Haziran
Deniz Yıldırım
Saat sabahın beşi. Alaca bir karanlık var. Evinden fırlamışsın; nasıl oldu hatırlamıyorsun. Bildiğin bir tek şey var; öfkelisin, çok şey birikti, çok şey biriktirdin ve çıkarken bütün öfkeni giyinmişsin. Doğudan yükselen güneşi binlerle sırtlanmış, Parka taşıyorsun şimdi. İki gün önce söyleseler inanmazdın. Köprüdesin.
Bir Anadolu şehrindesin; dincileşmeden, baskıdan, yağmadan endişelisin. Paylaşsam mı, eleştirsem mi? diyorsun. Sus şimdi, güven olmaz , tembihlisin. Bir şey yapmalı? Ne yapılır ki? Çok güçlüler, bitti bu iş diye geçiriyorsun içinden; umutsuz ve yılgınsın, örgütsüzsün ve tarikatla, polisle, yeşil sendikayla, şube müdürleriyle, ekip amirleriyle, istihbarat şefleri ve dost görünümlü muhbirleriyle örgütlüler, biliyorsun. Şimdi televizyonun karşısında izliyorsun; iki gün önce söyleseler sen de inanmazdın. Hala iki ayyaştasın, mesele iki ayyaş değildi, sendin, anlamıştın.
Sabahladın ekranın karşısında; internetin başında. Milyonlar sel gibi, gürül gürül bir koro haykırıyor: Her Yer Taksim Her Yer Direniş. Bir süre her sabah uykusuzsun, işe gidiyorsun; uzun süredir bu kadar yenilenmiş, böyle dinlenmiş hissetmiyorsun. Sokağa çıktığında ilk işin güneşe bakmak oluyor; güneşe bakıyorsun, Haziran güneşine ve aklına bir dize düşüyor: Güneşin zaptı yakın. Ya değilse? Endişeni atamıyorsun.
Bir gece önce: İşçi emeklisi Ahmet Amca, eşi ve çocuklarıyla emekli öğretmen Hüseyin Hocanın evinde misafir. Hüseyin hoca sözü açıyor; çok değişti gençler, siyasetle hiç ilgilenmiyorlar, varsa yoksa şu internet, telefonlar. Darbeciler amacına ulaştı, gençler apolitik. Hak vermeler, gençlikten umutsuzluk belirten ifadeler
Ve Mayısı Hazirana bağlayan gece. Bir ülkeyi baştan sona kateden o güzel şaşkınlık; gençlik geleceğine, parkına, memleketine sahip çıkıyor. Şaşkın ve yanılmış oldukları için bir o kadar mutlu yüzler. Tencere-tava, dönüyor işte hava.
Selen ile Emrecan; üniversiteden arkadaşlar. Facete çok video paylaştılar. Şöyle demişler, bugün böyle demiş, böyle hakaret etmiş yine. Özgürlüklerine düşkünler, teslim etmeyecekler. Bir akşam vakti, ellerinde sprey boya, bir duvarın önündeler: yazacak bir şey bulamadım. Sözün bittiği yerdesin.
Tribün çocuğusun. Yenilsen de yense de diyerek büyüdün, sen o tozu yuttun. İçinde bir öfke vardı; haftasonunu beklerdin; gidip rahatlardın. Haziranda fark ettin; yükselenin Çarşıymış; birleştirenin kırmızı. İzmirdeydin, o milislerin karanlık sokaklarda gençleri kıstırmak için intikamla hareket ettiği şehirlerden birinde. Göztepe atkısından kırmızıyla Karşıyaka atkısından kırmızıyı yan yana getirdin, omuz omuza yürüdün, direnişi kardeşleşme imkanına sen çevirdin. Kırk yıl düşünsen aklına gelmezdi; direnişle kardeşleştin. Kırmızıda birleştin.
Binlerce insan, sel olmuş akıyor. Önünde hiçbir set duramıyor. Yorgunsun, elinde ay yıldızlı bayrak; üstünde kalpaklı Mustafa Kemal; dilinde, yüreğinde Medeni Yıldırım. Geziden Liceye kayıplarımızda birleşiyorsun. Kardeşlik çözümünü ellerinle örüyorsun.
Gözlerin görmüyor, yere yığılmışsın, bayıldın. Biber gazının etkisi; o arada birkaç cop darbesi, birkaç milis tekmesi. Karşında bir palalı ve yeni Türkiyesi. Tanımadığın birisi koşuyor yanına, sakin ol. Hemen Talcid solüsyon; ben hekimim. Halkın hekimi. Halkçı bir sağlık politikası böyle hekimlerle elbette mümkün, direndikçe görüyorsun, çıkış programına yaşayarak inanıyorsun. Gözlerin açılıyor şimdi, her iki anlamda da.
Parktasın. Günlerdir yan yana direndiğin insanlarla yeni yaşamı, yeni bir birlikte yaşam modelini örmüşsün. Dayanışma, paylaşma, yardımlaşma, birlikte düşünme, birlikte karar alma, birlikte eyleme. Başka türlü bir şeydi senin istediğin, ne ağaca benziyordu ne de buluta. Adını koyamıyordun, şimdi buldun; adını geçtim, oradasın ve yaşıyorsun. Mümkünmüş işte, gördün; artık kimse bu çözümü söküp atamaz aklından; bunu biliyorsun.
Kuracaksak yeni bir ülke, yeni bir yaşam bir ağaç gibi hür ve bir orman gibi kardeşçesine, birlikte, dayanışma ile yaşayacaksak; işte o parkta yaşadığımız gibi olacak. Yeni bir cumhuriyet kuracağız; Haziran güneşi üzerinden hiç eksik olmayan.
İnançlısın; Fatihten çıkıp geldin birkaç arkadaşınla. Parkı yağmalatmayacaksın, elinde Mülk Allahındır yazılı flama. İlk günler biraz tedirginsin; fakat birkaç gündür oradasın, dağıldı tedirginliğin. Cuma günü, namaz vakti. Çevrende sizi korumaya alan ateist gençler. Cumartesi; yere düşen bir genç; kucakladığın gibi revire götürüyorsun. Yeni bir laikliği, aşağıdan, birlikte örüyorsun. Buna da inanıyorsun. Herkes mahallesinden çıkıyor, yeni bir mahalle kuruluyor. Öfke kusan, düşmanlaştıran, iç savaş tahrik eden, destan yazan, emri veren kim varsa bu mahalleden uzaklaştırıyorsun. Barışı ve huzuru şimdi yaşıyorsun. Ütopya değilmiş, mümkünmüş, gördün ve unutamıyorsun.
