İŞID'ın altından ne çıktı?
Aydemir Güler
Haftalardır, hatta aylardır IŞİD'in herhangi bir gerici çete, bildik El Kaide türevlerinden biri olmadığını söylemeye çalışıyoruz. Emperyalizm bunlara çok kilit açtırdı bugüne kadar. Şimdi ortada acaip bir düğüm var, gözünü ona dikmiş...
IŞİD herhangi bir çete değil, 2001'in El Kaidesi'dir. O ölçüde işlevsel, anlayacağınız.
Tekrarsa tekrar...
ABD IŞİD'i neden tehditten saymadı Musul'a saldırdığında? O ara yardım isteyen Irak'a, Şii başbakan Maliki'nin istifasını dayatıyordu Amerikalılar... Çünkü IŞİD'in mevzi kazanması yeni müdahale yolları açıyordu.
IŞİD'in Ezidi Kürtlere saldırmasına KDP peşmergeleri neden kapıyı açtı? Çünkü Kürtlerin mazlumluğunun bir de bu açıdan teyit edilmesi gerekiyordu.
IŞİD'in Irak'ta cephe açması seyredildi. Örgüt, köklü ve düzenli ordularla kapıştı: Çünkü IŞİD dünya kamuoyunda en büyük bela ilan edilince sınavı geçmiş olacaktı. Artık bölgenin en önemli aktörleri arasındaydı. Herhangi bir cihatçı grup değildi. AKP'den biliyoruz, bunlar güce tapar. Katılımlar çoğaldı, teçhizat arttı, petrole sahip hale geldi.
Bu arada, petrol satmak pazarda limon tezgahı açmaya benzemez. Farklı kaynaklar IŞİD'in pazarladığı petrolün Türkiye'nin geleneksel kaçak akaryakıt piyasasını kapladığını, aynı mala bir dizi AB üyesi ülkenin de talip olduğunu ortaya koyuyor.
Bu katiller sürüsü belirli bir misyon ve siyasettir. Bu misyonu ve siyasetin özünü anlamadan çıkartılan sesler, bir bakarsınız ana planın çerçevesine yerleşivermiş bir anda. Yerleşir de, meselenin özüne anlamayan bu durumun da farkına varmayabilir!
ABD'nin Kürt aşkı yeni değil ve konumuzla ilintili.
Ta Birinci Körfez Savaşı tasarlanırken Saddam zulmünden (!) kaçıp Amerikan ciplerinin peşinden yalınayak koşan çocuklar resmedilmişti. Tabii daha önce, yıllar önce Irak Kürtlerinin tarihsel önderi, bugünkünün babası Barzani ikna edilmişti projeye: ABD Ortadoğu'daki statükoyu Kürtler üstünden dağıtacak ve Kürtler o hengamede ulusal birliğe yöneleceklerdi.
Kürt siyasetçilerinin kandırılıp kandırılmadığı ayrı, ama Kürt ulusalcılığı uzun zamandır ABD'yle stratejik ittifak kurmuş bir akımdır. Kürt siyasetinde kim ulusalcılığa meylederse emperyalizmle yakınlaşır.
IŞİD bölgenin tüm Amerikancılarının hem besledikleri hem de hedef gösterip kendi silahlı varlıklarını gerekçelendirdikleri bir alettir.
Zulme uğrayan Ezidiler gerçeği bu çerçeveye yerleşiyor. İlerici hareketler ve kamuoyu Ezidiler'le dayanışırken bölgedeki emperyalist projeyi kırmanın da yolunu aramak zorundadır. Mazlum halklarla dayanışma hissetmeden solculuk olmaz. Dayanışmanın biçimi ise politiktir. Örnek; Türkiye'ye göçen Suriyelilerin acısını paylaşacağız elbette. Ama dikkat etmezseniz, dayanışma malzemelerinizi AKP'nin parkına indiriverirler!
Ezidi dayanışması da IŞİD'e karşı mücadele de hassas iştir.
