Evet Kandırıldık, Ama İyi ki Kandık! Nuray Mert
Hepimiz AKPye İslamcı demekte uzunca bir süre tereddüt ettik. Belki de o nedenle İslamcılık üzerine yeniden tartışmaya başlamak zaman aldı.
Bunun nedeni, Kemalistlerin ileri sürdüğü gibi içine düşülmüş bir büyük gaflet değil. Birikim dergisinin İslamcılık sayısına göz gezdirirken, bu yaklaşımın artık Kemalistlerin dışında liberal sol tarafından da benimsenmeye başladığını gördüm (bkz Serdar Şengül imzalı yazı), üzüldüm.
Kandırıldık mı? Hayır ve evet
AKPyi muhafazakar demokrat ve daha sonra sadece muhafazakarların partisi diye tanımlıyorduk. Çünkü kendileri partilerini ve siyasetlerini böyle tanımlıyorlardı. Hatta İslamcı tanımından özellikle kaçınıyorlardı. Peki, kandırıldık mı? Evet ve hayır, daha doğrusu hayır ve evet,
Hayır, çünkü, içinde benim de olduğum farklı bakış açılarına sahip birçok demokrat, Kemalistlerin bizi zorladığı niyet okumasını reddettik. Bu, sonuna kadar doğru bir yaklaşımdı. Unutmayalım, niyet okuma, otoriter bir siyaset yaklaşımının ifadesidir; karşınızdaki kendini nasıl tanımlarsa tanımlasın, onu dışardan ve çoğunlukla üstten tanımlama tavrını yansıtır. Yine unutmayalım, en büyük iktidar tanımlama iktidarıdır.
Tembel demokratlıktan AKPye tam vekalete
Hayır, çünkü İslamcı geçmişten gelen bir siyasi çevre, pekala demokratik siyaset alanında özgürleştirici olabilirdi; nitekim olmadı da değil. Bu noktada, demokrat aydınlar açısından sorunlu olan, İslamcılık okuması değil, demokrasi okumasında içine düşülen zaaflardı. Benim zamanında tembel demokratlık dediğim tavır, demokratik siyaset süreçlerinin titiz bir takipçisi olmak yerine AKPye tam vekalet vermeyi tercih etti. 2010 referandumu sonrasına dek bu böyle sürüp gitti.
Diğer taraftan, AKPye karşı muhalefet demokrasi-otoriterlik çerçevesinde gelişmek yerine dindarlık-muhafazakarlık kuşkusu çerçevesinde gelişti.
Sığ sularda Kemalizm eleştirisi
Demokrat aydınların pek çoğunun, AKP otoriterliği artık iyice su yüzüne çıkana değin, İslamcılık konusundaki geniş görüşlülüğünde, postmodern yaklaşımların, modern devletin otoriterliği dışındaki tüm alan ve aktörlere demokratlık-sivillik atfetmesinin rolü büyük. Buna, Türkiye özelinde, demokrat aydınların Kemalizm eleştirilerinin sığ sularda boğulmasını da eklenmek gerekir. Dahası, İslamcılık veya AKP İslamcılığını yeşil Kemalizm, muhafazakar Kemalizm diye izah etmeye çalışmak aynı rotada ilerliyor. Ancak, bu konuyu daha geniş bir platformda daha derinlikli olarak tartışmak gerekiyor.
Kandırıldığımız noktaya gelirsek
Buraya kadar, mesele bir kandırılma veya kanma meselesi değil. Ama bir noktadan sonra, artık Evet, kandırıldık diyebiliriz; o nokta AKPnin kendini devrimci bir parti olarak tanımlamaya başladığı, tarihsel bir parantezi kapatıp yeni bir başlangıç yapmaktan söz ettiği, siyasetini kökten restorasyona dayandırdığı nokta.
Sözkonusu olan, AKP iktidarını takip eden yeni bir kuşak falan da değil. Daha dün demokrasiden söz edenler bugün devrimden söz ediyorsa, birilerini kandırmışlar demektir. Bu birilerinin içinde ben de varım. Biz bir devrim hareketiyiz, Yeni bir çığır açacağız, bu uğurda köklü restorasyonlara gideceğiz, Dindar, milli, yerli bir nesil yetiştirmek için kolları sıvıyacağız demiş olsalardı, bu konuları kendileriyle tartışmak mümkün olur, tartışma sonunda ise anlaşamazdık.
