Leninin Doğum Günü 22 Nisan Dolayısıyla: Lenin ve Diğer Sovyet Liderleri Li Shenming
Lenin devrimci bir partide önderlik sorununu şöyle açıklamıştır: Kendi hareketini örgütleyecek ve önderlik edecek siyasal önderlerini ve gelişkin temsilcilerini yetiştirememiş bir sınıfın iktidara konumuna geldiği tarihte görülmemiştir.[1]
Bir yüzyılı aşkın sosyalizm mücadelelerine baktığımızda bu tarihsel süreç, emekçi sınıfların siyasal partisinin iktidara ele geçirebilmesi için Marksizmi sürekli geliştirebilecek ve bir kitle hareketini örgütleyip önderlik edebilecek, gelişkin bir önderliğe ihtiyacı olduğunu tümüyle kanıtlamıştır. Halkın hizmetinde devleti yönetmede ve sosyalizmi inşa etmede Marksizmi bağlı kalacak ve geliştirecek, sosyalist çizgiye, sınıf mücadelesine ve proletarya diktatörlüğüne bağlı kalacak ve partinin önder konumunu koruyacak bir önderliğe gereksinim duyulur. Sovyetler Birliğinin çöküşünün temel sebebi SBKPdir, SBKPnin temel sorunu ise önderlik yapısında yatar. SBKP Sovyetler Birliğindeki tek iktidar partisiydi. Toplumda tartışılmaz bir önder konuma sahipti.Lenin toplumun sınıflara bölündüğünü ve genelde her bir sınıfa bir siyasal partinin önderlik ettiğini savunmuştur. Lenine göre bir parti ise: Sınıfın en yüksek saygınlığa sahip(otorite), en etkili ve en yetenekli tecrübe sahibi olan istikrarlı insanlar grubunu gerektirir, ve bunlar en önemli sorumlulukları üstlenmeleri için seçilirler.[2]
Parti önderliği kolektif önderlik ilkesi ile çalışan bir grup olmalıdır.İşçi sınıfının önderlik grubu, parti ile halkın birlikte yürüttüğü mücadeleler içinde ortaya çıkmalı ve oluşmalıdır. Önderlik grubunun siyasal inancı sağlam olmalı ve doğru mücadele çizgisini koruma ve ondan ayrılmama yeteneğine sahip olmalıdır.
Bu önderlik grubu zengin bir pratik tecrübeye sahip olmalı, halk tarafından geniş ölçüde desteklenmeli ve elbette davayı sürdürecek ve ilerletecek bilimsel kararlar alabilecek yetenekte olmalıdır.
SBKPdeki önderlik grubu Leninden Gorbaçova beş dönem yaşamıştır.
Birinci dönemdeki önderlik grubunun baş önderi Lenindir. Önderlik grubunun başlıca üyeleri ise Sverdlovsk, Kamenev, Zinovyev, Troçki, Buharin ve Stalinden oluşmaktadır ve bunların çoğu 1870-1885 tarihleri arasında doğmuştur.
İkinci dönemin önderlik grubunun baş önderi Stalindir. Önderlik grubunun başlıca üyeleri ise Molotov, Zhdanov, Kaganoviç, Malenkov, Kruşçev ve Mikoyandan oluşmaktadır ve çoğu 1890-1902 tarihleri arasında doğmuştur.
Üçüncü dönemin önderlik grubunun baş önderi Kruşçevdir. Önderlik grubunun başlıca üyeleri ise Mikoyan, Brejnev, Kosigin, Podgorni, Suslov ve Gromikodan oluşmaktadır ve çoğu 1902-1910 tarihleri arasında doğmuştur.
Dördüncü dönemin önderlik grubunun baş önderi Brejnevdir. Önderlik grubunun başlıca üyeleri ise Kosigin, Suslov, Gromiko, Çernenko, Andropov ve Ustinovdan oluşmaktadır ve çoğu 1910-1920 tarihleri arasında doğmuştur.
Beşinci dönemin önderlik grubunun baş önderi Gorbaçovdur. Önderlik grubunun başlıca üyeleri ise Ligaçev, Rizikov, Yakovlev, Yeltsin ve Şevardnadzeden oluşmaktadır ve bunların çoğu Stalinin 1953teki ölümünden sonra doğmuştur. Bu insanların dünya görüşleri büyük ölçüde Kruşçev döneminde şekillenmiştir. Sonraları bu son önderlik grubu dağılmış ve Gorbaçovun liderliğinde yeni oluşturulan önderlik kadrosu SBKPnin kuyusunu kazmıştır.
SBKP tarihi boyunca devrimci önderler hep Lenini örnek almıştır.Vladimir İlyiç Lenin 1870de aydın bir ailenin oğlu olarak Simbirskte dünyaya gelmiştir.
