Sosyalist cumhuriyet için ileri...
"Saltanat, hilafet ve Yeni Osmanlı sevdalıları, cumhuriyetin tüm ilerici değerlerini tasfiye etmekle yetinmeyip, halkımızın ilerici birikimine de saldırmayı sürdürmektedirler. Bu koşullarda, 29 Ekimin kutlanacak değil, mücadele ile anılacak bir gün olması gerektiği açıktır."
Ülkemiz cumhuriyetin 91. yılına karanlıklar içinde giriyor.
Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı ve etkili gerici kuşatması altında, halkımız cumhuriyetin değerlerini yaşatma mücadelesi veriyor.
Türkiyede 1923te kurulan cumhuriyet, köhnemiş imparatorluk düzeni ile kıyaslandığında tarihsel açıdan bir ilerleme anlamına geliyordu. Bu nedenle ilericiler ve devrimciler cumhuriyetin ilerici karakterini hiç yadsımamış, halkımızın eşitlik ve özgürlük mücadelesin cumhuriyeti önemli uğraklarından biri olarak değerlendirmiştir.
Ancak cumhuriyet 91 yıllık geçmişinde ilerici değerlerden ve ilkelerden adım adım uzaklaştı. Burjuvazinin egemenliğinin perçinlenmesine paralel olarak, ülkemizdeki aydınlanmacı, kamucu, bağımsızlıkçı birikim törpülendi. Yüzyılın sonuna geldiğimizde, geriye burjuvazinin ve sağcı, dinci iktidarların planlı biçimde çürüttüğü bir rejim kaldı.
AKP, bu çürümenin bir sonucudur.
Cumhuriyeti adım adım çürüten burjuvazi, son darbeyi indirme işini ise AKPye bırakmıştır.
12 yıllık uygulamalarıyla AKP, Türkiyede Birinci Cumhuriyet adı verilen rejimi tasfiye etmiştir.
AKPnin gerici kuşatması altında, kamusal ve özel yaşamın tüm alanları dinci gericiliğin kuralları doğrultusunda biçimlendirilmektedir.
Çocuklarımız küçücük yaşlarda türbana, okul çağında ise imam hatiplere mahkum edilmektedir.
Başta Aleviler olmak üzere, her tür mezhep ve inanıştan yurttaşlarımız hakaretlere maruz kalmakta, dinci gericiliğin sünni yorumuna mahkum edilmektedir.
Gazeteciler, aydınlar, yazarlar, akademisyenler, hukukçular, bilim insanları ve sanatçılar iktidarın ağır baskısı altında yaşamak zorunda bırakılmakta, karşı koyanlar mahkeme terörüne ve hapis cezalarına mahkum edilmektedir.
İşçi ve emekçiler her türlü haklarından mahrum edilmekte, her gün iş cinayetlerine kurban verilmekte, güvencesiz, sendikasız ve kuralsız bir çalışma hayatına mahkum edilmektedir.
Gençlerimiz okullarında, kentlerinde ve evlerinde hükümetin buyurduğu gibi yaşamak dayatmasıyla karşılaşmakta, dindar nesil gericiliğine boyun eğmeyenler kampüslere yığılmış polislerin şiddetine mahkum edilmektedir.
Kadınlar AKP iktidarının en kapsamlı saldırısına muhatap olmakta, dinci gericiliğin karanlığı tarafından kuşatılmakta, taciz, tecavüz, şiddet ve cinayetlerin devlet tarafından teşvik edilmesiyle sistematik bir baskıya mahkum edilmektedir.
Halklarımız birbirine karşı kışkırtılmakta, bölgede emperyalist planların taşeronluğu adına savaş suçları işlenmekte, ülkemiz komşuları nezdinde hainliğe mahkum edilmektedir.
Kısacası, ülkemiz, emekçi halkımız AKP gericiliğine, piyasacılığına ve işbirlikçiliğine mahkum edilmek istenmektedir.