****
Sen yaşadın, biz yaşadık. İyi de bak bitti dediğini duyar gibi oluyorum. Bitmedi, bu daha başlangıç. Haziran seni bu ilkelerle yeni bir cumhuriyeti sokak sokak, mahalle mahalle, maden maden, işyeri işyeri aşağıdan örgütlemeye, çözümü örmeye çağırıyor.
Eğer hala aynı yerdeysen Hazirandan sonra; umutsuz ve yılgınsan, örgütsüzsen hala ve tarikatlarıyla, milisleriyle, polisiyle ve palalılarıyla, yeşil sendikası ve şube müdürleriyle, ekip amirleriyle, istihbarat şefleri ve dost görünümlü muhbirleriyle örgütlülerse hala; yapılacak bellidir. Kendini örgütlerken çıkış yolunu örgütlemek; çıkış yolunu örgütlerken her alanda örgütlenmek. Haziran örgütlü bir direnme ve yönetme seçeneğine dönüştürülmelidir. Kuru bir sokak çağrısı, gel daha çok gözümüzü, canımızı yitirelim, daha çok dayak yiyelim dışında bir önerisi olmayan programsız sokak vurguları, toplumun önüne toplumla birlikte bir çıkış yolu koymayan önerilerle bu olmaz, olmuyor da. Haziran, Haziranca örgütlenmelidir. Sokak sokak, mahalle mahalle, işyeri işyeri.
Çözümsüz değiliz; hem bu zulme direneceğiz hem de Haziranca bir ülkeyi inşa edeceğiz. Yırcadan Yatağana, Somadan Murgula Birleşik Haziran Hareketi, karşımızdaki kuvvetin örgütlülüğüne vurgu hareketi. Haziran programıyla, Haziranın mücadele kararlılığıyla halkçı, kamucu, laik, bağımsız ve demokratik yeni bir cumhuriyeti örgütlemek mümkün. Hiç aklından çıkarma; güzel günler göreceğiz, güneşli günler.
Forumlara katıl; eleştir, katkı ver. Çıkışı hep birlikte örgütleyelim. Unutma, Birleşik Haziran Hareketi sen yoksan bir eksik. Ve yine unutma: Birleşe Birleşe Kazanacağız.
Haziran'ı biz yarattık, devam ettireceğiz
Birleşik Haziran Hareketi yerel toplantılarından birini dün akşam Okmeydanında gerçekleştirdi. Katılımın yoğun olduğu toplantıda konuşmacı olarak CHP Dersim Milletvekili Hüseyin Aygün, HTKP MK üyesi Erkan Baş, araştırmacı yazarlar Faik Bulut ve İlhan Şimşek, Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı Başkanı Ercan Geçmez katıldı.
Merve Bahtiyar - İleri
Birleşik Haziran Hareketinin Emperyalist Saldırganlık ve AKPnin Suriye Politikalarının Sonucu başlığıyla gerçekleştirilen toplantısına yaklaşık 250 kişi katıldı. Toplantıda konuşmacı olarak CHP Dersim Milletvekili Hüseyin Aygün, HTKP MK üyesi Erkan Baş, araştırmacı yazarlar Faik Bulut ve İlhan Şimşek, Hacı Bektaşi Anadolu Kültür Vakfı Başkanı Ercan Geçmez katıldı. İlk konuşmayı yapan İlhan Şimşek, AKPnin yeni Türkiye projesinde önemli bir yere oturduğunu belirterek, AKPnin bu yere gelmesinde liberallerin ve Yetmez ama Evetçilerin önemli bir payı olduğunun altını çizdi. CHP Dersim Milletvekili Hüseyin Aygün, IŞİDin bizlere radikal İslamın ne kadar tehlikeli olduğunu gösterdiğini, 'Ilımlı İslam'ın da bir o kadar tehlikeli olduğunu söyleyerek, AKPnin de şu an bu görevi üstlendiğini belirtti.
AKP MAKYAJ YAPMIŞ IŞİD'DİR
HTKP MK üyesi Erkan Baş ise konuşmasında, mücadele verilmediği, kavga edilmediği sürece yeni haklar elde etmek bir yana, mevcut haklarımızı da kaybedeceğimizi söyleyerek şunları ekledi: Birçok televizyon kanalı, gazete var fakat bunların çoğu bizleri bilgi bombardımanına tutarak oyalamak için var. Bizim işimiz, mücadelemizi olabildiğince sadeleştirerek, bu kavgaya girmektir. Biz ve onların arasında bir çizgi var, bu çizginin en önemli tarafı alınteridir, emektir. Bizim o çizgiyi daha da kalınlaştırmaya ihtiyacımız var. Irakta Amerikan askeri ne ise, AKP de odur. AKP makyaj yapmış IŞİDdir. Haziranda halk demiştir ki, bizi bizden başka kimse kurtaramaz. Bizim şimdi yapacağımız şey de budur. Haziran'ı biz yarattık, onu devam ettireceğiz. Herkesi bu kavgaya davet ediyorum. Araştırmacı yazar Faik Bulut, Türkiyedeki halkların, Ortadoğuda IŞİD gibi radikal İslamcı örgütler gösterilerek, AKPye razı edildiğini belirtti. Bulut, emperyalistlerin bölgeden çekilmesinin tek yolunun halkların direnmesi olduğunu söyledi. Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı Başkanı Ercan Geçmez ise AKPnin halkları karşı karşıya getirmek istediğini söyleyerek, Birleşik Haziran Hareketi ile buna karşı mücadele vererek, Haziranda olduğu gibi birlikte mücadele etmenin önemini vurguladı.
Hüseyin Aygün: Artık bana CHP'yi değil BHH'yi soruyorlar
Eskişehir'de Hasan Polatkan Kültür Merkezi'nde düzenlenen BHH forumu, 400 kişinin katılımıyla gerçekleşti. Forumda konuşmacı olan CHP Milletvekili Hüseyin Aygün "Artık bana gittiğim yerlerde CHP sorulmuyor BHH soruluyor" dedi.