PKK ve PYD hakkında Batı basınında çıkan ABD'nin yeni müttefiki haberleri elbette yalanlanacaktı. Ama Selahattin Demirtaş'ın son açıklaması gündeme -adı ne olur bilinmez ama- birleşik Kürt ordusunu sokmuştur. Peşmergeyle gerilla el ele. Kim için? Peşmergenin silahsızlandırdığı, gerillanın silahlandırdığı Ezidiler için. Kime karşı? Kürt sorununun çözümüne taraf olan AKP'nin küçük kardeşi IŞİD'e karşı. Türk-Kürt barışının zeminini oluşturacak olan din kardeşliğinin uç yorumcusu dinci gericiliğe karşı. ABD'nin bombalamasının yetmediği cihatçı örgüte karşı. Sınırdan geçirdiği petrolle NATO ülkelerinden silah alan şeriatçılara karşı.
Demirtaş Eylül ayında Amerika'ya gidip bu konuda temaslarda bulunacakmış. Sonra da Avrupa...
Kuraldır: konjonktürel olan tarihsel olanın belirlenimine girer. IŞİD vakası Ortadoğu'da emperyalist ilkelerle Kürt ulusalcılığının gerçekliğini birbirine bağlamıştır.
Kürt ulusal hareketlerinin güçlenmesinde olumlu bir yan yok mu peki? Olmaz mı! Birleşik ordu, Kürt çocuklarının Amerikan ciplerinin peşinde aşağılanmasına son verir mesela. Kürt ordusunun araçları NATO ülkelerinden devşirilmiş, ne gam!
AKP, IŞİD, ABD
Manyak mı bunlar?
Kemal Okuyan
Sürecin kontrolden çıktığı, belli başlı aktörlerin davranışlarının rasyonallikten uzaklaştığı, her an en olmadık taraflaşmaların, karşı karşıya gelişlerin yaşanabileceği söyleniyor bize. En başa da IŞİD yazılıyor. Deniyor ki, bu kanlı örgüt hesapsızlığın, plansızlığın, dar görüşlülüğün, fanatizmin ürünü. Sahneye başka başka roller için çıkarılan aktörün emprovizasyona geçtiğinden, yönetmenin, senaryo yazarının, dekor ve kostüm sorumlularının şaşkınlık içinde kaldığından bahsediliyor.
Kontrollü kaos kavramı sık karşımıza çıkıyor, ABDnin bölge politikaları söz konusu olduğunda. Kavramdan anlaşılması gereken, kaos hâlinin ayrıntılı bir biçimde planlanıp yaratılması değil elbette. ABD, yıkıcı enerjinin kendini yeniden ve yeniden üretebildiği bir coğrafyada, bu enerjiyi tetikleyen girdiler yaparak, farklı unsurların farklı doğrultularda harekete geçip, birbirleriyle sürtündüğü, karşı karşıya geldiği geniş alanı bir bütün olarak bir yerlere taşımaya çalışıyor. Unsurların hemen hepsiyle örtülü ve açık ilişki kurarak ve kendine sürekli müdahale kanalları açarak
Özetle, şu sıralar bazı aktörlerin kontrolden çıktığını, yönetilemediğini söylemek için bir neden yok. Kastedildiği anlamda bu aktörler ne zaman yönetildi ki? Hep İslamcı örgütlerden söz ediyor; El-Kaide, Taliban, El-Nusra ve şimdi IŞİDin ABDnin ne zaman dostu ne zaman düşmanı olduğunu kestirmeye çalışıyoruz. Başka tarafa bakalım, örneğin Saddama. Irakın ABD işgaliyle devrilen lideri Saddam Hüseyin, yılllar önce İranla savaşa ABD yönlendirmesiyle girişmemiş miydi? Daha sonra Kuveytin işgali için yine Vaşingtondan olur almamış mıydı? Hemen ardından ABDnin düşmanları arasına eklenmemiş miydi?
Saddam kontrolden mi çıkmıştı yoksa emperyalist ABD, karmaşık bir bölgede kendinden başka kimsenin erişemeyeceği bir hızla olgunlaştırdığı dinamik bir strateji mi izliyordu?