Saltanat, hilafet ve Yeni Osmanlı sevdalıları, cumhuriyetin tüm ilerici değerlerini tasfiye etmekle yetinmeyip, halkımızın ilerici birikimine de saldırmayı sürdürmektedirler.
Bu koşullarda, 29 Ekimin kutlanacak değil, mücadele ile anılacak bir gün olması gerektiği açıktır.
29 Ekimler Birinci Cumhuriyetin hatırasına değil, yeni bir cumhuriyetin inşası için mücadeleye adanmalıdır.
Çünkü ülkemiz ve halkımız AKP gericiliğinin saldırılarına boyun eğmeyeceğini göstermiştir. Boyun eğmeyen halkımız, bu gerici saldırıyı püskürtecek, eşitlik ve özgürlük temelinde, kardeşlik içerisinde, aydınlık ve bağımsız bir cumhuriyeti kuracaktır.
Halkımız yeni bir cumhuriyeti, sosyalist cumhuriyeti kuracaktır.
O halde, şimdi yeni bir cumhuriyet için bir adım ileri çıkmak gerekmektedir.
Vakit Sosyalist Cumhuriyet için İleri çıkma vaktidir.
Gönül ister ki, Türkiye'nin bütün yurttaşları 91.yıldönümünde Cumhuriyet'i çok daha ileri taşıyabilmek için Sosyalist Cumhuriyet sloganı altında yürüsün. AKP gericiliğini geriye püskürtebilmenin başkada bir yolu yok. AKP gericiliği ile ona her koşulda destek verenler Türkiye'yi tarihin karanlıklarına geri döndürmek için çaba harcadıkça Cumhuriyet'in kazanımlarını sahiplenmek çok daha önemli oluyor. Cumhuriyeti sahiplenerek gericilikten korumak ve kurtarmak artık çok zor bir hale gelmişse de, Türkiye'de böyle önemli bir kitlenin var olmasını hiç küçümsemiyorum. İster Sosyalist Cumhuriyet diyerek alanlara çıksın, isterse cumhuriyet diyerek Türk bayrağıyla sokaklara dökülsün bu kitle Türkiye'nin geleceğidir. Bu insanların büyük çoğunluğu Türkiye'nin aydınlık yüzüdür.
29 Ekim: Dün, bugün, yarın-Özgür Savaşçıoğlu
İnsanlık tarihinin iç tutarlılığı, Ece Ayhan'ın ifadesiyle "Tarihi düzünden okumaya ayaklanan çocuklar" için her zaman önemli oldu.
Benzer bir durum ülkelerinin tarihi için de geçerliydi. İç tutarlılığı geriye dönük işlemlerle oluşturmanın mümkün olmadığını bilenler, hep ileriye baktı. İleriye bakarak bugüne müdahale etti. Geçmişte ayağını basacağı noktaları da gelecek arayışı çerçevesinde belirledi.
Bu memleketin devrimcilerinin sosyalizme uzanma süreci, ülkenin ilerici birikimine yönelik topyekün bir reddiye üzerinden şekillenmedi.
Aksine, sürece ülkedeki kamucu, aydınlanmacı ve bağımsızlıkçı birikimi daha ileriye taşıma çabası damga vurdu. Beraberinde daha gelişkin zemin arayışlarını getirdi.
Cumhuriyet'in yarattığı birikimin eksikli olması onu tam hale getirme iradesini ortaya çıkardı. Tam hale getirme, yeni ve daha gelişkin bir zeminde yeniden üretme anlamına geldiği ölçüde kopuş ve sosyalizm gündeme geldi.
******
1980 darbesinden AKP'li yıllara gelen süreçte liberalizmin kurduğu etki, iç tutarlılık arayışında geriye dönük bir modelin alan bulmasına yol açtı.
Daha gelişkin bir zemine sıçramak için ayağını toprağa basma arayışlarının yerini toprağı kazma çabaları aldı.
İnsanlık ve Türkiye tarihi kazıldı.