Çeşitli siyasi yapılardan katılımcıların yer aldığı Birleşik Haziran Hareketi'nin Eskişehir'deki toplantısı bugün yapıldı. ÖDP'den Barış Bilecenin açılış konuşmasını yaptığı toplantıda, Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt ve Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç da desteklerini ilettiler. Haziran Direnişi'ne dair bir sinevizyon gösteriminin yapılmasının ardından divan seçimine geçildi. Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim üyelerinden Doktor Cem Kaptanoğlu, Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi Deniz Kazanoğlu, Serpil Şahbaz ve Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Öğretim Elemanı Mustafa Sönmez divan üyesi olarak seçildi. Divan üyelerinin yerlerini almasının ardından bütün devrimciler için 1 dakikalık saygı duruşu yapıldı.
BHH hareketinin çıkış metni Serpil Şahbaz tarafından okunmasının ardından söz alan Cem Kaptanoğlu, "AKPnin devletle özdeşleştiği bir süreçte, yaşamımızın her alanına yansıyan yeni rejimin etkilerini görüyor hissediyoruz. Bu metinde farklılıklarımızla bir araya gelip mücadele edelim çağrısı var. Antikapitalist, antimilitarist, antifaşist, antiemperyalist bir hareket bu, bu ilkeler üzerinden bir araya gelişin hareketi. Bu toplantının ardından 29 Kasım günü Özdilek Kültür Merkezinde Eskişehir Meclisini oluşturmak üzere bir çalışma yapılıyor, oraya katılmak isteyenler de katılabilir. Ankarada Vişnelikte başlayan toplantılarla başlayan süreçten aramızda olanlar var. Biri CHP Milletvekili Hüseyin Aygün diğeri de Hakan Öztürk. Süreci aktarmaları açısından onlara söz vermek istiyoruz" sözleriyle konuşmacılara geçildi.
CHP Dersim Milletvekili Hüseyin Aygün konuşmasına, "Eskişehirde olmak güzel ve aynı zamanda hüzünlü çünkü Ali İsmailin şehri burası. Yakında Kayseride de davası görülecek. Ekranda yüzünü görmemiz, silinmesine rağmen görüntülerini defalarca izlememiz, anne ve babasının mahkemede o görüntüleri defalarca izlemesi, sorumlu terörle mücadele polislerinin dışarıda olması bilenmemizi sağlıyor" diyerek başladı. Aygün, "Beni Vişnelik toplantısında çağırdıklarında gittim, hareketin adının içinde 'Haziran' olması beni heyecanlandırdı. Az önce antikapitalist bir hareket olduğundan bahsedildi bu biraz iddialı geldi bana, söylemek istedim" dedi.
Aygün, "Artık bana gittiğim yerlerde CHP sorulmuyor BHH soruluyor. İddialı bir hareketin başlangıcında olduğumuzu düşünüyorum. CHPnin sağa açılma, islamcı-gerici politikalara karşı çıkmama, kendi inancına göre 6 yaşındaki çocuğunun başını kapatan zihniyete karşı durma cesareti gösterememe gibi eksikliklerini görüyoruz. Belki de CHP, bu harekete bakarak belli ilkeleri hatırlar, bunu örnek alır. Haziran hareketinde yer almamamın sebebi nedir? diye soruluyor. Milletvekili olmak değil, çünkü milletvekili olmak için genel başkanlara yalakalık yapacaksınız, genel merkeze çok sık girip çıkacaksınız, olmanız gereken yerlerde olup olmamanız gereken yerlerde olmayacaksınız. BHHde direnenlerin, Ali İsmail'in abisi, ailesinin, Gürkan Korkmaz'ın yanında olmak için bulunuyorum. Yolumuz açık olsun" dedi.
Hüseyin Aygün'ün ardından konuşan Hakan Öztürk ise konuşmasında "Haziranda insanlar istedikleri gibi giyinmek, yaşamak için en sonunda da '3-5 ağaç' için ayağa kalktılar. 15-16 Haziranları, Galata Köprüsü'nün tıkandığı zamanları da görmüştük ama Boğaz Köprüsü'nün boydan boya dolduğu böylesi bir Haziran görmemiştik. Bu insanlar aynı zamanda konuşmak, fikirlerini söylemek istediler, gündüz kafaları gözleri yarıldı akşamsa forumlarda kafalarını çalıştırdılar. Ali İsmail'i gördük, nasıl umutla bakıyor kalabalıkların arasından. Nasıl direndi gördük. Taksim bizi birleştirdi, gençleri, kadınları, yaşlıları ortak bir mücadelede birleştirdi. BHH formülünü Gezi Direnişi'nden almıştır. Herkesi içereceğiz, herkesi bir arada tutacağız, buradan büyük bir güç çıkaracağız" dedi.
Daha sonra forumda söz almak isteyenlerin konuşmalarına geçildi. Yaklaşık 20-25 kişinin söz alarak kürsüden konuştuğu toplantıda Komünist Gençlik'ten de Mert Dinçsan, Ufuk Terzi ve Nurdan Yıldırım da söz alarak konuştu.
Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Mert Dinçsan, antikapitalizmle başlayan sloganların sosyalizmle bitmesi gerektiğine vurgu yaparken, Anadolu Üniversitesi Sanat Tarihi öğrencisi Nurdan Yıldırım, "Biz 'o güzel Haziran günlerine dönmeyi' değil, daha da ilerisini hedefliyoruz. Bu hareket bu ülkenin faşizme karşı özgürlüğü savunan vicdanını da temsil etmektedir" dedi.
Osmangazi Üniversitesi İstatistik Bölümü öğrencisi Ufuk Terzi ise konuşmasında; "Gezi çok değerli bizim için, değerli olmasının sebepleri de kitlesel, meşru ve devamlılığı olan bir hareket olması. Bu maddeler sayesinde Gezi hâlâ devam ediyor. Gezi devam ediyorsa eksikliklerine de dikkat çekmek gerekiyor çünkü kapitalizmi ve bayrak sallayanı AKP'yi yıkamadıysak bunlardan bahsetmeliyiz. Gezi'nin örgütlülüğü yoktu. Sokağa çıkan 14 milyon insan yeterliydi ama örgütsüzdü. BHH'nin bu 14 milyon insana bir çatı olması gerekiyor. Ayrıca BHH'nin ideolojik bir hat çakması gerekiyor. Bunu da aydınlanmacı, yurtsever, eşitlikçi, özgürlükçü ve antikapitalist ilkeler ışığında yapabilir ve yapacaktır. İşin başındayız belki, işimiz çok zor, çok uzun bir yolumuz var ama herkes şu sloganı bilince çıkarmalı, 'Bu daha başlangıç mücadeleye devam'" dedi.