Tartışma yeni başlıyor
Kendi adıma konuşayım. Tabii ki bu söylediklerim başörtüsü başta olmak üzere, din ve vicdan özgürlüğü konusunda da, katı laiklik anlayışı karşısında da fikirlerimin değiştiği manasına gelmiyor; tam tersine o konuda halen tam bir özgürlük ortamı olmadığını, kamu mesleklerinin tümünün (hakimlik dahil) başörtüsüyle icra edilebilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ancak, ben mesela imam hatip okullarına olumsuz manada ayrımcılık yapılmasına karşıydım, şimdi ise olumlu manada ayrımcılığa ve onun da ötesinde tüm gençleri imam hatip okullarına gönderme gayretine karşıyım. Bu örnekleri çoğaltabiliriz, daha tartışmaya yeni başlıyoruz.
Demokratın sorunu dayatmayla olmalı
Dahası ben, diğer bir çok demokrattan farklı olarak, dinin kamu alanı bir yana, siyasal alanda da rahatlıkla yer alabilmesi fikrine destek veren biriydim ve halen öyleyim. Demokratik siyaset, başka referanslara ne kadar açıksa, dini referanslara da o kadar açık olmalı. Bir demokratın sorunu dinle, dinsel sembolle, dinsel referansla değil, ister din ister din dışı olsun her türlü dayatmayla olmalı.
Oysa, geldiğimiz noktada dinsel referanslar, semboller, söylemler yegane meşruiyet aracı haline geliyor ve böylece her alanda dayatma siyaseti resmi ideoloji kalıbına dökülüp hayata geçiriliyor, itiraz eden hain diye yaftalanıyor.
İnkarcılıktan devrimciliğe!
İslamcı arkadaşların, siyasetçilerin, çevrelerin gayesi bu idiyse, bunu açıkça ifade etmekten çekinmemeliydiler. Oysa iktidara geldikten uzunca bir süre sonra bile, İslamcı tanımını neredeyse hakaret olarak algılayıp alınıyorlardı. Evet, 2008′de dahi irticanın odağı olmak gibi bir iddiayla kapatma davasına maruz kalan bir parti ve çevreden bahsediyoruz, ama bu türden dayatmalara demokratik çerçevede hep birlikte itiraz etmek, dik durmak yerine Onu ben söylemedim, bunu ben demedim diyen insanların altı sene sonra Fırsatı yakaladık, devrim yapıyoruz noktasına gelmeleri hiç de sorun edilmeden geçilecek bir husus değil.
Faydalı salaklar
Günün sonunda, İslamcılarla Kemalistler kapışırken, demokrasi mücadelesi verdiğini sananlar düpedüz faydalı salaklar durumuna düştü. Ama bu da, yukarıda zikrettiğim Birikim yazarının yaptığı gibi, üzerinde tepinilecek bir şey değil. Kemalistlere, onların otoriter yaklaşımlarına, siyasetlerine karşı durmakla haklı ve ahlaki bir tavır sergilendi. Unutmayalım, kınanması gerekenler, özgürlükçü hayallere kapılanlar değil, en yakın dostlarına bile yalan söyleyebilenlerdir.
Evet, belli ki kandırıldık, ama iyi ki kandık! Kemalistler gibi darbeciliğe akıl yatırmayı, otoriterliğe savrulmayı reddettik. Hem kandırılmak, kandırmaktan tabii ki iyidir.
Umut, ahlaki duruş sergileyebilme imkanındadır, tersinde değil.
toplumsol
Nuray Mert günah çıkartmaya çalışıyor. AKP'nin bugünlere gelmesinde az günahları yok.
