İlk defa sandık başında kuyruk olmadan oyumu kullandım. İş olmadığı için sandık görevlileri sohbete dalmışlardı. Bu seçimde katılım oranı düşük olacağa benziyor. Bu durumda Erdoğan seçimleri kesinkes kazanır. Saat 22'ye doğru yeni Cumhurbaşkanı Erdoğan olur.
Seçime katılım oranı beklendiği gibi oldu. 76.5. Daha önemlisi Ekmeleddin İhsanoğlu'nun yüzde 40 bile alamayacağının ortaya çıkmış olması. Belediye seçimlerinde CHP ve MHP'nin oyları yüzde 43 civarındaydı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde buna 11 küçük parti eklendi. Alınan oy yüzde 40. Tam bir başarısızlık. İki parti için de başarısızlık. MHP'yi bilmem ama, CHP'de yönetim epey karışacak gibi duruyor.
Türkiye'de rejim değişikliği sürecinin bu akşamdan itibaren başlayacağını söylersek yanlış olmayacak.Herkes Erdoğan'ın başkanlık sistemini getireceğini söylüyor. Ben buna katılmıyorum. Erdoğan'ın getirmek istediği sistem halifelik olacak.
Padişahlık olacak diyorsun yani. Neo osmanlıcılığı hayata geçirmeye çalışacaktır. Ama bu kolay değil. Haziran direnişini unutmamak lazım. Bu topraklarda geçen yıl ortaya çıkan direnç bu ülkenin daha fazla geriye gitmesi önünde engel olacaktır.
Erdoğan belediye seçimlerinde aldığı oyu aldı. Belediye seçimlerinde aldığı oy 20 milyon civarındaydı, yine 20 milyon oy aldı. Aynı oy belediye seçimlerinde yüzde 43'e karşılık geliyordu, bu seçimde yüzde 52'ye karşılık geldi. Seçime katılma oranının belediye seçimlerine göre düşük olması Erdoğan'ın seçimi kazanmasına yol açtı. Seçime katılmayanların Erdoğan'ın seçilmesinde payının büyük olduğu ortaya çıktı.
Fuatavni'den seçim yorumu
Seçim sonuçlarının ardından Twitter fenomeni @fuatavni, Erdoğan'a yönelik sert açıklamalarını sürdürdü
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yüzde 97'si açıklanan sandık sonuçlarıyla Cumhurbaşkanı seçilmesinin neredeyse kesinleşmesinin ardından açıklamada bulunan Twitter fenomeni @fuatavni, Erdoğan'a ilişkin sert açıklamalarını sürdürdü. Fuatavni'nin seçim sonuçlarına ilişkin yorumları şöyle oldu:
*BB resmen Tiran oldu ve sonunu hızlandırdı. Halkımıza ve memleketimize şer gibi görünen süreçler hayra dönüşecek. Az daha sabır.
*Balkon Efesi Türkiye'nin CB'si değil Tayyibanların reisi olacak.
*Tiran ilk günden itibaren Cemaat-Devlet kavgası başlatmak istedi ve başaramadı. Yarından itibaren Erdoğan-Devlet savaşı başlayacak.
*Tiran artık Anayasa'nın, parlamenter sistemin, hukukun, demokrasinin, devlet yapısının ve temel ilkelerin başına bir beladır.
Kriz kapıda.
Ekmek için Ekmel, barış için Selo derken
Burak Gürbüz
Şu ana kadar açılan sandıklara göre Erdoğan %51 küsur oyla Cumhurbaşkanı seçilmiş durumdadır. CHP ve MHPnin çatı adayı ise %39 küsur oy almıştır. BDP-HDPnin adayı Demirtaş da %9 küsur... Bir başka sonuç ise seçime katılım oranının 2014 yerel seçimlere nazaran %17 azalmış olmasıdır. Buna göre muhalefetin yenilgisinin faturası, seçime katılmamış olan seçmenlerden çıkarılmaya başlanmıştır bile. Yani bir başka deyişle seçime katılmayan seçmenler Tayyipin Cumhurbaşkanı olmasını dolaylı olarak sağlamıştır. Evet, bu bir gerçektir. Fakat neden seçmen bu sefer sandıklara gitmedi? Asıl bu sorunun cevabını verdikten sonra çatı adayı ve BDPnin adayının yenilgisini daha iyi anlayabiliriz.