Geleceği kazanmak için ileri atılmak...
"Geleceği kazanmanın yolu, günün devrimci görevlerini üstlenerek ileri atılmaktır. Türkiye sosyalist hareketinin bir bütün olarak yeniden şekilleneceği bir döneme girerken, bir önceki dönemin tüm devrimci birikiminin geleceğe taşınması ve en küçük bir enerjinin bunun dışında kalmamasını diliyor, bunun için her türlü sorumluluğu üstlenmeye hazır olduğumuzu da açıkça söylüyoruz."
Erkan Baş - İleri
Birleşik Haziran Hareketi (HAZİRAN) önemli bir ihtiyacın, şu anda bileşeni olmuşlardan çok daha geniş kesimlerin tanımladığı somut bir ihtiyacın, ürünü olarak ortaya çıktı.
Daha iyisini daha güzelini daha işlevlisini yaratmak için, aklımız, emeğimiz, gücümüz yettiğince yapabileceğimizi yaparak başlayalım dedik. Bir an önce harekete geçmenin armudun sapı, üzümün çöpü üzerine tartışmaktan daha anlamlı olacağını düşünerek, kendimize, mücadeleci halkımıza ve Haziran Direnişinde en gelişkin örneklerini gördüğümüz yaratıcılığımıza güvenerek...
HAZİRANın henüz kuruluş aşamasında yarattığı heyecan önemli. İçinde olanlar, kenarında duranlar, süreçten çeşitli gerekçelerle ayrılanlar ve adlı adınca düşmanca tutum alanlara kadar pek çok kesim tarafından tartışılıyor. Bu da gerçek bir ihtiyaca denk düştüğünü gösteriyor.
Tüm yazılanlara tek tek cevap vermek mümkün değil. Ancak sendika.org sitesinde geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir yazı, ortak mücadele deneyimlerimize saygı gereği ele alınmak durumundaydı, okumaya başladığınız satırlar bu nedenle yazılıyor. Yıllarca sayısız eylem ve etkinlikte birlikte olduğumuz Halkevlerinin Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulutun yazısı, HAZİRANı ortaya çıkaran süreçten bize göre son derece yanlış bir kararla ayrılan Halkevci dostlarımızla açık bir tartışma için, dostça bir sohbet için vesile olsun istedik.
Sorulduğu için başlarken bir not ekleyelim, sevgili Samutun yazısından herhangi bir düşmanlık izlenimi edinmedik, kimi bölümleri şaşırarak okusak bile, esas olarak, tartışma ihtiyacı ile yazıldığını düşündük.
Birleşik Haziran Hareketi hakkında kafama takılan sorular başlıklı yazıda pek çok soru sorulmuş ve sorularıma açık, anlaşılır yanıtlar vermenizi diliyorum cümlesiyle bitirilmişti.
Elimizden geldiğince, yerimiz yettiğince yapmaya çalışacağız. (1)
HAZİRAN NEDİR?
HAZİRAN, Türkiyenin alışık olduğu örgütlenmelerden birisi değil. 12 yıldır iktidarda bir siyasi partinin değil de bir suç örgütünün bulunduğu bir ülkede alışıldık örgütlenme ve siyaset biçiminin bir sınırı olduğunu en fazla dile getirmesi gerekenler de devrimciler olmalı zaten.
HAZİRAN bunun bir örneği olarak değerlendirildiğinde Samutun sorduğu pek çok soru yanıtını buluyor.
Daha somut olarak söyleyelim, HAZİRAN klasik anlamda bir cephe ya da dar anlamıyla bir güç veya eylem birliği değildir. Bir parti ise hiç değildir. HAZİRAN, 2013 Haziranında ortaya çıkan büyük halk isyanından çıkarttığımız dersler ışığında Türkiye emekçilerinin, yoksullarının, halklarının ortak mücadelesini geliştirmek için ortaya çıkmış bir harekettir.
Bu hareketin bugüne kadarki örneklerin hiç birisine benzememesi bununla ilgilidir. İçerisinde çeşitli siyasi partilere, derneklere, sendika ve kitle örgütlerine üye olan veya hiçbirisinin üyesi olmayan insanların olması ve bunların ortak bir çağrıyla kendisini ifade eden hatta buluşması önemli bir kazanımdır.
Yeri gelmişken, bir parantez açalım ve başta sevgili Samut olmak üzere pek çok Halkevci arkadaşımızın bildiğini sandığım, ancak bu tartışmada unutmayı tercih ettikleri bir hatırlatma yapayım. Her mücadele dönemi kendi özgün mücadele biçimini ve araçlarını yaratır. Geçmiş dönem diyeyim ama eskidiği gibi bir sonuç lütfen çıkmasın, örneğin Halkevleri de bunun bir örneğidir. Herhalde hiç kimse Halkevlerinin klasik bir dernek olduğunu söylemeyecektir. Bir parti veya klasik bir demokratik kitle örgütü olarak da değerlendirilemeyeceği açıktır, ancak en azından sol siyaset alanında önemli bir deneyim olduğunu hepimiz söyleyebiliriz.
HAZİRANa da bugün Türkiyenin ve özellikle emekçi halklarımızın ihtiyacına yanıt verme çabası olarak bakabilirsiniz.
Kendilerinin de olduğu toplantıda konuşulmuştu, sonra yazılı olarak da ifade edildi. Birleşik Haziran Hareketi, anti-kapitalist, anti-emperyalist, anti-faşist ve gericiliğe karşı aşağıdaki ilke ve amaçlar doğrultusunda harekete geçecek bir halk örgütlenmesinin çağrıcısıdır.
Dolayısıyla Halkevci arkadaşlarımıza önerimiz, HAZİRAN ile ilgili değerlendirmeler yaparken, şablonlarla, geçmiş deneyimlerinden çıkardıkları olumsuzluklar üzerinden veya kendi aralarındaki sohbetlerden çıkan kurgularla değerlendirme yapmamalarıdır. Bir politik özne söyledikleri ve yaptıkları ile değerlendirilir. Örneğin, alırsınız HAZİRAN çağrısını, şu şu değerlendirmeler yanlış, şunlar eksik diye ortaya koyarsınız, somut olarak tartışırız. Ancak kafadaki dünya ile tartışma yapılmaz.
