Bütün İktidar Sovyetlere-Ilgın Özel
Ekim Devrimi, kendi özgünlüğü ve tarihselliği ile birlikte yeni devrimler çağına birçok önemli teorik, ideolojik, siyasal deneyim bırakarak tarih içindeki etkin yerini almıştır. Şimdi zaman, devrimci yöntemdeki sürekliliği kurmak ve kendi özgüllüğümüzde yoğunlaşma zamanıdır.
Daha sonra 16 cumhuriyetten oluşan ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği adını alan Rusyada gerçekleşen Ekim Devriminin dönemin nesnel ve öznel koşulları içinde gerçekleşti. Bolşeviklerin stratejik yönelimleri her zaman Marksizm temelindeki bir düzen karşıtlığı ile belirlenmiş ve devrim bu yaklaşım sayesinde başarıya ulaşmıştır.
Lenin gibi dönemin temel özelliklerinin devrim olanakları ile bağını kuran bir önderlikle, ciddi mücadeleler içinden geçmiş bir örgütlenme bu tarihsel koşullarda devrimin öznesi olarak şekillenmiştir. Ancak her şey idealize edilebilecek öznel faktörlerle açıklanamaz.
Bir devrim için daha başka öznel ve onların üzerinde yükseldiği nesnel koşullar da gerekmektedir.
Rusya o zaman 170 milyon nüfustan oluşmaktaydı ve 1913te 18 milyon ücretli, 3 milyon fabrika işçisi, bir o kadar da kır emekçisi bulunmaktaydı. Nüfusun yüzde 85inin kırsal alanda yaşadığı Rusyada sanayi üç kentte yoğunlaşmıştı. Birinci Dünya Savaşı ile ülke nüfusunun yüzde 35i, en büyük iki sanayi kenti olan Moskova ve Petrogradın ise yüzde 58i yok olmuştu. Lenin, bu durumun Rusyada yarattığı sancıları gerek devrim olanakları gerekse devrimin yaşaması için her zaman gözeten bir politika izlemiştir.
Yöntemsel planda Lenin ve Bolşevikler öncelikle kapitalizmin işleyiş yasaları ve Rusyadaki gelişmesini Marksizmden hareket ederek çözümlemiş, devrimin Rusya özgülündeki koşullarında yoğunlaşmıştır. Nesnel koşullar kapsamında Rusyanın emperyalizmin zayıf halkası olduğu, Birinci Dünya Paylaşım Savaşının yarattığı yıkım koşulları; açlık, barış, demokrasi ve ulusal sorunların 1917 Şubat Burjuva Devrimi ile çözülmemiş oluşu, Ekim Devrimine geçişte önemli olanaklar sunmuştur. Şubat Devrimi sonrası burjuva hükümet ve İşçi, Köylü, Asker Sovyetleri(Meclisler)nden oluşan ikili iktidar koşullarında burjuva iktidarın karşı-devrimci konumlanışı ve 1905 yenilgiye uğrayan devriminde ortaya çıkan Sovyetler (Meclisler) örgütlenmesinin 1917 koşullarında burjuva iktidara karşı bir iktidar organı olarak öne çıkarılışı, Ekim Devriminin öznel koşullarını oluşturmuştur.
Devrimlerin Devrimi
İngiliz sanayi devrimi kapitalizmin sivil toplumun bağrında geliştiği koşullarda gerçekleşmişti. 1789 Büyük Fransız Devrimi ise siyasaldı; Avrupada ulusların ve burjuva toplumda sınıfların yeniden dizilişine, sınıf mücadelelerinde yeni bir döneme, 1848 devrimleri ile 1871 Paris Komünü uğraklarına yol açan bir büyük devrim idi. 1789 süreci, radikal küçük burjuvazinin başarısını ve aynı zamanda gericilik ve burjuvazi karşısındaki yenilgisini de kapsamıştı. Eşitlik, özgürlük burjuva toplumlarında ideolojik yanıltmaların ötesinde bir yer edinemeyecek, siyasal toplumsal kurtuluşun yeni ufkunda başkalaşmış bir içerikle yer alacaktı.
Marks ve Engels İngiliz ekonomi politiği, Fransız siyasallığı ve Almanların kuramsal (felsefi) üstünlüklerinden söz etmişlerdir. Marksizmin üç bileşeni olarak da adlandırılan bu üç çözümlenmiş alanın, önce Rus Marksizminin babası Plehanov ve esasen Lenin üzerinden Ekim Devrimine bir manivela oluşturduğunu belirtmek gerekir. 1917 Büyük Ekim Devrimi, Marksizm belirlenimli sınıf mücadeleleri ve devrimlerin en büyük pratiği olarak, önceki bütün devrim ve sınıf mücadelelerini aşan, kapitalizmin tarihsel sınırlarına ulaştığını gösteren ve dünya-tarihsel süreçleri belirleyen bir devrim olmuştur. Birbirinden farklı sosyalizm denemeleri böylelikle dünyanın üçte birinde egemen olmuş ancak daha sonra tarihsel kısıtlılıklar, emperyalizm-kapitalizmin çelici aktif konumu, yönetimlerin zafiyetleri, kitlelerin devrimci sosyalist bir dirilik içinde örgütlenememesi, yönetime katılmaması sonucu oluşan depolitizasyon gibi bir dizi faktör sonucu, dünya devrim süreci 1990larla birlikte bir kesintiye uğramıştır. Ancak siyasal ve toplumsal kurtuluş için kapitalizmin nedensellik ve sonuçlarının devrimci eleştirisi ve devrimci tarzda aşılması gerekliliği; kapitalizmin sürekli olarak ürettiği sosyo ekonomik, siyasi ve jeo stratejik bunalımlar, emperyalist işgaller ve milyarlarca insanın kahredici yaşam koşullarının gerçekliği içinde güncelliğini koruyor. Hiçbir yenilgi, kesinti ve gelişme bu çıplak gerçeği ve Ekim Devriminin tarih içindeki yerini değiştiremiyor.
Ekim Devriminin Dinamikleri
Ekim Devriminin dinamiklerine eğilirken, kabaca söylenirse I. ve II. Enternasyonal sosyalizmin ilk dönemlerini, Ekim Devrimi ve III. Enternasyonal de yeni bir dönemini simgeledi ve bu dönem, ne zaman başlatılırsa başlatılsın, kapanalı bir hayli zaman geçtiğinin görülmesi gerekir. Fakat bugünkü aşamada da Leninin kuram ve eylemlerinde somutlanan siyaset felsefesi ve uyguladığı yöntem belirli bir güncelliğe sahiptir.
Macar Marksist György Lukacs, Marksın yöntemini, İngiliz fabrikasının mikrokosmosu içinde, onun toplumsal öncülleri, koşul ve sonuçlarında, onun oluşumuna yolaçan ve varlıklarını sorunlu bir hale sokan tarihsel eğilimlerde, bir bütün olarak kapitalizmin makrokozmosunu hem teorik hem de tarihsel olarak ortaya çıkarmıştır (Leninin Düşüncesi/Devrimin Güncelliği, Belge Yay. 1998, sf. 8) sözleriyle açıklar. Lukacs Leninin yöntemine ilişkin de şunları söyler: Bugün, Marxın kapitalizmin genel gelişmesi için yaptığını, zamanımızda Leninin başardığını bilen çok az kişi var. Lenin, modern Rusyanın gelişme sorunları içinde yarı feodal bir mutlaki yönetim altında kapitalizmin oluşum sorunlarından, geri bir köylü ülkesinde sosyalizmi gerçekleştirme sorunlarına dek daima, tüm bir çağın sorunlarını gördü: kapitalizmin son aşamasına girildiğini ve proletarya ile burjuvazi arasında artık kaçınılmaz olan nihai mücadeleyi, proletaryanın ve insanlığın kurtuluşu yararına yönetme olanaklarını gördü.
Lenin asla, tıpkı Marx gibi zaman ve mekanca sınırlı, yerel Rus deneyimini genelleştirmedi. Tersine, o, dahice bir bakışla, zamanımızın temel sorununu, ilk ortaya çıkacağı yer ve zaman içinde derhal seçti: yaklaşan devrim. Ve bundan sonra, gerek Rusyaya ilişkin gerekse uluslararası tüm olayları, bu perspektif içinden, devrimin güncelliği perspektifinden kavradı ve kavranabilir kıldı.
Devrimin güncelliği: Leninin temel düşüncesi ve aynı zamanda onu Marxa kesin olarak bağlayan nokta budur (age, sf. 9) Gerçekte de Marks ve Engels, kapitalizm çözümlemelerini, en gelişkin ülke İngiltereye, İngiliz fabrika sistemine dayandırmışlardı. Lenin de bu çözümlemelerde tespit edilen işleyiş yasalarıyla kapitalizmin üst ve son aşaması olan emperyalizmden hareket ederek, daha önce koşulları yeterince olgunlaşmamış bulunan kurtuluş momentini saptamıştır. Lenin kapitalizme içkin genel yasallıkların yönünü ve bu sistemin bunalımının belirli bir somutluk, belirli bir zaman ve özgül bir mekanda; o dönemin uluslararası koşullarında, emperyalizm, bunalım, savaş ve Rusya koşullarında bulunmasını, görülmesini sağladı. Lenin, kapitalizmin en gelişkin olduğu ülkelere değil kendi ülkesine baktı. Söz konusu koşullarda sınıf mücadelesi ile devrim/iktidar perspektifini kaynaştırdı. Bunun için parti içinde önemli mücadeleler verdi ve tarihsel moment ve olanakları değerlendirerek Ekim Devriminin gerçekleşmesinde en büyük rolü oynadı.
Bu noktada Lukacsın Marx ve Lenin arasındaki devrimin güncelliği düşüncesine ilişkin gördüğü bağı toplumsaltarihsel bütünün tam bir çözümlemesine dayandırması ve devrimin güncelliği, tek tek günlük her sorunun, toplumsaltarihsel bütünün somut bağlamı içinde ele alınması, bunların proletaryanın kurtuluş momentleri olarak incelenmesi olarak açıklaması büyük önem taşır. Zira günlük her sorunun günlük sorun olarak bile aynı zamanda devrimin temel sorunu olduğu (Lukacs, age, sf.11) köktenci yaklaşımı revizyonizm, oportünizm, reformizm tarafından yadsınmaktadır.
Devrime nesnel temel oluşturabilecek olgu ve koşullar bütünlüğünü ve Ekimi önceleyen 1917 Şubat Devrimi sürecini Lenin şöyle açıklamıştı: Pek çok tarihi neden yüzünden Rusyanın hatırı sayılır geriliği, savaşın yarattığı özel güçlükler, çarlığın aşırı ölçüde dağılması, 1905 geleneğinin olağanüstü canlılığı Rus devrimi öteki ülkelerdeki devrimi geride bıraktı. Siyasal yönetimi açısından Rusya devrimle birkaç yıl içinde ileri ülkelere yetişti. (Yaklaşan Felaket ve Kurtulma Gerekleri, Ekim Yay., 1990, sf. 64)
Devrimin Sınıfsal Karakteri
Bu noktada devrimin niteliği ve sınıfsal karakteri sorununa da kısaca değinmekte yarar var. Çünkü Marksizm kökenli tarihsel şema, dünya devrimi ve sosyalist devrimi başat tarihsel eylem olarak görüyor fakat Rusya gibi kapitalistleşme ve burjuva devrimlerinin güncelliği sorununu yaşayan ülkelerde önce burjuva demokratik devrim, sonra sosyalist devrim olarak şekilleniyordu. Egemen algı sosyalizme geçiş için nesnel koşulların, kapitalizmin egemenliğinin ve burjuva devriminin gerçekleşmiş olması gerektiği yönündeydi. Lenin açısından ise burjuva demokratik devrimi, öncelikle proletaryanın siyasal özgürlükler ve demokrasi mücadelesinde eğitimi açısından önem taşıyordu. Lenin ve Troçki dışında Rusyadaki bütün akımlar (başlıcaları Narodnikler, Ekonomizm, Legal Marksizm, Menşevikler ve Sosyalist Devrimcilerdi) burjuva devrimini kutsuyor; Narodnikler tarihsel materyalizm dışı bir şekilde Rus köy komünleri üzerinden bir geçiş kurgularken diğerleri burjuvazinin öncülüğü ve kapitalist aşamanın yaşanması gerektiğine varan tezler üretiyorlar, otokrasi karşıtı liberal burjuvazi ile aynı hedefi paylaşıyorlardı. Troçki ve Lenin ise burjuva demokratik devriminden öncü güç olarak burjuvaziyi düşürmüşlerdi. Fakat Troçki saf bir sosyalist devrime varan kurgularla köylülüğü dışlıyor; Lenin ise ne devrime burjuvaziyi doğrudan katıyor ne de köylülüğü dışlıyordu. Lenin proletaryanın öncülüğündeki bir demokratik devrim üzerinden demokratik devrimsosyalist devrim diyalektiğini kurarak işçiköylü devrimci demokratik diktatörlüğü formülasyonunu ileri sürüyordu. Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği ile Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi arasında, gerçekte böyle ince bir diyalektik bulunmaktaydı. Leninin çizgisi, 1917 Ekim Sosyalist Devriminde de olduğu üzere, sosyalist devrimci aşırılıklara kapalıydı, saf devrim yoktur diyordu. Lenin devrim dönemi boyunca iktidar sorunu, iktidarın sınıfsal niteliği, devrim anı ve demokratik devrimdevrimci demokrasisosyalist devrim diyalektiğine; devrimden sonra da ülkede sosyalizmin kurulması, Sovyetler örgütlenmesi ve iktidarının temsili parlamentarizm ile doğrudan demokrasiyi kaynaştırdığı için en demokratik cumhuriyetten neden kat kat daha demokratik olduğuna ve bürokratikleşme tehlikesine dikkat çekiyordu.
Devrim sürecinde Lenin kendiliğindenliği fetişleştirmeye karşı çıkarken ideolojik, siyasal, ekonomik mücadeleler bütünselliğini kurmuş, dışarıdan bilinç çalışmaları ve kitlelerin kendiliğinden hareketini çok önemsemiş, demokratik merkeziyetçilik işleyişindeki devrimci öncü örgüt/parti yaklaşımını kendisi için sınıf ve kitle içinde parti çalışması ile kaynaştırmıştır. Leninde tarihi kitlelerin yaptığı/yapacağı Marksist belirlenimi başat bir konumdadır. Leninin sınıfsal manzumesi ve ittifaklar politikası proletaryanın bağımsız devrimci çizgisinin oluşumu eşliğinde işçiköylü ittifakı, proletaryayoksul köylülükyarı proleterler, emekçi halk ve ezilen halklar zincirini dinamik bir içerikle kapsamaktadır. Tarım/toprak sorunu ve ulusal sorun böylece devrimin merkezi bir sorunsal alanı ve bütünleyeni olmuş; ulusların kaderlerini tayin hakkına devrim ve sosyalizm zeminini kazandırılmış; devrimci durum ve diğer temel kavramlarla Leninist devrim kuramının ana halkaları Marksizmden hareketle oluşturulmuştur.
Ekim Devrimi burada özetle değinilen nesnel-öznel koşullar kaynaşmasıyla gerçekleşmiştir. Şimdi tarihin, kitlelerin hareketinin, kapitalizmin bunalımı ve emperyalizmin dünyayı paylaşım güdülerinin, savaşların, sınıfsaltoplumsal kurtuluş ve bu tarihselliğe tabi ulusal kurtuluş bakiyelerinin başka bir evresindeyiz. Ekim Devrimi, kendi özgünlüğü ve tarihselliği ile birlikte yeni devrimler çağına birçok önemli teorik, ideolojik, siyasal deneyim bırakarak tarih içindeki etkin yerini almıştır. Şimdi zaman, devrimci yöntemdeki sürekliliği kurmak ve kendi özgüllüğümüzde yoğunlaşma zamanıdır.