Nuray Mert bütün hatalarını, yanlışlarını görmezlikten gelerek AKP'yi bugüne taşıyan desteklerinin haklılığında ısrar ediyor. Hadi inandık diyelim, zihinsel yapısı ''dayatmacı Kemalistlere'' karşı durmayı gerektiriyordu diyelim. Peki böyle davranarak AKP'ye yol açtığını göremiyor muydu? AKP zihniyetinden demokrasi çıkmayacağını kavrayamıyor muydu? Az biraz olsun bu tür öngörüden yoksun muydu? Sadece Nuray Mert mi, bugün işsiz güçsüz kalan bir yığın sözde liberal ve sözde solcu her akşam saatlerce AKP'nin ne kadar demokrat, ne kadar liberal olduğunu kulaklarımıza üfürmüyor muydu? Hatta kimi ''sol''cular AKP'nin yarım kalmış burjuva devrimini tamamlamaya çalıştığını dile getirmiyorlar mıydı?
Kandırıldıkları doğru, kandırılmaya o kadar yatkınlar ki, hala ''iyi ki kandık'' diyebiliyorlar!
Atı alan Üsküdar'ı geçmiş olsa bile!
'Kandırılmış' Nuray Mert ve 'derin' Amberin Zaman: Yeni başlayanlar için siyaset
Nuray Mert'e göre siyaset şöyle bir şey: Çeşitli aktörler, çıkıp kendilerine dair, hedeflerine dair sözler söylüyor. Bu sözlerin dışında herhangi bir şeyi veri almak, niyet okuması, otoriter yaklaşım, ahlaki olmayan tavır. Kim güzel şeyler söylüyor, kendini size yakın tanımlıyorsa onu destekliyorsunuz.
Yiğit Günay
Önce Amberin Zaman'da okudum.
İki hafta önceydi. Ceyda Karan bir televizyon programında seçim değerlendirmesi yaparken söyledikleri üzerine yandaşlar tarafından Seçmenlere aptal dedi diye hedef tahtasına oturtulmuş, Amberin Zaman da Taraf'ta, Karan'a karşı sürdürülen kampanyayı eleştiren bir yazı kaleme almıştı.
Yazıda şöyle bir ifade geçiyordu:
Maksat Karanı itibarsızlaştırmak. Çünkü Karan 'tehlikeli'. Çünkü Karan ilk günden itibaren körü körüne AK Parti düşmanlığı yapan, rahatça karikatürize edilebilecek türden 'militan laikçilerden' değil. Dolayısıyla Karanın iktidara yönelttiği eleştirilerinin bir entelektüel ağırlığı, ahlaki derinliği var.
Tersten okursak, öneri şu: Baştan beri AKP'ye karşı mısınız, demek ki bu karşıtlığa ilk günden başladığınıza göre körü körüne karşıymışsınız, demek ki bu aslında AKP düşmanlığı, demek ki rahatça militan laikçi olarak karikatürize edilebilirsiniz*, demek ki sizin AKP'ye yönelik eleştirilerinizin hiçbir entelektüel ağırlığı, ahlaki derinliği yok.
Yani, şu 12 yılın bir dönemecinde, mesela bu hükümet bizi AB'ye sokar, askeri vesayetin sona ermesi için AKP'nin demokratikleşme adımlarını desteklemek lazım, iyi oldu, devlet bağırsaklarını temizliyor, sonuna kadar gidilsin, faşist cuntanın anayasasının değişmesi fena mı olur yahu falan demediyseniz, emin olabilirsiniz: Kafası çalışmayan, ahlaktan uzak, ülkeye at gözlüğüyle bakan bir militan laikçisiniz.
Maksat Karan'ı itibarsızlaştırmak değilmiş demek ki yalnızca.
Başından bu yana tutarlı bir şekilde AKP karşıtı pozisyon alanlar da itibarsızlaştırılmak isteniyor.
İki gün önce. Diken adlı haber portalında, Nuray Mert, Evet kandırıldık, ama iyi ki kandırıldık! başlıklı bir yazı kaleme aldı. Uzunca bir alıntı yapacağım, affedin:
AKPyi muhafazakar demokrat ve daha sonra sadece muhafazakarların partisi diye tanımlıyorduk. Çünkü kendileri partilerini ve siyasetlerini böyle tanımlıyorlardı. Hatta İslamcı tanımından özellikle kaçınıyorlardı. Peki, kandırıldık mı? Evet ve hayır, daha doğrusu hayır ve evet,
Hayır, çünkü, içinde benim de olduğum farklı bakış açılarına sahip birçok demokrat, Kemalistlerin bizi zorladığı niyet okumasını reddettik. Bu, sonuna kadar doğru bir yaklaşımdı. (...)
