Kişi, bilmediğine düşmandır!
31 Aralık 2014 Çarşamba, 00:32:33Güncelleme: 08:50:39
HAZRETİ Alinin Nehcül-Belâgasında geçen çok güzel bir sözü vardır; İnsanlar bilmedikleri şeylere düşmandırlar der...
Birileri bu sözü doğru çıkarmak maksadıyla Osmanlıcanın, yahut daha doğru ifadesi ile Eski Türkçenin öğretimi bahsinde haftalardan buyana birbirleri ile yarış hâlinde...
Bazı köşe yazarlarından, Kürt meselesinden çiçekçiliğe ve Türk-Amerikan ilişkilerinden lezzetli bir sarmısaklı paçanın nasıl pişirilmesi gerektiğine kadar hemen her konunun uzmanı olup kanal kanal dolaşan medyatik allâmelerden, Osmanlıca dedikleri dil, aslında Arapçadır, istemezük! diye bildiri yayınlayanlardan ve bana günlerdir Öğrenmicez işte, öğrenmiceeeeez! diye mailler gönderenlerden, yani cahil kalmaya sağlam şekilde iman etmiş olanlardan bahsediyorum.
Osmanlıcayı düşman, Arap harflerini de ucube ilân edip meseleyi lâikliğe, cumhuriyetin kazanımlarına ve hattâ dil faşizmine getirenlerin tek bir ortak noktaları var: Eski Türkçeyi yani Osmanlıcayı bilmemeleri... Eski yazıyı okuyamamalarını bir tarafa bırakın, Osmanlıca yahut Eski Türkçe kavramlarının ne olduğundan bile habersiz olmaları...
MEZARTAŞIYLA NE İLGİSİ VAR?
Daha açık söyleyeyim: Bugün Osmanlıca öğretimine hayır diyenlerin neredeyse tamamı Osmanlıcanın ne olduğundan bîhaberdir, Eski Türkçe konusunda hiçbir bilgileri yoktur ama köşelerini doldurabilmek yahut ekranlara çıkabilmek için mutlaka birşeyler söylemek zorundadırlar. Bilmedikleri konuda ahkâm kesmeye çabaladıkları için hem saçmalamakta, hem de insanoğlunun bilmediğinin düşmanı olduğu gerçeğini tekrar tekrar ortaya koymaktadırlar!
Osmanlıca eğitimine karşı çıkanlar arasında Eski Türkçeyi bilenler yok mu? Tabii ki var, sayıları bilmeyenlere göre çok daha az ama karşı çıkmalarının sebebi muhalefet etme merakları yahut böyle yapmaya siyasî sebeplerle mecbur olmaları...
Unutmayalım: Son haftalarda sık tekrarlanan Eski Türkçe öğretildiği takdirde atalarımızın mezartaşlarını okuyabileceğiz ifadesi sadece bir slogandır ama slogan olduğu gözardı edilip projenin maksadı zannedilince bin küsur senelik koskoca bir medeniyetin yazısı ile kültürü mezartaşı seviyesine indirilmiş, kabir ile sınırlandırılmıştır!
Eski Türkçe öğretiminin getireceği asıl fayda, mezartaşlarını okuyup asırlar öncesinin ağdalı resmî metinlerini anlayabilmek gibisinden hayaller değil; bugün yüz, haydi bilemediniz yüzelli-ikiyüz kelimeye sıkışmış ve fukaranın da fukarası hâline getirilmiş olan Türkçenin kelime dağarcının yeniden zenginleşmesi olacaktır. Genç neslin doğru dürüst konuşup meramını ifade edebilmesinin yolu Türkçenin en azından 20. asırdaki üstadlarını, meselâ Refik Halidi, Hüseyin Rahmiyi ve diğerlerini asıllarından okuyabilmelerinden, hattâ çok sonraların, 1950lerin gazetelerini anlayabilmelerinden geçer. Bundan zevk alıp işi mezartaşı yahut eski metinlere götürmek ise artık öğrencinin merakına, yani hevesine kalmıştır ve bu dersin öğretmenleri de çok değil, sadece üç ayda yetiştirilir.
ORUNUNUZA KURBAN OLAYIM!
Tozu dumana katarak devam eden Osmanlıca tartışmalarına geçen gün Dil Derneği de müdahil oldu ve orun, siyasa, tümce, savaşım, vesaire gibi takır-tukur sözcüklerle dolu bir açıklama yayınladı...
Derneğin yönetim kurulu başkanı olan ve açıklamanın altında imzası bulunan hanımefendiye hatırlatayım:
Dil konusunda güya akademik açıklama yapma iddiası ile kaleme sarılıp ortaya siyasî bir metin koyduğunuz takdirde bile, vereceğiniz örnekleri internetten kesip yapıştırmak yerine kitap karıştırarak bulmak zorundasınız hanımefendi!
Böyle yapsa idiniz, yani Âşık Paşanın Türk diline kimseler bakmaz idi şeklindeki en meşhur mısrâını bile internet yerine zahmet buyurup Garipnâmeden almış olsaydınız öyle eğip bükmez, veznini bozup tuhaf hâle getirmez, yani tek bir satırı bile yanlış yayınlama gibisinden bir ayıp etmezdiniz.
Sizin orunsal savaşımınıza kurban olsunlar!
http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1025298-kisi-bilmedigine-dusmandir