Özetle ve bu başlıkta son olarak söylemek istediğimiz şudur: HAZİRANın söyledikleri ve yaptıkları üzerinden dışarıda durmayı gerektirecek bir şey bulamamaktan çekinmemek, tersine bundan mutlu olmak ve gereğini yapmak gerek.
HAZİRAN BİR SEÇİM İTTİFAKI MI?
Bu soruyu ayrıca sormak ve yanıtlamak gerekiyor. Sadece Samutun yazısında değil, çeşitli vesilelerle Halkevleri çevresinden HAZİRANa dair yapılan pek çok doğrudan veya dolaylı değerlendirmede, olmayan bir şeyle, kafalarındaki bir kurguyla kavga ettiklerini görüyoruz.
Samutun yazısından doğrudan aktararak devam edeyim: CHP ile seçim ittifakı bir veya birkaç kurucu kişinin CHPden milletvekili yapılmasını da içeriyor mu? Veya bu konuda bir netlik var mı?
Kısa ve net yazayım, HAZİRAN daha önce Samutun referans aldığı yazımda da ifade ettiğim gibi bir seçim ittifakı değil. Bu benim kişisel düşüncem veya HTKPnin HAZİRANa dair bir değerlendirmesi değil. HAZİRANı ortaya çıkaran, bir kısmına Halkevci arkadaşların da katıldığı ODTÜ-Vişnelik tartışmalarında oluşmuş bir mutabakattır.
Haziran Direnişinin en önemli yanlarından birisi temsili demokrasi ve onun araçlarıyla yetinmemek değil midir? Dolayısıyla adını HAZİRAN olarak belirleyen bir siyasal girişimi, parlamentarizmle, hele hele düzen güçlerinden birisine eklemlenme arayışıyla yaftalamak çok çocukça... Üstelik bunu devrimcilik tartışması gibi sunmak, özür dileyerek söyleyeyim, iyice komik oluyor.
Bizzat Halkevci arkadaşlarla hem 12 Eylül 2010 referandumunda hem son yerel seçimde Ankarada ortak aday çalışmasında birlikte olduk. Her iki çalışmada da oy istedik ve oy verdik ama hiç meselemizi sandık ile sınırlandırdığımızı düşünmedik. Dolayısıyla eğer devrimci bir gelişime hizmet sunacak bir sandık taktiği geliştirilebiliyorsa bu tavrı geliştirmemenin apolitik bir tutum olduğunu, devrimcilere düşenin halkın seçeneğini yaratmak olduğunu kendi ortak pratiğimizden biliyoruz.
Ancak somut olarak 2015 seçimlerinde bu mümkün mü, nasıl mümkün olabilir, bunlar henüz HAZİRANın tartıştığı konular değil. Daha önemli ve daha acil konularımız olduğunu düşünüyoruz ve bunları yapmak yerine olmayan bir tartışmayı, üstelik bağlanmış da bir karar alınmış gibi gösterip dışarıda durmanın gerekçesi olarak sunmak, başka şeyler bir yana devrimci ciddiyet ile bağdaşmıyor.
Şunu anlamak çok zor olmasa gerek, biz gerçek işimizi, bugün hemen yapmamız gerekeni yapmaya başlamak istiyoruz. Emekçi halkın bütünlüklü mücadelesini büyütmek adına giriştiğimiz bu uğraşın bir yerinde seçim gündeme gelecekse, gündeme geldiği konjonktüre, o gün sınıflar mücadelesinin somut durumuna bakıp, devrimci bir yanıt üretilebilir. Bunu daha önce hep birlikte ve ayrı ayrı yaptığımız dönemler oldu, şimdi daha iyisini yine birlikte yapabiliriz.
HALKEVLERİ'NİN TUTUMUNUN ÖZ(N)EL GEREKÇESİ
Biliniyor, Halkevleri Genel Başkanı Oya arkadaşımız, Vişnelik sürecinin ilk toplantısına katılmış, anlamlı katkılar yapmış, ardından ikinci toplantıda çok özel bir sorun nedeniyle toplantıya devam etme koşullarının olmadığını söyleyerek ayrılmıştı. Keşke böyle bir sıkıntı olmasaydı ve bunun yerine biz kendilerinin politik farklılıklarını öğrenme, tartışma şansı bulsaydık.
Bu konu kendilerinin özel tasarrufudur ve bir yerden sonra tartışmanın çok anlamı yoktur, hatta anlayışla karşılanmalıdır. Ancak bütün bir HAZİRAN hareketini bu özel tartışma üzerinden mahkum etmeye kalkışmak anlaşılabilir bir tutum değil.
Bu tutumun devam ettiğini görüyoruz, örneğin Hareketinizin kurucusu veya bileşenlerinin çalıştırdığı işçilerin yasal, sınıfsal, sendikal haklarına saygı göstermeleri, kayıtsız şartsız tanımaları, çalışma saatleri ve fazla mesai haklarını tanımaları ve mobbing uygulamamaları bir zorunluluk mudur? cümlesinden bunun dışında bir anlam çıkarmak bizim açımızdan mümkün değil.
Şu anda binlere, belki on binlere varan militanları ile HAZİRAN hareketi içerisinde kaç kişi işçi çalıştırıyordur doğrusu bilmiyorum. Ancak sayısının iki elin parmaklarını bile geçmeyeceğinden eminim. Ancak Samut, ciddi bir arkadaşımızdır, böyle bir iddiayı ortaya atıyorsa bir bildiği olmalı. Eğer bir değeri olacaksa burada yazılmalı, böyle tek bir örnek bile varsa HAZİRAN hareketi bununla da mücadele etmek zorundadır.
Ancak buradan kalkıp HAZİRANı mahkum etmek en azından bize çok garip geliyor.
Kusuruma bakılmasın ama, bu Halkevlerinin GYKsında (bir miktar da sembolik gerekçelerle) yer alan 2-3 CHP milletvekilini işaret ederek Halkevlerini CHPnin yan örgütü gibi göstermeye çalışan eleştirilere benziyor. Ben o eleştirileri ciddiye almadığım gibi, bunu da HAZİRAN eleştirisi kapsamında ciddiye alamayacağım.
