geçtiğimiz ay Kobane endeksli büyük kırılmalara sahne oldu. Türkiye'nin ışid'e destek verdiği iddiaları sürekli gündem tutularak yükseltilen gerilim, pkk'nin sürecin bittiği açıklamaları ve hdp'nin "sokağa çıkın" çağrısı ile kitlesel linç gösterilerinde boşaldı.
6-7 Ekim olaylarında kırk küsur kişi hayatını kaybetti. Hdp'li Altan tan bile olaylardaki sorumluluklarından dolayı isyan etti. Hdp içinde ayrışma yaşandı. Ama solumuzdan tepki gelmedi.
İHD raporunda 6-7 Ekim faciasında yaşananlarla ilgili güvenilirliğini zedeleyen ifadeler yer aldı. Mesela Yasin börü'nün iki grup arasındaki çatışmada öldüğü ileri sürüldü. Kafası taşlarla defalarca vurularak ezilen bu gencin ölümü sol çevrelerde tartışma konusu ne yazık ki olamadı. Böylece Berkin Elvan için sokaklara dökülen solumuzun, burakcan'ın dhkpc tarafından öldürülmesine ses çıkarmamasında olduğu gibi, haksız ölümlere karşı ayrımcı yaklaştığı bu olayda da ortaya çıktı.
Kobane'de ışid'e karşı savaş(a)mayan PKK, içeride süreci bitirebileceğini ve savaşı başlatabileceğini Açıkladı. Bu yönde saldırılar ve ölümler oldu. Kobane'de ışid'e karşı silahlı direniş ne kadar saygıdeğerse, içeride tırmandırılan gerilim sırasında yaşananlar da o kadar utanç verici oldu. Ortada tuhaf bir durum olduğu anlaşılıyordu, ama nedeni bilinmiyordu.
Bu arada Ulusalcı kesimin 'sol' 'teorisyen'i Doğu perinçek, kobane'nin ışid'e düşmesinin ülkemiz için hayırlı olacağını söylemiş. Böylece meşhur sözü bir kere daha hatırlamamıza neden olmuş; "alçal ki yerin bu yer değildir"... Teorik zikzaklığıyla ünlü perinçek, ulusalcılığın geldiği bu en aşağı konumu, bütün açıklığıyla ortaya koymuş. Kadınları satan, çoluk çocuk demeden insanları öldüren ve bütün halkı yerinden yurdundan eden ışid canilerini, o çok savunduğu ulus devletinin bekâsı için faydalı bulmuş.
Türkiye ışid kuşatmasına karşı kobane'deki kürdleri aktif biçimde desteklemesi gerekirken bu konuda zoraki yardım ediyor havasında kalmaya devam etti. Erdoğan'ın bu konudaki demeçleri, "Kobane neden stratejik, anlamıyorum" ve "PYD'yi de ışid gibi terörist görüyoruz" demesi bu izlenimi güçlendirdi.
Öte yandan ypg'li yaralıların Türkiye'de tedavisi devam etti. Beklenen Peşmerge koridoru sonunda açıldı ve sembolik geçiş başladı.
Sembolik düzeyde kalmasının sebebinin kürd hareketleri arasındaki güvensizlik olduğu konuşuldu. Özellikle PKK ve pyd'nin Barzani'ye güvenmemesi, kendi küçük iktidar alanları olan rojava'da iktidarı diğer kesimlerle paylaşmaya yanaşmaması bu isteksizliğin sebebiydi. Ama ışid'in ağır silahlarına karşı kobane'yi savunmakta yetersiz kalması, anlaşmaya uyarak hem peşmergeyi hem de öso'yu kabul etmeye razı olmasına yol açtı.
İçeride kürd medyası uzun zamandan beri bölgedeki gelişmeleri manüplatif tarzda veriyordu. Bunlardan en çarpıcı olanı 4 Temmuz tarihli özgür gündem gazetesinin manüplatif haberiydi. Bu 'haber'e göre ABD'nin ve Türkiye'nin bilgisi ve onayı doğrultusunda Barzani'nin ve diğerlerinin katılımıyla Amman'da ışid'e destek toplantısı yapılmıştı. Gizli olan bu toplantıyı içeriden birisi para karşılığı güya açığa çıkarmıştı.