Sürekli duvara çarpan bu stratejiyi bir engelle karşılaştığında yolunu değiştiren oyuncak arabalara benzetebiliriz. ABD bu şekilde alan hakimiyeti sağlıyor, biri o oyuncağın üzerine basıncaya ya da bir başkası bu mayınlı coğrafyaya daha marifetli araçlar salıncaya kadar
IŞİD kontrolden çıktı, Türkiyede manyaklar iktidarda, ABD şaşkın
Böyle açıklanabilir mi yaşananlar?
Dikkatle bakılırsa, IŞİD önceden öngörülebilir, mantıklı davranışlar sergiliyor. Yöneticilerinin psikopat olduklarına gerçekten inanmamızı istiyorlar? Tamam, böyle bir yan var. Vaşington ya da Ankaradakilerden daha fazla değil ama!
O halde IŞİDin davranışlarını belirleyen ne?
Dinsel fanatizm
Tabana doğru artan ya da yukarı doğru çıktıkça azalan oranda.
Para
Çok büyük miktarlarda.
Yönetme, iktidar arzusu
Her geçen gün daha fazla.
Dış etki
Kuşkusuz, muhakkak!
Burada sorulması gereken, ABDnin IŞİDin son hamlelerine hazırlıksız yakalanıp yakalanmadığıdır.
Yanıtı vereyim. ABD yönetiminin IŞİDin örnek olsun Musulu almasına verdiği tepki, Davutoğlunun Reyhanlı saldırısına verdiği tepkinin bir benzeridir. ABD yönetimi, IŞİD gündeminden fazlasıyla hoşnuttur. Zaman içinde istemediği, öngörmediği sonuçlarla karşılaşabilir, bunu o zaman düşünür.
Hep böyle olmadı mı?
Bir soru daha geliyor tam da bu konuda. Türkiye ne yapıyor? ABDnin yeniden dağıttığı rollerden kendi üzerine düşeni mi oynuyor, yoksa hızla ABD ile karşı karşıya geleceği bir çılgınlığa mı imza atıyor Erdoğan-Davutoğlu ekibi?
İkisi de değil. Daha doğrusu, soru yanlış.
Türkiye sadece ABD tarafından yüklenen bir programla hareket etmiyor bölgede. Önemli bir güç olarak kendi ideolojik ve siyasi önceliklerine de yer veriyor karar süreçlerinde. Bunların ABDnin dinamik stratejisine her daim uyumlu olması gerekmiyor, zaten bu imkansız da.
IŞİD meselesini biraz kazıyalım. ABDnin oluşturduğu koalisyona katılanlar arasında IŞİDi hâlâ finanse eden ülkeler yok mu, var. Suudi Arabistan, Katar ve Ürdün örgüte para ve dolayısıyla silah akışını kestiği anda bu işin bitmesi bir hafta sürer. Lakin bu konuda göstermelik bir iki önlem dışında şu ana kadar bir şey yapılmadı. Yani, gerici koalisyon, düşman ilan ettiği örgütü beslemeye devam ediyor. Size kim inanır?
Ama inanmamız isteniyor! IŞİD kontrolden çıkmışmış. O zaman söyleyelim, IŞİDin kontrolden çıkması istendi!
İşte bu noktada AKP yönetimi, IŞİDe olan bağlığını daha açıktan ilan ediyor, koalisyona katılmakta nazlanıyor, bunlar teröristtir demiyor, ABD yönetimiyle zaman zaman karşı karşıya geliyor. IŞİDin Türkiye ile askeri, ekonomik, siyasi ve ideolojik bağları ise artık herkes tarafından biliniyor. Var mı diye tartışılmıyor, ölçek ve boyut üzerinde duruluyor.
Erdoğan bu hareket serbestliğini nasıl elde ediyor?
Çünkü, ABD bu kaostan kendi denetiminde bir sistem çıkaracaksa, kolay yönetilebilen İslamcı kabile devletlerle aynı dili konuşan bir üst belirleyene ihtiyaç duyacak. Bizimkiler de biliyorlar ki, bu kendilerinden başka kimse olamaz. Bölgede buna uygun başka bir güç yok. Türkiyede laisist bir Amerikancı iktidar da böyle rollere soyunabiliir ama o aynı ideolojik dili konuşamaz. AKPnin çaptan düşmemesi için IŞİDi ve diğerlerini azıcık kollaması gerek. ABD bunu anlıyor. ABDye müdahaleleri için mazeret üretmeye devam etmesi için IŞİDin de çaptan bir süre düşmemesi, birileri tarafından kollanması gerek. ABD bunu da anlıyor ve göz yumuyor.