Lenin ve Sosyalizme Geçiş
Lenin genç yaşlarda devrimci faaliyete başlar. Doğruyu araması nedeniyle birçok kez tutuklanır ve ülke içinde sürgüne yollanır. Daha sonraları ise sınır dışı edilir. Bu zorlu devrimci tecrübeler, onun çarı devirme ve komünizmi kurma yönündeki azmini ve iradesini güçlendirmiştir. Lenin komünizme daima sarsılmaz bir inançla bağlı kalmıştır; bu inanç onun sürekli bir biçimde Marksizmi inceleme ve öğrenme konusunda gösterdiği kararlılıktan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla içinde yaşadığı çağda gerçekleşecek bir devrimin karakteri, gerçekliği ve eğilimlerine dair fikir ve değerlendirmeleri diğer normal düzeydeki komünistlerden daha ileri noktadadır. Kritik tarihi anlar söz konusu olduğunda onun bu özellikleri daha da açık bir biçimde ön plana çıkmıştır. Örneğin 1917deki Şubat Devriminden sona Rusyada iki hükümet veya iki iktidar ortaya çıkar: işçi ve askerlerin Sovyet hükümeti ve burjuva geçici hükümeti. O dönemde Bolşevik Parti üyeleri arasında geçici hükümete karşı alınacak tavra ilişkin şiddetli fikir ayrılıkları ortaya çıkmıştır.O zamanlar henüz yurtdışında olan Lenin, işçilerin bir hafta süren kanlı savaşının ardından elde edilen devrimci kazanımların burjuvaziye hediye edilmemesi ve Bolşevik Partinin iktidarı ele geçirmesi gerektiği düşüncesinde ısrar eder.
Ancak o günlerdeki başkent Petrograd kentinde üslenen Merkez Komitesinin bazı üyeleri Lenin ile aynı fikre sahip değildir. Kamenev ve Zinovyev Bolşevik Partisinin proletarya diktatörlüğünü kurmak için yeterince olgun olmadığını, bu yüzden işçi sınıfının geçici hükümeti desteklemesi gerektiğini düşünmektedir.
30 Mart 1917den itibaren Lenin, Pravda gazetesinde mevcut duruma dair bakış açısını ifade etmek için beş makale kaleme alır; sonraları bu makaleler ünlü Uzaktan Mektuplar olarak bilinecektir.
3 Nisan 1917de Lenin büyük risk alarak Almanya üstünden Rusyaya döner. Ertesi gün Petrogradda düzenlenen Bolşeviklerin konferansında Devrimimizde Proletaryanın Görevleri Üzerine isimli bir konuşma yapar. Bu konuşma aslında onun ünlü Nisan Tezleridir. Lenin bu tezlerde demokratik devrimi sosyalist devrime dönüştürme yönündeki stratejik düşünceyi açıklamıştır.[3]
Kamenev, Zinovyev ve diğerleri Leninin fikrine karşı çıkar. Çoğu parti üyesi Nisan Tezlerinin stratejik amacını anlamamıştır. 21 Nisan 1917de Bolşeviklerin Petrograd Komitesi üyelerinin Leninin önerisini tartışması sonucunda iki kabul, on üç ret ve bir çekimser oy çıkar.[4]
Molotov anılarında bu olayı şöyle aktarır: Ben hiçbir zaman Lenine karşı çıkmadım; fakat o günlerde genellikle Leninden yana tavır ben ve benim gibiler hiçbirimiz Lenini ilk başta açıkça hemen anlayamamıştık. Bütün Bolşevikler demokratik devrimden bahsederken, Lenin sosyalist devrimden bahsediyordu.
Yoldaşlarının çoğu onun stratejisini anlayamamasına karşın Lenin büyük bir sabır ve coşku ile savunduğu stratejik düşüncenin derininde yatan anlamı, bunun nesnel zeminini, stratejik hedefini ve taktik ilkelerini açıklamış, kendisine karşı çıkanların hatalı konumlarını çürütmüştür.
Bu tartışma sürecinden sonra karşıt görüşteki çoğu yoldaş tavrını değiştirir. Partinin 7. Konferansında Leninin Nisan Tezleri sonunda bütün parti tarafından kabul görür. Bu toplantı burjuva demokratik devriminin sosyalist devrime dönüştürülmesinde Leninin yolundan gitmeyi, onun genel çizgisini, politikalarını ve taktiklerini uygulamayı kabul etmiştir.
İşte Lenin böyle bir önderdi. Proletarya partisinin önderi böyle bir şeydir. Lenin hem Marksizm teorisini Rusyanın devrimci pratiğine uygulamış hem de Marksizmi yaratıcı biçimde geliştirmişti.Lenin, Bolşevik Partisinde herkesten fazla kişisel prestije sahip olmasına karşın, o daima kolektif önderlik ilkesinde ısrar etmiş, kolektif akılın ve kolektif yetki kullanma pratiğinin gücünü tümüyle açığa çıkarmaya çalışmıştır.
1921de Lenin, Sovyet Dış İşleri Yardımcı Komiseri Joffeye yazdığı mektupta şöyle yazar: Sürekli işin Merkezinde benim (Lenin) olduğumu söylüyorsun, oysa bu hatalı bir tavırdır, böyle yapmamalısın. Lenine göre, Merkezde sadece kolektif önderlik olmalıdır ve onun tutumu doğrudur. Ve onun dönemindeki merkezi önderlik, Leninin liderliğinde bir araya gelmiş, güçlü devrimci inançlara sahip olan bir politik liderler grubu idi. Bunların çoğunluğu komünizm davasına güçlü bir inanç beslemekteydi. O dönemde partinin merkez önderlik organı önce Merkez Komitesi, ardından Partinin 7. Kongresinden sonra ise Merkez Komitesinin bir parçası olan Politikbüro olmuştur.Leninle aynı dönemde yaşamış bir Rus devrimci olan V. Vorovski Lenin için şöyle bir yorum yapmıştı: Lenin herkesin tecrübe ve bilgilerini içbükey bir merceğin odak noktası gibi toplamakta, sonra da bunları kendi aklının laboratuarında ortak düşüncelere ve ortak sloganlara dönüştürmekte çok başarılıydı.
