, 60 yaşım, öğretmenim, yoldaşım dediği yerde bile, bir sızı
Bahar yağmurlarının bile silemediği
--------------------
Bu adamlar, Dino,
Ellerinde ışık parçaları,
Bu karanlıkta, Dino,
Bu adamlar nereye gider?
Sen de, ben de, Dino,
Onların arasındayız,
Biz de, biz de, Dino,
Gördük açık maviyi.
Nâzım Hikmet
*Nazım Hikmet, bu şiiri Abidin Dinonun Yürüyüş adlı tablosu üzerine yazmıştır.
http://haber.sol.org.tr/kultur-sanat/hep-19-yasinda-bir-sair-haberi-93279
bana göre dünyanın en büyük şairi o.
51. yıl
/Orhan Aydın
Kötü zamanlardayız usta.
Şikâyet olsun diye yazmıyorum, aramızda olmayışınızın 51. yılında ne durumda olduğumuzu anlatmak isterim.
Ülkemiz kan, kin ve nefret kusan bir aklı karanın elinde oradan oraya savruluyor.
İç edilmedik değerimiz kalmadı, canımız yanıyor.
Sokak ortasında çocuklarımız katlediliyor, işçilerin emekçilerin hayatları ölüm kuyularında bitiriliyor.
Vicdanı kör bir soysuzluk toplumsal aklımızı orta yerinden biçti, hızla ayrıştırılıyoruz.
Yoksullaştırılıyoruz.
İşsizlik ordusu büyüyor.
Adalet teslim alındı.
Hukuk ayaklar altında.
Kentlerimiz betondan tabutluklar, ormanlarımız, derelerimiz, nehirlerimiz can çekişiyor.
Eğitim cami avlularından idare ediliyor, sağlık hizmetleri ölüm.
Sanat ve sanatçı yine düşman ilan edildi.
Evet, yanlış duymadınız ustam, ülkemizde sanatçıların ve halkın yoğun emekleri ile yaşatılan tüm sanat alanları düşman edildi, sahne sanatları bitiriliyor.
Operalar senfoniler susacak, tiyatrolar perde kapatacak, bale danslar ve korolar dağıtılacak.
Sanatçılar kapitalizmin pis çarklarında yem edilecekler.
Acıdır Ustam.
Üstelik bütün bunları içimizdeki şeytanları devşirip, önlerine yem atıp karşımıza dikerek yapıyorlar, tıpkı sizin tanıklık ettiğiniz yıllar gibi.
Üç kuruşa onurlarını satıp, halka yalan söylemek üstüne yapılandırılmış bir çeteye tapınıyorlar.
Ne tuhaf değil mi ustam bunlarında kaburgalarında ateş bir yürek yerine idare lambası yanıyor.
Buradan aklınızı, yüreğinizi taşısam bu soysuzluğa acaba anlarlar mı?
Ayağa Kalkın Efendiler
Behey! Kaburgalarında ateş bir yürek yerine
idare lambası yanan adam!
Behey armut satar gibi
san'atı okkayla satan san'atkar!
Ettiğin kar
kalmayacak yanına!
soksan da kafanı dükkanına,
dükkanını yedi kat yerin dibine soksan;
yine ateşimiz seni
yağlı saçlarından tutuşturarak
bir türbe mumu gibi damla damla eritecek!
Çek elini san'atın yakasından
çek!
Çekiniz!
Bıyıkları pomadlı ahenginiz
süzüyor gözlerini hala
koyda çıplak yıkanan Leyla'ya karşı!
Fakat bugün
ağzımızdaki ateş borularla
çalınıyor yeni san'atın marşı!
Yeter artık Yenicami tıraşı,
yeter!
Ayağa kalkın efendiler...