Ekim Devrimi ve Marksist Yöntem Üzerine- Ilgın Özel
Ekim Devrimi üzerine Bütün İktidar Sovyetlere başlıklı önceki yazıma, Seyfi Adalı imzalı BirGünün Ekim Devrimini Anlama Çabasına Katkı başlıklı bir yazı ile yanıt geldi. Sol Defter adlı internet sitesinde yer alan yazı birçok yönden üzerinden durulmayı gerektiriyor.
Seyfi Adalı muhalefet.org için yazdığım yazıyı imzası özgülünde; o yazının muhalefet.org dışında, BirGündeki yayımlanışını da yine kendi özgüllüğü içinde değerlendirememiştir. Daha sonra göstereceğim üzere arkadaşımızın özgüllükler ile arası, bir istisna hariç, iyi değildir, o hep genellikler aramakta, öznel olarak bunu yaratmakta, özgüllükgenellik ve özelgenel diyalektiğini kuramamaktadır.
Düzeltme mi, katkı mı?
Adalı, Ekim Devrimi Söz Konusuysa, Seçilen Fotoğraflar Önemli Olur ara başlığı altında Ekim Devriminin tarihi aynı zamanda tahrifatlar tarihidir demiş. Oysa Ekim Devrimi, yaşanmış nesnel bir tarihtir. Konu Ekim Devriminin tarihinin değil, sonra, Adalının da belirtmek istediği gibi, Stalin zamanındaki yansıtılış ve yazımıyla ilgilidir ve gerçekten de özellikle Troçki (Trotsky)ye yönelik birçok tahrifat bulunmaktadır. Adalı bu durumu, kendi (Troçkist veya Troçkizan) duyarlılığıyla, BirGün Gazetesinin Ekim Devrimi yazısını duyurmak üzere birinci sayfaya koyduğu fotoğrafın özgün halinde Lenin konuşma yaparken kürsünün sağ başında (gerçekte kürsünün sağ alt köşesinde) Troçkinin de bulunduğunu ve sonradan silindiğini belirterek örnekliyor. Adalının düzeltmesi doğrudur, yerindedir. Ama bir BirGün emekçisinin, eminim bu durumu bilmeksizin yaptığı fotoğraf-resim derlemesine yüklenen itham ve zorlama öznelliğin, büyük ölçüde Ekim Devriminin dışındaki TroçkiStalin zıtlıklarını yeniden ısıtmaya yönelik olduğunu belirtmek gerekir.
Stalin fobisi ve nesnel bakış gerekliliği
Arkadaşımız kendince katkı sunarken derdi, tahrifatların bugün tekrarlanmamasından daha çok, Stalinin varlığıdır. Şöyle ki, Türkiye sosyalist hareketi açısından içinde Stalinin geçmediği bir Ekim Devrimi yazısı hayli ileri sayılır. Ancak yazıyı süsleyen fotoğraflar yazının içeriğine uygun seçilmemiştir. Oysa seçilen her fotoğraf bir Ekim Devrimi anlatımıdır. Fotoğrafların aslını kullanmak ve tahrif edilmişliğinden söz etmek bile farklı bir devrim tarihi anlatımı sayılır derken Adalı, bu kez bir tek fotoğraftan değil fotoğraflardan söz etmektedir. Adalı bir yandan devrim fotoğraflarını aşırı ölçüde estetize etmekte diğer yandan Stalinin kendisinden ve resminden duyduğu rahatsızlığını açığa vurmaktadır. Çünkü BirGünün iç sayfada koyduğu diğer üç görsel öğeden birinde Stalin de bulunmaktadır. Adalı, Troçkiye yönelik Lenin sonrası dönemde yapılan tahrifatlara karşı çıkarken, bu kez Stalin nezdinde öznelcilik (subjektivizm) yanlışına düşmekte, dolaylı olarak, devrim-fotoğraf estetizasyonu ve fetişizmi üzerinden Staline yönelik tahrifat ve eksiltmeler yapılmasını önermektedir.
Neymiş, Stalinin geçmediği bir Ekim Devrimi yazısı hayli ileri sayılırmış. Demek Stalinin devrim sürecindeki rolünü belirtmemek ileri bir şeymiş. Halbuki Stalinin ya da diğer önde gelen Bolşevik liderlerin adlarının yazımda geçmemesi, yazıldığı bağlam içinde gereksiz olduğu içindir. Ayrıca öznel yaklaşımlardan bağımsız olarak, Marksist olanolmayan tarihçilerin de saptadığı üzere, Stalinin devrim süreci ve partinin temellerindeki rolü Troçkiden daha fazladır. Bunu Troçkinin değerli bir Marksist ve Leninist olduğunu bilip önemseyerek belirttiğimi eklemeliyim.
Adalının belirttiği tahrifatları, bundan otuz dört yıl önce görmüş bir devrimci olarak önerim, Marks, Engels, Leninin titizlikle izledikleri bir yönteme sadık bir biçimde, olay olgu, kişi ve dönemlerin çok yönlülüğü içinde incelenmesi ve nesnel (objektivist) bakış gerekliliğinin kavranmasıdır. Yoksa tam da burada, bu tür eksikliklerle başlıyor dogmatizm ve tahrifatçılık hastalığı.
Ana soruna kısa bir giriş
Katkıcı arkadaşımız sonraki bir ara başlık altında Ilgın Özele Beş Noktada Katkı sunmak istemiş. Bunlara, muhalefet.orgun yazı sınırını aşmamak için, bir sonraki yazıda özel olarak değineceğim. Bu yazı ile sonraki arasında bir bağ oluşturmak üzere şunları söylemek isterim: Dünya-tarihsel gerçeklere karşın bazı savunucularının, Lenini, Ekim Devrimini, diğer Bolşevik liderleri ve Marksizmi bazı konu ve alanlara sıkıştırarak, farkında olmaksızın ya da yanlış felsefiideolojiksiyasal belirlenimlerle sığ mecralara çekmelerine; diyalektik ve Marksist yöntemden uzaklaşmalarına sıklıkla rastlanmaktadır.
Bu yanlışa karşı yapılması gereken, tarih bilinci ve devrimci yöntemi diri tutmaktır. Devrimci hareketlerin tarihsel olarak sürekli, tutarlı kılınmasının yanında gerek kapitalizmin gerekse devrimlerin özgül koşulları ve genel yasallıkları ancak bu yolla doğru bir şekilde bulunup kavranabilecektir. Bu çerçevede önceki yazımda, esasen, Adalının anlamadığı, Lukacsın Lenin çözümlemesi üzerinden açıkladığı devrimci Marksist yöntemin çok önemli bir öğesine değinmiştim. Leninin, Marksın kapitalizmin işleyiş yasalarını açıklayışı ile emperyalizm çözümlemesi arasında bağ kurarak Lenin kapitalizme içkin genel yasallıkların yönünü ve bu sistemin bunalımının belirli bir somutluk, belirli bir zaman ve özgül bir mekanda; o dönemin uluslararası koşullarında, emperyalizm, bunalım, savaş ve Rusya koşullarında bulunmasını, görülmesini sağladı demiş ve Leninin bu temelde Rusya özgülünde yoğunlaşmasına, devrimin nesnel-öznel koşullar bütünlüğüne, Leninin bir bütünlük arz eden katkılarına, demokratik devrim-sosyalist devrim diyalektiğine, gene Lukacsın Marks ve Lenin arasında bulduğu devrimin güncelliğini toplumsaltarihsel bütünün tam bir çözümlemesine dayandırmasına ve günümüzde bu devrimci yöntemin kendi özgüllüğümüzde yoğunlaşarak sürekliliğinin kurulması gerekliliğine odaklanmıştım. Ama öznelciliği ve yanlış belirlenimleri nedeniyle Seyfi Adalı bunlardan hiçbir şey anlamamıştır.
Bütünlük ve devrim kuramı
Marx ve Engelsin, tarihi, diyalektik ve tarihsel maddeci (materyalizm) yöntemle açıklamalarının Lenindeki karşılığı, tekrar belirtiyorum, aynı yöntemle Rusyanın özgül toplumsal formasyonu, kapitalizmin en üst aşaması emperyalizm gerçeği, sömürgeler sorunu, dünyanın yeniden paylaşımı olgularının çözümlenmesi olmuştur. Bu çözümlemelerin siyasi tamamlayanı ise devrimci örgüt/partinin öncü rolü ile kitle hareketlerinin kaynaştırılması, proletaryanın bağımsız devrimci çizgisinin belirleyiciliği, sınıfsal siyasal ittifaklar gerekliliği, ulusların kaderlerini tayin hakkına devrim ve sosyalizm zemini kazandırılması, demokratik devrimsosyalist devrim diyalektiği, devrim/iktidar perspektifi, devlet sorunu, halkın devlet yönetimine katılımı, sosyalizme geçiş ve en sonu dünya devrim süreci ile Ekim Devrimi arasında Leninin kurduğu, işlediği bağlar olmuştur. Lenin, felsefi kökleri de bulunan Marksist bütünlük/bütünsellik yaklaşımını böyle somutlamıştır. Leninist siyaset ve devrim kuramının ana halkaları böylece oluşmuştur.
Sonraki yazıda Adalının bu kuram ve tarihsel maddecilikten nasıl uzaklaştığına, katkıları ve ekleri üzerinden devam edeceğiz.
Ekim Devrimi ve Marksist Yöntem Üzerine (II)- Ilgın Özel
Tarihsel maddecilik, devrimlerin ve tüm toplumsal gelişmelerin içinde yer aldığı iktisadi, siyasi, askeri gelişme ve konjonktürleri, sınıf mücadeleleri, işçi ve halk hareketlerinin tarih içindeki yerlerini birbirleriyle ilişkilendirerek açıklar.
MarksLenin: Mikrokosmostaki makrokosmos veya özelin içindeki genel
Seyfi Adalı Ilgın Özele Beş Noktada Katkıda bulunmaya çalışırken, birinci olarak, Lukacstan yaptığım MarksLenin ilişkilenmesini açıklayan yönteme ilişkin alıntıyı ve yaptığım değerlendirmeleri anlayamamış. Adalı soldaki bazı yanlış yaklaşımları bana da atfedip Marks ekonomik analiz yapan bir devrimci, Lenin bu analizi pratiğe (Rusya özgüllüğüne) uygulayan kişi tarifi son derece yanlıştır. (
) Bazılarına Marksı artı-değer ya da Kapital üzerinden savunmak, kendini Marksist ifade etmek, Leninist olarak ifade etmekten çok daha kolay ve şık geliyor. Ancak buradan hareketle iki ayrı devrimci tipi çizmek Marksizmin bütünlüğünü parçalamak olur diyerek ne yazık ki algı düzeyinin sorunlarını yansıtmış, solda karşı çıktığı yanlışlarla bir eş durum yaratmıştır.
Lukacsın Marksın yöntemini açıklarken dile getirdiği, İngiliz fabrikasının mikrokosmosu içinde, onun toplumsal öncülleri, koşul ve sonuçlarında, onun oluşumuna yolaçan ve varlıklarını sorunlu bir hale sokan tarihsel eğilimlerde, bir bütün olarak kapitalizmin makrokozmosunu hem teorik hem de tarihsel olarak ortaya çıkarmıştır sözlerinden apaçık bellidir ki, Marks, özelin üstelik en gelişmiş özelin (İngiltere) içindeki geneli saptamıştır. Marksın İngiliz fabrikasının mikrokosmosu içindeki kapitalizmin makrokosmosunu teorik ve tarihsel olarak ortaya çıkardığını ileri sürmenin, Marksın yalnızca ekonomik analiz yaptığını ileri sürmek ile eş tutulması saçmadır. Lukacsın sözlerinden ona ve bana eleştiri türeten Adalı, gerçekte tarihsel maddecilikten hiçbir şey anlamadığını tanıtlamaktadır. Lukacs, Leninin dönüştürücü düşünce ve eylem yöntemine ilişkin açıklama yaparken, tam da bu duruma uygun olarak, bilim ve politikada vasat kafa üzerine de değerlendirmede bulunur ve şöyle der: Vasat bir kafa, ancak toplumsal olayların dolaysız olarak verilmiş, birbirinden tecrit olmuş momentlerini anlayabilir ve birbirinden ayırtedebilir. Ve o, genel yargılara ulaşmak istediğinde, gerçekte, zaman ve mekânca sınırlı bir fenomenin belirli yanlarını tamamen soyut bir yolla genel yasalar olarak yorumlamaktan, ve bunları bu şekilde uygulamaktan başka bir şey yapmaz. (Leninin Düşüncesi/Devrimin Güncelliği, Belge Yay., Ocak 1998, sf. 8)
Aynı şekilde Lenini bu analizi pratiğe uygulayan kişi tarifi ile sınırlamak ve öyle algılamak, Lukacsa ya da bana değil, ancak Seyfi Adalıya atfedilebilir bir yanlış eleştiri kusurudur. Çünkü Adalı ekonomik çözümleme ile bağıntılı dünya-tarihsel, sınıfsal, toplumsal, siyasal, ve özgül biçimlenişler arasındaki ilişkiler, yasallıklar ve genel olarak hareketin yönü üzerine ne yazık ki büyük bir cahillik sergilemektedir. Lukacsın ilk yazıda aktardığım Bugün, Marxın kapitalizmin genel gelişmesi için yaptığını, zamanımızda Leninin başardığını bilen çok az kişi var. Lenin, modern Rusyanın gelişme sorunları içinde yarı feodal bir mutlaki yönetim altında kapitalizmin oluşum sorunlarından, geri bir köylü ülkesinde sosyalizmi gerçekleştirme sorunlarına dek daima, tüm bir çağın sorunlarını gördü: kapitalizmin son aşamasına girildiğini ve proletarya ile burjuvazi arasında artık kaçınılmaz olan nihai mücadeleyi, proletaryanın ve insanlığın kurtuluşu yararına yönetme olanaklarını gördü (age, sf. 9) sözlerinden Leninin çözümleme gücünü göremeyerek, onun Marksın analizini pratiğe uygulayan kişi tarifine indirgendiği sonucunun çıkarılması, gene Lukacs ve bana değil Adalıya özgü bir algı sorununu yansıtıyor.