Ve bütün bunlar olurken, AKP aynı zamanda kendi kuyusunu da kazıyor. Avrupa Birliğine benzer olası bir Ortadoğu Birliğinin (siz kabile devletler birliği olarak anlayın) merkezine Osmanlı mirasçısı olarak oturma ihtirasıyla, asla yerine getiremeyeceği işlere soyunuyor. Günün birinde dinamik strateji ustalarının hadi biraz da düşmanımız ol diyebileceğini hesaplamaksızın
Kemal Okuyan döktürmüş! IŞİD ve bölgedeki gelişmelerin bundan iyi analizi yapılamazdı.
AKP dış politikasının nesnesizleşmesi-Can Soyer
Türkiyenin egemen dış politika yöneliminin, Davutoğlunun Dışişleri Bakanlığına gelmesiyle başlatılan ve genellikle Yeni Osmanlıcılık olarak adlandırılan strateji olduğunu birçok kereler söylemiştik.
Yeni Osmanlıcılık stratejisinin temellerini ve değerlendirmesini yapmayacağız. Ancak içinde bulunduğumuz günlerde giderek belirginleşen bir sıkışmanın anlaşılması için, geride bıraktığımız birkaç yıllık dönemde, Yeni Osmanlıcılık ile ABDnin bölge politikalarının başarılı sayılabilecek ölçüde örtüştüğünü, bu örtüşmenin kimi sürtüşmeleri de içermekle birlikte, Türkiye ile ABD arasındaki ortaklığı güçlendirdiğini, nitekim bu sayede AKPnin ve Türkiye burjuvazisinin bölge politikaları bahsinde daha atak ve cesur çıkışlar için fırsat bulduğunu söylemek durumundayız.
Kuşkusuz yalnızca Suriye ile sınırlı değil, ancak AKPnin ABD stratejisine eklemlenme çabalarının en yüksek olduğu dönem, Esad yönetimine karşı başlatılan emperyalist operasyon oldu. ABD, bir yandan başlamış bulunan operasyon sırasında at değiştirmek pek istenir bir durum olmadığı için, bir yandan da AKPnin attığı adımların sonuçlarından fayda görüp göremeyeceğini anlamak için Türkiyenin önünü açtı. Suriye operasyonunun başarısızlığı ya da seyri apayrı bir değerlendirme olduğu için, burada yalnızca geldiğimiz noktada hem ABD, hem de AKP açısından beklenen hedefe ulaşılamadığını söylemekle yetinelim.
Ancak emperyalizm açısından bilindik kuraldır: hedef tek olsa da, o hedefe ulaşmak için denenecek, hatta hazırda tutulacak yol tek değildir. Bu anlamda, yaşanan tıkanıklık hissedilir olmaya başladığı anda, ABD için diğer yolları zorlamak, hedefe ulaşmak için farklı stratejileri ve aktörleri harekete geçirmek zor olmadı. Burada zorlanan, AKP dış politikasıydı. Davutoğlunun yaratıcısı olmakla övündüğü stratejik derinlik, elbette iddia edildiği kadar derin değildi. Dolayısıyla yolların çatallandığı, makas değiştirmenin gerektiği anlarda Türkiye, emperyalist patronları kadar hızlı ve sorunsuz adım atamadı.
Halihazırda Türkiyenin aşmakta zorlandığı ve kendi dış politikasını hızla işlevsizleştiren eşik, tam da burada karşımıza çıkıyor. AKPnin büyük güven duyduğu dış politika stratejisi, uluslararası ilişkilerin, hele de Ortadoğu gibi son derece oynak ve kırılgan bir bölgenin dengelerindeki değişimlere uyumlu değildir. Dahası, AKPnin bölgede attığı adımlar, kışkırttığı dinamikler, parçası olduğu suçlar ve gebe kaldığı çeşitli aktörler de ihtiyaç duyulan esnekliği imkansızlaştırmakta, Türkiyenin dış politikasını giderek kaskatı bir doktrin haline getirmektedir.