SONUÇ YERİNE
Kuşkusuz konuşulacak, tartışılacak ve yanıtlanacak çok şey var. Ancak somut konuşmakta fayda var. Türkiye tarihinin çok özgün dönemlerinden birisini yaşıyor, çağrımızdan aktarırsak ülkemiz emperyalizmin bölge politikalarıyla uyum içinde, mezhepçi faşist bir diktatörlüğe sürükleniyor. AKP iktidarı baskı ve hileyle, sokak çeteleri kurup, devlet şiddetini sonuna kadar kullanarak bu yolda ilerliyor. Bu gidişata dur demek, yarınımızı AKPnin pençesinden kurtarmak için bir araya geliyoruz.
Bu bir araya gelişte Halkevleri üyelerinin yeri vardır, olmalıdır.
Türkiyenin içinden geçtiği karanlık bir dönemin direngen unsurlarından birisi olan Halkevleri, solun bir bütün olarak devrimci bir ileri adım atması gereken bir dönemde sorumluluk üstlenmekten çekinmemelidir.
Daha genel olarak, bütün Türkiye devrimci hareketi de bu sorumlulukla hareket etmelidir. 2013 Haziranını yaşamış bir ülkenin devrimcileri olarak daha büyük bir sorumluluk üstlenmiş durumdayız. Tarihi olmayanın geleceği olmayacağı gibi geleceğe bağlanmayan bir gelenekçiliğin nostaljiden ibaret kalacağını bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Geleceği kazanmanın yolu, günün devrimci görevlerini üstlenerek ileri atılmaktır.
Türkiye sosyalist hareketinin bir bütün olarak yeniden şekilleneceği bir döneme girerken, bir önceki dönemin tüm devrimci birikiminin geleceğe taşınması ve en küçük bir enerjinin bunun dışında kalmamasını diliyor, bunun için her türlü sorumluluğu üstlenmeye hazır olduğumuzu da açıkça söylüyoruz.
Yazımızı, bugün yayınlanan Pusula köşemizden bir alıntıyla sonlandıralım:
Böylesi özgün bir kesitte "devrimci bir kopuşu" başarmış olanların önü açıktır. Türkiye sosyalist hareketinde eskinin alışkanlıklarını, omuzlarında taşıdığı yükü atamayanların bu dönemeci dönüp dönemeyeceklerini göreceğiz. Ancak en başta da söylediğimiz gibi sosyalist hareketin toplumsal bir güç haline gelebileceği bu özgün koşulların hakkını vermek asli olandır. Somut olarak Birleşik Haziran Hareketi'ni ete kemiğe büründürecek olan da işte bu "kopuş" olacaktır. Sorumluluk tam da budur!
--------------------------------------------------------------------------------
1. Sorulara tek tek atıf yapmak hem yazıyı uzatacak, hem okunmasını zorlaştıracaktı, merak edenler zaten ilgili yazıyı da okuyacaktır diye düşünüp, topluca yanıtlamaya çalışalım. Eksik kalanlar da mutlaka olacaktır, onları da başka zaman, belki yüz yüze tartışmaya devam ederiz.
Haziran Hareketi ve devrimci sorumluluk
Türkiye sosyalist hareketi özgün bir kesitten geçiyor. Bu özgünlük Haziran Hareketi (Birleşik Haziran Hareketi)'nin Türkiye sosyalist hareketinin geçmiş deneyimlerinden çok farklı özellikler taşımasından dolayı değil -belli farklar taşısa da- asıl olarak iki kırılma noktası üzerine oturmasıyla ilgilidir.
Bunlardan ilki, sosyalist harekete içkin, öznel bir yan olarak görülebilecek bir durumdan, sosyalist hareketin yeni bir döneme girmesinden kaynaklanmaktadır. 1980 askeri darbesi dönemini kapattığını iddia ettiğimiz Haziran Direnişi sonrası sosyalist hareket, yeni bir dönüm noktası yaşamaktadır. 1980 askeri darbesinden sonra yeniden kurulan sosyalist hareket, bu dönem boyunca siyaset sahnesinde etkili olmaya çalışmış, ÖDP ve TKP deneyimleriyle sosyalist hareketin iki ana unsuru ortaya çıkmış, 1990'larda ÖDP, 2000'li yıllarda TKP'nin görece öne çıktığı bir dönem yaşanmıştı. Haziran Direnişi sonrası ise sosyalist hareket, büyük kitle hareketinin ihtiyaçlarını görse bile buna yanıt verecek bir "irade" ortaya çıkaramamış, deyim yerindeyse Haziran Direnişi solun üzerine "çökmüştür". Bu çökme hali, negatif anlamıyla değil, tersine yeni misyon ve görevlerin açık olarak görülmesine hizmet etmiştir. Ne Haziran Direnişi'nin sürekliliği ne de Haziran Direnişi'nin bir patlama olup olmadığı tartışmasından bağımsız, böyle bir deneyimin, Türkiye Devrimi'nin yolunu çizerken önemli bir ölçü haline geldiğini kabul etmemiz gerekir.
Dönüm noktası, tam da yukarıda ifade ettiğimiz tablonun, sosyalist harekette devrimci kopuşların yaşandığı bir konjonktürü zorlamasıyla ilgilidir. Bugün, Türkiye sosyalist hareketi yeniden harmanlanmaktadır. Bu harmanlanmada devrimci kopuşla ortaya çıkan yeni siyasi hareketlerin üzerinde büyük bir sorumluluk vardır. Haziran Hareketi olarak kodlanan, Birleşik Haziran Hareketi adıyla kurulan güçbirliği böyle bir öznelliğin izleri üzerinden yükselmektedir.
İkinci kırılma noktası ise, nesnelliğe içkin bir dinamik barındırmaktadır: İkinci cumhuriyet olarak kodladığımız sermaye düzeninin kendi restorasyon ya da krizine neden olabilecek bir yönelime doğru yol alması, daha net ifadeyle kriz zembereğinin sıkışmaya devam etmesi bu özgün durumun bir başka özelliğidir. Sermaye düzeninin, AKP ile birlikte, yeni bir mutasyona uğramış olması ve bu mutasyonunun evrileceği noktanın belirsizliği bu özgün durumun temel nedenidir. Temelde belirleyici unsurun sermayenin çıkarları olduğunu unutmadan, kapitalist-emperyalist sistemin yasalarının geçerli olduğunu görmezden gelmeden, bu dönüşümün nereye evrileceğini bugünden tam olarak kestirmek zordur. Yönelebileceği olasılıklara işaret etmek başka, ancak böyle bir dönemde sermaye düzeni içerisinde sosyalist hareketin toplumsal bir aşama kat etmesi, toplumsal bir güç haline gelme olasılığının ortaya çıkabileceği mutlaka bilince çıkarılmalıdır.