Devrimci hareketin temeli ve bir yanılsama alanı
Adalı, gerçekte devrimci hareketin kuramsal ve pratik temelini anlamamıştır. Marks, Eğer tüm devrimci hareket, deneysel olduğu kadar kuramsal temelini de özel mülkiyet hareketi, iktisat hareketi içinde buluyorsa, bu devrimci hareketin zorunluluğu kolayca anlaşılabilir (K. Marx, 1844 ElyazmalarıEkonomi Politik ve Felsefe, Sol Yay., Kasım 1993, sf. 172) derken tarihin ve devrimci hareketin bağlı olduğu bir yasallık ve zorunluluğa işaret ediyordu. Gene Marksa göre, bir devrim, ancak bu iki etkenin, yani modern üretim araçlarının ve burjuva üretim biçimlerinin birbirleri ile çatışma haline geldikleri evrelerde olanak kazanır. (K. Marx, Fransada Sınıf Savaşımları 1848-1850, Sol Yay. 1976, sf. 153)
Marks ve Engels, henüz üretim ilişkileri kavramını kullanmadıkları bir dönemde, Toplumsal Bir Devrimin Temeli Olarak Üretici Güçler ile İlişki Tarzı Arasındaki Çelişkiyi açıklarken, siyasal mücadele gibi ikincil biçimlerin de kök bulduğu üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişkinin sosyal, siyasal, ideolojik, sınıfsal v.b çeşitli ikincil biçimlerle devrimler halinde patlak verdiğini fakat bu biçimlerin devrimin temel gerekçesini, koşulunu oluşturmadığını, söz konusu temeli yanılsamalara kapılmaksızın doğru kavramak gerektiğini belirterek şöyle derler: tarihte, (...) meydana gelmiş olan üretici güçler ile karşılıklı ilişki tarzı arasındaki bu çelişki, aynı zamanda, bütün alanları kapsayan çatışmalar, çeşitli sınıfların çarpışmaları, bilinç çelişkileri, ideolojik savaşım, vb. gibi, siyasal savaşım vb. gibi, çeşitli ikincil biçimler olarak, her keresinde, zorunlu olarak bir devrim halinde patlak vermiştir. Sınırlı bir görüş açısından bakıldığında, bu ikincil biçimlerden biri soyutlanarak ötekilerden ayrılabilir ve bu devrimlerin temeli sayılabilir, bu o kadar kolay bir şeydir ki, devrimleri yapan bireyler, kültür derecelerine göre ve tarihsel gelişimin evresine göre kendi eylemleri hakkında kendileri de yanılsamalara kapılırlar. (K MarxF. Engels, Alman İdeolojisi, Sol Yay., Temmuz 1992, sf. 88)
Demek oluyor ki ekonomik temele vurgu yapmak, Adalının atfettiği kolaylık, şıklık gibi lafazanlıkların ötesinde nesnel bir zorunluluktur. Adalının kendi kurgu dünyasında bulduğu Marksizmin bütünlüğünü parçalamak, MarksLenin ayrımı ithamları sırasında yadsıdığı nesnel temelin önemini, bilmez ki, Marks ve Engelsin bilimsel titizliğiyle Leninizmin oluşturucusu da önemsemiştir: Eğer bizim pratiğimizi doğrulayan şey tek, son nesnel gerçek ise, bundan, bu sonuca giden tek yolun materyalist anlayış üzerine kurulu bilimin yolu olduğu sonucu çıkar. Örneğin, Bogdanov, Marxın paranın dolaşımı teorisini, yalnızca zamanımız için nesnel bir gerçek olduğunu kabule hazırdır, ve, bu teoriye tarih-üstü nesnel bir gerçek olarak bakılmasını dogmacılık olarak nitelemektedir. (...) Bu da yeni bir kafa karışıklığı. (...) Ama, pratiğin ölçütü yani şu son on yıllar içerisinde bütün kapitalist ülkelerin gelişme çizgisi Marxın teorisinin şu ya da bu bölümlerinin, veya şu ya da bu formüllerinin değil de, genel olarak bütün ekonomik ve toplumsal teorisinin nesnel doğruluğunu gösterdiğinden, burada marksistlerin dogmacılığından söz etmenin burjuva ekonomisine bağışlanmaz bir ödünde bulunmak demek olduğu açıktır. Marksistlerin paylaştıkları Marxın teorisinin nesnel bir gerçek olduğu görüşünden çıkarılabilecek tek sonuç şudur: Marxın teorisiyle çizilmiş yolu izleyerek nesnel gerçeğe (...) gitgide daha çok yaklaşıyoruz; herhangi başka bir yolu izleseydik, yalan ve kafa karışıklığından başka bir yere varmazdık. (V. İ. Lenin, Materyalizm ve Ampiriokritisizm, Sol Yay., Nisan 1988, sf. 151-152) Çünkü burada söz konusu olan, Aslına bakılırsa, konu, kapitalist üretimin doğal yasalarının sonucu olan toplumsal uzlaşmaz karşıtlıkların şu ya da bu derecede gelişmiş olmaları değildir. Burada sözkonusu olan, bu yasaların kendileridir, kaçınılmaz sonuçlara doğru katı bir zorunlulukla işleyen bu eğilimlerdir. (K. Marx, Kapital Cilt 1, Almanca Birinci Baskıya Önsöz, Sol Yay, Kasım 1993, sf. 17)
Bu noktada biraz daha yöntem ve tarihsel maddecilik bilgisi gerekiyor.
Tarihin işleyiş yasaları ve yönünün bulunması
Öncelikle bilinmesi gereken, Marksın diyalektik yöntemi ile yapılan çözümlemeler sonucunda kapitalizmin işleyiş yasaları, temel dinamikleri ve tarihin evrildiği yön belirlenmiştir. Emek, sermaye, üretim, tüketim, meta, değişim ilişkileri v.b. ve son çözümlemede ulaşılan, bunların genel yasallıkları ve bir toplumsal formasyondaki (oluşumdaki) şekillenişidir. Bunların (Marks ve Leninde bulunan) dünya pazarı, bunalım v.b. öğelerle bütüncül çözümlenmesi ile de kapitalist sisteme, emperyalizme dair dünya-tarihsel ve özgül toplumsal ekonomik biçimlenmelere, siyasi yansımalarına ve içinde bulunulan konjonktür ya da anın (momentin), dönemin karakteristiğine ilişkin net bilgiler edinilir. Kısacası tarihsel maddecilik, diyalektik maddeci yöntem ile tarih ve toplumun maddi temellerde incelenişi ve açıklanışıdır. İnsan bilinci ve eyleminin özne konumunu, nesnel koşullar (maddi koşullar/maddi yaşamekonomi politik) ve pratik temeline dayandıran bir kuram ve bireşimdir (sentezdir).
Tarihsel maddecilik, devrimlerin ve tüm toplumsal gelişmelerin içinde yer aldığı iktisadi, siyasi, askeri gelişme ve konjonktürleri, sınıf mücadeleleri, işçi ve halk hareketlerinin tarih içindeki yerlerini birbirleriyle ilişkilendirerek açıklar. Temel önermeler olan mülkiyet, sınıflar, devlet ve kapitalizm öncesi üretim tarzlarından başlayarak; emeğin toplumsal işbölümü, emekdeğer, artı-değer, artık-ürün, meta, kapitalist üretim biçimi (tarzı), üretim araçları ve mülk edinilişi, üretici güçler, üretim ilişkileri, devrimin koşulu olan temel çelişki, yapı/altyapı, üstyapı ve belirlemebelirlenme ilişkileri içinde sermayenin ve burjuva toplumunun ve bütün bunlarla bağıntılı konjonktürlerin incelenmesi, çözümlenmesi ve açıklanmasından oluşmaktadır.
Tekrar etmek gerekirse, bu açıklayış gerek bu çözümlemelere içkin olan yasallıkların bulunmasını, gerekse işçi hareketleri ve proletaryanın sınıf mücadeleleri ve kendilerini de aşan bir dolayım üzerinden tarihin yönünü de saptamakta ve bir geçiş süreci içinde insanlığın nihai özgürleşme pratiğinin ve kuramının temel yapı taşlarını oluşturmaktadır. Bu diyalektik gelişme kuramıdır. Bu kuram ilkel komünal evre, kölelik, toprağa bağımlı serflik, manifaktür üretimi ve bireysel mülkiyet, mülksüzleştirme süreçleri, fabrika sisteminin egemenliği ve özgür ücretli kölelik, burjuva toplum biçimlenişi, dünya imparatorluğuemperyalizm olguları ve sınıfsız toplum yönelimini somutlar. Daha önemlisi bu olgular ve gelişme kuramı oluşum, çelişki, olgunlaşma, bunalım, değişim, dönüşüm ve bu değişimlerin ölçeğinin belirlenmesi eşliğinde oluşmaktadır. Ancak Adalı, devrimci Marksizmin ekonomik gibi görünen çözümlemelerinin tarihsel politik yön belirlemelerine sahip olduğunu kavramadığı için mikrokosmosdaki makrokosmosun görülmesini küçümsemiş; ekonomik sosyal belirlenimcilik, gerekircilik (determinizm) ile siyasal irade ve müdahalelerin tarihsel çakışma gerekliliklerini doğru yorumlayamamıştır. Oysa Mahir Çayanın belirttği gibi, Marksist devrim teorisi hem determinist hem de (iradecidir) volantiristtir. Bu ikili yön diyalektik bir bütün oluşturmaktadır ve Marx ve Engelsin devrim teorilerinde ağır basan yön, ekonomik ve sosyal determinizmdir. Volantirizmin rolü, maddi koşulların belirleyici çerçevesi içindedir. (Bütün Yazılar, Atılım Yay. Mart 1992, sf. 233 ve 237)
[size=2]Nesnelöznel koşullar bütünlüğü mü, politik hamlemi?
Daha ilk paragrafta Ekim Devrimi dönemin nesnel ve öznel koşulları içinde gerçekleşti diyen; sonra devrimin nesnel koşullarını açıklayan; sonra sosyalizme geçiş için nesnel koşulların oluşmasını ve bu kapsamda kapitalizmin egemenliğinin ve burjuva devriminin gerçekleşmiş olmasını savunan diğer akımlara karşı Lenin ve Troçkinin tutumunu olumlayan ve son paragrafın ilk cümlesinde, Ekim Devrimi burada özetle değinilen nesnel-öznel koşullar kaynaşmasıyla gerçekleşmiştir diyen bana karşı Adalının ikinci katkı olarak söyledikleri şunlardır: Ekim Devrimi politik bir hamledir; nesnel ve kendine özgü bir devrim olarak ele alınamaz. Leninin Rusyada Kapitalizmin Gelişmesi ve Emperyalizm çalışmalarının ardından Rusyaya özgü bir devrime karar verdiğini ya da kendi özgüllüğünü keşfettiğini ileri sürmek bu nedenle manasızdır. (...)
Marksizmin öngördüğü ve proleter devrimin nesnel olarak gündemde olduğu varsayılan ülkeler Amerika ve Batıdır. Rusya Birinci Dünya Savaşıyla birlikte politik olarak emperyalizmin Zayıf Halkasıdır ve halkanın koparılmasında genç Rus işçi sınıfı ve bu sınıfın içinde, büyük fabrikalarda örgütlenmiş Bolşevik(lerin) Partinin siyasi müdahalesi iktidarı almaya yol açmıştır. Rosa Lüksemburgun deyişiyle Bolşeviklerin cesaretidir devrimi mümkün kılan. Bu nedenle Alman proletaryası devrime nesnel olarak çok yakınken başarısız olmuştur. Bolşevik Parti ve Sovyetler olmaksızın Ekim Devrimi anlaşılamaz.
Bu ikinci katkı bahsinde Adalıya söylenmesi gereken birçok şey var: Bir: Adalı, nesnel koşulları, içinde öznelerin de hareketi bulunan bir nesnellik ve her nesnelliğin politik bir bağlamının mutlaka bulunduğunu, kısacası nesnelliköznellik ilişkisini algılayamayarak, öznel faktörü nesnellikten kopararak uçlara savruluyor. Ayrıca demagoji ve çarpıtma yapıyor. Ekim Devrimini nesnel ve kendine özgü bir devrim olarak açıklayan hiçbir cümle ve sözcük, katkıda bulunmak istediği yazıda yoktur. Öylesi büyük yanlışı olduğu düşünülen bir yazıya katkıda bulunma isteği bile gariptir. Oturup adam gibi eleştirirsin olur biter. Dahası, Adalı, özgüllük kavramından kendine özgülüğü anlıyor ve atfediyor ise, biraz sözlük karıştırması gerekir.
İki: Leninin, Rusyada Kapitalizmin Gelişmesi ve Emperyalizm çalışmalarının ardından Rusyaya özgü bir devrime karar verdiğini ya da kendi özgüllüğünü keşfettiğini ileri sürdüğüm iddiasının içi boştur. Nesnel koşullar kapsamında Rusyanın emperyalizmin zayıf halkası olduğu, Birinci Dünya Paylaşım Savaşının yarattığı yıkım koşulları; açlık, barış, demokrasi ve ulusal sorunların 1917 Şubat Burjuva Devrimi ile çözülmemiş oluşu, Ekim Devrimine geçişte önemli olanaklar sunmuştur. Şubat Devrimi sonrası burjuva hükümet ve İşçi, Köylü, Asker Sovyetleri(Meclisler)nden oluşan ikili iktidar koşullarında (
) Sovyetler (Meclisler) örgütlenmesinin (
) bir iktidar organı olarak öne çıkarılışı, Ekim Devriminin öznel koşullarını oluşturmuştur dememden öylesi bir sonuç çıkarılabilir mi?
Üç: Ama Adalı, Leninin Halkın Dostları Kimlerdir ve Sosyal Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar?, Rusyada Kapitalizmin Gelişmesi ve Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması adlı kitaplarının tarihsel maddeciliğin Marks ve Engels sonrası gelişiminde çok önemli eserler olarak görüldüğünü ve emperyalizm kavramının Leninin devrim kuramında merkezi bir uğrak olduğunun farkında değildir. Lenine göre emperyalizm çağında tekelci kapitalizm, dünyanın yeniden paylaşılması ve eşitsiz gelişme yasası incelenmedikçe içine girilen dönemin siyaseti anlaşılamaz. Lenine göre Emperyalizm, sosyalist devrimin arifesidir. Üstelik sosyal-şovenizm ile kendini gösteren işçi hareketindeki bölünmenin emperyalizmin nesnel koşullarıyla ilgisi bulunmaktadır. Daha Önsözde Lenin, İnanıyorum ki bu broşür, en önemli iktisadi sorunun, emperyalizmin iktisadi özünün kavranmasına yardım edecektir; bu incelenmedikçe, modern savaşı ve modern siyaseti anlamak ve değerlendirmek olanaksızdır (Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, Sol Yay. Nisan 1977, sf. 8) demektedir. Ancak Adalı, proleter devrimler çağının özelliklerinin emperyalizm çözümlemelerinden çıktığını es geçiyor; Marks ile Lenin arasında dile getirdiği bütünlük bahsinde olduğu gibi Leninin kendi içindeki bütünselliği de göremiyor, kuramıyor. Çünkü Adalı diyalektik ve tarihsel maddeci yöntem dışında salt politik faktörlerle ilgilenmektedir.
Dört: Adalı, Marksizmin öngördüğü ve proleter devrimin nesnel olarak gündemde olduğu varsayılan ülkeler Amerika ve Batıdır sözlerinde ele verdiği gibi, nesnelliği yalnızca dünya devrimi çağrışımlı ve Batı nezdinde önemsiyor. Rusyayı ise Birinci Dünya Savaşıyla birlikte politik olarak emperyalizmin Zayıf Halkası olarak açıklıyor. Peki Birinci Dünya Savaşından bağımsız olarak Rusyanın zayıf halka konumunun oluşmasına yol açan özellikleri yok mudur? Bu noktada konu gene emperyalizm çözümlemesine gelmektedir.
Mahir Çayan, Marksist çözümlemede önemli yeri bulunan parçabütün, özelgenel, somut durum ve ikili bilme yolu gibi önemli kavram ve kategorileri (ulamları), emperyalizm konusu özgülünde şöyle açıklamaktadır: Bütün, parçalarında nicelik farklılıkları içinde yansıdığı gibi parçalar da bütünde aynı biçimde yansır. Yani özel ile genel, genel ile özel arasında sıkı bir bağ vardır. İşte bu bağı, bu ikili bilme yolunu bire indirgemek, Marksist diyalektiğe elveda demektir. (
) Tekelci kapitalist dönemin evrensel özellikleri ile, askeri feodal bir ülke olan Çarlık Rusyasının öznel özellikleri, tamamen birbirinden ayrı mıdır? Değildir tabii. Bu durum genelin özelde nicelik farklılıkları içinde yansımasından başka bir şey değildir. Emperyalizmin bütün çelişkileri İngiltere, Fransa, Amerika, Almanya ve kapitalizmin az çok geliştiği diğer batı ülkelerinde yansıyordu, 20. yy. başında. Ancak (
) tayin eden o ülkenin tarihi gelişimi, ekonomik ve kültür düzeyi, sınıfların güç ve bilinç kompozisyonu, sınıfların liderlerinin yeteneklerinin farklılıkları ve de bölgesel özellikleridir. Lenin, Çarlık Rusyasının somut durumunun somut tahlilini yaparken, emperyalist dönemin tahlilini de, Rusyaya yansımasıyla beraber yapmaktaydı, 20. yy. başlarında. Zaten bolşevikleri, menşeviklerden ve ihtilâlci sosyalistlerden ayıran ana kriter, Marksist diyalektiği doğru tahlil yöntemi olarak kullanmalarıdır. (Bütün Yazılar, sf. 5556)
Görüldüğü gibi bir devrimi açıklamayı ya da Marksist bir çözümlemeyi tek ayaklı olarak kurgul bir biçimde yapamayız. Mahir Çayan, tayin eden olarak, o ülkenin tarihi gelişimi, ekonomik ve kültür düzeyi, sınıfların güç ve bilinç kompozisyonu, sınıfların liderlerinin yeteneklerinin farklılıkları ve de bölgesel özelliklerinden nesnelöznelpolitik bireşimine, kaynaşmasına varmaktadır. Bu bütünlük dışındaki, nesnellik, öznellik ve politika yaklaşımları, Marksizm öncesi dönemin felsefelerine aittir.