Ama bir noktadan sonra, artık Evet, kandırıldık diyebiliriz; o nokta AKPnin kendini devrimci bir parti olarak tanımlamaya başladığı, tarihsel bir parantezi kapatıp yeni bir başlangıç yapmaktan söz ettiği, siyasetini kökten restorasyona dayandırdığı nokta.
Sözkonusu olan, AKP iktidarını takip eden yeni bir kuşak falan da değil. Daha dün demokrasiden söz edenler bugün devrimden söz ediyorsa, birilerini kandırmışlar demektir. Bu birilerinin içinde ben de varım. Biz bir devrim hareketiyiz, Yeni bir çığır açacağız, bu uğurda köklü restorasyonlara gideceğiz, Dindar, milli, yerli bir nesil yetiştirmek için kolları sıvıyacağız demiş olsalardı, bu konuları kendileriyle tartışmak mümkün olur, tartışma sonunda ise anlaşamazdık. (...)
Kemalistlere, onların otoriter yaklaşımlarına, siyasetlerine karşı durmakla haklı ve ahlaki bir tavır sergilendi. Unutmayalım, kınanması gerekenler, özgürlükçü hayallere kapılanlar değil, en yakın dostlarına bile yalan söyleyebilenlerdir.
Nuray Mert'e göre siyaset şöyle bir şey: Çeşitli aktörler, çıkıp kendilerine dair, hedeflerine dair sözler söylüyor. Bu sözlerin dışında herhangi bir şeyi veri almak, niyet okuması, otoriter yaklaşım, ahlaki olmayan tavır. Kim güzel şeyler söylüyor, kendini size yakın tanımlıyorsa onu destekliyorsunuz. Haklı çıkarsanız ve o aktör güzel şeyler yaparsa suçlu niyet okuyanlar. Haksız çıkarsanız ve o aktör çirkin şeyler yaparsa suçlu kandıranlar, en yakın dostlarına bile yalan söyleyebilenler.
AKP'nin sahiden de güzel şeyler söyleyip söylemediği bir yana...
Ekonominin, tarihsel sürecin, sınıfsal ilişkilerin, uluslararası politik sürecin, hatta her bir siyasi aktörün geçmişinin bile hiç önemi olmayacak, kimse analiz yapmayacak, öngörmeyecek, çıkarsamada bulunmayacak, bunların hepsi ahlaksızca niyet okumaları olacak, tabii bu arada ilk günden beri körü körüne AKP düşmanlığı yapanlar kategorisi Kemalistlere indirgenecek, sosyalistler de kendilerini nasıl tanımladıklarına bakılmaksızın bu kefeye konulacak ama Erdoğan kendisi hakkında ne diyorsa herkes onu veri alacak, gerekirse de kandırılacak... Yok ya!
Tarih, kananları değil, anlayanları haklı çıkarır.
Umut da orada. Gideni ve gelmekte olanı anlamakta.
---
* Şu militan laikçiler lafı geçmişken, değinmezsem olmaz. Bu tuhaf lafın, ülkemize özgü olduğunu sanmayın. İslamcı gericiliğin tüm bölgemizde sürdürmekte olduğu dönüşüme destek verenlerin ağzında sakız bu laf. Yalnız, bazen pek komik durabiliyor. 28 Ağustos'ta Washington Post'ta yayımlanan Daivd Ignatius imzalı yazıdan aktarıyorum: Bir kuşak boyunca, Amerikalılar ve Suudiler, Suudi Arabistan Krallığı'nın her an alev alabileceğinden korkuyordu, Müslümanlar ve laik aşırılıkçılar, muhafazakar monarşinin altını oymakta birbirleriyle rekabet ediyordu.
Suudi muhafazakar monarşisine karşı körü körüne mücadele eden laik aşırılıkçılar... Demek Suudi teröristler dedikleri bunlar olmalı!