Bize göre yukarıdaki sorunun iki cevabı var. İlki seçimlerin düzenleniş biçimiyle ilgili, ikincisi de doğrudan muhalefetin Cumhurbaşkanı adayları ilgilidir. Önce ilkinden başlayalım. Biliyorsunuz Erdoğan Cumhurbaşkanlığına aday olduğunda başbakanlıktan ayrılmamıştır ve YSK da bu hukuksuzluğa bir şey dememiştir. Böylece Başbakanlığın tüm avantajlarını seçimde kullanmıştır. Bu taktiğin seçmenler üzerinde tuttuğunu ve muhalif seçmenleri yıldırmış olabileceğini söyleyebiliriz. Bir diğeri anketlerin Başbakanı çok önde göstermesidir ve ilk turdan kazandığını ilan etmesidir. Hatta seçim yasaklarını hiçe sayarak yayınlanan Tarhan Erdemin anketi Erdoğanı %56da göstermiştir. Tüm bu haksız, hukuksuz uygulamalar seçimin eşit şartlarda devam etmediğini gösterir. Üstelik işin bir de kontrol edilemeyen mali boyutu vardır. Adaylar içerisinde en fazla mali yardım toplayan Erdoğana kimin ne kadar para verdiğini bilmemekteyiz. Tüm bu haksız, eşit olmayan uygulamalar ve Erdoğanın kızgın meydan konuşmaları ona yaramıştır ve muhalif seçmeni yıldırmıştır. Bu bize göre işin bir boyutudur. İkinci boyutu ise muhalefet adaylarının şu ya da bu nedenle yetersizliğidir. Önce çatı adayından başlayalım. Hiçbir siyasi tecrübesi olmayan, Türkçe'yi bile doğru konuşamayan, retoriği son derece güçsüz olan bir çatı adayının Erdoğan gibi meydanları iyi kullanan biri karşısında başarılı olma şansı hiç yoktu. Hatta Ekmelettin CHP adayı olarak gösterildiği vakit, ilk yorumum, Erdoğan çok sevinmiştir bu habere oldu. Çünkü kendisine karşı, kendi sıkletinin çok altında bir aday gösteriliyordu. Ve öyle de oldu, Erdoğan en kolay seçim başarısını elde etti.
Peki, neden CHP Ekmelettini aday gösterdi? Yine basından okuduğumuz kadarıyla Kemal Derviş önermiş İhsanoğlunu CHPye. Derviş kim? O da Ekmelettin gibi yurtdışında örgütlerde çalışmış ve Türkiyede çok az siyaset yapmış birisidir. Yani ikisi de Türkiye siyasetini bilmeyen iki dış adamdır, dış kapının mandalıdır. Bu adamların ortak özellikleri kel alaka olmaları ve Türkiyede biraz Fransız kalmaları, fakat CHPnin her seferinde bu tuzaklara düşmesinin nedeni ise kendi çözümünü uluslararası siyasi çevrelerden beklemesidir. Yani başka değişle CHP istemektedir ki, ABD ve uluslararası çevreler Erdoğana karışsın veya Erdoğana karşı bir aday göstersin. Siyasetten bihaber olan Ekmelettinin uluslararası siyasi çevrelerin adamı olan Derviş tarafından aday gösterilmesi CHPyi oldu bu iş havasına sokmuştur ve üstüne balıklama atlamasına vesile olmuştur. Peki, İhsanoğlu kimdir? CHP seçmenine uygun mudur? Bunlar düşünülmemiştir, sadece düşünülen Ekmelettinin muhafazakâr bir kişiliğe sahip olması, vaktiyle AKP ile teşviki mesaisi olması nedeniyle belki AKPlilere sevimli gözüküp onlardan oy alabilirliğidir. Tayyipten yaka silken CHP seçmeni MHP ile bile ortaklaşıp tıpış tıpış oy vereceklerdir nasılsa. Ama kazın ayağı öyle çıkmamıştır. CHP seçmeninin bir bölümü tıpış tıpış gitmemiş, ikincisi de MHPnin tabanında bir kısım seçmen de Ekmelettine soğuk bakmıştır. Aslında MHP tabanına daha çok hitap eden kişilik, onların dilinden konuşan Erdoğandır.
