Siyasal İslamın Filistin riyakarlığı
Emperyalistlerle işbirliği yapan siyasal İslamcı akım, kapitalist emperyalizmin organik bir parçasıdır. Bundan dolayı kelimenin gerçek anlamında anti-Siyonist bir politika izleme gücü ve ufkundan yoksundur. Ne dini referanslı vaazlar ne kimi zaman anti-semitizme varan boş efelenmeler bu gerçeği değiştirir.
7 Temmuzda Filistin halkına karşı başlayan vahşi İsrail saldırısı, Gazzede yıkım ve ölüm saçmaya devam ediyor. İlk günlerde saldırıya tepki göstermekten kaçınan AKP iktidarının şefleri, son günlerde yeniden demagojik vaazlara başladılar. Ancak riyakarlık abidesi bu vaazlar ne kadar keskinse, bir o kadar da icraattan uzaktır.
AKP iktidarı ve onun uzantılarının bu kaba riyakarlığı bir rastlantı değil, sınıfsal bir tutumun yansımasıdır. Örneğin AKP şeflerinin devamcısı olmakla iftihar ettikleri Adnan Menderesin Demokrat Parti (DP) hükümeti de, daha 1950li yıllarda Siyonist İsraille işbirliği yapıyordu. Genelde Ortadoğunun özelde Türkiyenin siyasal İslamcı gerici akımları ise, uzun yıllar Filistin sorununa ya ilgisiz kaldılar ya da Siyonizmin safında yer aldılar.
Burjuva gericiliği devrimci direnişe karşı
Filistin direnişinin boy verdiği 1960lı yıllarda ulusal kurtuluş hareketleri, Avrupada faşizmi ezerek zafere ulaşan Sovyetler Birliğinin etkisi altındaydı. Dünyanın farklı bölgelerindeki ulusal kurtuluş hareketlerinin çoğu Marksizme yakın çizgideydi. Filistinde de Siyonist işgale karşı direnişi başlatanlar, sol/sosyalist hareketlerdir.
Filistin direnişi, 1970li yıllarda dünya ilerici-devrimci güçlerinin ilham kaynağı olmuş ve dünyanın dört bir yanından devrimciyi Filistine çekmiştir. Türkiyede 1971 devrimci çıkışını gerçekleştiren 68 kuşağının devrimci kadrolarının çoğu, Filistin halkıyla enternasyonal dayanışma içine girerek, siyonist işgale karşı savaşmıştır. 80li yıllarda da devam eden bu dayanışmanın sonucu olarak, Türkiyeden binlerce devrimci Filistin direnişine katılmış, onlarcası bu savaşta hayatını kaybetmiştir.
O dönemde 6. Filoyu kıble belleyen ve Komünizmle Mücadele Derneklerinde yuvalanan siyasal İslamcılar, anti-emperyalist/anti-siyonist mücadeleyi yükselten devrimcileri, teröristler diye lanetlediler. Kendileri Filistinin adını anmaktan bile kaçınırken, Siyonist işgale karşı Filistin halkının özgürlüğü için savaşan devrimcileri ise düşman bellediler.
Burjuva akımların, diğer bir ifadeyle emperyalizmin işbirlikçilerinin en gerici en riyakâr temsilcileri olan siyasal İslamcılar için Filistin, uzun yıllar boyunca yok hükmündeydi. Bu gerici zihniyet, Filistin direnişinde İslamcıların adının bile anılmadığı o görkemli dönemi, yok sayma çabasından da hiçbir zaman vazgeçmedi.
Filistin direnişine değil İslamcı Hamasa destek
Ancak Birinci İntifada sürecinde direniş hareketlerine katılan Hamas, İsrailin göz yummasıyla kurulmuş, Müslüman Kardeşlerin (İhvan) Filistin kolu olarak tarih sahnesine çıkmıştı. Uzun yıllar direnişten uzak duran Hamas, tabandan gelen basıncın da etkisiyle, 90lı yılların başında direnişe yöneldi. Hamasın siyasal sahneye bir güç olarak çıkması, siyasal İslamcıların Filistin konusundaki tutumlarında değişikliğe yol açtı. Ancak bu değişim, genelde Filistin halkını veya Filistin direnişini desteklemek anlamına gelmiyordu.
Siyasal İslamcılar, 90lı yıllarda mazlum Filistin halkının acılarına değil, fakat Haması güçlendirme refleksiyle Filistine ilgi göstermeye başladılar. Bu ilginin bir yönü, Filistin direnişini değil, sadece İslamcı Haması desteklemekten, diğer yönü ise, Filistin halkının acılarını siyasi rant kaynağı olarak kullanma çabasından kaynaklandı.
