Tezkerenin ayrıntıları belli oldu
Irak ve Suriye'de için Meclis'e sunulan tezkere metni, TSK'nın gerektirdiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin, hükümetin belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınmasını kapsıyor.
Irak ve Suriye için hazırlanan Başbakan Ahmet Davutoğlu imzalı tezkere TSK'nın gerektirdiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasını da kapsıyor. Meclis'e sunulan tezkerenin gerekçesinde, "Türkiye'nin güney kara sınırları boyunca ulusal güvenliğimize dönük risk ve tehditler, son dönemde yaşanan gelişmeler neticesinde ciddi biçimde artmıştır. Irak'ın kuzey bölgesinde, silahlı PKK terör unsurları varlığını sürdürmektedir. Öte yandan, Suriye ve Irak'ta diğer terör unsurlarının sayısı ve ortaya koydukları tehditde de önemli artış gözlenmektedir. Nitekim bu nedenle, BM Güvenlik Konseyi, 2170 ve 2178 sayılı kararlarıyla Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını teyit etmiş, bu ülkelerdeki terör faaliyetlerini kınamış, IŞİD ve benzeri terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı BM üyesi tüm ülkelere, 1373 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı ve uluslararası hukuk çerçevesindeki sorumluluklarına uygun şekilde gerekli tedbirleri alma çağrısında bulunmuştur" ifadeleri kullanıldı.
İleri
Gürsel Tekin: Büyük ihtimalle hayır deriz
Hükümetin TBMM'ye gönderdiği Irak ve Suriye tezkerelerine CHP'den ilk tepki geldi.
CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin, tezkereyi "muamma tezkere" olarak nitelendirerek, "büyük ihtimalle hayır deriz" diye konuştu.
Hürriyet'e konuşan Tekin, "Önümüze torba yasalar gibi, torba bir tezkere getiriyorlar. Muamma gibi bir tezkere. İçeriğinin ne olduğu belli değil. Yarın TBMM Grup toplantısında ayrıntısıyla ele alacağız. Ancak büyük olasılıkla bu muamma tezkereye hayır diyeceğiz" dedi.
ileri
Suriyeye savaş tezkeresine HAYIR!-Deniz Yıldırım
IŞİDe karşı ABD önderliğinde ve Körfez gericiliğinin siyasal temsilcisi rejimlerin de katılımıyla oluşturulan koalisyon havadan saldırılarını sürdürüyor. Ortadoğuda siyasal gericiliğin kalesi olmuş Suud gibi rejimlerin radikal İslama karşı savaşını gözlerimiz yaşararak izliyoruz. Fakat meselemiz bundan başka. Bugün 2 Ekim. AKPnin, rehine krizinin çözülmesinin ardından IŞİD karşıtı koalisyona katkı vereceğini açıklamasıyla başlayan sürecin sonunda karşımızda bir tezkere var. Tezkere bugün Mecliste oylanacak. O zaman iki noktaya değinelim: Bugün Mecliste oylanacak tezkere ile AKP Rejimi kime ya da kimlere karşı savaş yetkisi alacak ve bu tezkere karşısında geliştirilmesi gereken tutum nasıl olmalı?
Önce ilk sorudan başlayalım ve yanıtı geciktirmeden verelim.
1) Suriyeye Düşmanlık Tezkeresi
Tezkere IŞİD ile mücadele görünümü altında Suriyeye, Suriye halklarına savaş tezkeresi. Bunu hem tezkerenin gerekçe metninden, hem de Erdoğanın dünkü Meclis açılışında söylediği önceliğimiz Şam yönetiminin derhal uzaklaştırılması ifadesinden anlayabiliyoruz. Tezkerenin özellikle gerekçe kısmı, hem Türkiyenin hem de Suriyenin en büyük güvenlik sorunu, terör ve tehdit algısı içine merkezi olarak Suriye Rejimini yerleştiriyor ve bu perspektif içinden, bu perspektifle mücadele amacını dayatarak isim vermeden terörle mücadele hedefini bu amacın aracı haline getiriyor.