Beş: Şu Marksizme atfedilen ve nesnel temeli de bulunan devrimin gündemde olduğu varsayılan ülkeler konusunda bilinir ki Marks ve Engels bu yanılgılarına dair gerekli açıklamaları yapmışlardır. Marksizmi bu noktada dondurmamak gerekir. Rus Narodnik ve Marksistlerinin Marks ve Engels ile yazışmaları ve çıkarsamaları, yanlış bir ortodoksi ile geçiştirilemez. Engelsin, Dış politikamız basitti: her devrimci halk adına ortaya çıkmak, ve Avrupa gericiliğinin büyük kalesine Rusyaya karşı, devrimci Avrupanın genel bir savaşını istemek. (
) ama bunun sonal ortaya çıkması ne kadar kesin idiyse, devrimin Rusyaya varması da o kadar yakındı (F. Engels, Marx ve Die Neue Rheinische Zeitung, Marx-Engels, Seçme Yapıtlar Cilt 3 içinde, Sol Yay., Aralık 1979, sf. 206-207) sözlerini MarksistLeninist bir çerçevede değerlendirmek, anlamlı çözümlemelere yol açacaktır. Leninin izlediği yol ve yaptığı çözümlemeler, Adalı ve onun gibi düşünenleri şaxırtacaktır, buralarda da kök buluyor.
Altı: Demek ki, Ekim Devrimi politik bir hamledir demek yetmez, bu gerçeğin yalnızca sınırlı bir yanını ifade eder. Yazımın ikinci paragrafında belirttiğim Lenin gibi dönemin temel özelliklerinin devrim olanakları ile bağını kuran bir önderlikle, ciddi mücadeleler içinden geçmiş bir örgütlenme bu tarihsel koşullarda devrimin öznesi olarak şekillenmiştir. Ancak her şey idealize edilebilecek öznel faktörlerle açıklanamaz. Bir devrim için daha başka öznel ve onların üzerinde yükseldiği nesnel koşullar da gerekmektedir yaklaşımı, alt düzeydeki nesnellik, öznellik, politiklik v.b. ve dar Leninizm yorumlarına karşı bir uyarı çerçevesine sahiptir. Unutulmamalı ki diyalektik ve tarihsel maddecilikte nesnel ile öznel, tarihsel gelişmenin birbirleriyle bağımlı iki koşulunu oluştururlar.
Yedi: Bu nedenle Rosa Lüksemburgun deyişiyle Bolşeviklerin cesaretidir devrimi mümkün kılan demek sorunludur. Rosanın cesaret dediği faktörün oluşması için de bir dizi nesnelöznel etmen kaynaşması gereklidir ve bunlar Lenin ile Troçki yanı sıra Rosanın devrim yüklü anlatımlarında mevcuttur. Rosanın cesaretten bahsetmesi devrim anı ile ilgilidir: Bir partinin tarihsel bir anda gösterebileceği tüm cesareti, ileri görüşlülüğü ve tutarlılığı Lenin, Troçki ve diğer yoldaşlar en iyi şekilde sergilediler demiştir Rosa. (Rus Devrimi, Yazılama Yay. Nisan 2009, sf. 29) Tarihsel bir anda deyişinin de gösterdiği gibi Rosa da nesnelöznel bütünlüğünü aramakta ve hatta Lenin ve Troçkiyi sosyalizmin kuruluşuyla ilgili ağır bir şekilde eleştirirken Sosyalist sistem kendi deneyim okulundan, kendi gerçekleşme yolundan, yaşayan tarihin bir sonucu olarak doğan tarihsel bir üründür. Bu tarih bir parçasını oluşturduğu organik doğa gibi her zaman gerçek bir toplumsal ihtiyacın yanında, bu ihtiyacı karşılayacak araçları da sunar, amacın yanında çözümü de verir. Ancak egemen durum buysa, sosyalizm doğası gereği hiçbir fermanla başlatılamaz ya da gerçekleştirilemez (age, sf. 54-55) sözlerinde görüldüğü gibi tarihin yasallıklarıyla bağıntılı nesnelliğe ilişkin bir alana vurgu yapmaktadır. Öyle ki, Hepimiz tarihin yasalarına bağımlıyız (
)Bolşevikler tarihin izin verdiği sınırlar içinde gerçek bir devrimci partinin yapabileceği her şeyi yapabilecek güçte olduklarını gösterdiler (sf. 61) diyen ve sosyalizmin en büyük sorununun günümüzün de en yakıcı sorunu olduğunu görüyoruz. Bu ikincil önemdeki şu ya da bu taktik sorunu değildir, proletaryanın eylem kapasitesi, mücadele gücü, sosyalist iktidar isteğidir (sf. 62) diyen ve hemen devamında bu temelde iktidarı almaya ilişkin cesaretten bahseden de Rosadır.
Seyfi Adalı devam ediyor: Bu nedenle Alman proletaryası devrime nesnel olarak çok yakınken başarısız olmuştur. Hayır. Söz konusu olan Adalının elindeki yanlış yorumlanmış cesaret faktörü değildir. Adalı Alman devriminin yenilgisinin gerçek nedenini göremiyor. Alman Sosyal Demokratlarının parlamenter bozukluğun kalıtımsal bir taşıyıcısı olarak, devrimlere parlamenter anaokulunun mantığını uygulamaya çalıştığını (sf. 28) belirten ve emperyalist savaşı iç savaşa çevirmeyip kendi hükümetlerini destekleyen, onun içinde yer alan Alman Sosyal Demokrat Partisinin revizyonizm ve ihanetine karşı çıkan Rosalara haksızlık edilmemelidir. Yoksa Rosalar; Spartakistler, Alman komünistleri o cesareti göstermişlerdi. Biliniyor ki yetmedi. Özetle Alman devriminin yenilgisinin gerçek nedeni, Leninin belirttiği emperyalizmin nesnel koşullarıyla ilgili olarak Alman Sosyal Demokrat Partisinin ihaneti ve bir devrimin nesnel-öznel koşullar bütünlüğünü zayıflatması, Alman emperyalizmini güçlü kılmasıdır.
Sekiz ve ikinci katkı bahsinde son: Bolşevik Parti ve Sovyetler olmaksızın Ekim Devrimi anlaşılamazmış. İyi de bunları kim yadsıdı ki? Yazının başlığı Bütün İktidar Sovyetlere idi ve ciddi mücadeleler içinden geçmiş bir örgütlenme yanı sıra Devrim sürecinde Lenin kendiliğindenliği fetişleştirmeye karşı çıkarken ideolojik, siyasal, ekonomik mücadeleler bütünselliğini kurmuş, dışarıdan bilinç çalışmaları ve kitlelerin kendiliğinden hareketini çok önemsemiş, demokratik merkeziyetçilik işleyişindeki devrimci öncü örgüt/parti yaklaşımını kendisi için sınıf ve kitle içinde parti çalışması ile kaynaştırmıştır. Leninde tarihi kitlelerin yaptığı/yapacağı Marksist belirlenimi başat bir konumdadır deniliyordu. Bu sözlerin içinden Bolşevik Parti çıkmıyor mu? Çıkar. Ama tek başına değil.
Sonraki yazı ile Seyfi Adalının katkıları bahsini kapatacağım.[/size]
Ekim Devrimi ve Marksist Yöntem (III)* Ilgın Özel
Lenin devrimin gerçekleşmesi ve sosyalizme geçişin sınıfsal bileşimi ve sınıflar ilişkisini, kısaca nesnel temele ve bu temel üzerindeki devrimci gerçekçiliğe dayandırmıştır.
Seyfi Adalının üçüncü katkısı ile devam ediyorum. Ekim Devrimi bir proleter devrimdir. Üstelik bir köylü ülkesinde proleter devrimdir. Ilgın Özel 1913 yılında 170 milyonluk Rusyada 18 milyon ücretli sınıf, 3 milyon fabrika işçisi olduğunu ifade ediyor. Proleter devrim için ülkenin çoğunluğunun işçi olmasını arayan, kapitalizmin mükellef biçimde işleyişini bekleyen Menşeviklerin nesnel yaklaşımdan farklı olarak Bolşevikler, politik bir yaklaşımla, modern sanayi işçi kitlelerinin varlığını yeter koşul sayarak harekete geçtiler. Proleter devrim bir sürekli devrim (kesintisiz devrim de diyelim) olarak gerçekleşti. Devrimin Demokratik ve Sosyalist diyerek aşamalara ayrılmasının önüne geçildi ve işçi sınıfı Bolşevik Parti öncülüğünde ve Sovyetler aracılığıyla iktidarı alabildi diyor Adalı.
Kavram karmaşası ve nesnelsınıfsalöznelpolitik birliğinin yokluğu
Adalı Menşevikler ile Bolşevikler arasındaki ayrımı Menşeviklerin nesnel, Bolşeviklerin ise politik yaklaşıma sahip olmalarına dayandırıyor. Menşeviklerin daha çok örgütlü olduğu proletaryanın sanayi kesiminin varlığını Bolşeviklerin yeter koşul sayarak harekete geçtiklerini ve bunun da politik bir yaklaşım olduğunu düşünüyor Adalı. Ona göre politika, sınıfsal temelin üstündedir ve bu da kendisine üstünlük sağlayan bir katkıdır! Oysa daha sonra özel olarak göstereceğim gibi sanayi proletaryasının varlığı Lenin tarafından yeter koşul olarak görülmemiştir. Bolşeviklerin sınıfsal temelle belirlenen politikaları ne salt sanayi proletaryasının varlığına ne de salt politik düzeye sıkıştırılamaz.
Adalı, nesnel-öznel-sınıfsal-politik kaynaşmasına, birliğine bir türlü ulaşamıyor. Belirtmek gerekir ki, yalnızca Menşevikler değil, legal Marksistler ve Ekonomistlerin temel kusuru nesnel yaklaşıma sahip olmaları değildir. Bu onların yanlışlarını hafifletici bir yaklaşımdır. Nesnel yaklaşımın önemini ve Adalının bu temel kavrama duyduğu fobiyi bir an için bir yana bırakabiliriz. Ancak nesnelcilik diye bir konu vardır ki özellikle tek başına benimsendiğinde pasifizme ve kendiliğinden nesnel gelişmelere tapınmaya; sosyalizme geçiş için kapitalist evrenin yaşanmasının gerektiğini ve burjuva devriminde burjuvazinin öncülüğünü savunmaya, kısaca diyalektik maddecilik dışı bir yönelime varmaktadır. Menşeviklere yönelik isabetli eleştiri nesnelcilik olmalıdır ama Adalının terminolojisi sorunlu olduğu için nesneli nesnelcilik ile karıştırmakta özgürdür! Ve bu ayıp; Egemen algı sosyalizme geçiş için nesnel koşulların, kapitalizmin egemenliğinin ve burjuva devriminin gerçekleşmiş olması gerektiği yönündeydi. Lenin açısından ise burjuva demokratik devrimi, öncelikle proletaryanın siyasal özgürlükler ve demokrasi mücadelesinde eğitimi açısından önem taşıyordu. Lenin ve Troçki dışında Rusyadaki bütün akımlar (başlıcaları Narodnikler, Ekonomizm, Legal Marksizm, Menşevikler ve Sosyalist Devrimcilerdi) burjuva devrimini kutsuyor; Narodnikler tarihsel materyalizm dışı bir şekilde Rus köy komünleri üzerinden bir geçiş kurgularken diğerleri burjuvazinin öncülüğü ve kapitalist aşamanın yaşanması gerektiğine varan tezler üretiyorlar, otokrasi karşıtı liberal burjuvazi ile aynı hedefi paylaşıyorlardı diyen, nesnelciliğe düşenleri eleştiren, Lenin ve Troçki (Trotski)nin onlardan farkını belirten Ilgın Özele bir katkı sırasında işlenmektedir.
Sosyalist devrimci aşırılık ya da salt proleter devrim
İkinci olarak, Ekim Devriminin Adalının da belirttiği gibi bir köylü ülkesinde proleter bir devrim olduğunu kim yadsıyabilir? Adalı yaygın olarak bilineni tekrar ediyor ve hiç kimsenin yadsıyamayacağı bir algı düzeyiyle bakıyor Ekim Devrimine. Oysa konu daha inceliklidir.
Adalı proleter devrim vurgusunu Ilgın Özele katkı olarak özel bir biçimde yapıyor. Nedeni şu sözlerime doğrudan yanıt verememesidir: Troçki saf bir sosyalist devrime varan kurgularla köylülüğü dışlıyor; Lenin ise ne devrime burjuvaziyi doğrudan katıyor ne de köylülüğü dışlıyordu. Lenin proletaryanın öncülüğündeki bir demokratik devrim üzerinden demokratik devrimsosyalist devrim diyalektiğini kurarak işçiköylü devrimci demokratik diktatörlüğü formülasyonunu ileri sürüyordu. Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği ile Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi arasında, gerçekte böyle ince bir diyalektik bulunmaktaydı. Leninin çizgisi, 1917 Ekim Sosyalist Devriminde de olduğu üzere, sosyalist devrimci aşırılıklara kapalıydı, saf devrim yoktur diyordu. Lenin devrim dönemi boyunca iktidar sorunu, iktidarın sınıfsal niteliği, devrim ânı ve demokratik devrimdevrimci demokrasisosyalist devrim diyalektiğine (...) dikkat çekiyordu. Demek ki sunuşumda devrimin proleter ve sosyalist niteliğine ilişkin bir sorun yok. Sorun, Adalının, zamanında Troçkide olduğu gibi, saf sosyalist devrim idealizmindedir.
Bu idealizmin aşırılıklarına, Lenin önce 1905 Devrimine ilişkin tartışmalar sırasında karşı çıkmıştı: Nitekim, kendi adına ve Troçki adına Parvus, Devrimci geçici yönetim ... bir Sosyal Demokrat çoğunluğu ile ... Sosyal Demokrat bir yönetim olacaktır diye yazdığında, sert bir karşılık verdi Lenin: Olmaz öyle şey! Olamaz, çünkü bir an için bile olsa, devrimci diktatörlük ancak halkın büyük çoğunluğuna dayanabilirse ayakta durur... Proletarya bir azınlık teşkil etmektedir. Proletarya, ancak, yarıproletaryayı, ve yarımülkiyetlileri yanına alıp onlarla birleşirse, ezici bir çoğunluğu yönetebilir... Böyle bir birleşimin, kurulacak yönetimde de, kendisini yansıtması doğaldır... Bu konuda hayalciliğe kapılmak son derece zarar vericidir. Sosyalizme varmak için bunun dışında kalan yollardan hangisine sapsanız, hem ekonomik yönden ve hem de siyasal yönden, müthiş saçma ve müthiş reaksiyoner bir sonuçla karşılaşmanız kaçınılmaz olacaktır. (Aktaran: Bertram D. Wolfe, Devrimi Yapan Üç Adam, Lenin, Troçki, Stalin, BFS Yayınları, Cilt: 1, 1989, sf. 326) 1905 koşulları ve devrimin o zamanki burjuva demokratik karakteri nedeniyle Leninin bu yaklaşımı Adalının sözlerine karşı kullanılamaz denilirse, Leninin Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi adlı eserinde ve devrimden sonra da devrimci aşırıcılık ve sosyalist devrimci aşırılıklara aynı gerekçe ve nedenlerle karşı çıktığını belirtmek gerekir.
