Sanalda eskiye göre tavsasa da, kuyrukçuluğun etkisiyle Ergenekon savrulmaları zaman zaman ortaya çıkıyor.
TKP'nin Ergenekon davalarında ''faşist katilleri'' savunduğu ileri sürülüyor. Eskiden çok daha yoğundu, evet şimdi biraz olsun hız kesti, ama karalama bir şekilde sürdüğünden, yaşananlardan hiç de ders çıkartılmadan benzer ifadelere bugün de rastlayabiliyoruz. Kuyrukçuluk deyin, kolaycılık deyin, yaşanan süreci çözümlemleyememe deyin, adını nasıl
koyarsanız koyun, söylenenler, iddia edilenler gerçekte söylenmek istenenin çok daha ötesinde bir zihinsel bulanıklığı ifade etmekten başka bir anlama gelmiyor.
Açıklamaya çalışalım:
1- TKP Ergenekon konusunda ''AKP'nin devletle işi bitmiş birtakım faşist devlet eskilerini kullanarak, onların üzerinden devleti kendi gerici-faşist zihinsel yapısına uygun bir şekilde biçimlendirmeye çalışmanın altyapısını hazırlıyor'' demişti. Daha ilk günden takındığı tavır buydu ve bu tavrından hiç bir değişiklik olmadığı gibi, geçen zaman TKP'nin bu tespitinin haklılığını ortaya çıkardı. Bu yüzden Ergenekon konusunda TKP'ye yöneltilen karalamaların hiç bir aslı astarı yok. Sadece TKP'yi karalamak amacıyla ileri sürülen suçlamalar bunlar. Bu yorumu yapanlar, TKP'ye yönelik her fırsatta karalama ve suçlama kampanyasının aktörleri olanlar, bu kara çalmalarıyla, 2002'den beri ülkenin üstüne çöken bir karabasının farkında olamadıkları bir zihinsel kuşatma içinde bulunduklarından bile habersizler ki, işin çok daha acıklı yanı bu.
2- Bu arkadaşlar bir türlü yaşanan süreci çözümleyemiyorlar. Öylesine kuyrukçu bir pozisyon almışlar ki, bu pozisyon onlara yaşananların ne olduğunu görmelerine engel oluşturuyor. Hem sol-sosyalist algıları nedeniyle ve hem de kuyrukçu siyasetin etkisiyle AKP'nin farklı bir parti olduğunu, Türkiye toplumuna adım adım dinci bir faşizmi dayattığını
göremiyorlar, görmek istemiyorlar.
AKP iktidara geldikten sonra ve özellikle Ergenekon davalarıyla devlet partisi olma yolunda büyük bir sıçrama yapmıştır. Türkiye toplumu bu süreçte giderek daraltılan bir deli gömleğine sıkıştırılmaktadır.Sınıfsal mücadelede işçi sınıfının her türlü kazanımını ortadan kaldırmakta, emekçi kesimi örgütsüzlüğe, yoksulluğa, gericiliğe ve ölüme mahkum etmektedir. Türkiye'de bugün böyle bir tespitte bulunmayanın solcu olma iddiası komiklikten, sahtekarlıktan başka bir şey değildir. Bu gerçek görülmedikçe, bu gerçeğe yönelik bir konumlanış alınmadıkça hiç kimse ortaya çıkıp ''ben solcuyum'', ''ben enternasyonalim, gerçek komünistim'' iddiasında bulunamaz. Bulunmamalı. Başkalarını kandırmak isterken, kendini kandırdığının farkına varılmalıdır artık! Kuyrukçuluk yapılacak diye sol perspektiften uzaklaşıldığının da farkına varılmalıdır. Ergenekon konusunda ileri sürülen suçlamaların yanlışlığı bir yana çok daha vahim olanı tam da bu noktada ortaya çıkmaktadır.
Solun, sosyalistlerin ideolojik konumlanışları üç aşağı beş yukarı birbirinden pek de farklı değildir. ( Kuyrukçu kesimi buna pek katmıyorum. Orada büyük bir savrulma yaşanıyor ki, her kuyrukçuğun ayrı bir eleştirisi gerekiyor.) Ama iş siyasete geldiğinde solun öncelikle görmesi ve siyasi mücadelesinin merkezine oturtması gereken konu budur. AKP'nin dinci-faşist doğrultusu... ( Sosyalist solun legal, illegal çok büyük bir kesimi bu gerçeğin farkındadır ve mücadelelerin merkezinde bu gerçeklik yatmaktadır.) Bu görüldüğünde, AKP'ye alan açacak, ona şu veya bu şekilde ''haklılık-destek'' kazandıracak hiç bir konumlanış ve doğrultu alınamaz. AKP'nin dinci-faşist doğrultudaki her icraatı, -bu icraat ne olursa olsun- karşı çıkılması gereken bir doğrultudur. ''Her icraat'', spesifik her ''özgün olay'' AKP'nin dinci-faşist doğrultusundan soyutlanamaz çünkü. TKP'nin Ergenekon'da duruşu tam böyle bir konumlanıştı, doğruydu; sosyalist solun legal ve illegal mücadelesi tam da böyle bir eksende olduğu için doğrudur. Bir daha yineleyelim, AKP'nin içeride veya dışarıda attığı-atacağı her adım AKP gerçekliğinin küçük birer örneği, büyük fotoğrafı tamamlayan küçük bir parçasıdır. Büyük fotoğrafın dinci-faşist özelliğini görememek, bu tür ''küçük'' parçalarda AKP'ye alan açıcı bir siyasetin savunulmasına yol açıyor ki, AKP bugün büyük bir güç haline gelmişse sözde solun ve kürt hareketinin yanlışlarının da bunda büyük payı olduğu yadsınamaz.