Tezkerelerde kısa ana metinden çok gerekçe kısmı politik karakteri daha net anlatır. Nitekim Meclise sunulan tezkerenin gerekçesinde IŞİD adı sadece BMnin ilgili kararına atıf sırasında alıntının içinde geçerken, gerekçe kısmında 10dan fazla yerde sorunun kaynağı olarak Suriye Rejimi, Rejim ve Esad Rejimi ifadelerinin geçmesi anlamlıdır. Gerekçe kısmı okunduğunda hemen tüm terör ve güvenlik tehditlerinin açık şekilde Esad Rejimi ile irtibatlandırıldığı görülüyor. AKP bu tezkerenin gerekçe kısmıyla bir bakıma kendisini aklıyor. Esad rejiminin desteği ve işbirliği sayesinde Suriye'deki faaliyetleri için uygun zemin bulan söz konusu terörist grupların ifadesinden de anlaşılacağı gibi AKP, çöken ve Suriyede duvara toslayan Yeni Osmanlı hayallerinin küllerinden son bir yangın çıkarma girişimi, vesilesi olarak krizi fırsata çevirme arayışında.
Gerekçe kısmından bir başka önemli cümle: Dolayısıyla Suriye rejimi kaynaklı tehditlerin kapsamı, terör tehlikesiyle birlikte genişlemiş; bölgesel ve uluslararası barış, güvenlik ve istikrara yönelik ciddi bir tehdit haline gelmiştir. Cümle açık; Türkiyeye ve bölgeye en büyük güvenlik tehdidi olarak Esad Rejimini saptayan tezkere metni, nihai olarak da bu rejimle mücadele gündemini savaş yetkisine dönüştürmekte ve hem adını anmadan da olsa IŞİDle mücadele gündemini hem de Kobanenin IŞİD saldırılarından kurtuluşunu Esad Rejimine karşı mücadele şartına ve bu noktada PYDnin de Esad karşıtı savaş cephesine net geçişine bağlamakta.
O halde açıkça saptayalım: Bu tezkere IŞİDle mücadele tezkeresi değildir; IŞİDle mücadelenin Suriye Rejimiyle mücadele etmeden mümkün olmadığı saptamasına yaslanan ve temel tehdit olarak Suriye Rejimini gören bir tezkereyle karşı karşıyayız; IŞİD saldırıları ya da tehdidi saptaması Suriyeye düşmanlık politikasına sadece gerekçe yapılmaktadır, tezkerenin adını doğru koymakta yarar var: Suriyeye düşmanlık ve AKPyi aklama tezkeresi. Dolayısıyla bugün yapılacak oylamada verilecek her evet oyu, Suriyeye düşmanlığa, Suriye halklarını yıkıma sürükleyen ve IŞİDin ortaya çıkışıyla sonuçlanan mezhepçi-cihatçı iç savaş ihracının, dolayısıyla AKP-Katar eliyle ve emperyalizmin onay ve gözetimiyle yürütülmüş, ancak bütün dayanakları bir bir ortadan kalkmış Yeni Osmanlı siyasetinin ve 3 yıllık bölge pratiğinin onaylanmasına, aklanmasına ve bölgesel bir savaş çıkmazına Türkiyenin sokulmasına verilmiş olacak. Tarihsel sorumluluk bu çerçevededir.
2) PYDyi IŞİDle Terbiye Tezkeresi
Tezkerenin tüm güvenlik risklerini Suriye Rejiminden kaynaklı gördüğünü ve dolayısıyla Türk askerinin sınır ötesi harekat yapmasına izin verecek bu tezkereye onay verilmesi halinde hangi cephede olursa olsun, özünde Suriye Rejimini yalnızlaştırma ve çökertme hedefi için savaşılacağını saptadık. Gelelim tezkerenin ikinci hedefine: Bu tezkere en başından itibaren Suriye halklarına doğrudan düşmanlık çizgisine ve iç savaş ihracı siyasetine katılmayan ve Rojavada demokratik-seküler bir siyasal modelin inşasına girişen Suriye Kürtlerini IŞİDle terbiye etme ve Suriye Rejimine karşı düşmanlık saflarına katma tezkeresidir. Bunu nereden anlıyoruz?
Gerek Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğanın, gerekse Başbakan Davutoğlunun son 5 gün içinde yaptığı tüm açıklamalar bu saptamayı doğrular niteliktedir. IŞİD saldırılarının sürdüğü ortamda Kobane halkı direniyor; bu kesin. Ancak bu direniş sırasında IŞİDe göz yuman kuvvetler, saldırının sürmesini bir fırsata çevirme hedefiyle izliyor. Bu saptama çerçevesinde, Pazar günü bir televizyon kanalında Yalçın Akdoğanın sarfettiği Suriye bağlamında herkes nerede durduğunu iyi bilecek. Sırtını kime dayıyorsun, kiminle işbirliği yapıyorsun? sözlerini Salı günü Davutoğlunun Akşam gazetesine yansıyan şu sözleri tamamlıyor: PYD rejimle işbirliği yaptı
Geçen yıl PYD Eşbaşkanı Salih Müslime net teklifimizi yaptık. Dedik ki çözüm süreci var, Türkiyede biz artık size farklı bakıyoruz, ancak sizin de rejimle işbirliğini kesmeniz, Suriye ulusal koalisyonuna katılmanız gerekir
Biz sınırımızda artık rejimi de IŞİDi de görmek istemiyoruz.