Barzani'nin sert biçimde yalanladığı Ve muhtemelen İran kaynaklı bu manüplatif haber, kısa süre içinde pratik tarafından da yalanlanmış oldu. Önce ışid KDP ile savaşa başladı, ardından ABD ışid'e hava bombardımanına başladı, şimdi de Türkiye ışid'e karşı peşmergelere koridor açtı.
Öte yandan Türkiye'nin Barzani'ye koridor açabilmesi tezkere sayesinde yasallık kazanmış oldu. Bu da tezkereye evet oyu veren MHP ile hayır oyu veren hdp'yi ironik biçimde boşlukta bıraktı. MHP bu sefer koridora karşı çıkıyordu, hdp ise çekingence de olsa destekliyordu.
Geçen ay yaşanan gelişmelerin ideolojik açıdan boşluğa düşürdüğü bir başka kesim de Ulusalcı sol oldu. Şimdiye kadar Esad rejiminin tüm katliamlarını, işkencelerini, kendi şehirlerini bombardımanla yerle bir etmesini görmezden gelen, her türlü vahşetine rağmen bu rejimi anti emperyalistlik adına destekleyen tkp, ip gibi 'sol 'partiler, radikal dinci hareketlerden ürken ABD'nin tavır değiştirip esad'lı bir Suriye'ye razı olmaya başlaması üzerine üç maymunu oynama pozisyonuna geçtiler.
Demek ki ABD ve diğer Batılı emperyalistler kendi çıkarları açısından meseleye yaklaşıyormuş ve Esad'a da rıza gösterebilirlermiş. Demek ki Esad anti emperyalist bir kahraman değil, eski baasçı geleneğin son kalıntısı bir diktatörmüş. Döktüğü onca kana sessiz kalmaya gerek yokmuş.
Zaten ışid'in örgütleyen, eğiten ve Irak devletinin silahlarını ışid'e aktaran da Saddam'ın eski subaylarıydı. Saddam'ı anti emperyalist ilan eden Perinçek'in ışid'e neden hemen yumuşak yaklaştığı daha net anlaşılıyor şimdi.
Sözde laikçi, cumhuriyetin değerlerini savunucu, 29 Ekim'lerin artık en önde gelen kutlayıcısı ve yürüyüşçüsü 'sol'cularımız, ışid gibi dinci bir harekete rıza göstererek, özde nasıl bir içler acısı halde olduklarını gösteriyorlar. Üstelik sürekli olarak ışid'i Türkiye'nin desteklediğini iddia ediyorlardı ve buna ikna edebilmek için sahte belgeleri paylaşıp duruyorlardı.
Türkiye'nin ışid'e yardım edip etmediğini bilemeyiz ve ancak tahminde bulunabiliriz. Bu en azından bir süreliğine mümkündür diyebiliriz. Ama bu ısrarlı iddialar ve sahte kanıtlar ister istemez düşündürüyor.
Saf solcularımız kolayca aldandı ve kandı. Birilerinin istediği gibi düşündü. Ama işte şimdi en büyük devrimci olan hakikat, en büyük doğrulayıcı olan pratiğin eliyle ortaya çıkmaya başlıyor.
Daha da çıkacak. Bizler de burada yazmaya devam edeceğiz.
Bir çırpıda solun teorisini de pratiğini de yerle bir etmişsiniz!
''Bir kişi öldü sol yürüdü, başka bir kişi öldü sol yürümedi'' deyince solun teorik ve pratik sefaletini ortaya sermiş mi oluyorsunuz? Bu mu?
Solun sefaleti konusunda başka bir şey yazmamışsınız ki. Biz basite indirgemiyoruz, siz bozuk bir dürbünle etrafı görmeye çalışıyorsunuz.