Sovyetler'de işlenen günahlar keşfedildi. Sonuç daha gelişkin bir sosyalizm değil sosyalizmden kopuş oldu.
Yeri geldikçe Fransız Devrimi'ni, mümkünse Jakobenleri, eleştirmek entelektüel bir moda halini alsa da buradan ne tarz bir devrimcilik çıktığı henüz görülemedi.
Arkeolojik incelemelerden sosyalist örgütler ve onların geçmiş pratikleri de payını aldı. Örgütsüzlük övgüsü boy verdi.
Türkiye'deki burjuva devrimi sürecine bakışta da benzer bir yaklaşım etkili oldu. Önce eksikler bulundu. Sonra eksikler üzerinden eksik olmayan kısımlar da değersiz ilan edildi.
"Cumhuriyet iyi, güzel ama Türkiye'deki burjuva devriminin tepeden inmeci yönleriyle hesaplaşmak lazım" sözleriyle başlayan rota Yeni Osmanlıcı AKP iktidarının destekçiliğine uzandı.
Birinci Cumhuriyet'in devletçiliğinin sermaye birikimi yaratma hedefiyle ortaya çıktığı gibi bir doğru üzerinden başlayan yoldan kamuculuğun reddi çıktı.
Genç Cumhuriyet'in bağımsızlık mücadelesi sonrasında emperyalist sistemle ilişki kurma çabalarının bağımsızlıkçılığı sakatladığı tespit edilir edilmez bağımsızlık mücadelesinin yarattığı birikime de sırt çevrildi.
Cumhuriyet bir ilerleme olmadığı için laikliği de ilerleme olarak tariflemek anlamsızdı. Gericilik karşısında gardını indirenler ceberut devlet tarafından ezilen mütedeyyin kesimleri keşfetmeye başladı.
Tutarlılık sağlanamadıkça devam edildi.
İleriye dönük arayışlar, yerini bitmek bilmeyen günah çıkarmalara bıraktı.
Geçmişten geleceğe uzanan bir yol bulamayanlar köksüzleşti, ellerini toprağa basıp doğrulma yeteneğini yitirdi.
*****
Haziran pek çok şeyle beraber bu tezleri de toprak altında bıraktı.
Önümüzdeki döneme, yüzünü geleceğe dönerek yeniyi arayanlar damgasını vuracak. Ülkenin geçmişine ve bugününe baktığında sadece hesaplaşılması gereken arızalar görerek ilerlemek olanaklı değil.
Gezi Parkı eylemleriyle başlayan ve tüm yurda yayılan direniş, Türkiye'de yeni ve sosyalist bir cumhuriyetin üzerine inşa edilebileceği güçlü damarlar olduğunu gösterdi. Sosyalistlerin mücadele ettikleri toprakla bağlarını sağlamlaştırdı.
Türkiyeliliği atılması gereken bir ağırlık olarak görmeyen bir sosyalist çizginin önümüzdeki süreçte eşik atlaması mümkün.
Bunun için, eşitlik ve özgürlük başlıklarında sergilenen özgüvenin iş laiklik, yurtseverlik ve cumhuriyetçiliğe geldiğinde yitirilmemesi gerekiyor.
Sosyalist cumhuriyet hedefinin emperyalizme ve gericiliğe karşı önemli bir ileri atılımı ifade eden 29 Ekim tarihiyle arasına mesafe koymasının ölü doğum anlamına geleceği açık.
Bu konuda en cüretli adımın Haziran'da sahneye çıkan kuşaktan gelmesi ise şaşırtıcı değil. FKF'nin 29 Ekim için yaptığı 'Saltanata Son Ver' çağrısı yeni mücadele kuşağının ülkesinin ilerici birikimine güvenerek yola koyulduğunu gösteriyor.
Sosyalist cumhuriyeti elbette çok istiyorum.
Emekli bir işçi olarak.
Çok mutlu oldum. Sizin gibi değerli ve bilinçli işçi yoldaşlarımızın olması beni çok mutlu ediyor. Saygılar sunuyorum.