Sözler açık; AKP Rejiminin temsilcileri ağızbirliği etmiş halde IŞİDin Kobane saldırısını Suriye halklarına düşmanlık çizgisi üreten 3 yıllık iç savaş ihracı stratejisini doğrulama, Suriye Kürtlerini bu saldırı altında terbiye etme, PYDyi Suriye Rejimine karşı saflara geçirerek Esad Rejiminin ittifaklarını dağıtma vesilesi olarak değerlendiriyor. Dahası aynı cümleler içinde çözüm sürecinin Suriyeye savaş stratejisi şartına bağlandığı da görülüyor. Türkiyede barış için, Suriyede savaş şartına.
PYD-Esad ilişkilerinin boyutu, dozu nedir? Bunu tartışmıyoruz. AKP de tartışmıyor. AKP için mesele siyahla beyaz arasında; ara formüller yok. Suriye Kürtleri ÖSOya katıldı mı? Hayır. Esad karşıtı cephede iç savaşta yer aldı mı? Hayır. Suriye halklarına kurşun sıktı mı? Hayır. Rojavada Kürdü, Arapı, Türkmeni, Süryaniyi Suriyenin birliği içinde yeni bir demokratik katılımcı model etrafında birleştirdi mi? Evet. O halde AKP stratejisinde yoksun, AKPnin mezhepçi çözümü karşısında yeniyi ve seküler çözümü temsil ediyorsun, o halde Esadın yanındasın. Bush Doktrininin devamı: ya bizimlesin ya da değilsin.
O zaman tezimize dönelim: IŞİD üzerinden ve getirilen tezkereyle, Esada ve Suriye halklarına mezhepçi bir düşmanlık çizgisi üretmemiş, yer yer Esad güçlerinin katılımıyla da IŞİDe karşı savaşmış, Özgür Suriye Ordusuna katılmamış ve Ortadoğuda yeni bir birlikte yaşam modelinin inşasına başlamış PYD çizgisiyle açıktan hesaplaşma var ve IŞİD saldırıları bu açıdan Suriye Rejimine karşı AKPnin Kürdü mezhepçi savaşa kazanma stratejisinde açıkça araçsallaştırılıyor. Sözlerden bunu rahatlıkla çıkarabiliriz. Açık olalım; AKP Türkiyede barış için Ortadoğuda savaş öneriyor; çözüm sürecinin en sonunda gelip dayandığı yer burasıdır ve sürecin devam edip etmemesini PYDnin Esad Rejimi karşısında alacağı tavra göre belirleyeceğini ima eden AKP Rejimi açısından çözüm sürecinin en başından beri bölgedeki Yeni Osmanlı fantezileri içinden anlamlandırıldığı, koşullandığı da ortadadır. Süreç, AKPnin bölge fantezilerinin onaylanması ve ona uyumlu hat izlenmesi şartına bağlanmış görünmektedir. Çatallanma buradadır.
Kaldı ki Erdoğanın New Yorktan döner dönmez yaptığı tezkere açıklamasında öncelikli şart olarak uçuşa yasak bölge ve ardından tampon bölgeyi anması da iyi okunmalıdır. AKP Rejiminin uçağı olmayan IŞİDe karşı uçuşa yasak bölge istemediği ortada; uçuşa yasak bölge Suriye uçaklarına karşıdır ve bu talep daha en başından itibaren, tezkereyle girişilecek büyük maceraların Suriyenin egemenlik ve birlik sahasına müdahale niteliğinde olacağının itirafı gibidir.