Leninin ölümünün ardından partinin merkez önderliği böyle bir yeni bir lidere ihtiyaç duymuştur.O dönemde olası adaylar Troçki, Buharin, Zinovyev ve Stalindir.
Partinin çoğu üyesi ve ileri gelenlerine göre, Troçki sosyalist bir toplumu geliştirebilecek tam bir vizyona ve programa sahip değildir; hatta sosyalizmin Sovyetler Birliğinde başarılabileceğinden dahi kuşkuludur.Buharinin ise sosyalizmi inşa edecek tam bir vizyonu ve programı vardır, fakat örgütsel yetenekler bakımından zayıftır.Zinovyev ise her iki bakımdan da vasattır.Stalinin birçok eksiği olmasına karşın siyasal inancı ve iradesi sağlamdır; örgütçülükte ise hepsini geride bırakmaktadır.
Stalinin İkili Yönü
Stalin gerçek adıyla Yozef Visaryanoviç Çugaşvili, 21 Aralık 1879da dünyaya gelmiş ve çok erken yaşta devrimci faaliyete katılmıştır. 1902 ila 1913te sekiz kez tutuklanmış ve yedi kez sürgün cezasına çarptırılmış, sürgün cezalarının infazı sırasında tam altı kez kaçmayı başarmıştır. Lenin ve diğer devrimcilerden farklı olarak Stalinin esas siyasal mücadele deneyimi Rusya içinde olmuştur, kuvvetli kişiliği sert mücadele koşullarında yoğrulmuştur.
Stalin önde gelen bir Marksist ve büyük bir proleter devrimciydi.Hayatını devrime adadığı ilk günden itibaren yaşamının sonuna dek komünizme olan inancı bir nebze olsun dahi sarsılmamıştır. Uzun siyasal kariyeri boyunca hareket ve dayanak noktası daima ülkenin gücü ve halkın refahı olmuştur.Stalinin üstün bir örgütsel yeteneği vardı. Ekim Devrimi sırasında Petrograddaki silahlı ayaklanmanın yönetilmesine katkıda bulunarak Lenine yardım etmiştir. Devrimden sonraki şiddetli iç savaşta Kızıl ordunun Çariçin (Stalingrad) savunmasına komuta etmiş ve başka pek çok kritik muharebeyi kazanmıştır. Parti üyelerini ve halkı belirlenen amaca ulaşmak üzere seferber eder ve örgütlerken sade ve açık bir dil kullanabilme yeteneğine sahipti. Kafasında net hedefler belirlerdi ve süratle karar alma yetisine sahipti. Güçlü ve dayanıklı bir karakteri olan Stalin başarı hedefine ulaşmak için, ne bedel gerekiyorsa ödemeye hazır olmak gerektiğine inanırdı. Stalin sadece az ayıda siyasetçinin ve stratejistin rekabet edebileceği nitelikte bir liderdi.
Partide saygınlığı giderek arttıkça Stalin karar alma yetkisini de yavaş yavaş elinde toplar. Stalin kişi kültünün zararlı ve tolere edilemez olduğunu savunmasına, kendisine tapınılmasından tiksindiğini söyleyerek buna defalarca karşı çıkmasına karşın, partinin ve ülkenin önderliğini üstlendiği siyasal yaşamı boyunca kimi zaman kendi aklına hak ettiğinden fazla güvenmiş/abartmış ve Marksist demokratik-merkeziyetçilik ilkesini ihlal etmiştir.
Stalin SBKP önderliğinde ortaya çıkan fikir ayrılıklarını kimi zaman demir yumrukla gidermiş, hatta bu iç mücadelelerde rakiplerine karşı gaddarca mücadele, amansız saldırı yaklaşımını dahi benimsemiştir. Sonuç olarak partideki bütün fikir ayrılıkları sadece yüzeyden bakıldığında yok olmuş, parti içinde yüksek düzeyde bir birlik sağlanmış gibi gözükmüştür, ancak Leninin kolektif önderlik ilkesinin altı oyulmuştur. Bir dönem sonra görünüşteki birlik ortamında oybirliğiyle kabul edilen kararlar aslında tek önderin iradesine koşulsuz itaat anlamına gelmiştir. Başka bir deyişle, artık Stalin demek parti demektir ve bu anlayış kolektif önderlik grubunun işlevini zayıflatmış, hatta tamamen ortada kaldırmıştır.
Yine de devrimci bir önder olarak Stalinin eksiklikleri ve hataları, SBKPye ve Sovyet halkına katkıları ile karşılaştırıldığında önemsiz kalmış, onun tali yönünü oluşturmuştur.
Stalinin doğumunun 80. yıldönümünde Batı dünyasının lider ismi, İngiltere başbakanı Churchill Staline Bitanya avam kamarasında övgüler düzmüştür: Bu zorlu yıllarda baş komutan Stalin askeri dehasıyla ülkesine önderlik etti. Bu, Rusya için büyük talihti. Stalin olağanüstü bir insandı. O bütün hayatını değişimler ve zorluklar içinde geçirmiş, ardında hayran olunacak bir izlenim bırakmıştır. Tarih ve insanlık onu asla unutmayacaktır.[5]Stalinin ölümünün ardından SBKP Leninin oluşturduğu kolektif liderlik ilkesini tekrar ön plana çıkartmak ister. Fakat Stalinden sonra Kruşçev 1957de partinin genel sekreteri olduğunda Malenkov, Kaganoviç, Molotovun da aralarında bulunduğu partinin önder kadrosunu parti karşıtı ilan etmiş, SBKP bir kez daha bu kez Kruşçevin kişisel ve otoriter önderliğinin pençesine düşmüştür.
