Spekülatif bir yazı-Metin Çulhaoğlu
Türkiyenin bölgedeki bir savaşın aktif tarafı olması ve/ya da ülkenin çok yakın gelecekte bir iç savaşa sürüklenmesi
Dikkate alınması, daha ötesinde şimdiden alarma ve karşı harekete geçilmesini gerektiren olasılıklardır. Bunlar, günümüz koşullarında spekülasyon kategorisine girmez. Spekülasyon, daha çok, henüz işaretleri bile pek görülmeyen olasılıklar konusunda fikir yürütmek, varsayımlarda bulunmaktır.
Spekülasyon dedik
Bu yazıda hemen çok yakın vadedeki olasılıklar üzerinde durmadan, biraz daha orta, hatta uzun vadeye ilişkin spekülasyonlarda bulunmamız umarız anlayışla karşılanır. Son yazıda kaldığımız yerden devam edersek, spekülasyonlar bir yanıyla stratejiyle, asıl olarak da Türkiyede bir devrim sürecinin olası dönemeçleriyle, bükülme noktalarıyla ilgilidir.
Hiç mi hiç mümkün görmediğimiz bir yolu, peşinen dışarıda kalsın diye hemen özetleyelim: Türkiye giderek demokratikleşiyor
Öyle bir demokratikleşiyor ki, devletin, egemen sınıfların ve onların siyasal partilerinin sivil toplumdaki nüfuzu iyice geriliyor
Ve bir noktadan sonra değişim-dönüşüm isteyen ilerici güçler ya da onların tarihsel bloku bu toplumda kendi ideolojik hegemonyasını tesis edebiliyor
Artık iktidar hemen bir kol mesafesindedir
Burada, modele ve kavramlarına ilişkin teorik düzeyde bir itiraz söz konusu değildir.
İtiraz, Tamam, ama böyle gitmez, böyle gitmesine izin vermezler anlamındadır. Hatta daha ilerisini söyleyelim: İdeolojik hegemonyanın tesisi bir yana, buraya uzanabilecek sürecin daha ilk evrelerinde ciddi bir kırılma yaşanması çok daha büyük olasılıktır.
Açmaya çalışalım:
Tarihsel blok (Gramsci) kavramına ve karşılığına itirazımız yoktur. Düzene karşı, merkezinde işçi sınıfının yer aldığı, toplumun değişim ve dönüşüm isteyen farklı kesimlerinden oluşan bir blok diye tanımlayalım. Uzatmadan Türkiyeye dönersek, içleri yerleşik tanımların ötesinde doldurulmak üzere, en başta özgürlük, eşitlik ve laiklik temelinde oluşacak bir tarihsel bloktan söz edebiliriz. Blok teorik bir adlandırmadır; pratikteki karşılığı cephe de olabilir hareket de
Devam edelim: Bu blok mücadele ediyor, siyasetiyle ve temsil ettiği ideolojiyle toplumda belirli bir karşılık buluyor, saflarına yeni kesimler kazanarak güçleniyor
Ya sonrası?
Sonrası için öngörülebilecek olan, yani spekülasyon kategorisine giren şudur: Bu blok, belirli bir güç eşiğine ulaştığında ya da 60ların ortasından kalma bir deyim kullanırsak maya tuttuğunda, düzenin bastırıcı, ön kesici ve burjuva-demokratik hukuk açısından bile gayrı meşru müdahalesiyle karşılaşacaktır
Darbe? Hukukun iyice zorlanarak, birtakım sivil güçlerin ise mobilize edilerek blokun üzerine salınması? Adının böyle konmasına artık kimsenin itiraz edemeyeceği bir tür faşizm?
Bugünden kestirilemez; ancak, tekrar edelim, artık hangisi olacaksa böyle bir müdahaleye öyle ileri evrelerde değil, şu malum psikolojik eşik aşıldığında ya da maya tuttuğunda girişilmesi çok büyük olasılıktır.