Sosyalist devrim-halk devrimi diyalektiği
Lenin yüzlerce kez Rusyanın sınıfsal bileşim ve dağılımına, bir küçük burjuvazi ülkesi, bir köylü ülkesi oluşuna, proletaryanın azınlıkta ve bölünmüş durumda oluşuna vurgu yapmıştır. Lenin devrimin gerçekleşmesi ve sosyalizme geçişin sınıfsal bileşimi ve sınıflar ilişkisini, kısaca nesnel temele ve bu temel üzerindeki devrimci gerçekçiliğe dayandırmıştır. Örneğin 10 Nisan 1917de Lenin, Proletarya partisi, nüfusun engin çoğunluğu sosyalist bir devrimin zorunluluğunun bilincine varmadıkça, bir küçük köylüler ülkesinde hiç bir biçimde sosyalizmi sokmaya niyetlenemez diyordu (Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, Sol Yay., Kasım 1992, sf. 48 ). Gene Lenin, bu kez devrimin öngünlerinde, 24 Eylül 1917 tarihinde yayımlanan bir makalesinde, Bir halk devrimi sürecinde (yani halkı, işçilerin ve köylülerin çoğunluğunu eyleme kalkıştıran bir devrim sırasında) iktidarın kararlılığı, ancak açık ve koşulsuz bir biçimde halkın çoğunluğuna dayanmasıyla sağlanabilir demekteydi. (Halkın Devlet Yönetimine Katılımı, Nazım Kitaplığı, Nisan 2003, sf. 35-36) Hatta üç yıl sonra 24 Ocak 1921de Lenin, Bir azınlık, uçsuz bucaksız bir köylü ülkesini nasıl yönetebilir? Üç yıllık deneyimimiz sonucunda, bizi yıkacak hiçbir iç ve dış kuvvet olmadığı ortaya çıktı. Eğer bölünmelere yol açacak olağanüstü aptalca hatalar yapmazsak, elde ettiğimiz mevzileri koruyabiliriz. Aksi halde, her şey berbat olur diyordu (age, sf. 213).**
Gene Lenin, Mart 1918de, devrimden altı ay sonra, asgariazami program ayrımı ve sosyalist devrim sorunsalına bir kez daha açıklık getirerek şöyle der: Eğer devrimimizin yapmakta olduğu işler bir rastlantı değilse (ki biz olmadığına kesinlikle inanıyoruz), eğer bir parti kararının sonucu değil de Marxın halkçı diye tanımladığı herhangi bir devrimin kaçınılmaz ürünleri ise (yani eski burjuva cumhuriyetinin programının tekrarı değil de kitlelerin kendi sloganları ve çabaları ile yarattıkları bir devrim ise) ve eğer olayları bu şekilde tanımlarsak, en önemli kazanımı sağlamış olacağız. Ve burada azami ve asgari programlar arasındaki farkı kaldırıp kaldırmayacağımız sorusuna geliyoruz. Hem evet, hem hayır. Bu farkın kaldırılmasından çekinmiyorum, çünkü yazın göz önünde bulundurduğumuz olgu, bugün için söz konusu değil. O zaman, henüz iktidara gelmemişken bunun çok erken olduğunu söylemiştim. Ancak bugün iktidar elimizde ve bunu sınamış bulunuyoruz. Onun için artık erken değil. Şimdi, eski programın yerine Sovyet iktidarının yeni bir programını yazmalıyız. (age, sf. 82) Bu noktada söylenmesi gereken şudur: Ekim Devriminin kesin olan proleter ve sosyalist niteliği, hemen değil ancak hem önsel bir biçimde (emperyalizm ve proleter devrimler çağı belirlemesi) hem de Leninin gerçekçi titizliğiyle bir süreç içinde tanımlanmıştır. Lenin, devrimin burjuva karakterini sınırlamanın ve devrimin burjuvazinin elinde kalarak yozlaşmasını önlemenin ötesinde, devrimi, demokratik devrimdevrimci demokrasisosyalist devrim diyalektiğine (geçişlerine) oturtmuş, böylece sosyalist devrimin önü açılmış, devrim güvenceye alınmış, geriye dönüşlerin önü kapatılmıştır. Leninin başat izleği hareketin komplike gerçek seyridir. Kısacası Ekim Devriminin ve bütün devrimlerin sınıfsal karakter ve sınıfsal bileşimleri, merkezi nitelik belirlenimi altında komplike bir biçimde, Leninden aktardığım, Adalının hiç oralı olmadığı saf devrim yoktur gerçeği ve yaklaşımı doğrultusunda belirlenmektedir.
Devrimin sınıfsal bileşimi ve ezilen sınıflar ittifakı
Eğer devrimci sınıfların yaratıcı coşkusu Sovyetleri yaratmasaydı, proleter devrimi Rusyada umutsuz bir dava olup çıkardı (age, sf. 46) diyen ve Kapitalizm tarafından ezilen çalışan ve sömürülen kitlelerin, yalnızca onların birliği. Yani, sömürücü sınıfların ve küçük burjuvazinin varlıklı temsilcilerinin dışlanmasıyla, yalnızca işçilerin ve yoksul köylülüğün, yarı proleterlerin birliği (age, sf. 83) diyen Leninin ezilen sınıfların ittifakına yüzlerce kez biçtiği değer, Adalı tarafından hiç anılmamaktadır. Varsa yoksa proleter devrim. Ama nasıl bir proleter devrim? Adalı o kadar uvriyeristtir (işçicidir) ki, Rusyaya ilişkin verdiğim genel bilgilere (Rusya o zaman 170 milyon nüfustan oluşmaktaydı ve 1913te 18 milyon ücretli, 3 milyon fabrika işçisi, bir o kadar da kır emekçisi bulunmaktaydı. Nüfusun yüzde 85inin kırsal alanda yaşadığı Rusyada sanayi üç kentte yoğunlaşmıştı. Birinci Dünya Savaşı ile ülke nüfusunun yüzde 35i, en büyük iki sanayi kenti olan Moskova ve Petrogradın ise yüzde 58i yok olmuştu) karşı, Bolşevikler, politik bir yaklaşımla, modern sanayi işçi kitlelerinin varlığını yeter koşul sayarak harekete geçtiler diyor ve bir kez daha nesnel-öznel gerçeklikleri ve onları ifade eden Lenini atlayarak ezilen sınıfların ittifaklarına dayalı proleter devrimi salt bir işçi devrimine, üstelik sanayi işçileri devrimine doğru daraltıyor. İşçi sınıfının gerek doğrudan kendisi gerekse partisi aracılığıyla oynadığı veya oynayacağı merkezi rol, devrime kazandırdığı veya kazandıracağı eksen, kapsam ve ezilen sınıflar arası ittifaklar, Adalının mantık yapısında önemli bir yer tutmamakta, o yalnızca sanayi işçilerinin varlığını yeter koşul varsaymaktadır. Oysa Marks, Engels, Lenin, merkezi konumdaki işçi sınıfı ile yoksullaşma süreçleri sonucu bu sınıfa katılımla oluşan proletaryaya, yarı-proletaryaya, sınıfsal ayrışmaya uğrayan ve uğrayacak olan köylülüğe, kısaca halka ve ezilen sınıflar ittifakına büyük bir sınıfsal, siyasal değer biçmişler; proletarya ve müttefiklerinin, mücadele ve kazanımlarını tek başınalıktan çıkarmışlardır. Onlar, emekçi bir sınıfın sınıfsal çıkarının, özelde proletaryanın çıkarlarının genele, bütüne, sınıfsal-toplumsal bütüne yayılmasının gerçek genel çıkar alanını oluşturacağına ve bu dolayım üzerinden proletaryanın kendisini de yadsıyarak nihai toplumsal kurtuluşa gidilebileceğine özellikle dikkat çekmişlerdir. Marksın sanayi proletaryasının varlığı, kendi devrimini ulusal bir devrim katına yükseltmesine olanak verecek bir ulusal genişlik kazanır (Fransada Sınıf Savaşımları 18481850, Sol Yay., 1976, sf. 46) derken dikkat çektiği budur. Ve Marks aynı zamanda tüm ezilen sınıflarla (katmanlarla) ittifak alanına da işaret etmektedır. Ulusun, burjuva rejimine sermayenin egemenliğine başkaldırmış, proletarya ile burjuvazi arasında yer alan kitlesi, yani köylülük ve küçük burjuvazi, devrimin ileri doğru yürüyüşü ile, proleterleri öncüleri olarak tanıyıp onlara katılmak zorunda bırakılmadıkça, Fransız işçileri bir tek ileri adım atamazlar ve bu rejimin bir kılına bile dokunamazlardı (age, sf. 47-48) sözlerinde dile getirilen evrensel doğru Lenin tarafından devralınmış ve Rusya özgülündeki karşılığı, Leninin programımızın ulusal niteliği (Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, sf. 155) ve ittifaklara ilişkin sözlerinde somutlanmıştır. Yanlış ortodoksilere sahip kimi Marksist ve dar Leninistlerin kulaklarına küpe olsun!
Yaşam ağacı ve burjuva devrim/demokratik devrimsosyalist devrim diyalektiği
Üçüncü olarak Adalı Proleter devrim bir sürekli devrim (kesintisiz devrim de diyelim) olarak gerçekleşti. Devrimin Demokratik ve Sosyalist diyerek aşamalara ayrılmasının önüne geçildi diyor. Kime karşı? Demokratik devrimsosyalist devrim diyalektiğine işaret eden bana karşı. Neden? Aşamacılık fobisi nedeniyle; demokratik bir devrimin sosyalist görevleri, sosyalist bir devrimin demokratik görevleri olamayacağı şeklindeki Marksizme Leninizme aykırı yaklaşım, kısaca ultra proleter devrimcilik nedeniyle. Bu kavrayış biçiminin Lenini anlaması da güç olacak ve 7 Nisan 1917de Bugünkü Rusyada özgün olan şey, proletaryanın bilinç ve örgütlenme düzeyinin yetersizliğinden ötürü, iktidarı burjuvaziye vermiş olan devrimin birinci aşamasından, iktidarı proletaryaya ve köylülüğün yoksul katlarına devredecek olan ikinci aşamasına geçiştir diyen (Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, sf. 10); Doğrudan görevimiz, sosyalizmin başlatılması (introduction) değildir, yalnızca üretimin ve ürünlerin dağıtımının işçi vekilleri Sovyetleri tarafından denetlenmesine derhal geçiştir diyen (age, sf.12); Tarım devrimi, ki o da burjuva demokratiktir, o da sonuçlandı mı? Bu, tam tersine, henüz başlamamış bir olay değil midir? (age, sf. 21) diyen Leninin de aşamacı olduğunu gizliden gizliye düşünebilecektir.
Seyfi Adalının dördüncü katkısı bu konuyla bağlantılıdır ve Ilgın Özelin eksik bir algısına işaret etmektedir. Şöyle: Geri kalmış ülkelerde önce demokratik devrim, sonra sosyalist devrim gerçekleşeceğine dair genelleştirilmiş bir strateji vardır ve bu da Lenine atfedilir. 1905teki İşçileri ve Köylülerin Devrimci Demokratik Diktatörlüğü tartışmasından böyle bir program üretilmeye çalışılır. Böylesine bir türetme çabası, Rusya dışında proleter devrimlerinin boğulmasına yol açmıştır. Stalinizmin Leninizmi tahrifatıdır. Bu noktada ilk söylenmesi gereken, Ilgın Özel, Lenin değil, genel olarak Marksizm kökenli olarak şekillenen bir yaklaşımdan söz etmiş ama Adalı aklındaki (kurgusundaki) egemen mefhuma yüklenmiştir. Oysa Özel, Marksizm kökenli tarihsel şema, dünya devrimi ve sosyalist devrimi başat tarihsel eylem olarak görüyor fakat Rusya gibi kapitalistleşme ve burjuva devrimlerinin güncelliği sorununu yaşayan ülkelerde önce burjuva demokratik devrim, sonra sosyalist devrim olarak şekilleniyordu demişti. Özel, Narodnikler, Legal Marksistler, Ekonomistler ve Menşeviklerin genel olarak bu yaklaşımın içinde, Lenin ve Troçkinin ise dışında durduğunu belirtiyor, kısaca demokratik devrimsosyalist devrim ilişkisine dikkat çekiyordu. Demek ki Adalı, Özelin kendisine görece yakın bir görüşüne bile tahammül edemeyecek denli apolitik ve kibirlidir; tarih dışı bir şekilde kurgusal doğruya inanmaktadır.
İkinci olarak Adalı, Stalinizm (ne demekse) ve Mili Demokratik Devrim (MDD) fobisi aşkına, kökeni Marks ve Leninde bulunabilecek olan kapitalist olmayan yolu unutmakta, belki bilmemekte; daha önemlisi sosyalizme geçişe dair Marksın belirttiği siyasal biçim çeşitliliklerinin üzerinden atlayarak sosyalist devrimcilik yapmaktadır. Adalı, Türkiye solunda MDDnin büyük oranda aşıldığını, hâlâ onun izleğine sahip kesimler olsa bile MDDden kopuşların demokratik halk devrimi-sosyalist devrim diyalektiği sorunsalına geçişte önemli bir adım olduğunu anlayabilecek durumda değildir.
Üçüncü olarak, Stalinden dolayı Rusya dışındaki proleter devrimlerin boğulduğunu söylemek, dünya devrim sürecini bilmemek ve yakınılan Stalinist tahrifatlar alanını tersinden oluşturmak anlamına gelmektedir.
Dördüncü ve daha önemlisi Adalılar (bilerek çoğul kullanıyorum) gri tonundan arındırılmış kuramı yani yaşam ağacının yeşilini, sınıfların hareketlerini, sosyal pratiği esas alan devrimci sosyalist kuramın aksine, saf ve mekanik bir sosyalist devrim kurgulamaktadırlar. Lenin böyleleri için Saf bir sosyal devrim bekleyen biri onu asla yaşayamaz. Ve böyle biri, gerçek devrimi anlamayan, yalnızca lafta devrimci olan bir kişidir demiştir. (Leninden aktaran György Lukacs, Leninin Düşüncesi/Devrimin Güncelliği, Belge Yay., Ocak 1998, sf. 52)
Önemli bir Lenin çözümlemecisi olan Lukacs şöyle devam eder: Çünkü gerçek devrim burjuva devrimin proleter devrime diyalektik dönüşümüdür. Geçmişteki büyük burjuva devrimlerinin önderi ya da yararlananı olan sınıfın artık nesnel açıdan karşıdevrimci olduğu gibi tartışılmaz tarihsel bir olgu, asla, bu devrimlerin çevresinde dolandığı nesnel sorunların artık toplumsal açıdan sona erdiği, bu sorunların devrimci çözümüyle hayati ilgileri bulunan toplumsal tabakaların tatmin olduğu anlamına gelmez. Tam tersi. Burjuvazideki karşı devrimci dönüşün anlamı, sadece, proletarya karşısında düşmanca bir tavır alması değil, aynı zamanda burjuvazinin kendi devrimci geleneklerinden de vazgeçmesidir. Burjuvazi kendi devrimci geçmişinin mirasını proletaryaya devreder. Bundan böyle, burjuva devrimini mantıksal sonucuna götürebilecek konumda olan tek sınıf, proletaryadır. Yani bir yandan burjuva devrimin güncelliğini hala koruyan talepleri ancak bir proleter devrimin çerçevesi içinde gerçekleşebilecektir, öte yandan bu taleplerin tutarlı biçimde gerçekleştirilmesi bizi zorunlu olarak bir proleter devrime götürecektir. Hasılı bugün proleter devrim, aynı anda burjuva devrimin hem gerçekleşmesi, hem de aşılması demektir (age, sf. 52-53). Sömürgeler sorunu, ulusal sorunlar, toprak sorunları, demokrasi sorunları ve bu sorunlarla birlikte Ekim Devrimine devrolan açlık, barış v.s. hep bu alana dair sorunlar olarak artık devrim-sosyalizm geçişi ve bütünlüğüne tabi olmaktadır. Ama Adalılar bu sorunları görmezler, görünce de ortodoksilerinin ruhunu incitecek tarzda başka mecralara fena bir şekilde eklemlenebilirler.