Nikita Sergeyeviç Kruşçev, 17 Nisan 1984te Kursk ilinin Kalinovka ilçesinde basit bir köylü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Gençliğinde Ukraynada maden işçisi olarak çalışmıştır. Çalkantılarla dolu devrimci bir dönemde büyüyen Kruşçev, Büyük Anayurt Savaşında pişmiştir. Ancak onun diğer yanına baktığımızda, savunduğu ideolojiler (teoriler) ve davranış ilkelerini dikkate aldığımızda onun karmaşık bir kişiliğe sahip olduğunu görebiliriz.
Kruşçev komünizm davasına ilişkin basit ve ilkel anlamda bağlı olduğunu görebiliyoruz, fakat Marksizmin teorileri açısından iyi yetişmiş bir niteliğe sahip değildi. Molotov, Kruşçeve dair şu yorumda bulunmuştur: Kruşçevin Leninizm ya da Marksizmin ne olduğuna dair pek ilgisi yoktu. Marksist teoriler konusunda tamamen ilgisizdi ve bu alanda asla bir düşünsel çaba göstermemişti. Kruşçev bu yüzden Marksizmin devlet ve sınıf mücadelesi teorilerini ihlal ederek SBKPnin 22. Kongresinde tüm halkın devleti ve tüm halkın partisi gibi hatalı teorileri ilan etmişti. Ayrıca Marksizm-Leninizmin merkezi teorisi olan proletarya diktatörlüğünü ortadan kaldıran bir parti tüzüğünün kabul edilmesi için ısrarla mücadele etmişti. Kruşçev bir taraftan insanları aceleci davranmamaları konusunda uyarırken, diğer taraftan ise kendi kafasındaki olgunlaşmamış aceleciliği Sovyetler Birliğinin 20 yıl içinde komünist toplumu kuracağını ilan etmişti. Onun komünizm anlayışı halkın iyi temel gıda ihtiyaçlarının karşılanmasından ibaretti: Gulaş yemeği komünizmi. SBKPnin Kruşçev döneminden itibaren kimi temel Marksist ilkeleri terk etmeye, hatta bunlara ihanet etmeye başladığı rahatlıkla söylenebilir. Sovyetler Birliğinin sosyalizmden sapması ve sonunda çökmesinin tohumlarını Kruşçevin pratiği atmıştır.
Kruşçev Stalin etrafında oluşan kişi kültüne karşı çıkmış, bazı bilinmeyen hikayeleri açığa çıkarmış ve Stalinin bazı hatalarını düzeltmeyi savunmuştur. Ancak Kruşçev tipik bir ikiyüzlü komplocu ve kariyeristti. 1939un Mart ayındaki SBKP 18. Kongresinde tümü 20 dakika süren konuşması boyunca Stalini tam 32 kez övmüştü. Geçmişte de dalkavukluğun dozunu kaçırarak Stalini dünyanın en büyük dehası ve komünisti, öğretmeni, önderi, görkemli muzaffer general ve babam gibi yakıştırmalarla övmüştür. Aradan on yılı biraz aşan bir süre geçtiğinde ise aynı Kruşçev bu kez Staline katil, haydut, kumarbaz, Rusya tarihindeki en büyük diktatör, piç ve aptal şeklinde lanetler yağdırmış ve Stalinin büyük tarihi başarılarını tamamıyla reddetmiştir. Kruşçevin Staline attığı iftiralar ve ettiği hakaretler aslında Sovyet halkına ve SBKPye karşı büyük bir aşağılama idi ayrıca, bu tutum Marksizm-Leninizm ve sosyalizmin kimi temel ilkelerini de yadsımaktaydı. Kruşçev, Stalinin putlaştırılmasına karşı çıkmasına karşın, kendi etrafında bir kişi kültü yaratmak için bir hayli çabalamış ve böylece kendi sonunu hazırlamıştı.
Onun Stalini tamamen reddetmesinin gerçek anlamı, onun proletarya diktatörlüğünü ve Stalinin korumak ve geliştirmek için zorlu çabalar verdiği Marksizm-Leninizmin temel ilkelerini tamamen reddetmek istemesiydi. Kruşçev, partinin ve ülkenin kaderini ilgilendiren önemli meseleleri derinlikli ve rasyonel bir biçimde değerlendiremiyordu. Genelde, iyimser hayaller ve anlık spontane coşkulardan hareket etmiş ve hedeflerine ulaşmak için son derece riskli ve olgunlaşmamış araçlar kullanmıştı. Kruşçev, Sovyetler Birliğinin yüksek düzeyde merkeziyetçi ve çağın gereklerine yanıt veremeyen iktisadi sisteminin reforma tabi tutulmasını savunmuş, fakat meseleyi bilimsel olarak ele almadığı ve derinlemesine araştırıp incelemediği için, gülünç ve garip sonuçlara yol açan keyfi kararlar almıştı.
Üstünde ekim yapılamayan tamamen çorak büyük arazilerin tarıma elverişli hale getirilerek mısır ekilmesi konusunda körü körüne ısrar etmiş, fakat bu arazilerin toprak yapısı ekime uygun olmadığı için milyonlarca ruble heba olmuştur.