Böyle bir durumda, üç öykü üzerinde durulabilir. Birincisi: Blok, bu uğrağa gelindiğinde henüz çok güçlü olmadığı halde özel bir cevvaliyet sergiler; yanında olmayan, belki de hiç olmayacak kesimleri de harekete geçirerek karşı tarafın müdahalesini daha başlamadan boşa çıkarır. İkincisi: Karşı tarafın müdahalesi fiilen gerçekleşir; ama blok bu müdahale karşısında ciddi bir direnç ortaya koyar. Böylece siyasal parametreler köklü biçimde değişir, yeni saflaşmalar yaşanır. Üçüncüsü: Düzenin müdahalesi başarılı olur ve blok net bir yenilgiye uğrar
Öykülerden üçüncüsü üzerinde durmak istemiyoruz. Ancak, birincisi ve ikincisi hakkında kestirimlerde bulunabiliriz. Birincisinin gerçekleşmesi durumunda blok eşik aşmanın ötesinde bir sıçrama gerçekleştirir. Artık daha güçlüdür; ama karşı taraf açısından tam caydırıcı değildir. Yoluna devam ederken, karşı tarafın yeni müdahalelerine hazırlıklı olmak durumundadır. İkinci öykü: Tünelin ucunda iktidar görünmektedir. İnisiyatif artık sadece karşı tarafta değildir; blok kendi inisiyatifiyle kıran kırana bir mücadele verebilecek durumdadır
***
İşte, eğer çok afaki gelmiyorsa bu olasılıklar üzerinde duralım; gerekiyorsa tartışalım
Ve tartışma daha fazla ete kemiğe bürünsün istiyorsak, mutlaka ve mutlaka, aşağıdaki parametreleri de irdeleyelim:
Blokun merkezinde durması gereken işçi sınıfı ne âlemde? Bu alanda neler yapılmalı?
Sosyalist örgütler kendi çizgilerinde ilerlerken acil durum hazırlığı bağlamında önlemler de alıyor mu?
Ve elbette Kürt hareketi/siyaseti böyle bir tabloda nereye oturacak, ne yapacak?
Düşünmeye ve tartışmaya değmez mi?
TSH VE KÖH-Metin Çulhaoğlu
İlerideki son yazıyı bitirirken, üzerinde düşünülmesi gereken başlıklar arasında Kürt hareketini de saymıştık.
Yazıda sık geçeceğinden KÖH (Kürt özgürlük hareketi) diye kısaltalım.
Konu, KÖH ile Türkiye sosyalist hareketi arasındaki ilişkilerin bundan sonra nasıl bir seyir izleyebileceğidir. O zaman ikincisine de TSH diyelim.
Ve başlayalım:
TSH içinde her kesim, bugünkü sınırlarıyla bu ülkede Kürtler olmadan sosyalist bir iktidarın gerçekleşemeyeceğini herhalde kavrıyordur. Ya devrim? Düşük bir olasılıktır; ama hadi oldu diyelim, iktidar hiç mümkün görünmemektedir.
Bu durumda, akla gelebilecek iki yol vardır: Birincisi, güçlenen bir TSHnin siyasal ve örgütsel anlamda KÖHü de kapsayarak devrime ve iktidara yürümesidir. İkincisi ise, TSHnin, kendisi de sosyalizm diyen, bunu isteyen KÖH tarafından kapsanması, böyle yürünmesidir.
TSH, eğer aklında varsa, bu iki yoldan önce birincisine ciddi bir rezerv koymalıdır.
TSHnin Kürtler olmadan da güçlenmesi, bu ülkede ağırlıklı bir siyasal özne durumuna gelmesi mümkündür. Ancak böyle olduğunda bile, otuz yıllık kesintisiz bir mücadele ve örgütlenme deneyimine sahip, üstelik en küçük yerel ölçekten bölge ölçeğine kadar kendi perspektifini ve modelini geliştirdiğini düşünen bir hareket mutlaka ayrı ve bağımsız konumunu sürdürmek isteyecektir.