Mutasyon tabiri ile ifade etmeye çalıştığımız İkinci Cumhuriyet rejiminin bir yandan ya bir restorasyona ya da bir krize gebe olması bütün siyasi dinamikleri de belirleyecektir. Burada güçlü bir olasılık olarak karşımıza çıkacak olan önemli nokta şudur: AKP karşıtı bir dizi siyasal odağın, AKP karşıtlığına rağmen İkinci Cumhuriyet'e entegrasyon süreci yaşayabileceğidir. CHP'nin bugün yaşadığı süreç budur ve Kürt siyasi hareketi de Birinci Cumhuriyet'ten İkinci Cumhuriyet'e geçiş sürecinde aldığı pozisyonun mantiki sonucu olan müzakere süreciyle bu geçiş sürecini yaşabiliyecek durumdadır. Tek başına gerici, emek düşmanı ve amerikancı bir rejimin tam anlamıyla bir parçası olmak değildir kastedilen, bu zemin üzerine kurulan rejime adaptasyondur sözü edilen.
Burada devrim ve karşı-devrim arasındaki hat iyi tarif edilmelidir. Yukarıda anlatmaya çalıştığımız siyasal fotoğraf, en başta sola büyük bir alan yaratacaktır. Bu alanın doldurulması, solun toparlanması, yeni bir çıkış örgütlemesi, böylesi bir zeminde bu boşluğu dolduracak bir siyasal odağın yaratılması bugünün en büyük görevidir. Haziran Hareketi işte böyle bir boşluğa doğabilir ve bu nedenle Türkiye'de sosyalist hareket makus talihini yenebilecek bir evreyi başarıyla geçebilir.
Gerek öznel gerekse nesnel bir tabloda, bu konumlanıştan ya da arayıştan kaçınılamaz. Tersine, bu arayışın hakkını verecek bir siyasal irade ve sorumluluk, bir dönüm noktasından geçen sosyalist hareketin ana belirleyici unsuru olmak zorundadır.
O yüzden, büyük bir sorumluluk karşımızda durmaktadır. Böylesi özgün bir kesitte "devrimci bir kopuşu" başarmış olanların önü açıktır. Türkiye sosyalist hareketinde eskinin alışkanlıklarını, omuzlarında taşıdığı yükü atamayanların bu dönemeci dönüp dönemeyeceklerini göreceğiz. Ancak en başta da söylediğimiz gibi sosyalist hareketin toplumsal bir güç haline gelebileceği bu özgün koşulların hakkını vermek asli olandır. Somut olarak Birleşik Haziran Hareketi'ni ete kemiğe büründürecek olan da işte bu "kopuş" olacaktır.
Sorumluluk tam da budur! Birleşik Haziran Hareketi, bir buz kıran olarak mutlaka toplumsal bir siyasal odak haline gelmelidir!
Birleşik Haziran Hareketi ve 'çok seslilik' üzerine
Osman Serkan Düz
Müzikte bütünü oluşturan en temel parça notalardır. Birbirinden farklı notalar bir araya gelerek melodileri, melodilerin bir araya gelmesi de eseri oluşturur. Bütün olarak eserin bir anlam ifade etmesi için ise şüphesiz sadece farklı notaların bir araya gelmesi yeterli değildir. Aynı zamanda harmonik bir düzene de ihtiyaç vardır. Sırf farklı notaları birbiriyle yan yana getirmek anlamlı bir bütünü oluşturmaz. Yani kulakları tırmalamamak için matematiksel bir uyuma da ihtiyaç vardır.
Türkiyede özellikle Sovyetler Birliğinin çözülmesinden sonra; çift kutuplu dünyanın ortadan kalkması ve kapitalizmin dünyayı tahakkümü altına alması ile birlikte sol, yeni arayışlar içerisine girdi. Bu yeni arayışların sonucunda liberalizm, solun bir bölümüne sirayet etmiş oldu. Bununla birlikte ilkelerinden ödün vererek şeffaflaşma girişimleri de başlamış oldu.
Artık toplum aynı kaygılarla hareket etmiyordu ve çıkan her farklı sese kulak verilmeliydi. Bu aynı zamanda yeni bir toplum mühendisliği çalışmasını da başlatmış olmak demekti. Örneğin; Türkiye çoğunluğu müslüman olan bir ülkeydi ve laiklik buna göre törpülenmeliydi. Türban hak ve özgürlükler kapsamında ele alınmalıydı ve üniversitelere türbanın girmesine izin verilmeliydi.
Öyle de yapıldı. Kimi sol çevreler tarafından; üniversitelere türbanın girmesini savunmak için çeşitli kampanyalar başlatıldı. Eskiye dair her ne varsa birer birer tu kaka ilan edilmeye başlandı. Tüm bunlar aynı zamanda kemalizmle hesaplaşmak da demekti. Yani tadından yenmezdi! Oysaki yapılmaya başlanan bu toplum mühendisliğiyle birlikte bir çok noktada ilkelerden vazgeçiliyor, ilericilik mevzi kaybediyor ve gericiliğin alan açmasının zemini hazırlanmış oluyordu. Yani sırf farklı notaları eklemek uğruna harmonik uyum feda edilip kulaklar tırmalanıyordu.
Sovyetlerin yokluğunda Türkiyenin son yirmi küsür yılı kulak tırmalayanlar ve harmonik uyumcular arasında bir çok tartışmaya şahit oldu. Üniversitelerde türbanla başlayan bu tartışmalar yetmez ama evet ile devam etti örneğin. Tam Türkiye bu anayasaya sığmaz dediğimiz vakitlerde ise Haziran isyanı patlak verdi ve tüm ezberler bozuldu. Bu aynı zamanda neoliberal politikalarla birlikte başlayan toplum mühendisliğinin de çöktüğünün bir kanıtı oldu.