Sanayi alanında yaptığı reform ise merkezi yönlendirici organlarının zayıflatılıp yerelci ve dar kısımcı bakış açısının teşvik edildiği, dikey yönetimden yatay yönetime geçilmesinden ibaret basit bir değişiklik düzeyinde kalmıştır. Merkeze uzak yerlerdeki parti ve devlet organlarını Kentsel Parti Örgütleri ile Kırsal Parti Örgütleri olarak zorla ayırarak partinin önderliğini ciddi oranda zayıflatmıştır. Bölge parti sekreterlerinin büyük çoğunluğu bu uygulamaya karşı çıkmıştır.Kruşçev 1961de düzenlenen SBKP 22. Kongresinde Sovyetler Birliğinde komünizmin tam ve kapsamlı bir biçimde inşası aşamasına girilmiş olduğunu ve yirmi yıl içinde komünist toplumun inşasının esas olarak tamamlanacağını ilan eder. Fakat Kruşçevin komünizmi Marksist bilimsel bakış açısına dayanan bir komünizm değildi ve mevcut gerçeklikten tamamen kopuktu. Bu komünizm Kruşçevin istifaya zorlanmasına kadar bir hayal olarak beklemiştir.
14 Ekim 1964te Kruşçev, SBKP Merkez Komitesi Prezidyum Konferansına başkanlık etmek üzere tatilden döndüğünde, prezidyum üyeleri, tıpkı onun yıllar önce Staline yaptığı gibi, ani bir biçimde ona hücum etmişlerdir. Kruşçevin dış ve iç politikadaki hatalı tutumunu ağır bir biçimde suçlayarak ve eleştirerek onu istifaya zorlarlar. Önderlik vasıflarına sahip olmayan bu kaba reformcu görev süresi dolmadan makamından gönüllü olarak uzaklaştırılmıştır. Kruşçev 1971deki ölümüne neyin yanlış gittiğini bir türlü anlayamamıştır.
Kruşçevden sonra göreve Brejnev gelir.Leonid İliç Brejnev 19 Aralık 1906da, işçi bir ailenin çocuğu olarak Ukraynanın Kamenskoya şehrinde dünyaya gelmiştir.
Brejnevin çocukluğunda Ekim Devrimi gerçekleşmiş, Stalin döneminde ise öğrenimini tamamlamıştır. Teknik yönetici ve siyasal lider olarak tarım ve sanayi sektörlerinde çalışmıştır. Büyük Anayurt Savaşında Sovyet ordusunda generallik, savaştan sonra ise çeşitli yerelliklerde parti önderliği düzeyinde görevlerde bulunmuştur.
Brejnev, Kruşçevin olgunlaştırılmamış ve aceleci reformlarının doğurduğu kargaşa ortamına son vermiş, partideki tek kişiye bağlı karar alma mekanizmasını düzeltmiş ve yeni ekonomik sistem reformunu teşvik etmiştir. Kimileri Brejnevin teorik birikiminin yeterince olmadığı, yetenek ve zekâsının ise vasat olduğunu düşündüklerini yazmışlardır. Bunlar aynı zamanda Brejnevin kuralları uygulamakla yetinen-idareyi maslahatçı bir lider olduğu görüşündedir. Brejnev dünya ve ülkede yaşanan dinamik değişmeleri dikkate almamış, statükodan memnun bir duruş sergilemiş ve büyük reformlardan korkmuştur. Diğer bazı görüşler ise Brejnevin temkinli tavrıyla Sovyetler Birliğinde on sekiz yıl boyunca istikrarlı bir ortamın yaşanmasına katkıda bulunduğunu düşünmektedir. Brejnevin SBKP Genel Sekreterliği yaptığı süre, Sovyetler tarihinde nadir görülen istikrarlı bir dönem olmuştur. Bu on sekiz yıl içinde Sovyetler Birliğinin ekonomisi belirli alanlarda önemli başarılar kazanmış, toplumsal istikrar sağlanmış ve halkın refahı iyileşmiştir. Fakat aynı zamanda kimi olumsuz olgular da ortaya çıkmıştır. Özellikle de Brejnevin son dönemlerinde SBKP liderleri toplumsal değişimlere ve halkın taleplerine duyarsız kalmıştır. Marksist teorilerin gerçeklikte meydana gelen değişimlere uygun olarak göre sürekli geliştirilmesi gerektiğini fark edememişler, düşünce ve davranışları gittikçe daha muhafazakâr ve katı bir tutum almıştır. Sovyetler Birliğine 70lerin sonları ve 80lerin başında genel karakterini veren tavırlar statükonun korunması, göz boyama biçiminde göz doldurucu vitrinlik politikalar, reform ve yeniliklere uzak durulması olmuştur.
Brejnev son yıllarında SBKPnin Sovyet halkının çıkarlarını koruması ve halka hizmet etmesi gerektiğini sürekli vurgulamasına karşın bunlar eylem içermeyen içi boş söylemlerden ibaret kalmıştır.
Brejnevin bu son yıllarında SBKP önderleri arasında komünist ideoloji oldukça kırılgan bir yapı kazanmıştır. Diğer yandan Batı tarzı lüks yaşam tutkusu ve dalkavukluk ise iyice yaygınlaşmıştır. Brejnev Sovyetlerde oluşmakta olan, halkın üzerindeki, bu ülkeye özgün çıkar grubunun en tepesindeki figürdü. Bu yüzden onun döneminde Komünist Partisi halktan daha da kopmuş, ileri gelişkin niteliğini ve iktidarının meşruiyetini yitirmiştir.
