Lafı dolandırdıkça dolandırmış, herhalde Bernştein revizyonizmine gönderme yapmak istiyor ama, TKP'nin bu reformcu anlayışla ideolojik bir benzerliği yok. Foruma girip bir açıklama yaparsa daha iyi anlarız ne söylemek istediğini.
Ve evet bu kesinlikle sosyalistler/komünistler birarada toplantısı değil, bir demokratik güçler birliği toplantısı yani Hüseyin Aygün'le EHP'lilerin, TKP (1920)'nin biraraya gelmesi ancak bir demokratik güçler birliği toplantısında olabilir. Aksi bu siyasetlerin de kimliğine terstir. Ki dikkat ederseniz Aydemir Güler/Erkan Baş çevreleri de aynı masada. Hüseyin Aygün, Aydemir Güler, Erkan Baş gibi sosyal demokratlarla sosyalistlerin, komünistlerin aynı masada olması demokratik güçler birliği mantığına uyar. Peki bu masa demokratik güçler birliğini sağlamış mıdır?
Bu tür yazılar SF'de çok fazla. Foruma giren yazarların kafalarında doğru yanlış birtakım algılar var ve yazarlar o algılara göre değerlendirme yapıyorlar. Bu yorumlara karşı çıkan da olmadığı için o yazıları yazanlar bile kendi söylediklerinin doğru olduğu kanısına varıyor ve bu kanı da giderek kemikleşiyor. Yazarın kullandığı iki kavram var, bunlardan biri komünizm-komünist, diğeri sosyal demokrasi-sosyal demokrat. Arkadaş buraya gelerek bu yazısını açıklığa kavuşturmak istemiş ama ( bana göre) açıklığa kavuşturulması gereken konu-kavramlar kendi zihninde aydınlığa kavuşmadığı için yaptığı açıklama yetersiz kalmış. Kısaca ilk yazısındaki sorun hala devam ediyor.
Sosyal demokrasiyi, sosyal demokratı sonraya bırakarak komünizm-komünist kavramı üzerinde biraz duracaksak ve komünizmi arkadaşın kullandığı biçimiyle sınıfsız bir toplumsal formasyon yerine (sosyalist-komünist) ideoloji olarak alacaksak, komünist-komünizm sonal amacı sınıfsız enternasyonal toplum olan ve bu toplumsal formasyona evrimle değil devrimle geçileceğini savunan, siyasal devrim perspektifine sahip olan, kurulacak proleter diktatörlükle kapitalizmin toplumsal devrimlerle dönüştürülmesini savunan kişi (ideoloji)dir. Komünizmin ne olduğunun ortalama tanımı budur. Bunu savunan kişi, örgüt ve partilere de komünist (parti-örgüt) diyoruz.
Sosyal demokrasiyi eğer 2.enternasyonal-Bernştein'ın Avrupa'da benimsenmiş şekliyle tanımlayacaksak, -yine ortalama olarak- sınıfsız toplumu savunmasına rağmen bu topluma evrim yoluyla gidilebileceğini, kapitalizm geliştikçe işçi sınıfının (halkın) bilinçleneceğini ve bu yolla sistemin (kendiliğinden) evrilebileceğini savunan görüş-ideolojidir. İkisi arasındaki en büyük fark sosyal demokratların evrimci, komünistlerin devrimci bir yönteme sahip olmaları, evrimci görüşlerde determinizmin kendiliğindenciliğinin olması, devrimci yöntemi savunanlarda iradeciliğin ön plana geçmesidir. ( İradecilik konusu burada siyasete müdahale anlamında ele alınıyor.) Sosyal demokratlarda ( belki) proleter diktatörlük kavramına bir itiraz da olabilir. Kautsky bu konuda başı çekiyor. Komünistlerde bu konuda bir itiraz yoktur.
Bu iki kavramı çok basitçe karşılaştırdığımızda aralarında benzeşen ve benzeşmeyen yanlar olduğunu söyleyebiliriz. Tekrar olacak, en büyük fark sosyal demokratların reformcu, legal, kendiliğinden bir süreçle sınıfsız topluma varılacağını savunmaları, komünistlerin ise sınıfsız bir topluma ancak siyasal devrimle varılacağını savunmalarıdır.