Haziran şüphesiz birbirinden farklı notaları bir araya getirdi. Aynı zamanda bu notalar harmonik bir düzene de sahipti.Fakat bu güzel senfoni orkestrasının bir orkestra şefinin olmaması bir süre sonra o güzel ezgiler arasında geçişlerin yapılmasının önüne geçti. Bu, Haziranda başlayan halk hareketinin ivme kaybetmesi demekti. İşte Birleşik Haziran Hareketi tam bu noktada Haziranın bir orkestra şefine ihtiyacının doğmasıyla ortaya çıkmış bir harekettir. Bu orkestranın notaları ise belirlidir; antikapitalizm, antiemperyalizm, laiklik, aydınlanmacılık, antifaşizm, gericilikle mücadele bizim notalarımızdır. Bu notaların matematiksel bir uyumu vardır, hep birlikte Haziranı yaratmışlardır ve Birleşik Haziran Hareketi bu uyumu bozup kulak tırmalayacak olan her ne varsa onun önüne geçecek, karşısında duracaktır.
Birleşik Haziran Hareketi toplantıları sayısız yerellikte sürüyor
Birleşik Haziran Hareketi'nin sosyal medya hesaplarından geçilen toplantı bilgileri, hareketin Türkiye'nin irili ufaklı birçok yerelliğinde hazırlıklarını sürdürdüğünü gösteriyor.
Birleşik Haziran Hareketi'nin Türkiye Meclisi, 27-28 Aralık'ta toplanacak.
Türkiye Meclisi toplantısı öncesinde birçok yerellikte hazırlık toplantıları yapılıyor, halk mücadeleyi tartışıyor, temsilciler seçiliyor, koordinasyonlar kuruluyor.
BHH'nin Facebook sayfasında yalnızca bugün geçilen kimi toplantılardan görüntüler şöyle:
İskenderun
Akhisar
Ankara Çayyolu
İstanbul Ataşehir
İstanbul Beyoğlu
İstanbul Kartal
Kırklareli
Ankara Mamak
Mersin Mezitli
İstanbul Üsküdar
Yalova
Harekete geçiyoruz-Emrah Akansu
Birleşik Haziran Hareketi'ne katılmış. Büro çalışanı. Sultanın Sarayı tepesini attırmış.
Ona göre saray ne beton, ne demir ne de başka bir şeyden yapılmış. Üst üste dizilmiş ayakkabı kutularıymış sarayın tuğlaları. Madenci babasının lastik ayakkabıları gibi ayakkabılar fırlatmaya başladığında yoksul halk, yıkılacakmış saltanatları.
Bir diğeri Hataylı, IŞİDçilerin palaları da, ABDnin bombaları da canından bezdirmiş.
Kendi yurdumda özgürce, komşu halklarla kardeşçe yaşamak için iş başa düştü diyor. Ona göre ABD belasından kurtulmakmış içeride kardeşliğin teminatı ve kafa tutmak şeytanın büyüğüne birleştirebilirmiş ancak halkları.
Diğeri, Milli Eğitim Müdürlüğü önünden gelmiş yeni, çocuğunun okulunda imam hatip sınıfı açılan bir veli. Demişler ki; ilkokullarda fen laboratuvarlarına, beden eğitimi salonlarına, resim, müzik atölyelerine gerek yok. Sonra da o odaları da alıp imam hatibe katmışlar. Siz diyor; ilkokullarda fen laboratuvarına ihtiyaç yok denilen, resme, müziğe ihtiyaç yok denilen bir milli eğitim düşünebiliyor musunuz? İlkokula laboratuvar israf, anasınıfına giden öğrenciye türban takmak, din dersi almak farz. Sonra da gelsin fıtrat açıklaması, gelsin kadınla erkek bir olur mu vaazı.
Ben diyor; laikliği sokakta bulmadım. Çocuğuma karşı sorumluluğum gereği Hazirandayım.
Şunu da kabul edelim diyor üniversiteli olanı; Kolaycılık işe yaramıyor! Kolaycılık, ülkeyi tam bir açık hava tımarhanesine çeviren AKP iktidarı karşısında bizi çaresiz bırakıyor. CHPciliğe nasıl bel bağlanır? diye soruyor, imkânsız! Zira Haziran Direnişinde halk AKPyi var gücüyle sallarken, CHPnin sınırları bariz olarak ortaya çıkmış. Yerel seçim arifesinde AKPye teslim olarak, dinselleşmeyle uyum arayışına girmiş. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğana adaylık yolunu açarak AKP iktidarının ömrünü uzatmış. Bu kolaycılık karşısında elimizdeki en önemli ve geleceğe dair umut vaat eden deneyim, Haziran direnişiyle halkın AKP iktidarını var gücüyle sallamasıymış.
Başladığımız işi bitirmek, kaldığımız yerden devam demek için Hazirana katılmış.
Bir başka üniversiteli giriyor söze; Bu AKPyi başımıza musallat edenler, Ortadoğuda sömürünün önünü, dinciliği koçbaşı gibi kullanarak açmayı öngören emperyalistlerdi. AKPden kurtulmayı başa yazalım ama bunlardan kurtulacağız diye de emperyalizmden ya da sermaye sınıfından, gericiliğe karşı müttefik çıkabileceği zokasını yutmayalım. diyor. Majestelerinin muhalefetinden o da bıkmış, halk kendi seçeneğini yaratmalıymış. Halkın seçeneği için Hazirana katılmış.
Eser Hanımın sesi çıkmıyor fazla, o Haziranda Geziye gidip çocuklarının önünde polise karşı el ele barikat kurmuş annelerden. Elleriyle yaptığı börekleri liselilere dağıtmakla meşgul. Böreği görünce atlıyor liselilerden biri; Mustafa Keserin değil, Eser annenin askerleriyiz!
İlk kez yan yana geldik. Birbirimizi sanki yıllardır tanıyoruz. Konuşacak, söyleyecek, yazacak çizecek çok şey var. Fakat dışarıda henüz tanışmadığımız onlarca, yüzlerce, binlerce yol arkadaşımız var. Haziranda birleşecek bir halk var. Önceliği onlara ulaşmaya veriyoruz.
Hem Türkiyede öyle çok beklenecek bir durum olmadığını gördüğümüzden, hem de şöyle bir kendimizi gösterdiğimizde, Haziranın ne kadar gerçek bir toplumsal desteği olduğunu dost düşman herkesin anlayacağını bildiğimizden
Seçenek başka nasıl yaratılır ki?
Harekete geçiyoruz.