Sonuç, bugün karşı karşıya olduğumuz, Türkiyenin bir yandan ABDnin IŞİDe karşı oluşturduğu koalisyona çekiştirildiği, öte yandan da başta IŞİD olmak üzere çeşitli aktörler tarafından açık açık tehdit edildiği manzaradır.
Bütün bunları, AKPnin dış politikasının her boyutuyla iflas ettiğini söylemek için yazmıyoruz. Zira son derece zor bir dönemeçte olsa da, AKPnin de durumu kurtarma, dış politikasını yeni dengelere göre revize edip işlevlendirme şansı bulunmaktadır. IŞİD karşıtı koalisyona katılmak konusunda bu kadar nazlanması, Suriye topraklarında kurulacak tampon bölge konusunda bu kadar ısrarcı olması ya da İhvan liderlerinin Türkiyeye yerleştirilmesi ihtimalini dillendirmesi, AKPnin bu sıkışmayı aşmak için denediği yollardan biri olarak değerlendirilebilir.
Daha açık bir ifadeyle, AKP, mevcut koşullarda IŞİDe karşı bir operasyona hazırlansa da ABDnin bu vahşi terör örgütünü tümüyle yok etmeyeceğinin, farklı bağlam ve ihtiyaçlar karşısından yeniden işlevlendirmek için elinin altında tutacağının, kısacası hazırlanan askeri müdahalenin IŞİDi terbiye etmekle yetineceğinin farkındadır. İşte AKP, IŞİDle arayı fazla bozmayarak, İhvana rahat edeceği bir üs sunarak, bölgedeki dinci terör örgütlerini el altından desteklemeye devam ederek, ABDnin terbiye ettiği aktörleri yeniden sahaya süreceği anı beklemektedir. Çünkü, tüm bu aktörlerin hamiliğine ya da mümessilliğine yükselen bir AKP, o gün geldiğinde ABDnin karşısında masaya hayli güçlü kozlarla oturabilecektir. Muhtemelen bu kozlar, ABDnin AKPnin ipini çekmeye niyetlendiği bir anda da kullanılmak üzere cepte tutulmak istenmektedir.
AKPnin şansı budur ve eğer başarılı olursa bir başka dönemece kadar emperyalist planların merkezindeki aktörlerden biri olmayı da hak edebilir. Ancak AKP açısından şans gibi görünen, aynı zamanda hayli zor ve riskli bir denemedir. Çünkü sarsılan konumunu yeniden tesis etmek için atmak zorunda olduğu adımları, çok çeşitli öznelerin bulunduğu, her bir öznenin çok sayıda belirleyen tarafından yönlendirildiği bir zeminde atmak durumundadır. AKPnin dış politikasının nesnesizleşmesi olarak adlandırdığımız durum, budur.
Başka türlü söylersek, AKP dış politikası, bir süredir bölgenin siyasal ve uluslararası seyriyle senkron tutturarak, mevcut dinamiklerden beslenerek ve haliyle gerçek dinamiklere yaslanarak ilerleyememektedir. AKPnin ısrarla uygulamaya çalıştığı strateji, hedefi mevcut dengeler açısından rasyonel bir nitelik taşımaktan çıktığı ölçüde, bölge açısından bir nesnellik oluşturmakta ya da bir nesnelliğe dayanmakta zorlanmaktadır.
Hal böyle olunca, AKP, ancak bölgedeki çok değişken ve öngörülemeyen aktörler arasında strateji kurmak, dış politikasını nesnellik yerine özneler üzerinden oluşturmak zorunda kalmaktadır.
Nesnesi kalmayan AKP dış politikası, her taraftan öznelerce kuşatılmıştır ve yol almaya çalıştığı zeminde bu öznelere çarpmadan ilerlemek gerekliliğiyle karşı karşıyadır.
Ama burası, yani Ortadoğu, son derece kıvrak ve esnek olmayı gerektiren bir coğrafyadır. Bir odun katılığındaki AKPnin, kuşatıldığı özneler alanında, birini ürkütmeden, diğerini kızdırmadan, ötekini küstürmeden, berikini kışkırtmadan nasıl ilerleyeceği Erdoğan - Davutoğlu ikilisi için endişe konusudur.