Bütün İktidar Sovyetlere slogan ve belirlemesinin anlamları
Adalı dördüncü katkısına ekler yaparken ilk yazımın başlığının Bütün İktidar Sovyetlere olmasından hareketle olacak, iki önemli yanlışı daha dile getirmiş. İlki, Şunu da unutmamak gerekir ki, Bütün İktidar Sovyetlere sloganı 1917 devrim ön gününde geri çekilmiştir. O vakit bu slogan 1918 Ocakta yapılacak olan II. Tüm Sovyet Kongresini çağrıştırdığı için, pek kullanılmadı. Bolşevikler iktidarı almak üzere gün tespiti yapmaktaydı. Merkez komitede Leninin ünlü sözünü hatırlayalım bir gün erken, bir gün geç bugün (25 Ekim)
diyerek devrim başlatılmıştır. İkincisi de hemen devamındaki, Bu söz nedeniyle Ekim Devriminin bir darbe olup olmadığı (bugün bile) tartışma vesilesi yapılmaktadır şeklindeki sözleridir.
1918in Ocak ayına gitmeye gerek yok, Lenin, Sovyetler Kongresinin (1-2 Kasım), Demokratik Konferansın (7 Kasım) ve Kurucu Meclisin (12 Kasım), devrimin, emperyalist barış, Petrogradın düşmesi ve Almanlara teslimi, Minskin Kazaklar tarafından kuşatılması, lokavtlar, kısacası karşı-devrim tarafından boğulmasını engelleyemeyeceği gerekçesiyle aylardan beri ayaklanma için Parti Merkez Komitesini iknaya çalışmış ve en sonunda 25 Ekim (7 Kasım) tarihinde ısrar etmiştir. Bu bir yana, Adalı ilk olarak, Leninin, Bütün İktidar Sovyetlere belirlemesini, devrim dönemi ve sosyalizmin inşasına yönelik geçişleri içinde ele aldığını ve belirli bir bütünlük içinde anlamlandırdığını kavramamıştır. Bütün İktidar Sovyetlere sloganı 1917 devrim ön gününde geri çekilmişmiş. Adalı eksikli, yanılsamalı gerçeklik alanlarında dolaştığı için yanlış sonuçlara varıyor. O özgünlükleri sevmez ama elden bir şey gelmez; Lenin, Devrimimizin bir iktidar ikiliği yaratmış bulunmak gibi büyük bir özgünlüğü var (Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, sf. 15) demekte ve Bütün İktidar Sovyetlere sloganının ikili iktidar koşulları içinde Nisan-Temmuz ayları arasındaki barışçı geçiş olasılığına yönelik kullanımının geçersizleştiğini söylediği zaman bile, bu slogana, taktik v.s. ötesinde sınıfsal, politik, stratejik anlamlar atfetmiştir. Bu belginin (şiarın) Leninde barışçı geçiş olasılığına dair olan kullanımı ile diğer bazı kullanımları arasında çok önemli bir ortak payda bulunmaktadır. Bu payda, ikili iktidarın işçi-köylü-asker-emekçi kanadını oluşturan Sovyetlerin (işçiler, tarım ücretlileri ve köylü temsilcileri Sovyetlerinin bir cumhuriyeti, işçi, asker, vb. vekilleri Sovyetleri, işçi, köylü ve tarım gündelikçileri vekilleri Sovyetleri, banka görevlileri sovyetleri vb, tarım işçileri vekillerinin özel Sovyetleri age, sf. 11, 71, 78, v.d.), devrimci bir tarzda tek başına iktidar olması gerekliliğidir. Çünkü Her devrimin temel sorunu sorunu iktidar sorunudur (age, sf. 15).
Lenine göre ikili iktidar, bir karma devlet tipidir (age, sf. 189); Sovyetler ise yeni bir devlet biçimi, ya da daha doğrusu yeni bir devlet tipidir (age, sf. 43). Bütün İktidar Sovyetlere belirlemesi, Leninde iktidarın ele geçirilmesinin, yani devrimin koşulları ve olanaklarının tespiti, araştırılması, onun için mücadele edilmesi v.b. ile birlikte bir ayaklanma sloganıdır. Lenin devrimden iki ay önce önce, şimdiki fırsatı kaçırmak ve Sovyetler Kongresini beklemek, tam bir alıklık ya da tam bir ihanet olur (age, sf. 170); çünkü kongre hiç bir şey veremez! (age, sf. 171); İktidarı şimdi almamak, Merkez Yürütme Komitesinde gevezelik etmeyi beklemek, organ (sovyet) için savaşmak, kongre için savaşmak ile yetinmek, devrimin batmasına neden olmak demektir diyordu (age, sf. 172). Devrimden bir ay önce de Partimizin birçok yöneticisi, hepimizin benimsemiş ve durmadan yinelemiş bulunduğumuz sloganın bugün aldığı özel anlamı apaçık olarak anlamamış durumda. Bu slogan: tüm iktidar Sovyetlere, sloganıdır. Bu altı devrim ayı boyunca, bu sloganın ayaklanma anlamına gelmediği dönemler, gelmediği anlar oldu. Belki bu dönemler, bu anlar, yoldaşlardan bir bölümünün gözlerini bağladı ve şimdi, bizim için, bu sloganın hiç değilse eylül ortasından beri bir ayaklanma çağrısı anlamına geldiğini onlara unutturdu. (...) Tüm iktidar Sovyetlere sloganı, bir ayaklanma çağrısından başka bir şey değildir diyordu (age, sf. 177). Ve devrimden yedi gün önce de ayaklanmadan caymak, bütün iktidar Sovyetlere sloganlarından caymak demektir, Ayaklanmadan caymak, iktidarın Sovyetlere tesliminden caymak demektir, şimdi karma tipten yararlanarak iktidarın Sovyetlere geçmesi sloganından caymayı ileri sürmek ve bunu, sloganımıza açıkça karşı çıkmaktan korkarak yarım-ağızla yapmak ne demektir? (age, sf 188-189) diye Parti Merkez Komitesine yükleniyordu.
Devrimden bir gün önce, akşam saatlerinde Merkez Komiteye yazdığı mektupta ise, Yoldaşları bütün gücümle inandırma çabasındayım ki, şu anda, her şey kopma noktasına varmış bulunmaktadır ve öyle sorunlar gündeme girmiştir ki, bunları, ne konferanslar, ne de kongreler (sovyetler kongreleri olsa bile) çözüme bağlayamaz, bu sorunları ancak halklar, yığınlar, silahlanmış yığınların savaşımı çözümleyebilir (age, sf. 209); kornilovcu hükümete karşı halkı (bir kongreyi değil, ordu ve köylüler başta olmak üzere halkı) savunmak, işte iktidarı almanın ilk ve en yakın hedefi budur diyordu Lenin. Çok açık konuşmaktadır: İktidarı kim almalıdır? Bu o kadar önemli değil: iktidarı isterse Askerî Devrimci Komite ya da, ancak halkın çıkarlarının, ordunun çıkarlarının (derhal barış önerisi), köylülerin çıkarlarının (toprak hemen alınmalı ve özel mülkiyet kaldırılmalıdır), açların çıkarlarının gerçek temsilcilerine iktidarı devretmek istediğini açıklayan başka bir kuruluş alsın. (..) Tarih, bugün kazanabilecek (ve bugün kesin olarak kazanacak) olan ama yarın çok şeyi, her şeyi yitirme tehlikesinde olan devrimcilerin oyalanmasını, gecikmesini bağışlamayacaktır. Bugün iktidarı ele geçirmekle, onu, Sovyetlere karşı değil, Sovyet için almış oluyoruz. (age, sf. 210). Demek ki Bütün İktidar Sovyetlere belirlemesi geri çekilmemiş, pek inanılmasa da, barışçı geçiş olanaklarının, nesnel-öznel etmenlerin izlenip kollandığı ve belirlenmeye çalışıldığı bir dönemde, Sovyetlerin iktidarı almaması ve karşı-devrimin atağı üzerine Lenin bu belirlemeyi ayaklanma çağrısı olarak tekrar devreye sokmuş; iktidarın adresini gene Sovyetler olarak açıklamıştır. Bu nedenle devrim sonrasında Sovyetler, sosyalizme geçiş ve sosyalizmin inşasında; parti, işçi sınıfı, sendikalar ve ittifaklar ile birlikte en merkezi konumdaki bir iktidar organı olarak tanımlanmıştır. Sovyetler iktidarı üzerine Leninin yüzlerce kez yaptığı açıklamalardan yalnızca birini, herhangi birini aktaracağım: Sovyet iktidarı, sermayenin boyunduruğunu tamamen söküp atma mücadelesindeki emekçi halkın iktidarıdır. (Halkın Devlet Yönetimine Katılımı, sf. 175.)
Özetle Lenin için Bütün İktidar Sovyetlere sloganı, bir slogan olmanın ötesinde çok önemli süreçsel devrimci bir belirlemedir. 1905te parti ile birlikte bir mücadele ve iktidar adayı bir organ, 1917de ikili iktidarın emekçi ayağı, emekçi sınıfların mücadele ve ittifak örgütlenmesi, iktidara aday oldukları bir organ, eğer zamanında yapsa idi barışçıl geçişi sağlayabilecek tek araç, bir ayaklanma sloganı, bir ayaklanma çağrısı, bütün iktidarın tekleşeceği bir iktidar organı, proletarya diktatörlüğü organı, demokrasinin gelişiminde evrensel ve tarihsel önem taşıyan bir organ (age, sf. 45), kitle hareketi ve devrimci mücadele sonucunda vücuda gelen bir iktidar biçimidir (age, sf. 83). Şimdi Seyfi Adalı oturup düşünsün!
Devrim mi, darbe mi?
Burada durup, Adalının dördüncü katkısının ikinci kusuruna geçebiliriz: Leninin ünlü sözünü hatırlayalım bir gün erken, bir gün geç bugün (25 Ekim)
diyerek devrim başlatılmıştır. Bu söz nedeniyle Ekim Devriminin bir darbe olup olmadığı (bugün bile) tartışma vesilesi yapılmaktadır sözlerindeki temel zafiyete bakalım. Ekim Devriminin bir darbe olup olmadığı (bugün bile) tartışma vesilesi yapılmaktadır sözleri ne demektedir, ne anlama gelmektedir? Açık söyleyeyim, o zaman ve daha sonraları bütün devrim kaçkınlarının dile getirdiği, emperyalizm ve burjuvazilerin yararlandığı, bugün de premature/erken doğum denilerek burjuva ideolojisine prim veren Menşevik bir eleştiridir bu. Bu yaklaşım Marksistler arasında tartışma konusu değildir; zaman zaman devrimci Marksizme yüklenen liberallerin ve Menşevik ruhluların bir zırvalamasıdır. Ama kökeni Kamanev, Zinovyev ve Troçkidedir. Lenin, devrimden kısa bir süre önce, 16-17 (29-30) Ekim tarihinde yazdığı Yoldaşlara Mektupta, Merkez Komiteden iki kişinin (Kamenev, Zinovyev) ayaklanmaya karşı itirazlarını ele alır. Yirmi kitap sayfası tutan bu irdelemesinde Lenin, on dört konu başlığı altında Marksizme ve Marksist çözümleme yöntemine atıflarla itirazları ayrıntılı olarak ele alır. Her ne kadar Kamenev ve Zinovyevin itirazları ön plana çıkarılsa da Leninin ayrıntılı çözümleme ve eleştirileri, Troçkinin ve birçok parti yöneticisinin düşüncelerini de hedefler. Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi kitabının editörleri, Yoldaşlara Mektupa dair 74 nolu dipnotta konuya ilişkin şunları söylerler: Kamenev, Zinovyev ve Trotski ve daha başka birkaç kişinin durumu söz konusudur. Kamenev ve Zinovyev, Rusyanın işçi sınıfının sosyalist devrimi gerçekleştirmek gücünde olmadığını tanıtlamaya çalışarak, Leninin silahlı halk ayaklanması planına karşı çıktılar. Burjuva cumhuriyetinin savunucuları menşeviklerin durumuna geçtiler. Trotski, ayaklanmanın Rusya Sovyetlerinin II. Kongresinin toplanmasına kadar bekletilmesi üzerinde ısrar etti; bu, aslında, geçici hükümete bütün eylemi ezmeye yetecek kuvvetleri toplamak için vakit bırakarak ayaklanmayı baltalamak demekti. (age, sf. 83).
Şimdi Ekimin devrim mi darbe mi olduğuna odaklanabiliriz. Leninin irdelediği görüşlerden biri, kendisinin önerdiği ayaklanma yoluyla iktidarı ele geçirmenin Blankizm, darbeciliğe varan bir komploculuk olduğu eleştirisidir. Bu eleştiri, Bir marksist parti, ayrıca, ayaklanmayı bir askerî komplo haline indirgeyemez.... şeklindedir. Lenin bu görüşe karşı ayrıntılı bir irdeleme yaparak şunları söyler: Eğer belirli bir sınıfın siyasal partisi tarafından örgütlendirilmemişse, eğer örgütleyicileri genel olarak siyasal anı ve özel olarak da uluslararası durumu doğru biçimde değerlendirmemişlerse, eğer onlar halkın çoğunluğunun (olaylarla kanıtlanmış) sevgi ve güvenini kazanmamışlarsa, eğer devrimin izlediği seyir, küçük-burjuvazinin sınıflar arasında anlaşmanın olanağına ve etkinliğine olan inancını ve umutlarını kırmamışsa, eğer komplonun düzenleyicileri, tam yetkiye sahip ya da Sovyetler gibi ulusun yaşantısında önemli bir yeri olan devrimci savaşım organları içinde çoğunluğu elde etmemişlerse; eğer (savaş halinde) orduda, halkın iradesine karşın, haksız bir kâr savaşı sürdüren bîr hükümete karşı belirli bir düşmanlık duygusu yoksa; eğer ayaklanmanın sloganları (bütün iktidar Sovyetlere, toprak köylüye, savaş halinde bulunan bütün devletlere derhal yapılacak bir demokratik barış önerisi, gizli anlaşmaların derhal yürürlükten kaldırılması, gizli diplomasinin yasaklanması vb.) büyük çoğunluk arasında yaygın değilse, eğer ileri bilinçte olan işçiler yığınların durumunun umutsuzluğu kanısında değillerse ve köylülerin (önemli bir köylü hareketi ile ya da büyük toprak sahiplerine karşı ve onları savunan hükümete karşı büyük ölçüde bir ayaklanmayla kanıtlanan) desteğini sağlamamışlarsa; eğer iktisadî durum, bunalımın olumlu biçimde barışçı araçlarla ve parlamenter yoldan çözüme bağlanmasının ciddî olarak umulmasına izin veriyorsa (bu kadarı belki yeterlidir) askerî bir komploya girişmek blankicilikten başka bir şey değildir.
(...) Bahse girerim ki, bugün, askerî komplo diye bağırıp duran çığırtkanlar, silahlı ayaklanma sanatıyla her bakımdan kınanmaya layık bir askeri komplo arasındaki farkı açıklamaya davet edilselerdi, yukarda söylenenleri yinelemekten öte bir şey yapamazlardı ya da işçileri kendilerine kahkahalarla güldürecek utanç verici bir duruma düşerlerdi. Hele bir deneyin, marksist bozuntuları. Hele bir askerî komployu yeren türkünüzü söyleyin bize bakalım! (age, sf. 202-203) Lenin burada Markstan hareketle savunduğu ayaklanma sanatının bir askeri komplodan farkını on iki temel ayrım ile tanıtlıyor: Ayaklanmanın bir siyasal parti tarafından örgütlenmesi, siyasal ân (moment) ve uluslararası durum değerlendirmesi, halkın çoğunluğunun (sanayi işçilerinin değil) tutumu, küçük-burjuvazinin uzlaşma umutlarının kırılması, Sovyetler içindeki çoğunluk durumu, ordunun hükümete tepkisi, ayaklanma sloganlarının çoğunluk arasında yaygınlığı, öncü işçilerin yığınların umutsuzluğunun farkında olmaları, köylü ayaklanmalarının varlığı ve desteği ve iktisadi durumun barışçıl çözüme olanak tanımaması.