1980lerin başlarında Sovyet toplumunda kimi ciddi krizler baş göstermiştir. Bazı toplumsal çelişkiler oldukça keskinleşmiştir. Brejnevin politikalarının Sovyetler Birliğinin çöküşünün mayınlarını döşediğini adil bir değerlendirme olarak rahatlıkla söylenebilir. Acilen reform gerekmekteydi. Fakat öte yandan Sovyet halkı düzenli ve istikrarlı bir yaşama sahip, nitelikli bir eğitim, sağlık hizmetlerine, toplumsal refaha sahipti. Dünyadaki bilimsel ve teknik personelin dörtte biri Sovyetler Birliğinde çalışıyordu. Ülke dünyadaki iki süper güçten biri haline gelmiştir ve uluslararası arenada kilit bir rol oynamaktaydı. Bu yüzden günümüzde hâlâ pek çok Rus Brejnev döneminin Sovyet halkının en iyi yaşadığı dönem olduğunu savunmaktadır.
Brejnev öldükten sonra, SBKPnin genel sekreteri önce Andropov sonra da Çernenko olmuş, fakat her ikisi de bu görevde-yaşlılık ve ölüm nedeniyle- kısa bir süre bulunmuştur. Çünkü bu partide Stalinle birlikte ömür boyu liderlik uygulaması yerleşmişti. 1985in Mart ayında ise Gorbaçovun başını çektiği yeni bir önderlik göreve başlamıştır.
Mihail Sergeyeviç Gorbaçov 2 Mart 1931de Kuzey Kafkasyanın Stavropol bölgesinde köylü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Moskova Devlet Üniversitesinden mezun olmuş ve partide uzun bir kariyere sahiptir.
Gençlik günleri tam da Kruşçevin Stalini ve SBKP tarihini tamamen reddettiği ve tüm halkın partisi ve tüm halkın devleti düşüncelerini ortaya attığı döneme denk gelmiştir ve görüşleri bu doğrultuda oluşmuştur. Kruşçevin politikaları bu dönemde gençliğini yaşayan Gorbaçovun kuşağı üstünde derin bir etki bırakır; komünizme ve sosyalizme olan inançları önemli ölçüde sarsılmıştır.
Gorbaçov, 2001in Mart ayında Rusyada yayın yapan Mayak isimli bir radyo kanalına verdiği röportajda şu itirafta bulunmuştu: Bizler SBKP 20. Kongresinin çocuklarıyız. 1960lardaki Sovyetler Birliği tarihi bizi derinden etkilemiştir. Gençken partiye güven ve bağlılık duygularıyla katılmıştık. Ancak 20. Kongreden sonra fikirlerimiz değişmeye başladı. Gorbaçov, Japon aktivist Daisaku Ikedaya 1993 ila 1995te bir dizi röportaj vermişti: Bu röportajlar daha sonra Yirminci Yüzyılın Manevi Dersleri başlığıyla kitaplaştırılmıştır. Bu kitapta Gorbaçov şunu dile getirir: Henüz öğrenciyken sosyalist gerçekliğin ideolojiden binlerce kilometre uzakta olduğunun farkına varmıştım. Gorbaçov, yalnızca Stalini değil Lenini, hatta Marxı dahi suçlamış ve tarihin sürekli haklı çıkardığı Marksist teoriyi eleştirmiştir: Ona göre Rusyanın trajedisi yirminci yüzyılın başında Marxın son yıllarında ölmüş olan bir düşünceyi seçmesiydi. Komünizm imkânsız bir slogandır.[6]
Gorbaçov 1988in Haziran ayındaki SBKP 19. Parti Konferansında sınırsız demokrasinin hayata geçirilmesi teklifini sunmuştur.Aynı ay içinde pek çok yer altı Sivil Toplum Örgütü Moskovanın merkezinde bir miting düzenleyerek Sovyetler Birliğindeki yargı kurumlarının feshedilmesi çağrısında bulunmuş ve Sovyet hükümetinde yer alacak temsilcileri seçme ve belirleyebilme hakkını talep etmişler, ayrıca açıkça Batı tarzı çok partili sisteme geçilmesi çağrısı yapmışlardır.Gorbaçov 1988in 28 Haziran ile 1 Temmuz günleri arasında düzenlenen 19. Parti Konferansına sunduğu SBKP 27. Kongresi Kararlarını Gerçekleştirme ve Reformun Derinleştirilmesinde Görevlerimiz Üzerine başlıklı siyasal raporunda ülkeyi hümanist, demokratik sosyalizme götürecek bir dizi reform planı ortaya atmıştı.[7] Bu rapor esas niteliği itibariyle Partinin Marksizmin en temel teorileri ile bağlarını koparmayı ve Batılı kapitalist ülkelerin siyasal sistemi olan çok partili sistemi hayata geçirmeyi hedefliyordu. Gorbaçovun amacı parti ile Sovyet devleti arasındaki güç ilişkilerini yeniden düzenlemek, SBKPnin önderlik konumunu temelden ortadan kaldırmak, partinin sınıfsal temelini ve halkın partiye olan desteğini bir depreme maruz bırakmaktı. Bu konferansın öncesi ve sonrasında hüküm süren sınırsız açıklık politikası ve Batı tarzı liberal demokrasi savunusu, Sovyetler Birliğinin siyasal arenasında süratle pek çok bağımsız STÖnün ortaya çıkmasına neden olur.