Erdoğan ve Davutoğlu için endişe konusu olan, bizler için ise bir mücadele ve müdahale konusudur.
IŞİD'in altından El Kaide çıktı, El Kaide'nin altından ÖSO çıktı, ÖSO'nun altından Türkiye, Suudi Arabistan çıktı, bunların altından Amerika çıktı, ne çıkacak? Baştan beri bu bataklığın IŞİD gibi çeteler üreteceği söyleniyordu, emperyalizmden hayırhah şeyler bekleyenlerin seslerine sarılanlar şimdi sus pus oldular, kendi yarattıkları canavarı nasıl engelleriz diye düşünüyorlar!
Kerry: IŞİD ilerliyor fakat stratejimiz değişmeyecek
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry IŞİDin Kobanêde ilerlemesinin ABD ve koalisyonun stratejisini değiştirmeyeceğini söyledi.
Reutersin haberine gore ABD Dışişleri Bakanı Jon Kerry ABDnin Boston kentinde yaptığı açıklamada IŞİDin Kobanêde ilerlemesinin bir trajedi olduğunu ancak bu durumun IŞİDe karşı ABD ve AB öncülüğünde oluşturulan koalisyonun uzun vadeli stratejisini değiştirmeyeceğini söyledi.
Kerry koalisyonun asıl amacının Iraka hükümetin kurulması ve daha sonra IŞİDe karşı mücadele edilebilmesi için olanak sağlamak olduğunu söyledi.
Koalisyonun yeni kurulduğunu ve daha hala görevlendirmelerin yapıldığını söyleyen Kerry, ABD hava saldırılarının sona ermesinin "haftalar ve aylar" alacağını da belirtti.
Aynı etkinlikte konuşan İngiltere Dışişleri Bakanı Philip Hammond, IŞİDin enerji güvenliğini tehdit ettiğini ve bu yüzden küresel enerji pazarı için bir sorun olduğunu belirtti.
sol
Sorumluluk
Kemal Okuyan
IŞİDin kritik hamlelerine kimin nerede karar verdiğini bilemiyoruz. Bir yanda ABDnin her şeye muktedir olduğu inancıyla uğraşıp, diğer yanda emperyalist merkezlerin kirli ve kanlı dünyasının boyutlarını göstermeye çalışmak gibi birbirini zaman zaman çelen iki yükümlülüğümüz var. IŞİD örneğinde, başından beri bu örgütün hemen her tarafından tuhaflık fışkırdığını söylüyoruz. Iraktaki ilk sürpriz saldırıların ABD tarafından önünün açıldığını, bu örgütün ılımlı diye yutturulan başka bazı örgütlerden daha radikal olmadığını (bu IŞİDin barbarlıklarını küçümsemek anlamına gelmiyor), IŞİD faaliyetlerinin ABD ve Avrupa kamuoyuna sunumunun plastik bir yan taşıdığını, Kobanedeki saldırıların ABD yönetimince etkili bir halkla ilişkiler mesaisine dönüştürüldüğünü, Suriyenin birçok bölgesinde Obamanın iyi çocuklarının IŞİD vahşetini aratmayacak katliamlar yapmaya devam ettiğini de her fırsatta dile getirdik. Anlaşılıyor ki, Türkiyede gerçeklere göz kapamak devrimcilik, ortalamacılığa teslim olmak aydın tavrı diye yutturulmaya devam edilecek.
Kobane Kürtleri IŞİDe karşı büyük bir dirençle savaşıyor. Dengeler aleyhe döner gibi olduğunda, ABD uçakları IŞİD mevzilerini bombalıyor, kentin düşmesine izin verilmiyor. Öte yandan Kobane üzerindeki baskının kalkmasını istemeyen yalnızca AKP değil. Kobane, Suriyeye müdahale için NATOnun elini fazlasıyla güçlendiren bir oyun alanı ve bu açıdan kentin yaşadığı trajedinin uzamasında yarar görüyorlar!
