Şimdi meşru mu?
Ali Rıza Aydın
Nikolay Gogolun Bir Delinin Hatıra Defterinde Poprişçin, odasına giren Engizisyoncunun ayak sesini duyar duymaz yatağın altına saklanır. Engizisyoncu onu çağırır, sesini çıkarmaz. Engizisyoncu bu sefer, soylu kişi diye seslenir o ağzını bile açmaz; Sekizinci Ferdinand diye seslenir, o susar ve sonra mırıldanır: Yo, dostum, artık yutmam. Seni bilmez miyim. Yine kafama soğuk sular dökeceksin. Engizisyoncu sonunda onu bulur ve sopayla vurarak yatağın altından zorla çıkarır. Poprişçin, başkaldırıcıdır ama bir küçük insan olarak kalmaya mahkumdur.
* * *
Erdoğanın Cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine halen başbakan mı? tartışması başlatıldı. Liberal hukuk çok telli saz, herkes kendince bir teline vuruyor. Saz ele alınıp vurulmaya görsün, her durumda da bir sonuca ulaşılıyor. Yani bütün yollar Romaya
Hukuken merak edilirse basitçe anımsatalım. Anayasanın AKP tarafından 2007de değiştirilen ilgili maddesinde:
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceği yazılı; seçildi.
Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir yazılı; var ama kesilmedi.
TBMM üyeliği sona erer yazılı; sona ermedi.
AKP tarafından yine 2007de değiştirilen ilgili maddede:
Genel oyla yapılacak seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur deniliyor. Anayasaya göre Erdoğan artık Cumhurbaşkanı
Ancak mevcut Cumhurbaşkanının görev süresi dolmadığından fiilen göreve başlamadı.
Yeni seçilene Cumhurbaşkanı diyen bir Anayasa söz konusu
Seçildikten sonra göreve başlayıp başlamamasına bakmaksızın ne parti faaliyetlerine katılabilir ne de Başbakanlığı sürdürebilir.
Birleri bu görüşü savunur, birileri de tersini. Her şey halkın gözü önünde devam eder. Adı da hukuka dayalı devlet olur. Tabii evrensel hukuk birikimi bu tür belirsizlikleri reddeder. Yaşadığımız ülkede bunu yanıtı da burası Türkiye olur.
Konuya hukuk yönüne bakıldığında, bir yandan AKP hukuk mu bıraktı basitliğiyle konu geçiştirilirken, diğer yandan işte burjuva devleti ve hukuku böyledir açıklaması ve diyalektik derinlik arasında gidilip gelinir.
Sorun, cumhurbaşkanı seçilen birinin başbakanlığının devam edip etmeyeceği midir? Yoksa faaliyetleri ve suç birikimiyle başbakanlıkta dahi durmaması gereken, buna bağlı olarak cumhurbaşkanı adayı olamaması gereken birinin aday olup cumhurbaşkanı seçilmesi mi? Bu konuyu geçtik denilebilir mi?
Bağlı olarak sorun, üst üste biriken olaylarla birlikte meşruiyetini kaybeden birinin adaylığını meşru kabul edip, ara dönemdeki başbakanlığının tartışılması, ancak cumhurbaşkanlığının meşru kabul edilmesi midir?
Meşruiyet tartışmasını yalnızca hukuksal meşruiyet üzerinden sürdürmek, meşru olmayanları meşru kılmaktan öte gitmiyor. Kaldı ki yasaların ve verdiği yetkilerin kullanılıyor olması meşruiyet tartışmasının bitmesi için yeterli değildir. Hukukun ve yetkinin toplumsal alandaki amaçsal bağına ve toplumun tepkisine bakmak gerekir. Amaçsal bağ tartışmalı, toplumsal dengeler eşitsiz ise meşruiyet tartışması da devam eder.
Bakış biraz daha derinleştirildiğinde, politik makine olarak tanımlanabilecek burjuva parlamenter düzenin yalpalayarak sürdürdüğü demokrasinin, aslında kapitalist düzenin varlığını sürdürme işlevi açık seçik ortaya dökülür.
SoL Derginin bu haftaki kapak başlığındaki kötünün iyisi kötüdür tanımlamasından bakarsak, kötünün iyisi, sözde sol adına ortaya çıktığını savunurken iki işlevi aynı anda başarıyla sürdürüyor. Birincisi düzenin korunması, ikincisi solun sessizleştirilerek etkisizleştirilmesi
Yıllardır aynı dizi film oynatılıyor, oyuncular değiştirilirken ne düşüncelerin ne de toplumun değiştirilmesine yol açılıyor. Toplumsal varlığın yeniden örgütlenmesi yerine siyasetin üst yönetiminin değiştirilmesi ile demokrasi adı altında avutma politikası uygulanıyor.
Siyasetçinin yalpaladığı zemin bataklık ve yığınlar da aynı bataklık içine çekilmeye çalışılıyor. Düzen içi tasarılar, halkın beynini fazlasıyla işgal ederken ne eşitlik ve mutluluk gerçekleşiyor ne de toplumsal adalet
Ne yapacağını bilmeyenlerin saplandığı çıkmaza toplum da gömülürse, hep başkalarının yola çıkmasını bekler ve aynı zamanda da yine başkalarının kendisini yönetmesine razı olur. Kötüye de razı olur, kötünün iyisine de
Halkı, kafasına ara ara soğuk sular dökülen ama sürekli düzenin hizasına getirilen bilinçsiz yığınlar olarak görenlere kanma dönemi artık bitmeli. Kapitalizm, bataklıklarıyla birlikte yok edilmeli. Teori, maddi güç haline getirilmeli.
Sistemin meşruiyeti açısından bakılsa bile Erdoğan ve AKP'nin meşruiyeti 17 ve 25 Aralık operasyonlarıyla yok hükmü haline gelmiştir. O sırada meclis başkanı Cemil Çiçek de bunu teyit etmiş ve anayasal kriz yaşanıyor demiştir. ''Anayasa bir kez delinse bir şey olmaz''dan, anayasanın delik deşik edildiği bir döneme gelinmiştir. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra Erdoğan'ın parti başkanlığı ve başbakanlığının düşmüş olması anayasal bir kural haline gelmişken bunun uygulanmıyor olması meşruiyetsizliğin tavan yapması ve ülkenin diktatoryal bir anlayışla yönetildiğinin kanıtları haline gelmiştir. Türkiye uzun zamandır meşruiyetini kaybetmiş Erdoğan tarafından yönetilmektedir.