Burjuva bir akım olarak devrimci direnişe düşman olan siyasal İslamcıların, Filistin sorunu konusundaki tutumlarında da bir süreklilik var; uzun yıllar Filistin davasından yüz çevirdiler. İlgi gösterdiklerinde ise, Filistin direnişine değil, sadece aynı çizgide oldukları Hamasa destek verdiler.
AKP için Filistin, siyasi rant sağladığı sürece önemlidir
Türkiyenin gerici siyasal İslamcı akımlarının koalisyonu olan AKP iktidarı, mazlum Filistin halkının acılarını fütursuzca kullanmıştır. Özellikle AKP şefi Tayyip Erdoğanın Ortadoğunun sultanı olma hayalleri depreştiğinde, Filistin davasının savunucusu havalarına girdiği hatırlardadır.
One munite şovu ile Filistin halkını etkilemeye çalışan AKP şefi, Gazze kuşatmasıyla ilgili çıkışlarıyla, bu ikiyüzlü rolünü daha da pekiştirdi. Öyle ki, bir dönem Filistin sokaklarında, Siyonist örgütlerden Cesaret madalyası alan AKP şefinin fotoğrafları görülmeye başladı. Dünya devletlerinin sırt döndüğü Filistin halkı, AKP şefinin ikiyüzlü mizansenlerinden etkilendi, bir kesimi ona umut bile bağladı.
Ancak dendiği gibi, yalancının mumu yatsıya kadar sürer. Emperyalist/siyonist güçler ve Körfez şeyhleriyle birlikte Suriyede yönetim değişikliği yapma histerisine giren AKP şefleri, Filistini unutuverdiler. Suriyede İhvancı bir yönetimi işbaşına getirebileceğine iman eden dinci-gericiliğin şefleri, Şamdaki Emevi Camisinde kılacakları namazın hayalini kurarken, Filistin, bu denklemlerin dışına itilmişti.
İslamcı terör çetelerini eğiten, silahlandıran, sınırı açan AKP iktidarının şefleri, himaye ettikleri cihatçı teröristler Şamdaki El Yermuk Kampını bastıklarında, kıllarını bile kıpırdatmadılar. Yermuku savaş alanına çeviren cihatçı çeteler, burada yaşayan yüz binlerce Filistinliyi ikinci göçe zorladığı zaman da, AKP iktidarının çetelere verdiği destek tam takır devam etti. Filistin halkını yerinden yurdundan eden, katleden cihatçı tetikçilerin arkasındaki en büyük destekçi, bir kez daha siyasal İslamcı AKP iktidarıydı.
Emperyalist/Siyonist güçlerin planlarına hizmet eden cihatçı tetikçilerle suç ortaklığı yapan Ankaradaki dinci-gerici iktidarın kirli hedefleri, Filistin halkı tarafından da görüldü ve AKP şefinin prestiji, bu halk nezdinde beş paralık oldu. Bundan dolayı AKP şefi Tayyip Erdoğanın son günlerdeki keskin vaazlarına itibar eden yok. Filistin halkı, bu gerici siyasal İslamcı şefin, kendi sefil siyasi ve ekonomik çıkarları için çalıştığını fark etti. Artık Filistin ve Arap dünyasında, siyasal İslamcılar dışında AKP şefine beş paralık değer veren kimse kalmadı.
Anti-emperyalist olmayan anti-Siyonist de olamaz!
66 yıldan beri işgal altında bulunan Filistinin yarım asrı aşan tarihi, siyasal İslamcıların, kelimenin gerçek anlamında anti-siyonist olamayacaklarını defalarca kanıtlamıştır. Hem devrimci direnişe sırt çevirdiklerinde hem Filistinin siyasal İslamcısı Hamasla işbirliği yaptıklarında, anti-Siyonist olmaktan uzaktılar.
Emperyalistlerle işbirliği yapan siyasal İslamcı akım, kapitalist emperyalizmin organik bir parçasıdır. Bundan dolayı kelimenin gerçek anlamında anti-Siyonist bir politika izleme gücü ve ufkundan yoksundur. Ne dini referanslı vaazlar ne kimi zaman anti-semitizme varan boş efelenmeler bu gerçeği değiştirir. Bu bir olgudur. Siyasal islam kapitalist/emperyalizmin bir parçası, siyonist İsrail de bu sistemin Ortadoğudaki eli kanlı taşeronudur. Bu durum, siyasal İslamcıların objektif olarak ırkçı-Siyonist İsrail rejimiyle aynı safta olduklarını anlatıyor. Nitekim tarihleri ve pratik tutumları da, bunun böyle olduğunu döne döne kanıtlamaktadır.
Tutarlı anti-Siyonist olmak, tutarlı anti-emperyalist olmakla mümkündür. Filistin halkının güçlü direnişi de, er ya da geç, gerçek anti-emperyalist/anti-Siyonist güçlerin enternasyonal dayanışmasıyla zafere ulaşacaktır.
Kızıl Bayrak