İşte bu koşullarda PYD güçleri ile IŞİD arasında Kobani için sürmekte olan çatışmaların arka planında bir başka mücadele her geçen gün daha da kızışıyor. Bölgede keskinleşen çıkar çatışmalarında sözü ve de eli olan hemen bütün aktörler Suriye Kürtlerini kendi ittifak sistemine dahil etmek istiyor.
AKP hükümeti, PYDye Türkiyedeki tek muhatabının kendisi olması ve Suriye muhalefetine katılıp Esadla daha aktif bir mücadele içine girmesi için dayatmalarda bulunuyor. ABD, PYD ile Barzani arasındaki gerilimin azalması için uğraşırken, Suriye Kürtlerini Şam yönetiminin karşısında konumlandırmak konusunda en az Ankara kadar istekli. Almanya, başından beri ABDden farklı yaklaştığı bu karmaşada bir kez daha Kürt olgusunu keşfetmiş oldu ve ülkede yaşayan Kürt nüfusu da hesaba katarak geçtiğimiz hafta ben de varım deyiverdi. AKPyi sıkıştırmak için Kürt kartını kullanabileceğini açıkça belli eden tek NATO ülkesi olarak!
Bana göre en çok önemsenmesi gereken, Rusya ve İranın tavrı. Son dönemde uluslararası politikada etkili bir biçimde çalıştırdıkları medya kanallarını Suriye Kürtlerinin direnişine açan bu iki ülke, PYDnin Vaşington eksenine yerleşmemesi için büyük çaba harcıyor.
Şu anda bu ekseni bozan, temelde, AKPnin tutumu. Çözüm sürecindeki muhatabı PKKnin bölgesel ağırlık ve meşruiyetinin artmaması önceliği ABDnin işini zorlaştırmakta. Öte yandan, PYDnin Erdoğan ve arkadaşlarını atlayarak ABD ile doğrudan ilişki kurması, örneğin Kobanedeki hava desteğinin PYD istihbarat ve işbirliğine dayandığının bizzat örgüt tarafından açıklanmasının AKP hükümeti üzerindeki etkisini tahmin etmek zor değil. PYD ve genel olarak PKK de, bu denklemde Türkiyenin ağırlığının azalması için her olanağı değerlendirmeye çalışıyor.
Kabul etmek gerekiyor ki, bölgenin en hesapsız, çirkin, güvenilmez ve zalimlikte gözükara aktörü bizim ülkemizde. Bu anlamda Ankaranın devre dışı kalması için yürütülen çabaların her açıdan faydası var. Ancak
Bölge gericiliğinin IŞİDden ibaret olduğu yalanına herhalde ortak olmayacağız. Herhalde, tam da duvara tosladığı sırada, ABDye oluşturmak istediği Sünni ekseni konusunda yeni bir meşruiyet kapısı açmayacağız. Dahası, Türkiyede geçtiğimiz Haziranda kendini gösteren özgürlükçü-aydınlanmacı birikimi dağıtmaya başlayan kafa karışıklığına karşı bir şeyler yapacağız.
Hâla konuyu Kürtlerle Kemalistler birbirini anlasın, onlar arasında ittifak kurulsun basitliğiyle ele alıp, solu da bu misyon için bir tür moderatör olarak görenler var. Bu hayal. Hele, şu andaki bölgesel gelişmeler hesaba katıldığında kesinlikle hayal. Kobaneye tutunup ayağa kalkabileceğini düşünenler ise, artık kendine ait bir alanda, beğenilsin-beğenilmesin kendi çıkar ve perspektifiyle hareket eden bir siyasi aktöre tutunmaya kalkarak kendi sorumluluklarını tamamen terk etmekte olduklarını görmüyorlar. Tam olarak neye tutunduklarının bilincinde oldukları da sanılmamalı.
Sözün kısası, gericilik ve emperyalizm konusundaki titizliği bile politika bilmemezlik ve devrimci görevlerden kaçış olarak itham edecek kadar kendini kaybedenlerin sorumsuzluğunu telafi edecek hız ve etkiyle Türkiyenin ilerici birikimi, bir kez daha farklı kutuplarda aynı tahribatı yapan ırkçı ve de işbirlikçi yönelimlerden kurtarılmalıdır.