Bu olgu ve koşullar bütünlüğü içinde, gerçekleşenin, devrim mi darbe mi olduğunu 94 yıl sonra tartışmak, Adalı ve onun gibi düşünenlerin devrim realitesinden, devrimin sınıfsal, siyasal göstergelerinden ne kadar uzak olduklarını gösterir. Eğer Adalı Lenin ve Ekim Devrimine yönelik Menşevik ya da liberal karartmalardan esinlenmiyorsa geride bir tek, Troçkinin yanlış bir açıklaması kalmaktadır. Troçki, daha sonra dolaylı olarak kendi özeleştirisi anlamına da gelir bir şekilde Leninin iktidarın ele geçirilmesi için sıraladığı gerekçeleri yineleyip onu olumlarken, eğer iktidar Ekimde ele geçirilmezse, Kuvvetlerarası ilişkiler kökten değişir ve proletaryanın hükümet darbesi, belirsiz bir tarihe ertelenmiş olurdu (L. Troçki, Lenin, Suda Yay., Ekim 1975, sf. 69) demiştir. Troçki burada Kamanev ve Zinovyev ile zımni olarak paylaştığı zemini, devrim öncesi titrekliğini çelişkili bir biçimde korumuş; iktidarın ele geçirilmesini proletaryanın hükümet darbesi olarak değerlendirebilmiştir. Bunda şaşılacak bir şey yok, Marks ve Engelsin belirttiği gibi devrimleri yapan bireyler (...) kendi eylemleri hakkında kendileri de yanılsamalara, kapılabilirler (Alman İdeolojisi, Sol Yay., Temmuz 1992, sf. 88).
Bu noktada Leninin devrimi nasıl açıkladığına bakmakta yarar var: Her devrimin temel sorunu iktidar sorunudur. Bu sorun aydınlatılmadıkça devrimde kendi rolünü bilinçli bir biçimde oynamak ve hele devrimi yönetmek söz konusu olamaz (Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, sf. 15). Leninin devrim tanımı bu yaklaşım uyarınca sınıfsal ve siyasal bağlamlara sahiptir: İktidarın bir sınıftan ötekine geçişi, sözcüğün salt bilimsel anlamıyla olduğu kadar, politik ve pratik anlamıyla da bir devrimin birinci, başlıca ve esas belirtisidir (age, sf. 21). Kısaca iktidarın sınıflar arası el değişimi konunun özüdür. Kışlık Sarayın düşmesinden ibaret olmayan bu sınıfsal-siyasal değişim, iktidarın Sovyetlere geçmesiyle taçlanmış, devrim üç yıl süren bir iç savaş sonunda güvenceye alınmıştır.
Ulusal soruncu retrospektif ve kendini de olumsuzlayan eleştiri
Adalının beşinci katkısı ise şu: 1917 Ekim Devrimi Rus Devrimi değil, Rusyada Devrim olarak kavranmalıdır. İnsan gülümsemeden edemiyor, çünkü kendisi ikinci katkısı sırasında Rus Devrimi demiş, Rus işçi sınıfı demiş, (Troçkinin Rus Devrim Tarihi kitabını önermesini geçelim); yazımda ise yalnızca bir Lenin alıntısında Rus Devrimi deyişi geçmiştir. Bunun dışında Rus deyişi benim yazıda Rus Marksizminin babası Plehanov ve Rus köy komünleri değinileri içinde geçmiş, bir kez de Lukacstan yaptığım bir alıntıda Rus deneyimi sözü geçmiştir. Rus Devrimi diyen ben değil de Lenin, Troçki ve Adalının kendisi ise bu durumda herhalde Lenin, Troçki ve kendisine ulusal soruncu bir düzeltme yapıyor olsa gerektir. Bazı sol polemiklerde garabetler görmüştüm ama böylesine ilk kez tanık oluyorum.
Kurgu ile gerçeklik farkı
Nesnelcilik gibi öznelcilik de iyi bir şey değildir. Adalının düştüğü durum budur. Beşinci katkısına devam ediyor Adalı ve Ekim Devrimi Dünya Devriminin bir parçası olarak tasarlanmıştı. Kendi özgüllüğünde, yerel bir devrim ve sosyalizm tasarımı üzerinden kurgulanmamıştır. Dolayısıyla Rusyanın kaderi Avrupa devrimine özellikle de Alman Devriminin zaferine bağlıydı. Bolşevikler için bu çok nettir diyor. Bakalım öyle mi?
Bir: Dünya Devrimi tasarımına Troçkizan bir biçimde takılıp kalmış olan Adalı, felsefe yani düşünce tarihinin kurgusal tasarımlarla değil, doğanın ve toplumun (tarihin) maddi hareketini, gerçek maddi hareketi izleyip açıklama ile doruğa ulaştığı, genel olarak kuram alanının pratik sayesinde oluştuğu, olgunluğa ulaştığı gerçeği ve dolayısıyla diyalektik maddeciliğin uzağına düşmektedir. Leninin uyarısı haklıdır, bir marksist, bir durumu değerlendirmek için, olabilecek olandan değil, gerçek olandan hareket eder (age, sf. 23). Tarihi nesnel tarih olarak kavramak değil de arızilikler alanı olarak ya da yaşanmışlık değil de kurgusal bir tarzda değerlendirmenin Marksizme ve yöntemine aykırı olduğunu belirtmek gerek. Marksizm, düşünce ya da irade (istenç) ve öznenin rolüne ilişkin kurguların gerçeğe uygunluk taşıması ve düşüncelerin gerçeği yansıtmasını birinci dereceden önemser. Bilginin nesnelliğinin ölçütü olarak pratik burada büyük ve öncelikli bir yer tutar. İnsanın ve insanlığın pratiği, bilginin nesnelliğinin ölçütü, gerçekleşmesidir. Leninin söylediği üzere Pratik, bilginin (teorik) üstündedir; çünkü sadece evrensel olanın değil, aynı zamanda dolayımsız gerçeğin de üstün değerine sahiptir. (Felsefe Defterleri, Sosyal Yay., Mart 1976, sf. 174)
Özgüllük düşmanlığı
İki: Yazımda kendi özgüllüğünde diye bir söz yoktur. Adalının onu türettiği genel yaklaşımımın yansıdığı sözlerim şunlardı: Yöntemsel planda Lenin ve Bolşevikler öncelikle kapitalizmin işleyiş yasaları ve Rusyadaki gelişmesini Marksizmden hareket ederek çözümlemiş, devrimin Rusya özgülündeki koşullarında yoğunlaşmıştır ve Lenin kapitalizme içkin genel yasallıkların yönünü ve bu sistemin bunalımının belirli bir somutluk, belirli bir zaman ve özgül bir mekanda o dönemin uluslararası koşullarında, emperyalizm, bunalım, savaş ve Rusya koşullarında bulunmasını, görülmesini sağladı. Görüldüğü gibi Lenin ve Bolşeviklerin kapitalizmin işleyiş yasaları ile kapitalizmin Rusyadaki gelişmesi arasındaki bağı çözümlemelerinden ve diyalektik yöntemde çok önemli bir yeri bulunan zaman ve mekan kavram ve kategorileri (ulamları) eşliğinde emperyalizm, bunalım, savaş koşullarının Rusyaya yansımasıyla belirlenen Rusya özgülünde yoğunlaşmanın önemine değinmiştim. Bolşevikler elbette ki kendi devrimlerine, devrimin Rusya özgülündeki koşullarına yoğunlaşacaklardı. Dünya devrimi adına fantastik aranışlarda değil. Bir Marksist hele devrimci bir Marksist için bu konunun çok açık olması gerekir. Öz olarak olmasa bile, biçim olarak, proletaryanın burjuvaziyle savaşımı ilkin ulusal bir savaşımdır. Her ülkenin proletaryası, elbette, her şeyden önce kendi burjuvazisiyle hesaplaşmalıdır. (Marx-Engels, Komünist Manifesto, Sol Yay., 2008, sf. 129) Ama Adalı ulusallık ve özgüllük dendiğinde yalnızca ulusal sorunu anlar. Yazısının sonuna doğru Türkiye devrimi açısından bir özgüllük aranacaksa, o Kürt özgürlük hareketinin kendisidir diyen Adalı, bahsettiği özgüllüğü yadsımaksızın söylüyorum; bir özgürlük hareketinin, bir devrim için gerekli özgül bağlamın, toplumsal oluşum ve biçimlenmenin (toplumsal formasyonun) bütününü oluşturamayacağını bilmemekte ve Marksizm ile arayı açmaktadır. Onun politik ölçütleri, sınıfsal toplumsal temeli ve bütünü içermemektedir.
Üç: Yazımda yerel bir devrim ve sosyalizm tasarımını çağrıştıracak hiçbir söz yoktur. Lukacstan aktardığım şu sözlerden de böyle bir anlam çıkarılamayacağı açıktır: Lenin asla, tıpkı Marx gibi zaman ve mekanca sınırlı, yerel Rus deneyimini genelleştirmedi. Tersine, o, dahice bir bakışla, zamanımızın temel sorununu, ilk ortaya çıkacağı yer ve zaman içinde derhal seçti: yaklaşan devrim. Ve bundan sonra, gerek Rusyaya ilişkin gerekse uluslararası tüm olayları, bu perspektif içinden, devrimin güncelliği perspektifinden kavradı ve kavranabilir kıldı. (Lukacs, age, sf. 9) Adalı okuduğunu önyargıları ve öznelciliği nedeniyle anlamıyor. Çünkü Lukacs burada Leninden hareketle zamanımızın temel sorunu derken emperyalizm olgusu ve proleter devrimler çağı belirlemesini kastetmektedir. Genelin yerele bir diğer deyişle özele yansımasını, özelgenel diyalektik ulamlarının ilişkisi ışığında açıklamaktadır Lukacs. Ne Lukacsın bu v.b. sözlerinden ne de benim yazının sonunda dile getirdiğim yaklaşımdan (Ekim Devrimi burada özetle değinilen nesnel-öznel koşullar kaynaşmasıyla gerçekleşmiştir. Şimdi tarihin, kitlelerin hareketinin, kapitalizmin bunalımı ve emperyalizmin dünyayı paylaşım güdülerinin, savaşların, sınıfsaltoplumsal kurtuluş ve bu tarihselliğe tabi ulusal kurtuluş bakiyelerinin başka bir evresindeyiz. Ekim Devrimi, kendi özgünlüğü ve tarihselliği ile birlikte yeni devrimler çağına birçok önemli teorik, ideolojik, siyasal deneyim bırakarak tarih içindeki etkin yerini almıştır. Şimdi zaman, devrimci yöntemdeki sürekliliği kurmak ve kendi özgüllüğümüzde yoğunlaşma zamanıdır.) Adalının daha sonra iddia ettiği proleter devrim deneyimini 94 yıl önceye gömmek gibi bir sonuç çıkmaz. Ekim Devriminin, proleter devrimler çağını başlattığı açıktır. Ama bu demek değil ki, bu genel ya da evrensel durum, sonraki bütün devrimleri Ekimin kopyası olarak belirlemiştir. Aksine, hepsinin özgün renkleri vardır, her biri ayrı tarihsel-toplumsal özgüllükleri barındıran ülkelerde gerçekleşmiştir, bundan böyle de böyle olacaktır. Özgül bağlam ve bir toplumsal oluşum ya da biçimlenmeden bağımsız bir devrim olamaz.
Dünya Devrimi Ekim Devrimi diyalektiği
Dört: Ne diyordu Adalı, Ekim Devrimi Dünya Devriminin bir parçası olarak tasarlanmıştı. (...) Dolayısıyla Rusyanın kaderi Avrupa devrimine özellikle de Alman Devriminin zaferine bağlıydı. Bolşevikler için bu çok nettir. Lenin çok haklı, yineleyelim, bir marksist, bir durumu değerlendirmek için, olabilecek olandan değil, gerçek olandan hareket eder. Adalı ise olmuş olan olandan da değil, bugün için artık geçmişe ait olan bir olabilecek olandan hareketle dünyaya bakmaktadır hâlâ. Oysa geçmişte bile Bolşevikler, Lenin nezdinde, Rusyanın kaderini, yenilgiye uğramakta olan Alman ya da Avrupa devrimine bağlamamışlar, kendi devrimlerinin uluslararası proletaryanın önünü açacağı düşüncesine varmışlardır. Örneğin Lenin uluslararası görevlerle Ekim Devrimi arasındaki ilişki ve diyalektiği şöyle kuruyor: Ve Sovyetler, Rusyanın işçi ve yoksul köylülerinin ittifakı, sosyalizme doğru yürüyüşünde yalnız değildirler. Eğer biz yalnız olsaydık, bu görevi sonuna kadar götüremezdik, çünkü, bu görev, en doğru deyimle, uluslararası bir görevdir. Ama bizim, öteki ülkelerdeki en ileri işçilerin ordusu gibi pek büyük tükenmez bir yedek gücümüz var: Rusyanın emperyalizmle ve emperyalist savaşla ilişkisini kesmesi, her yanda işçi devriminin, sosyalist devrimin olgunlaşmasını kaçınılmaz olarak hızlandıracaktır. Dikkat edelim, Lenin Eğer biz yalnız olsaydık, bu görevi sonuna kadar götüremezdik diyor (Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, sf 149) ve öznel bir tarzda misyonu (görevi) Rusyaya yüklemiyor, nesnelöznel koşullar kaynaşması içinde misyonu Rusyada görüyor. Örnek mi gerekiyor: Rus proletaryası, bir kez iktidarı ele geçirdikten sonra, bütün iktidarı korumak ve Rusyayı, devrimin Batıdaki zaferine kadar götürmek şanslarına sahiptir (age, sf 151-152).
Lenin (Rusyada) Bunalım Olgunlaşmıştır makalesinde Dünya işçi devriminin durumunu inceliyor ve Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere gibi, yasallık ve hatta özgürlük saygıları ile ün yapmış ülkelerin hapishaneleri, onlarca ve yüzlerce enternasyonalist, savaş düşmanı, işçi sınıfı yandaşı ile dolmaya başladığını belirtiyordu. Dünya proleter devriminin eşiğindeyiz diyor ve o dünya devrimcilerinin o koşullarda kendilerine Size çok şey verildi, sizden çok şey istenecek (age, sf. 165) diyeceklerini belirterek Rusyanın öne çıktığını açıklıyor, partiyi göreve çağırıyordu. Bunalım olgunlaşmıştır. İşin içinde tüm Rus devriminin geleceği yatıyor. Bolşevik Partinin tüm onurudur söz konusu olan. İşin içinde sosyalizm için uluslararası işçi devriminin tüm geleceği yatıyor (age, sf. 170) diyordu. Sovyetler kongresini beklemeyi savunanlara Alman işçilerine karşı tam bir ihanet. Herhalde onların devriminin başlamasını beklemeyeceğiz! O zaman, Liberdanlar bile o devrimi desteklemeden yana olacaklar. Ama Kerenski, Kişkin ve hempaları iktidarda oldukları sürece, o devrim başlayamaz (age, sf. 171) diyerek Rus Devrimine (evet şimdi Rus Devrimi diyorum) vurgu yapıyordu.
Lenin sürekli olarak partiyi ikna etmeye çalışmaktadır: Bugün Alman devrimcileri karşısında içinde bulunduğumuz durumu düşünün. Onlar bize şöyle diyebilirler: bizim, açıkça devrime çağıran Liebknechtten başka kimsemiz yok. Sesi zindan ile boğuldu. Devrimin zorunluluğunu ortaya koyan bir gazetemiz yok; toplantı özgürlüğümüz, bir tek işçi ya da asker vekilleri sovyetimiz yok. Sesimiz geniş yığınlara büyük bir güçlük ile ulaşıyor. Ve biz, belki de yüzde-bir bir şansla, bir ayaklanma girişiminde bulunduk. Ve siz, Rus enternasyonalist devrimcileri, altı aydır propaganda özgürlüğünüz var, yirmi kadar gazeteniz var, bir sürü işçi ve asker vekilleri sovyetiniz var, her iki başkent sovyetinde de üstün durumdasınız, tüm Baltık donanması ve tüm Finlandiya Rus ordusu sizden yana ve, ayaklanmanızın başarı şansı yüzde-doksandokuz olduğu halde, bizim ayaklanma çağrımıza yanıt vermiyor, kendi emperyalist Kerenskinizi alaşağı etmiyorsunuz. (age, sf. 175)
Adalı sıkı dursun, Avrupadaki işçi hareketleri ve devrimlerin yenilgisi devrim yapılan bir ülkede sosyalizmin inşası paradigmasını öne çıkarmıştır. 1918 Nisanında yazdığı Amerikan İşçilerine Mektupta Lenin bu durumu açıklıkla şöyle ortaya koyar: Yoldaş Amerikan işçileri, yardımınızın büyük bir olasılıkla gecikeceğini biliyoruz. Çünkü devrim, farklı ülkelerde, farklı biçimlerde ve hızlarda gelişmektedir (ve başka türlü de olamaz). Biliyoruz ki, Avrupa proleter devriminin son zamanlarda hızla olgunlaşmasına karşılık, yine de önümüzdeki haftalar içerisinde patlama noktasına ulaşılmayabilir. Biz, dünya devriminin kaçınılmazlığına inanıyoruz ama bu demek değildir ki bizler sırtını erken ve kesin bir tarihte gelecek olan devrime dayayan budalalarız. Biz ülkemizde 1905 ve 1917 Devrimleri olmak üzere iki büyük devrim gördük ve devrimlerin ısmarlama ya da anlaşma ile ortaya çıkmayacağını da biliriz.