28 Aralık 1987de Pravda gazetesi bu STÖlerin sayısının 30.000i geçtiğini yazmıştır. Bu örgütler hiçbir engelle karşılaşmaksızın antikomünist fikirler yayabilmişler, muhalefet partilerinin ve bağımsız sendikaların kurulmasını savunmuşlardır.
28 Haziran 1988 tarihindeki 19. Genel Parti Kongresi ve Birinci Sovyetler Birliği Halk Temsilcileri Kongresi Sovyetler Birliği siyasal sisteminin tarihinde değişmesinde bir dönüm noktası olmuştur.
19. Genel Parti Kongresi öncesinde SBKP ülkenin önderliğinin çekirdeğini oluşturmuştu. Parti Merkez Komitesinin bir parçası olan Politbüro ülkenin en üst karar alma organıydı. Merkez Komitesi Sekreterlik Bölümü ise günlük işlerde ve örgütsel işlerde Politbüroya destek oluyordu.
Bu Kongreden sonra ise SBKP liderliği yeniden yapılandırılmıştır. Doğrudan Merkez Komiteye bağlı olan 23 bölüm kaldırıldı. Merkez Komite Politbürosu daha seyrek aralıklarla toplanmaya başladı. Kimi zaman aylarca toplanmadığı dahi olmuştu.
SBKPyi güçsüzleştirmek için, iktidarın en üst siyasal organlar arasında paylaştırıldığı ve bu organların birbirini dengeleyeceği bir mekanizma oluşturulur. Böylece SBKP durumun kontrolünü daha da kaybetmiştir.
25 Mayıs 1989da Birinci Sovyetler Birliği Halk Temsilcileri Kongresi toplanır. Gorbaçovun yeni reform önergeleri sonucunda partinin Boris Yeltsin gibi Parti içinden ve Parti dışından sosyalizm muhalifi güçler bu Kongrede, Kongre daimi yönetim kuruluna seçilirler. Bu Kongre toplantısı sürecinde neredeyse her konuda sürekli ateşli tartışmalar yaşanmakta, hatta kavgalar çıkmaktadır.
Televizyon başındaki milyonlarca Sovyet halkı bu kargaşayı canlı yayında izlemiştir.
10, 11 ve 12 Aralık 1989 tarihlerinde yapılan II. Sovyetler Birliği Halk Temsilcileri Kongresi Bölgelerarası Kongre Temsilcileri olan Sakharov ve Popov toplantının gündemine bir kez daha Sovyet Anayasanın altıncı maddesinin değiştirilmesini getirmişlerdir.
SBKP Merkez Komitesinin 1990ın Şubat ayındaki Merkez Komitesi plenum toplantısı ülkenin liberal çok partili siyasi yaşama geçmesi bakımından önemli bir toplantıdır.
Demokratların temsilcisi Yeltsin bu toplantıdaki konuşmasında şöyle konuşur: (Parti) tek parti sisteminden çok partili sisteme geçişe izin vermeli ve toplumsal örgütlenme yasası uyarınca iktidarı diğer partilerle paylaşmaya hazır olmalıdır.
Gorbaçov, Yeltsinin fikirlerine katılır ve özellikle SBKPnin önder konumunu güvenceye alan Anayasanın altıncı maddesinin kaldırılması ve anayasanın değiştirilmesi gerektiğini açıkça vurgular.[8]
Muhaliflerin git gide büyüyen baskısının karşısında halkın desteğine sahip olmayan SBKP adım adım iktidarı kaybetmeye başlamıştır.
12 Mart 1990da III. Olağanüstü Sovyet Halk Temsilcileri Kongresi başlar.
Kongre Sovyetler Birliği Başkanlık Makamının Kuruluşu ve Sovyet Anayasası Değişikliği Üzerine başlıklı bir yasa tasarısını kabul etmiştir.
Anayasanın Önsözündeki tüm halkın öncüsü olan Komünist partisi geliştirilmelidir ifadesi kaldırılmıştır. Altıncı maddedeki Sovyetler Birliği Komünist Partisi, Sovyet toplumunun öncü ve yönlendirici gücü ve siyasal sistemin, devletin ve toplumun çekirdeğidir ifadesi kaldırılır. Bunun yerine Sovyetler Birliği Komünist Partisi, diğer siyasal partiler, sendikalar, Komünist Gençlik Birliği ve diğer toplumsal hareketler ve gruplar, seçim yoluyla belirlenen halk temsilcileri aracılığıyla ve diğer biçimlerde Sovyetler Birliğinin izleyeceği politikaların belirlenmesine ve devlet ve kamu işlerinin yönetimine katılırlar ifadesi getirilir.[9] Bu ifade çok partili sistemin önünü açarak SBKPnin önder konumunun ortadan kaldırılmasını teşvik etmiştir. Teorik düzeyde bu değişiklikler Ekim Devriminden beri süren 73 yıllık SBKP yönetsel statüsünü yok etmiştir.
Yeni anayasa ayrıca parti ve devletin ayrıldığını açıklayarak Sovyetler Birliğinde Başkanlık Makamını getirmiştir. Gorbaçov Sovyetler Birliğinin ilk başkanı olarak seçilir.
