Bence HTKP'nin yapısını açıklayan en iyi göstergelerden biri Ender Helvacıoğlu.Ender Helvacıoğlu sosyalist devrim stratejisini savunan bir partinin üyesi olarak demokratik devrimi savunan yazılar yazabiliyor.Buda bize HTKP'nin eğilimli bir parti yapısını savunduğunun göstergelerinden.HTKP üye alımını esnekleştirip bunu da daha aşağıdan yukarı olan bir parti mekanizmasıyla birleştirerek komünist bir parti yapısından çıkma tehlikesini göze alıyor.Bu riskli çünkü sen üye alımını her sokak eylemcisini kapsayacak biçimde esnetip,aşağıdan yukarı mekanizmayı da bunla paralel olarak arttırmaya çalışırsan tıpkı Helvacıoğlu gibi mdd'yi savunanlar yada başka noktalarda başka görüşleri olanlar zamanla partide etkin olabilir hatta egemen olabilirler.Ayrıca bu eğilimli,esnek yapı kitlelere ekin bir bilinç götürmeyi ve siyasete devrimci müdaheleyi engelleyebilir.
'Bölünmüşlük' konusu: Normal ve Ötesi - Metin Çulhaoğlu
Bu ülkede sosyalizm dendiğinde istisnasız herkesin bir şekilde karşılaştığı, ama yazılara pek dökülmeyen, açıkça tartışılmayan bir soruna doğrudan giriş yapmaya çalışalım.
Türkiyede sosyalist mücadelenin örgütlü ve kararlı kadroları vardır. Bir de onların çevresindeki ilk halka diyebileceğimiz, genel olarak solculuğun ötesinde içtenlikle sosyalist olan ve sosyalizmi isteyen insanlar
Bu insanların bir bölümü sosyalist mücadelede geçmiş deneyime sahiptir, bir bölümü ise yenidir
Aralarında aydınlar da vardır öncü işçiler de
Sorun ise şuradadır: Sosyalist mücadelenin örgütlü ve kararlı kadrolarının çok net oldukları ve gerekli saydıkları ayrılıklar (bölünmüşlük durumu), çevredeki insanlara fazla şey ifade etmemekte, bu duruma pek anlam verilememektedir.
Bir sorundur ve çözümü kolay olmasa bile üzerinde durulması gerekmektedir.
***
Çözüm yolunda, her iki tarafın da normal sayıp kabul etmesi gereken kimi gerçekler vardır.
Önce ikinci tarafa, yani mevcut duruma anlam veremeyenlere bakalım.
Çok basit bir gerçek olmasına rağmen pek dikkate alınmayan nokta şudur: Bir düzen olarak kapitalizm, eski toplumun bağrında kendiliğinden, nesnel süreçler sonucunda doğup gelişir ve yerleşiklik kazanır. Eski toplumda aydınlar, yeni gelişen sermaye ve işçi sınıfları, daha ileri bir toplum düzeni olarak kapitalizme nasıl, hangi yollardan geçilebileceğine ilişkin tartışma süreçleri yaşamazlar, yaşamamışlardır.
Kapitalizm geldiğinde, herhangi bir tartışma sürecinin ulaştığı şu ya da bu sonuç üzerine gelmez, kendi nesnel dinamikleri ve gelişim çizgisi neyse ona göre gelir.
Kapitalizmden sosyalizme geçiş ise böyle değildir.
Yeni bir düzen olarak sosyalizm, kapitalist toplum içinde boy atmaz; ama bu yeni düzene ilişkin fikirler özellikle aydınlar arasında gelişir, şu ya da bu ölçüde yaygınlık kazanır. Nesnel süreçlerin kapitalist bir toplumda yerleştiremeyeceği sosyalizm böyle bir ortamda aydınlar tarafından benimseniyorsa tartışmalar ve ayrılıklar da kaçınılmaz olur.
(Sosyalizmin) kendisi gelmediğine ve gelemeyeceğine göre biz nasıl, hangi yollardan getireceğiz tartışmasıdır bu
Normaldir ve belirli bir noktaya kadar, sosyalizmi isteyen, ama ayrılıkları bir türlü anlayamayan kesimler tarafından da kabul edilmesi gerekir.
***
İşin normalinden söz ettik ve belirli bir noktaya kadar dedik.
O zaman, sosyalist mücadelenin örgütlü ve kararlı kadrolarına da bakalım: Bir yere kadar anlaşılabilir, ama daha ötesinin de normal, gerekli ya da kaçınılmaz sayılması mı gerekiyor? Yani bugün görülen bölünmüşlük durumunun normal ve kabul edilebilir olanın ötesine geçen yanları yok mudur?
Bizce vardır.
Vardır ve olmasının temel nedenlerinden biri, ülkede örgütlü ve kararlı kadroların düşünce ve eylem dünyasını da etkileyip belirli ölçülerde sadeleştirecek güçte bir sınıf hareketinin bugün olmayışıdır.
Ancak, yalnızca bunu söyleyip orada kalırsak yasak savmış oluruz.
Bizce daha ötesi de vardır.
Daha ötesi: 1) şu ya da bu mirasın, belirli bir kökenin ve/ya da 2) hâlihazırdaki örgütün, güncel ihtiyaçlara ve zorunluluklara baskın çıkacak şekilde yüceltilmesi (belki de fetişleştirilmesi) ve her tür boşluğu doldurabilecek yeterlilikte bir varlık (asset) gibi görülmesidir
Yukarıdakilerden ilkine köken zıtlaşmasını geride bırakma, ikincisine de önce siyasal, sonra örgütsel bağlanma gibi başlıklar altında değinmiş olduğumuzdan şimdilik burada bırakıyoruz.
***
Çözümün kolay olmadığını söylemiştik.
Bir ihtimal, ülkede bundan böyle yaşanacak süreçlerin bir noktada bizi normal sayılabilecek olana zorlaması, bunu dayatmasıdır; ne var ki bu dayatıcı noktaya gelindiğinde iş işten geçmiş de olabilir.
En iyisi, sosyalist hareketin bugünkü öznelerinin kolaycılığa düşmeden ve çıtayı aşırı yüksek tutmadan durumu normale çevirmenin zeminleri ve yolları üzerinde tartışmaya başlamasıdır.
Bölünme üzerinden epey zaman geçti ve M.Çulhaoğlu ilk kez bölünmüşlüğün aşılmasından ve bu konuda tartışmalara başlanmasından söz ediyor, yazısının son bölümünde..
''..sosyalist hareketin bugünkü öznelerinin kolaycılığa düşmeden ve çıtayı aşırı yüksek tutmadan durumu normale çevirmenin zeminleri ve yolları üzerinde tartışmaya başlamasıdır. ''
Peki ne oldu; bölünme, ayrışma, farklı bir yol izleme bütün bunlar için ''denedik, olmadı'' mı demek istiyor? Çulhaoğlu'nun ayrışmadan sonraki yazılarından birinde söylemişti: ( Mealen) denemeden bir zarar görmeyiz, olmadığını görürsek geri de dönülebilir.'' Böyle bir şeydi. Metin Çulhaoğlu şimdi üstü örtük biçimde '' evet, denedik ve olmadı'' mı diyor? Bu yazıdan bu sonucu mu çıkarmalıyız?