Seçimleri boykot eden sola gelince, çok haklı bir şekilde meselenin sadece Tayyipin Cumhurbaşkanlığını engellemek olmadığını fakat aynı zamanda AKP düzenini de sona erdirmek olduğunu dile getirmişlerdir. Dolayısıyla Ekmelettin İhsanoğlu muhafazakâr ve dindar kişiliği ile Gezi olaylarına mesafeli duruşuyla Türkiyede Tayyipsiz AKP düzenini devam ettirecek siyaset izleyecek olmasıdır. Üstelik uluslararası sermayenin tavsiyesiyle gelmiştir. Tayyipi yetmez ama evet ile destekleyen liberal solcuların içinden bazıları Ekmelci olmuştur, eskiden solu, "neden askeri vesayet vs
sebebiyle AKPyi desteklemiyorsunuz" diye eleştirenler, şimdi de yine bu sefer neden Ekmelettini desteklemiyorsunuz, Tayyipe dolaylı destek çıkıyorsunuz suçlaması yapmışlardır. Boykot kararı bence doğru bir karar olmuştur. Çünkü sosyalist solun Türkiyenin faşizanlığa gidişinden hiçbir sorumluluğu yoktur. Dolayısıyla bir muhafazakâr dindarı başka bir muhafazakâr dindar ile değiştirmek, üstelik bunu sol adına yapmak ve böylece AKP paralelinde siyaset yapmayı reddetmişlerdir. Peki, neden BDP ve HDPnin adayı olan Demirtaşa oy atmadılar? Bir kere Demirtaş, Ekmele göre hem tecrübesi fazladır, hem konuşması çarpıcıdır ve siyaseti de çok iyi bilir. Üstelik tüm seçim boyunca halktan, emekten yana bir siyasi üslupla konuşmuştur. Fakat boykotçuların Demirtaşa yönelmemesinin temel nedeni, onun ve Partisinin AKP barışına iyice inanmış Öcalanın çizgisinde olmasından dolayıdır. Üstelik AKPnin yol haritalarını, Erdoğanlı barış görüşmelerinin arkasında yer alırken, Selahattin Demirtaş iki üç defa Gezi olaylarının yanında olmadığını belirtmiştir. Böylece AKP siyasetini başka bir yerden devam ettiren bir zihniyetin ürünüdür. Fakat doğru söylemek gerekirse Demirtaş son derece başarılı bir kampanya yürütmüştür ve sadece Kürtlerin değil tüm Türkiyenin partisi olduğunu kitlelere çok iyi anlatmış ve bu da ona büyük olasılıkla CHPden gelen birkaç puanlık oy kaymasına sebep olmuştur. Belki kendini solda görenlerin verebileceği tek adaydı. Bu bakımdan önemlidir ama boykotçuların haklı olarak en büyük çekincelerinden bir tanesi Gezi olaylarına olan mesafesidir. Soru basit aslında. Gezi mi yeni Türkiyeyi kuracak, yoksa AKP barışı mı?
Sonuç olarak değişen bir şey yok. O yeni Türkiye denilen durum AKP iktidarının ilk günüyle başlamıştır. Ama bugünden sonra artık daha fazla tek adamlığa giden otoriter bir Türkiyeye doğru gideceğiz. Fakat bu durumun sorumlusu boykotçular değil, AKPye şimdiye kadar arka çıkmış yetmez ama evet goygoycularıdır.
Erdoğan yüzde 52'ye yakın bir yüzdeyle seçildi. Bu yüzdenin altındaki oy, 30 Marttaki yüzde 43'e eşit. 20 milyon oy. AKP'nin en karizmatik lideri Erdoğan tek başına seçime giriyor ve oylarında hiç bir değişiklik olmuyor. Para desen gani, devlet imkanları öyle, anketler her türlü, manipülasyonu yapıyor ve buna rağmen AKP'nin aldığı 20 milyon oyun üstüne tek bir oy koyamıyor. Bunun bir anlamı olmalı. Deniz bitti, düşüş başlayacak denilebilir mi? Muhalefetten bu yorumlar geliyor. Ama asıl soru bence bu değil. Asıl soru şu ki, sosyalistler bundan böyle ne yapmalı?