Korkmayın, Baas falan gelmez
Metin Çulhaoğlu
İngiliz istihbarat örgütü şefi M (Judy Dench) Casino Royale adlı James Bond filminde söyler:
Tanrım, soğuk savaşı özlüyorum
Haklıdır; sosyalist sistemin çöküşünden sonra dünya üzerinde at oynatma olanakları bulan seksen sekiz çeşit örgütten, odaktan ve çevreden bunalmıştır ve bir istihbarat şefi olarak soğuk savaş döneminin sadeliğini özlemektedir.
Daha çok özlerler
***
IŞİDın Iraktaki hamleleri pek çok soruyu gündeme getirdi: ABD işe karışır mı, karışırsa nasıl karışır? Irak ne olur? İran ne yapar? Durumdan kazançlı çıkan Kürtler midir? Bu durum Türkiyeyi nasıl etkiler? Türkiye Pakistanlaşır mı?
Sorular daha da çoğaltılabilir. Ancak bunlar, kesin yanıtları bugünden verilebilecek sorular değildir. Bugünden yapılabilecek olan, mevcut durumu genel hatlarıyla ortaya koymak ve en temelde nerelere dayanmak, yaslanmak gerektiğini tespit etmektir.
Durum, en genel hatlarıyla şöyle özetlenebilir:
1- Dünya kapitalist sistemi-dünya sosyalist (isteyen reel de diyebilir) sistemi ikiliğine dayanan dönemin kapanması, Pandoranın kutusunu açmıştır. İki kutuplu dünya sisteminde bir kutbun besleyip palazlandırdığı, ama kontrol altında tutabildiği güçler şimdi kontrolden çıktığı gibi, kendi içinden daha uçlarda yer alan güçleri ortaya çıkarmaktadır.
2- Aydınlanmanın, modernleşmenin ve sınıf kimliğinin son 20 yıl içinde maruz kaldığı, bu arada pek çok liberal kesimin de katıldığı saldırılar, az çok oturmuş, kendi iç tutarlığına sahip genel bir ideolojik-siyasal ortam yerine bir boşluğa yol açmıştır. Özellikle Türkiyenin de içinde bulunduğu bölge söz konusu olduğunda öyle az buz bir boşluk değildir; en kıytırık denebilecek meczuplar grubunun bile adam toplayıp silahlandırdığında özne haline gelebileceği bir boşluk
3- Modern dünyanın özelliği, her öznenin aynı zamanda bir taraf olarak tanımlanabilmesiydi. Günümüz dünyasında ise taraf olarak tanımlanamayacakları halde süreçleri etkileme anlamında basbayağı özne konumuna gelen topluluklar ortalıkta cirit atmaktadır.
4- ABD, İran ve Suriye ile diyalog ortamı arasa, İsraile bir hat çizse, bu arada Kürt kartını oynasa bile bölgeye az çok istikrarlı herhangi bir düzen getirebilecek durumda değildir. Hem gücü yetmeyeceği, hem de bir dönemki göz ağrıları büsbütün kontrolden çıkıp kendi kafalarına göre takıldıkları için
5- Diktatörlük, baskı rejimi, Leviathanın diyarı ne derseniz deyin, bölgenin üç önemli ülkesinde dinci fanatizmi ve çağdışı hareketleri frenleyen unsur çeşitli türevleriyle Baas rejimleriydi. Gidenin yerine çağdaş demokrasinin gelmeyeceği de belliydi. Tu kaka ilan edenler, bıraktığı boşluğun her tür meşakkatine katlanmak zorundadırlar.
6- Ortadaki durumun değişmesi için, bölgedeki belirli bir ülkede radikal bir dönüşüm yaşanmasından başka yol yoktur.
***
Türkiyede ne olur ya da Türkiyeye ne olur?
Bu soruların cevabı, yukarıdaki (6) madde bağlamında düşünülmelidir.
Devam etmeden, kısa bir teorik not düşelim: İnsanlığın 18. yüzyıldan günümüze uzanan tarihi kümülatif özelliğe sahiptir ve bu tarihin çeşitli veçheleri arasında son tahlilde mantıksal bir bütünlük vardır. Şu anlama geliyor: Siz bu kümülatif bütünlüğün içsel bir öğesini oradan çekip çıkarırsanız, dağılanın üzerine daha iyi bir yeniyi inşa edemezsiniz. Karşınıza, 18. yüzyılın bile çok daha gerilerine uzanan bir bağnazlık, yobazlık ve azgınlık çıkacaktır.
O zaman (lineer olmasa bile) ilerleme fikrini, aydınlanma ve modernleşme müktesebatını, şu ya da bu entelektüel gerekçeyle sorgulayıp reddetme yolunu seçenler, IŞİDını da,
bağlantılı
örgütünü de, her tür katiller güruhunu da sineye çekmek zorundadırlar.
Türkiye, içinde bulunduğu bölgede Aydınlanma düşüncesinin, bu düşünceyle ilişkili kurumsallıkların, belirli duyarlılık ve tepkilerin her şeye rağmen en fazla kök saldığı ülkedir. En önemlisi, bunlara (bir kez daha her şeye rağmen) gelişkin bir sınıfın varlığını ve sosyalist hareketin bir türlü kazınamayan birikimini eklerseniz, çok rahat bir başkadır benim memleketim diyebilirsiniz.
Buradan yürünsün
Korkmayın, Baas falan gelmez