devrimden sonra işçi sınıfını kendi devletini kuracağı ve bu devletin proleterya diktatörlüğü olacağı konusu çok eleştiriliyor. böyle bir diktatörlüğün parti diktatörlüğüne dönüşeceği eleştiri yapılıyor.Proleterya diktatörlüğü parti diktatörlüğümüdür? aralarında bir fark var mıdır? benim düşüncem proleterya diktatörlüğünün parti diktatörlüğü olabileceği zaten partinin işçi sınıfı partisi olması nedeniyle diktatörlüğün işçi sınıfına yönelik olmayacağı şeklindedir.
İnsan yönetimi birilerinin insafına veya iyi yönetimine bırakılmayacak kadar önemlidir. Devrimden sonra ne kadar iyi niyetlerle yola çıkılırsa çıkılsın, tek partinin yönetiminde olan bir devlet idaresi bürokratik dejenerasyona uğrayacak ve özünde burjuvaziye karşı olduğu iddia edilen devlet yönetimi zamanla topluma karşı baskıcı bir nitelik kazanacaktır. Sovyetler Birliği'nde yaşanan budur. Stalin iktidarıyla birlikte parti içinde meydana gelen çekişmeler parti-devlet aygıtını komünist parti üyelerine karşı yöneltmiş, devlet kadroları hallaç pamuğu gibi atılmış, sürgünler yaşanmış, baskının en ağır biçimi topluma dayatılmış, proletarya diktatörlüğü adı altında parti diktatörlüğü hakim olmuştur.
Sosyalist olmak bu adamlara göre solu, tarihini eleştirmek, karalamak, reddetmek olarak anlaşılıyor. Yaptıkları sadece bu. Eleştiriyorsun, bari ne yapılması gerektiğini söyle de solcu musun anlayalım. Şimdi cevabı merak ediyorum. Proletarya diktatörlüğüne karşıyım mı diyecek? Demokrasi mi diyecek? Ne diyecek, gerçekten merak ediyorum.
Sınıfsız bir toplum yöneten yönetilen ilişkisinin bulunmadığı bir toplumdur. Böyle bir toplum bilinçli bireyler toplumudur ve böyle bir toplumda insanlar kendi çıkarlarının bilincindedirler. Komünist toplum derken böyle bir toplum idealize ediyoruz demektir. Problem, böyle bir topluma yürüyüş sürecinde bireyin bilinç düzeyini belli bir aşamaya getirmeden burjuvaziye yönelik olduğunu söyleseniz bile bir diktatörlük tesis edilmeye çalışılmasıdır. Problem buradadır. İşçi sınıfını, emekçi kesimleri bilinçsiz olarak tarif edince sınıfsız topluma gidiş sürecinde onun doğruyu bulamayacağını, doğru kararlar veremeyeceğini ve bu yüzden uzunca bir müddet yönetilmesi gerektiğini, onunla ilgili kararları partinin vermesini gerektiğini devletin bu biçimde yapılanması gerektiğini ileri sürdüğünüzde problemler çıkması kaçınılmazdır diyorum. Bu sürecin uzun süreceğini de varsaydığımızda, ne kadar iyi niyetlerle yola çıkılırsa çıkılsın, sistem dejenere olmaya mahkumdur ve sonuçta devlet bürokratik sapmaya uğramaktadır. Yaşanmış sosyalizmde bütün bu sorunlar ortaya çıkmıştır.
Problem proletarya diktatörlüğü altında işçi sınıfının karar alma mekanizmalarını çoğaltmak ve sınıfın doğrudan karar vermesini sağlamaktır. Devrimden sonra partinin etkinliğini en aza indirmek ve doğrudan demokrasiyi ivedi olarak hayata geçirmek gereklidir. Sınıfın öz örgütlenmelerinin onay vermediği hiç bir karar hiç bir kurum tarafından alınmamalı, partinin alacağı kararlar bu örgütlenmeler tarafından onaylanmadıkça yasalaşmamalıdır. Söylemek istediğim, devrimden hemen sonra bile işçi sınıfını bütün kararların merkezine getirmek olmalıdır. Hiç bir kurum ve örgüt sınıfa rağmen karar almamalı ve kendisini sınıfın yerine koymamalıdır. Proletarya diktatörlüğünün parti diktatörlüğü olmaması ve devletin bürokratik yozlaşmaya uğramaması için yapılması ve hedeflenmesi gereken yönetim biçimi bu olmalıdır.