Şimdi soru şu; Aydemir Güler veya Erkan Baş'ın veya TKP'nin MK'sında bulunan hangi sosyalist aydının bu türde bir açıklaması var? Veya TKP'nin hangi bildirisinde komünist topluma reformlarla geçilmesi gerektiğinden söz ediliyor? Tek bir örnek var mı? Yok; bulamazsınız! Bunu söyleyeni, savunanı zaten orada (MK'da) barındırmazlar. En fazla sempatizan olur, o kadar.
Köprünün altından çok sular akmıştır. 2. Enternasyonalin üzerinden öylesine çok şeyler geçmiştir ki, bugünün Avrupa sosyal demokratlarının Kautsky ile hiçbir ilgisi kalmamıştır. Bunların yanında Kautsky, Bernstein filan süzme komünist kalırlar. Bugünkü Avrupa sosyal demokratları ne sosyalist devrim peşindedir, ne de sınıfsız toplumu hedefliyor. Hatta bunu ağızlarına bile almıyorlar. Bütün talepleri, işçilere ve emekçilere daha çok ücret ve daha çok sosyal halk verilmesi üzerine kuruludur. Şimdi kalkıp bunların çizgisinin ne SİP/TKP ile ne de Türkiye'deki herhangi bir sol fraksiyonla özdeşleştirmek olası değildir. Şu veya bu fraksiyona revizyonist dersiniz, oportünist dersiniz v.b. ama sosyal demokrat demeye kalktınız mı, dünyadan haberdar olmadığınız ortaya çıkar.
Eski komünist partilerin uzantısı olan partilere gelince, bunların çoğu "silahlı devrim"i ve "proleterya diktatörlüğü" nü savunmuyor artık. Peki bunları da sosyal demokrat mı sayacağız?
Bu konu tartışılabilir. İki yorum öncesinde komünizm tanımını yaparken ''iradecilik'', sosyal demokrasi için de ''kendiliğindencilik'' demiştim. Bu iki ideolojik farklılık bir yerde buna dayanıyor. Bu anlamda sosyal demokratlar kapitalizmin kendiliğinden ve reformlarla sosyalizme evrileceğini benimsiyorlar. Bernştein'in revizyonizmi buna dayanıyor. Komünistlerde ise bir iradecilik var. Sistemi değiştirme ve dönüştürme konusunda sürekli olarak iradi müdahalenin altını çizmek var. Bu iradecilik nesnellikten uzak, halktan kopuk iradi bir çabayla iktidarın alınması anlamında değil. Kapitalizmin gelişmesine paralel olarak sosyal demokratların söylediğinin tersine, özellikle geri kalmış ülkelerde burjuvazi elindeki tüm olanaklarla sınıfın ve emekçi halkın üzerinde ideolojik basınç uyguluyor. AKP döneminde yaşadıklarımız tipik bir örneği bunun. Devlet olanakları sınırsız kullanılarak sınıfı örgütsüz hale getirebiliyor ve ideolojik olarak sisteme bağlayabiliyor. Artık böyle bir yapıda ''barışla'', ''reformlarla'' ve kendiliğinden sosyalizme geçiş olanağı yoktur. Daha önceleri devletin militarist yapısı buna engeldi, şu anda daha çok ideolojik yapısıyla bunu sürdürüyor. Komünistler bu koşulda siyasete sürekli müdahale etmek durumundadır ve iradecilik dediğim şey de budur.
Barışçıl geçişin karşıtı ille de silahlı mücadele değildir. Ben bunun yerine ''zor'' kavramını kullanıyorum ve bu ''zor''un ne olacağı nihai kapışmanın gerçekleşeceği o günkü koşullar belirleyecektir. Haziran direnişine komünist bir öncünün öncülüğünde girilebilse ve buna kürt hareketi ile örgütlü işçi sınıfı kararlı bir şekilde destek verebilse bence devrimci bir durum ortaya çıkabilir ve meydanlara yansıyan irade sosyalist bir devrime yol açabilirdi. Benim ''zor'' anlayışım bu, ve Türkiye'de devrimin böyle bir kalkışma sonucunda gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Komünist parti ile sosyal demokrat parti arasındaki fark birincisinin bunu öngörmesi, diğerinin buna daha baştan karşı olması.