Burada belirtelim: IŞİDin arkasında kimin olduğuna değil; IŞİD saldırılarının kimlerin jeopolitik stratejileri açısından bir manivela olarak değerlendirildiğine bakıyoruz. AKP Rejimi bu açıdan Kürdü IŞİD vahşetiyle başbaşa bırakarak kendi stratejisine kazanacağını düşünüyor. IŞİD Erbile ilerlerken KDPnin yardımına ve modeline yetişenlerin PYD karşısındaki sessizliği de bu açıdan anlamlıdır ve PYD Eşbaşkanı Salih Müslimin Barzani yönetiminin bağımsız bir Kürdistan talebini seslendirmesinin ardından yaptığı bu talep yeni savaşlara yol açar, bugün Kürtlerin yapması gereken, içinde yaşadıkları ülkelerde demokratik bir birlik siyaseti izlemeleridir açıklaması da PYDnin AKP Rejiminin bölge fantezileri içinde uyumsuz bir çizgiyi hem iç savaştaki tutumu hem de inşa ettiği demokratik-seküler model nedeniyle temsil ettiğinin şimdilik kanıtıdır. Kazılan hendekler, örülen duvarlar hatırlanmalıdır. Ortadoğuda sınırları anlamsızlaştıracağız diyenler bugün Kürtler arasına duvar, tel örgü çekmekte; hendekler kazmakta. Suriyeye ve bölgeye AKP Rejimi aracılığıyla ihraç edilen gerici strateji sadece halkları bölüyor; barışa ve birliğe yaramıyor. O halde ikinci saptamayı özetleyelim: Tezkere, Suriye Kürtlerinin IŞİD tehdidinden kurtuluşunu PYDnin Esada karşı AKP-Yeni Osmanlı savaş cephesine geçmesi şartına bağlamakta ve yaşananlara karşı IŞİD saldırılarını jeopolitik bir fırsata çevirme hedefi gütmekte. Neredeyse Esad Rejimine karşı bizim saflara geçmez ve bizim için savaşmazsan, IŞİDle uğraşırsın diyen bir rejimin bölge halklarına nasıl bir barış sunacağı açık. Kendi kurtuluşunu bu maceralara bağlamış bir rejimin bu çığırtkanlığına destek olmak, büyük olasılıkla onun kaderini de paylaşmak anlamına gelecek. Bu nedenle Mecliste verilecek evet oyu ile hayır oyu arasındaki fark; AKP Rejiminin bölgesel yıkım macerasına ve ona bağlı geleceğine verilecek evet ile hayır arasındaki fark kadar büyük.
Ne Yapmalı?
Tezkerenin gerçekte ve öncelikle Davutoğlunun Ortadoğu halkları tarafından püskürtülen ve çökmekte olan Yeni Osmanlı fantezisini diriltmek adına Türkiye ve bölge halklarını büyük bir yıkıma, savaşa ve açmazlara sürükleme hedefi güttüğünü açıkça saptamalıyız. AKPnin Davutoğlu eliyle yürürlüğe koyduğu ve Atlantik hegemonyasıyla çatışmadan, onun şemsiyesi altında yeni bir Ortadoğu düzeni kurma ve buna önderlik etme hayalleri çökmüş, bölgenin AKP tipi İhvan modeliyle denetlenmesi projesi püskürtülmüş, Esad Rejimi yıkılmamış; AKPnin Ortadoğuda neredeyse diplomatik temsilciliği kalmamıştır. Emperyalist restorasyon stratejisi içinde Türkiye-Katar ya da AK-İhvan taktiği duvara tosladı. Bugün emperyalist merkezler Esadın kaldığını kabul ediyor, siyasi çözümün ancak Suriye yönetimiyle birlikte gerçekleşeceğini açıklıyor. Çünkü stratejik çılgınlık aşamasından Suriyede yenilgiyi kontrollü kabullenme aşamasına geçmiş merkezler açısından macera, daha büyük yıkımlara gebe. Bu noktada AKP Rejimi Türkiyenin yoksul, emekçi çocuklarını değerli yalnızlık adına yıkıma, ölüme, yeni maceraların cephelerine sürmek; bölge halklarını birbirine daha da kırdırmak ve hem Türkiyeyi hem de bölgeyi mezhepçi hatlar üzerinden gerici bir yeniden yapılandırmaya tabi tutmak istiyor.
O halde hem AKP Rejimi hem de IŞİD gericiliği karşısında; hem Türkiyede hem de Ortadoğuda hakiki bir direnişin imkanlarının ancak seküler, ilerici; bölge barışına ve halkların kardeşliğine hizmet eden çözümler, ittifaklar temelinde kurulacağı çok açık. Bu nedenlerle Suriyeye Savaş, Bölge Halklarına Yıkım, Gericiliğin Restorasyonu Tezkeresine Hayır.