Toparlarsak, AKP'nin Ergenekon sürecinden başlayarak içeride ve dışarıda alacağı her siyasi tavra karşı bir konumlanış içine girmesi sol açısından bir zorunluluktur. Ergenekon konusunda ortaya çıkan gerçeklik, AKP'nin ülkeyi içeride ve dışarıda taşıdığı noktanın, kısaca AKP'nin hala anlaşılamadığını gözler önüne seriyor.
Ne acıklı bir durum bu!
Ve ne büyük bir çelişki!
Hem ''gerçek komünist'' tavırlarla kendi gettolarında burunlarından kıl aldırmayacaklar ve hem de yaşanan şu karanlık süreci bile okuma becerisinden yoksun olacaklar!
Kuyrukçu siyaset işte insanı böyle savuruyor, farkında değiller!
TKP Ergenekon konusunda ''AKP'nin devletle işi bitmiş birtakım faşist devlet eskilerini kullanarak, onların üzerinden devleti kendi gerici-faşist zihinsel yapısına uygun bir şekilde biçimlendirmeye çalışmanın altyapısını hazırlıyor'' demişti. Daha ilk günden takındığı tavır buydu ve bu tavrından hiç bir değişiklik olmadığı gibi, geçen zaman TKP'nin bu tespitinin haklılığını ortaya çıkardı. Bu yüzden Ergenekon konusunda TKP'ye yöneltilen karalamaların hiç bir aslı astarı yok. Sadece TKP'yi karalamak amacıyla ileri sürülen suçlamalar bunlar. Bu yorumu yapanlar, TKP'ye yönelik her fırsatta karalama ve suçlama kampanyasının aktörleri olanlar, bu kara çalmalarıyla, 2002'den beri ülkenin üstüne çöken bir karabasının farkında olamadıkları bir zihinsel kuşatma içinde bulunduklarından bile habersizler ki, işin çok daha acıklı yanı bu.
Ergenekon iddialarını arkalarına alarak TKP'ye suçlamalar getiren tiplerin önyargılarla ve TKP düşmanlığıyla hareket ettikleri çok açık. Bu adamlar önemsedikleri iddianamelerde PKK'yi MİT'in kurdurduğunu hep görmezlikten gelmişlerdi. Ben bu suçlamalarda tam bir ilkesizlik görüyorum. Sosyalist Forumun kuyrukçu yapısına uygun olduğu için TKP düşmanlığında ortaklaşan kesimlerin kendi aralarında yaptıkları bir mastürbasyon bu.
'' Kemal Okuyan, Kongre konuşmasında, "Haziran'ın bir devrim olmadığını defalarca söyledik. Aynı zamanda kendi içinde 'devrimci dinamikleri' de barındırmıyordu.Haziran'ı farklı vektörlerdeki toplumsal dinamiklerin toplamı olarak değerlendirirsek ve partinin bunları içselleştirmesi gerektiğini söylersek, parti komünist karakterini yitirir!" diyordu.''
Kemal Okuyan'ın bu sözleriyle ilgili neler düşünüyorsunuz? Gerçekten haziran kendi içinde devrimci dinamikleri barındırmıyormuydu?
'' Kemal Okuyan, Kongre konuşmasında, "Haziran'ın bir devrim olmadığını defalarca söyledik. Aynı zamanda kendi içinde 'devrimci dinamikleri' de barındırmıyordu.Haziran'ı farklı vektörlerdeki toplumsal dinamiklerin toplamı olarak değerlendirirsek ve partinin bunları içselleştirmesi gerektiğini söylersek, parti komünist karakterini yitirir!" diyordu.''
Haziran radikal bir iradeyi yansıtsaydı bu hareketi içselleştirmek gerekli olurdu, böyle bir iradeyi yansıtmadığı için Haziran'ı içselleştirmek komünist parti karakterimizi kaybetmemize neden olur. Kemal Okuyan bunu söylüyor. Komünist parti karakterinin yitirileceği kaygısıyla bu tür eylemler içselleştirilmeyecekse bu tür eylemlerin yarattığı sinerjinin komünist partilere yararı olabilir mi? Bence olamaz. Bu konuda HTKP'nin daha doğru bir siyasi doğrultu aldığını düşünüyorum.