Gericilik bu ülkenin son şansıdır
Kemal Okuyan
Bunun acısızı yok mu sorusuna felsefi değil de siyasi yanıt maalesef, maaleseftir! İnsanlık, dürtüklenmeden ayağa kalkmıyor. Sömürü düzeni, kuşatmasını iyice daraltıp boğulma hissi verinceye kadar, bir huzur kaynağı bile olabiliyor büyük çoğunluk nezdinde. Kurtuluş için illa baskının ölçüsüzü, zalimin feriştahı, diktatörün belalısı, sömürünün katmerlisi gerekmese de, mutlu bir halkın çoklukla itaatkar olduğunu unutmamak gerekiyor.
Sakallının biri, ama en sıra dışı ve derin olanı, bundan bir buçuk asır kadar önce din halkın afyonudur demişti. Öyle midir, değil midir, tartışılabilir elbette ama bu ülkede sakallının peşinden gittiğini iddia eden birçok münevver kişi efendim bu söz, bir olumlamayı içerir, anlamamışsınız diye saçmaladıysa örneğin, ya canları yeterince acımadığından ya da bizzat kendileri halk düşmanı olduklarındandır.
Şimdi değiştiler mi, emin değilim. Liberaller, özellikle de solcuları, halkın afyon tedarikçisidir. Gericileşmenin, herkesin savunması gereken inanç ve ibadet özgürlüğü ile bir ilgisi olmadığı gerçeğinin gizlenmesine en çok onlar yardımcı oldu. Tıpkı seçilmişlerin dokunulmazlığı zırvalığının bu ülkeye en özgürlükçü kural olarak dayatılmasında olduğu gibi
Sıkıntıları ne?
Artık açık konuşmak gerekiyor, toplumsal eşitsizliklerin kaynağının kurutulmasını istemiyorlar; sosyalizmden nefret ediyorlar.
Şimdi paniklemiş durumdalar çünkü insanlara büyük devrimci diye kakaladıkları diktatör zıvanadan çıktı, toplumun gırtlağına sarılmış, sıktıkça sıkıyor.
Yetiş uygar dünya, yetiş
Yetişemez, uygar filan da değil üstelik, kafasını krizden kaldıramıyor, kurulu düzeni nasıl sürdüreceğinin derdinde. Her tarafından faşizm, ırkçılık, savaş ve gericilik dökülüyor. İnsansız hava aracı ile akılsız insan üretimi birbirine paralel giderken diktatörümüzün maceraları elbette ilgilerini çekmekte. Biz hiç boyun eğer mi insan dedikçe, onlar daha ne kadarını kabullenir insan diye sormakta. Çünkü bu soru onlar için yaşamsal. Daha ne kadar sömürü, ne kadar baskı, ne kadar cehalet, ne kadar aptallık kaldırır insanoğlu?
Türkiye, artık Osmanlı mı demeliyiz, bir laboratuvar onlar için.
Yeter diyebilirler diktatöre kuşkusuz. Yetişmek için değil imdadına insanlığın. Çıkarlarına zarar verdiğini düşünebilirler. Çok yazdık, nedenini, niçinini
Ancak konumuz diktatör değil, halk!
Bir eliyle IŞİDci avına çıkan, öbür eliyle de onlara akıl, silah ve para veren bir uygar dünya, diktatörün ellerini ancak boyunumuza kölelik halkasını geçirmek için gevşetir.
Sermaye için de aynısıdır, uygar denen dünya zaten sermayenin dünyasıdır. Çok basit, diktatör ayakta başka türlü kalamaz; sermaye sınıfına sen sömürmene bak, benim işime karışma diyor, karışanın canını acıtıyor, karışmayanı ihya ediyor!
Emekçinin ise canı acımıyor, canı çıkıyor. Arada fark var. Hem de çok büyük bir fark. Sınıf farkı!
İnsansız hava aracı, akılsız insan!
Bağlantı açık. Sömürülmeyi, canının çıkmasını kabullenen insan istiyorlar. Gericilik buna yarıyor.
Kabullenenler
Sayıları, oranları ne olursa olsun, saygıyı filan hak etmiyorlar. Geçiniz.
Mesele, bağlantıyı fark edip de, henüz kabullenmeyenlerde
Milyonlar yetiş, uygar dünya yetişin karşılıksız kalmasını şaşkınlıkla izliyorlar. Kurulu düzenin yerli sahiplerinden de ses yok.
Ne olacak?
İslamofaşist, Osmanlı özentisi bir diktatörlük peydahlandı. Sen sömürmene bakla, sen sömürülmene bak arasındaki farkı görenler, en azından hissedenler karar verecek.
Devam et diktatör devam et! Buraya kadarkini kabullenen bir toplumdan artık hayır gelmez, kabul görmeyecek noktaya kadar devam et! Bak sayende, memlekette dinselleşmeye yapay gündem diyen akılsızların sayısı azaldı, en azından susmayı öğrendiler. Senin marifetinle laiklikten işçi sınıfına ne bilmişliği yerin dibine geçti. Seküler kültürle alay edenler artık sırıtamıyor. Ve en önemlisi bir diktatör olarak sen her gün ağzını açıp salladıkça, bu ülkedeki sınıf diktatörlüğünün temelleri sallanıyor.
Devam et!