(Halkın Devlet Yönetimine Katılımı, sf. 108109) Şimdi Adalıya kendi sözleriyle sormak gerek, hani Rusyanın kaderi Avrupa devrimine özellikle de Alman Devriminin zaferine bağlıydı?
Adalı, 94 yıl sonra, olanı değil de, 94 yıl öncesindeki olabilecek olanı hâlâ kurgulamaya çalışmanın, Ekim Devrimini 94 yıl önceye gömmek olduğunun farkında değil.
Adalı bu tür katkılardan sonra Ekim Devriminden Bugüne
başlığı altında aynı minvalde eleştiriler dile getirmiş. Şimdi bunlardan bazılarına değinerek bitirelim.
Tarihsel süreçler arasındaki bağlar
Adalı yazımın Devrimlerin Devrimi ara başlığı altındaki kısmını da anlamamış. Paris Komününden, 1848 Devrimlerinden, Ekim Devriminden dersler çıkartmamız gerektiğini söyleyen Adalı, bu tarihsel süreç, evre ve devrimlerin gökten zembille indiğini sanıyor ve tarihsel süreçler arasındaki bağları göremiyor. Önce söylediklerime bakalım: İngiliz sanayi devrimi kapitalizmin sivil toplumun bağrında geliştiği koşullarda gerçekleşmişti. 1789 Büyük Fransız Devrimi ise siyasaldı; Avrupada ulusların ve burjuva toplumda sınıfların yeniden dizilişine, sınıf mücadelelerinde yeni bir döneme, 1848 devrimleri ile 1871 Paris Komünü uğraklarına yol açan bir büyük devrim idi. 1789 süreci, radikal küçük burjuvazinin başarısını ve aynı zamanda gericilik ve burjuvazi karşısındaki yenilgisini de kapsamıştı. Eşitlik, özgürlük burjuva toplumlarında ideolojik yanıltmaların ötesinde bir yer edinemeyecek, siyasal toplumsal kurtuluşun yeni ufkunda başkalaşmış bir içerikle yer alacaktı.
Marks ve Engels İngiliz ekonomi politiği, Fransız siyasallığı ve Almanların kuramsal (felsefi) üstünlüklerinden söz etmişlerdir. Marksizmin üç bileşeni olarak da adlandırılan bu üç çözümlenmiş alanın, önce Rus Marksizminin babası Plehanov ve esasen Lenin üzerinden Ekim Devrimine bir manivela oluşturduğunu belirtmek gerekir. 1917 Büyük Ekim Devrimi, Marksizm belirlenimli sınıf mücadeleleri ve devrimlerin en büyük pratiği olarak, önceki bütün devrim ve sınıf mücadelelerini aşan, kapitalizmin tarihsel sınırlarına ulaştığını gösteren ve dünya-tarihsel süreçleri belirleyen bir devrim olmuştur.
Bir: İlk paragrafta burjuva devrimlerinin 1848 devrimleri ve Paris Komünü uğraklarına yol açtığını; eşitlik ile özgürlüğün burjuva devrim süreçlerinde yanılsamalı biçimler dışında içerilemeyeceğini, yaratılan yanılsamalar dışında bu konuların siyasal toplumsal kurtuluşun yeni ufkunda başkalaşmış bir içerikle yer alacağını belirtmişim. İki: İkinci paragrafta burjuva devrimlerini değil, Marksizmin, Marksistlerce evrensel kabul gören üç bileşeninin, Lenin üzerinden Ekim Devrimine manivela oluşturduğunu belirtmiş ve Ekimin Marksizm belirlenimli sınıf mücadeleleri ve devrimlerin en büyük pratiği olarak, önceki bütün devrim ve sınıf mücadelelerini aşan, kapitalizmin tarihsel sınırlarına ulaştığını gösteren ve dünya-tarihsel süreçleri belirleyen bir devrim olmuştur demişim. Adalı ise Paris Komününden, 1848 Devrimlerinden dersler çıkartmamız gerektiğine evet demekte Ancak 1640 İngiliz Devrimi ya da 1789 Fransız Devrimi bu çizgiye dâhil edilemez. Mevzuu bunlarda farklıdır. Dâhil edilirse devrim olgusunu ele aldığımız bir sosyoloji çalışması yapmış oluruz. Devrimci sonuçlar çıkartacağımız bir çalışma yapmamız mümkün olmaz buyurmuş. İyi de burjuva devrimlerine burjuva devrimi demek, burjuva devrimlerinin 1848 Devrimleri ve Paris Komünü uğraklarına yol açtığını ve Ekimin Marksizm belirlenimli sınıf mücadelelerinin en büyüğü oluşu ile burjuva devrimlerinden ayrımını belirtmek, bütün bu devrimleri aynı çizgiye dahil etmek midir? Adalının algısı ve yorumu böylesi öznelci malullüklerle sınırlanmıştır. Üç: Adalı eleştirisinin tuzağına düşerek 1848 Devrimleri ile burjuva devrim süreçlerini, bu süreçlerde tarihsel bir zincir oluşturan sınıf mücadelelerini ayrıştırmaktadır. Paris Komününü ayrı tutarak belirtmek ve sormak gerekir, 1848 Devrimlerinin ilk belirleyeni 1789, hatta 1770 ile 1830 arasında önce İngilterede, sonra Belçika, Fransa, İsviçre, Birleşik Devletler, Almanya v.d. ülkelerde modern fabrikaların ortaya çıkması, özcesi sanayi devrimi değil midir? 17911815 arasındaki Fransız Devriminin ve Napolyonun Avrupa, Santa Domingo ve Mısırda yürüttüğü savaşlar ve Kutsal İttifakın egemenliğinin ürünleri nelerdir? 1830 nedir, Fransa ve Belçikadaki devrimler ve Polonyadaki ulusal ayaklanma nedir? 1848 öncesi devrimci gerilimin sınıfsal uçları nelerdir? 1848 Fransa, Almanya, Avusturya, Macaristan, Polonya, İtalya devrimleri safi proleter devrimleri midir, nedir, Adalı bir bakmalıdır. Adalı tarihsel süreçler arasındaki bağ, bağıntı, ilişkisellik, çelişkiler ve sıçramaları, Marks, Engels, Lenin kökenli olan ve Troçkinin geliştirdiği eşitsiz ve bileşik gelişme yasasını anlamadan konuşmaktadır. Söylediklerini genel olarak kaba Marksizm ve lafazanlık diye bir alanda toplamak olanaklıdır.
Tarihten çıkarımlar ya da devrimci yöntem
Bugün Ortadoğu ve Kuzey Afrikada, Yunanistanda isyan eden yoksul kitlelerin ihtiyacı olan doğru bir perspektif ve örgütlenme ise, bunun tarifini 1917 Ekim Devriminden yani Lenin ve Bolşevik Partisinden çıkartmanın yollarını bulmalıyız Adalı, bunun tarifini dedikten sonra başta 1917
deseydi, Ekim Devrimine baştalık tanısaydı belki bir şey söylemeye gerek kalmazdı. Ekim Devrimi ve sonrasında dünyanın üçte birinin sosyalist olmasına yol açan devrimler ve mücadelelerin her birinin özgüllükleri ve etkileşim içinde bulundukları genel ya da evrensel boyut ile ilişki içinde Ekime öncelik verseydi, belki bir şey söylemeye gerek kalmazdı.
Türkiye proletaryası (sanayi proletaryası) 1917 Rusyasına göre çok daha gelişmiş ve kalabalıktır dediğinde proletaryayı yalnızca sanayi proletaryasına sıkıştırmasa, işçi sınıfı ve proletaryanın katmanlı bileşik yapısını gözetse, proletaryaemekçi halk bütününü Marks, Engels, Lenine biraz yakın olarak kursa, gerçek yıkıcı sınıfsal dinamiğe biraz yaklaşsa, belki bir şey söylemeye gerek kalmazdı.
Sosyalist kadrolarda eksik olan proleter devrimi perspektifidir. Bir de yoğun biçimde kendine özgülük arayışıdır. Buradaki dil sürçmesini bir yana bırakarak söyleyelim, Adalı bir proleter devrimin demokratik v.d. görevlerini görmezden gelerek, örneğin görmezden gelmediği Kürt özgürlük hareketinin görmezden geldiği demokratik görevler ile bağını kurmayı başarabilseydi bir şey söylemeye gerek kalmazdı.
İşçi sınıfı arasında örgütlenen, farklı sınıf ve zümrelerin çıkarlarına karşı işçi sınıfının siyasal çıkarlarını öğrenen, Enternasyonalist Komünist bir hareket, Kürt özgürlük hareketiyle birleşik mücadeleyi örerek yürürken, diğer yandan Bolşevik tipte bir partiyi de inşa etmelidir diyen Adalı, Marks, Engels, Lenine biraz yakın olarak, işçi sınıfı dışında, bu temel sınıfın dostu ve müttefiki farklı sınıf ve zümrelerin varlığını görebilseydi; dar bir işçi sınıfı devrimciliği ile Kürt özgürlük hareketi arasında işçici oportünizme düşmeseydi, Enternasyonalist Komünist bir hareket ile Bolşevik tipte bir parti arasındaki doğal doku uyuşmazlıklarını görebilseydi; Leninin 1905te kendi yetiştirdiği Ne Yapmalıcılara, Leninistlere neler söylediğinin v.b. biraz farkında olsaydı, belki bir şey söylemeye gerek kalmazdı.
Gerek ilk yazımda gerekse bu yazı dahil Adalıya yanıt verdiğim üç yazıya içerilmiş olan Ekim Devriminin gerçek evrensel önemini tekrarlamayacağım. Ancak canlı, devrimci diyalektiğin, evrensel olan ile özgül olanın bileşimini yansıttığını, bu nedenle diyalektiğin, onu oluşturan bütün yasaların üst yasası olduğunu belirtmekle yetineceğim. Bu kapsamda Adalı ve iyi bir devrimci olmak isteyen herkes, bağbağıntıilişkigeçişdurakuğrak, belirleme, nesnelöznel, özelyerelulusal ile genelküreseluluslararasıevrensel, somut, toplumsal oluşum (formasyon), kuram ve pratik v.b. ile diyalektiğin temel kavramları, ulamları, yasaları üzerine çalışmalıdır, çalışmalıyız. Başka çare yok!
Ayrıca üç dönemin kapandığı görülmelidir. Bunlardan biri Lukacsın belirttiği işçi hareketine ilişkindir. Fakat burada da bir devrimci yöntem sürekliliği bulunmaktadır. Lukacs bu konu üzerine 1967 yılında şunları söyler: Bugün Marksizmin Rönesansına verimli bir katkıda bulunmak isteyen biri, 1920 yıllarına, işçi hareketinin salt tarihsel bir dönemi olarak, artık kapanmış olan geçmiş bir dönem olarak bakmalıdır; temelden yeni olan bugünkü aşama açısından, bu dönemin ders ve tecrübeleri, ancak bu yolla doğru biçimde değerlendirilebilir. Ama büyük insanlarda kural olduğu üzere, Leninin kişiliği de çağını öylesine şekillenmiştir ki, onun söylediklerinin ve eylemlerinin sonuçları ve özellikle uyguladığı yöntem, son derece değişmiş olan koşullar altında bile belirli bir güncelliği halâ koruyabilmektedir. (Leninin Düşüncesi/Devrimin Güncelliği, sf. 99-100)
Kapanan diğer dönem sosyalizme ilişkindir. Kısaca sosyalizmin de bir dönemi kapanmıştır. Her iki dünya-tarihsel durumun bazı temel özellik ve gerekleri ile bugünkü dünya-tarihsel durum ve her bir toplumsal oluşumun kendi özgül gerekleri, yeni dönemin sınıf mücadelelerine etkileşim içinde çeşitli biçimlerde yansıyacaktır. Bazı öğeler gerçekten eskimiş olacak, eski bazı öğeler yeniyi belirleyecek, bazı öğeler de yeni içinde yeni bir canlılık kazanacaktır. Her alanda geçerli olan yadsımanın yadsınması veya olumsuzlamanın olumsuzlanması, bu alanda da sarmal bir gelişim içinde sürecektir.
Kapanan üçüncü dönem, genel olarak dünya devrim sürecinin bir dönemidir ve devrimci sosyalist mücadelelerin bileşenleriyle de ilgilidir. Zira bir önceki dönemde, son dönemi itibarıyla ele alırsak, iki kutuplu dünya döneminde; sosyalist ülkeler, gelişmiş kapitalist ülkelerdeki işçi hareketleri ve üçüncü dünyadaki ulusal (ve toplumsal) kurtuluş hareketleri ile devrimci sosyalist hareketler bir sac ayağı oluşturuyordu. Bugün o iki kutupluluk ve sosyalist sistem yoktur. Çok bileşenli Kürt hareketi ile aynı durumdaki Filistin hareketi, önceki dönemin ulusaltoplumsal kurtuluş hareketlerinin bakiyeleridir ve önceki dönemin hareketlerinin genel bazı özelliklerinden farklılaşmışlardır. Devrimci sosyalist hareketler ise, şu andaki zayıf konumlarına karşın, bir süreç içinde, sınıf mücadelesinin dünya-tarihsel bütün düzeylerini yeniden oluşturma görevi ile yükümlüdür.
Şimdi farklı, yeni, yepyeni bir dönemdeyiz ve Leninin şu söyledikleri çok öğreticidir: Marksizm, bizi, sınıflar ilişkisinin ve tarihin her anının somut özelliklerinin en doğru, aslına en uygun ve nesnel olarak doğrulanabilir, denetlenebilir bir hesabını yapmaya zorunlu kılar. Biz bolşevikler, bu kurala, bilimsel temellere dayanan bir siyaset bakımından kesenkes zorunlu olan bu kurala her zaman bağlı kalmak zorundayız.
Marx ve Engels, ezbere öğrenilen ve yinelenen, olsa olsa tarihsel sürecin her evresinin, somut iktisadi ve siyasal durumuyla zorunlu olarak değişen genel hedefleri gösterebilen formülerle haklı olarak alay ederek, her zaman, bizim öğretimiz bir dogma değil, ama bir eylem kılavuzudur demişlerdir. (Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, sf. 20) Kısaca, en önemli noktayı, yani somut durumun somut tahlilinin Marksizmin özü, Marksizmin canlı ruhu olduğunu (Lenin, Somut Durumun Somut Tahlili, Epos Yay., 2010. sf. 214) unutmamak gerekir. Gerisi tamamen pratik alanına ilişkindir.
* Bu üçüncü yazının gecikme nedeninin öncelikli başka uğraşlar olduğunu ilgili okurlara belirtmeliyim.
** Ne yazık ki Leninin bu v.b. birçok uyarısına karşın, Leninden kısa bir süre sonra bölünme oldu. Bu durumun katı ya da fanatik StalinTroçki yandaşlarınca gözetilmediğini belirtmek gerekir.