TSHnin, KÖHyi de kapsadığı 1960lı yılları ve Türkiye Kürdistanındaki ileri dinamiklere ağırlıklı özneler olarak nüfuz edebildiği 1970li yılları bir daha yaşaması pek mümkün görünmemektedir.
Ya ikinci yol?
Bu da mümkün görünmemektedir.
Neden?
Bir kere, KÖHnin en azından bugün sahiplenir göründüğü sosyalizm anlayışı, etkisi giderek azalan post-modern ve post-Marksist çevreler dışında TSHnin ana öbekleri tarafından paylaşılacak gibi değildir. Ayrı bir tartışma konusudur ve şu an için o kadar da önemli değildir.
Geçelim.
İkincisi, KÖHnin temsilcisi göründüğü Cumhuriyet tarihi okumasının TSH tarafından aynen kabullenilmesi, bu hareketin tarihini ve kendini inkâr etmesidir. Uzanabileceği bir birikimden büsbütün vazgeçmesi demektir. Neden yapsın ki?
Üçüncüsü, TSH en azından belirli bir güç ve etki eşiğini aşmadan, KÖHnin Kürdistanın dört parçasını ve giderek bölgenin tamamını kapsayan (ya da kapsayacağı öngörülen) devrim perspektifine kendini bağlaması ne mümkündür ne de doğru olacaktır.
Dördüncüsü ve güncel durum açısından en önemlisi: TSHnin, diğer tarafın çözüm sürecinde politika ya da esneklik adına giriştiği ve bundan sonra da girişecek gibi göründüğü her manevraya ayak uydurmaya çalışması söz konusu olamaz. Geziden darbe kokusu alınması, bugün bile yeri geldi diye darbe edebiyatına başvurulması, hükümetle uyum içinde yol alma mesajları, AKP giderse ne yaparız? tasasına işaret etmektedir.
AKP defolup gitsin diyen TSHnin böyle bir tasaya ortak olması da beklenemez.
***
O zaman bu işin hiç mi yolu yok?
Kuşkusuz vardır ve bu yolun giriş kapısında bir tek sözcük yazmaktadır: İttifak
Denecektir ki KÖHnin yukarıda dört madde halinde sıralanan konumu ittifakı da büsbütün gündemden düşürmez mi?
Hayır, düşürmez
Evet, KÖHnin (eğer gerçekten istiyorsa) böyle bir ittifak için yapması gerekenler mutlaka vardır; ama bu alandaki ev ödevinin asıl ağırlıklı kısmı TSHye düşmektedir
Hayır, her işi bırakıp Kemalizmle hesaplaşsın; Proudhonu, Bookchini ve Negri yi başka bir gözle yeniden okusun ya da Türkiye ölçeğini gölgeye itecek kadar bölgeye odaklansın vb. demiyoruz. Yapması gereken önemli dört iş vardır.
Birincisi: Etkili olduğu çevrelerde Kürt düşmanlığına karşı ödünsüz mücadele vermek. İkincisi: Yaşanan süreçlere ihtiyatla yaklaşmak; önemli her uğrakta ya da kırılma noktasında evet, şimdi kesin sattılar, tamam, artık uzlaştılar gibi süpürücü ve bitirici hükümlerden mümkün olduğunca kaçınmak. Üçüncüsü: Kürdistan adı verilen coğrafyada ciddi bir sol-sosyalist birikim olduğunu; daha önemlisi KÖHnin kendi içinde zengin ve ileri dinamikler barındırdığını unutmamak. Ve dördüncüsü: Başka konular gündeme geldiğinde pek de önem verilmeyen Marksizmi Kürt sorunu söz konusu olduğunda hatırlayıp eleştiri oklarını sivriltme aracı olarak kullanmaktan vazgeçmek
Ne dersiniz? TSH bunları yapabilir mi?
Yapabileceğini gösteren ciddi oluşumlar devrededir.