Gorbaçov 1990ın Temmuz ayındaki SBKP 28. Kongresine sunduğu raporda buz gibi bir yüz ifadesiyle SBKPnin iktidar partisi konumunu seçimler yoluyla korumaya çabalamasını teklif etmiştir. Fakat aslında burada Gorbaçov esas amacı olan SBKPyi yok etme niyetini gizlemeye çalışmıştır.
1990ın Şubat ayındaki SBKP Merkez Komitesi Plenum Toplantısında ve Olağanüstü Sovyet Halk Temsilcileri Kongresinden sonra komünist parti anayasa tarafından güvence altına alınmış bulunan özel önderlik konumunu kaybetmiştir. Radikal yer altı (yasal statüsü bulunmayan) muhalefetin örgütleri de artık komünist parti gibi anayasa güvencesi altına alınmıştır.
Yeltsin önceleri Komünist partisinin Sverdlov il sekreteridir. Gorbaçov iktidara geldikten sonra Yeltsini M.K Politbüro yedek üyeliğine terfi ettirir. Yeltsin, SBKP Moskova Komitesi sekreteri olmasının ardından , özel ayrıcalıklara ve yolsuzluklara karşı çıkma kisvesi altında kendine taraftar toplamaya başlar ve doğru ilkelerde ısrar eden yoldaşlarına acımasızca saldırır.
Yeltsin ardından hızla SBKP Merkez Komitesini, özellikle de Merkez Komitesinin sosyalizme oldukça kadar bağlı olan iki numaralı adamı Ligaçevi hedef almakta gecikmez. 21 Ekim 1987deki Merkez Komite Plenum Toplantısında Yeltsin genel olarak Merkez Komitenin reformları ağırdan almasını, özel olarak ise Ligaçevi ismen hedef alarak çalışma tarzını şiddetle eleştirir. Ancak diğer üyeler bu konuşmaya hemen sert tepki gösterir ve tüm diğerleri Yeltsini kıyasıya eleştirir. Kısa bir süre sonra Yeltsin Merkez Komite Politbürosu yedek üyeliğinden ve Moskova Parti örgütü il sekreterliği görevinden alınır. Buna karşın Gorbaçov Yeltsinin Merkez Komite üyeliğini devam ettirmesini istemiş ve Devlet İnşaat Komitesine Müdür Yardımcısı olarak atamıştır. 29 Mayıs 1990da Rusya Federasyonu I. Halk Kongresinde Yeltsin 535 kabul ve 502 ret oyu ile Rusya Federasyonu Yüksek Sovyeti Genel Başkanı olarak seçilmiştir. Yeltsin dört oy farkla Rusya Federasyonunun en üst konumuna yerleşmiştir.
Yeltsin, SBKP 28. Kongresinde SBKPden istifasını kamuoyuna açıklar. Yeltsin, 12 Haziran 1991de Rizkov ve Gorbaçovun aday gösterdiği Bakatini geride bırakarak % 57 oyla Rusyanın başkanı olur.20 Temmuzda, yani başkan olmasının üstünden henüz bir ay sekiz gün geçmişken, Yeltsin siyasal partilerin çeşitli düzeylerdeki devlet organlarında, kitle örgütlerinde ve devlet işletmelerinde faaliyet göstermesini yasaklayan bir kararname çıkartır. Hedef elbette ki SBKPdir. Bu, SBKPnin ve Sovyetler Birliğinin çöküşüne katkıda bulunan son darbedir.Ünlü Sovyet muhalifi Alexander Zinovyev daha sonra 2000e doğru yıllarda yaptığı değerlendirmede şunu belirtir: Sovyetler Birliğinin dağılmasına ve Sovyet sosyalist sistemin çöküşüne neden olan şey muhalif gruplar değil, Kremlindeki üst düzey yönetimin yaptıklarıdır.[10]
İktidardaki bir partinin ilkelerini en başta savunması gerekenler bu ilkeleri yok etmeye yönelirse ve bu yıkıcı eylemler zamanında engellenmezse, partinin süratle bir felakete sürüklennesi kaçınılmaz olacaktır .
[1] Lenin Anthology, C 4, Peoples Publishing House (1995), s. 286.
[2] Collected Works of Lenin, C 39, Peoples Publishing House (1986), s. 21.
[3] Krş. Collected Works of Lenin, C 29, Peoples Publishing House (1985), s. 114.
[4] Krş. Chen Zhihua, The Outline History of the Soviet Union, Peoples Publishing House (1991), s. 9.
[5] Aktaran 140 Conversations with Molotov, Xinhua Publishing House (1992), s. 87.
[6] M. Gorbaçov, D. Ikeda, The Spiritual Lessons of the 20th Century, Social Sciences Academic Press (2005), s. 384.
[7] Gorbaçov, On the Implementation of the Resolutions of the 27th Party Congress of the Communist Party of the Soviet Union and the Task of Deepening Reformthe report at the 19th National Congress, Moskova (1988), s. 115. [M. Gorbaçov, Rapor SBKP 27. Kongresi Kararlarını Gerçekleştirme Süreci ve Perestroykanın Derinleştirilmesi Sorunları Üzerine 19. Parti Konferansına Sunulan Rapor, çev. A. Yaran, Onur Yay., 1988, Ankara.]
[8] The Collection of Documents of the 28th Party Congress, Moscow (1990), s. 5.
[9] A.g.e., s. 5.
[10] Alexander Zinovyev, The Tragedy of Russias Communism, Xinhua Publishing House (2004), s. 269.
Çeviren: Cem Kızılçeç